Dünya tehlikede… Hem bizimki hem de diğeri…
Charlie Reade on yedi yaşında, beyzbol ve Amerikan futbolunda başarılı, sıradan bir lise öğrencisidir. Bir gün Radar adında bir köpek ve onun sahibi Bay Bowditch’le tanışır. Bay Bowditch bir tepede, tekinsiz görünen büyük bir evde tek başına yaşamaktadır. Evinin arkasında zaman zaman tuhaf seslerin duyulduğu bir kulübe, kulübenin içindeyse bir kuyu vardır.
Ve masal bu ya, bu kuyu bambaşka bir dünyaya açılır.
Gökyüzünde iki ayın ve bizim dünyamızdaki gökbilimcilerin hiç görmediği yıldızların parladığı, korkunç cezalara maruz kalmış prens ve prenseslerin sürgün edildiği, sakinlerinin hastalıkla lanetlendiği bir dünyaya…
Dâhi yazar Stephen King, iyi ile kötünün savaştığı paralel bir dünyanın kapılarını aralıyor ve hayal gücünün en derin kuyusuna iniyor. Peri Masalı, King’in diğer eserleri kadar şaşırtıcı ve ikonik. Kahraman rolüne soyunan sıradan bir genç adamın olağanüstü macerasını konu alan gerilimli ve tatmin edici bir roman.
BİRİNCİ BÖLÜM
Boktan Köprü. Mucize. Uluma.
1
Bu hikayeyi anlatabileceğime eminim. Kimsenin bana inanmayacağına da eminim. Önemi yok. Anlatmak bana yeter. Benim derdim eminim sadece benim gibi çaylaklar değil, bir sürü yazar bu dertten mustariptir-nereden başlayacağıma karar vermek.
İlk olarak kulübeden başlamayı düşündüm çünkü maceram asıl orada başladı ama öncesinde Bay Bowditch’ten ve nasıl samimi olduğumuzdan bahsetmem gerektiğini fark ettim. Tabii babamın başına gelen o mucize olmasa Bay Bowditch’le de tanışamazdım. Gayet sıradan bir mucizeydi aslında, 1935’ten beri binlerce kadın ve erkeğin başına gelen bir şeydi ama bir çocuğun gözünde yine de bir mucizeydi.
Gerçi bu da başlamak için doğru yer değil, çünkü o boktan köprü olmasa babamın bir mucizeye ihtiyacı olmazdı. O yüzden oradan başlamam gerekiyor, boktan Çınar Sokak Köprüsü’nden. Şimdi bunları düşününce yıllar içinde Bay Bowditch ve harabe Viktorya dönemi evinin arkasındaki asma kilitli kulübeye uzanan o ipi gayet net görebiliyorum.
Ama ipin kopması kolaydır. O yüzden ip değil zincir diyelim. Güçlü bir zincir. Ben de bileklerine kelepçe vurulan çocuğum.
2
Küçük Rumple Nehri, Sentry’s Rest’in (yerlilerin Sentry olarak bildiği yer) kuzeyinden geçiyor. Benim doğduğum 1996 yılına dek bu nehrin üzerinde ahşap bir köprü varmış. O yıl Karayolu Taşımacılığı Dairesi’nden gelen müfettişler köprüyü incelemiş ve güvenli olmadığı sonucuna varmışlar. Babamın dediğine göre Sentry’nin bizim tarafında oturan sakinleri bunu ’82 yılından beri biliyormuş. Köprünün ağırlık sınırı dört buçuk ton olarak belirlenmiş ama kamyoneti ağzına kadar dolu olan yerliler oradan uzak durur, onun yerine yolu uzatarak sıkıcı ve zaman çalan paralı yan yolu tercih ederlermiş. Babam köprüden arabayla geçerken bile altındaki ahşap plakaların titreyip sallandığını, gıcırdadığını hissedermiş ama işin ironik yanı şu: Eski ahşap köprünün yerine çelik bir köprü yapılmasaydı, annem hâlâ hayatta olabilirdi. Küçük Rumple Nehri gerçekten küçük, bu yüzden yeni köprünün inşası uzun sürmemiş. Ahşap köprü yıkılmış ve yeni köprü Nisan 1997’de trafiğe açılmış.
“Belediye başkanı kurdeleyi kesti, Rahip Coughlin o boktan şeyi kutsadı, işte öyle,” dedi babam bir gece. O sırada bayağı sarhoştu. “Kutsamanın bize pek faydası dokunmadı, ha Charlie?”
Köprüye Vietnam’da ölen bir Sentry şehidinin anısına Frank Ellsworth Köprüsü adı verildi ama yerel halk sadece Çınar Sokak Köprüsü diyordu. Çınar Sokak, köprünün iki tarafında da güzelce asfaltlanmıştı, -kırk üç metre uzunluğundaki-köprü döşeme- siyse çelik ızgaralardan oluşuyordu, üzerinden arabalar geçerken uğulduyor, kamyonlar geçerken gürlüyordu, kamyonlar burayı kullanabiliyordu çünkü köprü artık otuz ton ağırlık kapasitesindeydi. Yüklü bir tırın geçebileceği kadar büyük değildi ama uzun yol araçları Çınar Sokak’tan hiç geçmiyordu zaten.
Belediye meclisinde her yıl köprüyü asfaltlama ve en azından tek taraflı kaldırım ekleme fikri gündeme gelir ama her yıl para daha acil başka bir şey için lazım olurdu. Kaldırımın annemi kurtaracağını sanmıyorum ama asfalt kurtarabilirdi. Bunu bilmenin de bir yolu yok, değil mi?
Boktan köprü
3
Biz yukarı doğru uzanan Çınar Sokak yokuşunun ortasında, köprüden üç yüz metre kadar ileride oturuyorduk. Köprünün diğer tarafında Zip Market denen, akaryakıt da satan bir market vardı. Burada motoryağından Wonder Bread ekmekler ve Little Debbie marka keklere kadar, her yerde satılan şeyler satılıyordu ama aynı zamanda marketin sahibi (mahallede Bay Zipzip olarak bilinen) Bay Eliades’in yaptığı kızarmış tavuktan da satılıyordu. O tavuk gerçekten de vitrindeki tabelada yazan şeydi: DÜNYANIN EN İYİ TAVUĞU. Tadı hâlâ damağımda ama annem öldükten sonra ağzıma bile sürmedim. Denesem midem kalkardı.
Kasım 2003’te bir cumartesi günü -o sıralar belediye meclisi hålå köprüyü asfaltlamayı tartışıyor ve bu işin bir yıl daha bekleyebileceğine karar veriyordu- annem Zipzip’e yürüyüp akşam yemeği için kızarmış tavuk alacağını söyledi. Babamla ben üniversite liginden bir Amerikan futbolu maçını izliyorduk. “Arabayla git,” dedi babam. “Yağmur yağacak.”
“Biraz hareket etmem lazım,” dedi annem, “ama Kırmızı Başlıklı Kız yağmurluğumu giyerim.”
Onu son gördüğümde üzerinde bu vardı. Henüz yağmur yağmadığından başlığını başına geçirmemişti, saçları omuzlarına dökülmüştü. Yedi yaşındaydım, annemin saçının dünyadaki en güzel kızıl saç olduğunu düşündüm. Pencereden ona baktığımı görüp el salladı. Ben de ona el salladım, sonra da LSU takımının maça iyice asıldığı televizyona döndüm. Keşke ona daha uzun süre baksaydım ama kendimi suçlamıyorum. Hayatta tuzak kapılarının nereden çıkacağını bilemezsin sonuçta, değil mi?
Benim hatam değildi, babamın hatası da değildi ama onun kendini suçladığını biliyorum, kıçımı kaldırıp onu o boktan markete götürsem ne olurdu. Muhtemelen tesisatçı kamyonetindeki adamın hatası da değildi. Polisler onun alkollü olmadığını söyledi, adam hız sınırının altında kaldığına yemin ediyordu, ki o bölgedeki hız sınırı kırktı. Babam, bu doğruysa bile, adamın en azından bir anlığına gözünü yoldan ayırmış olması gerektiğini söylemişti. Muhtemelen bu konuda haklıydı. Sigorta eksperiydi ve bana bir keresinde hayatında duyduğu tek gerçek kazanın Arizona’da başına düşen meteor yüzünden ölen adam olduğunu anlatmıştı.
“Hatalı biri hep vardır,” dedi babam. “Hata suçla aynı anlama gelmiyor ama.”
“Anneme çarpan adamı suçluyor musun?” diye sordum. Düşündü. Bardağını ağzına götürüp içti. Bu annemin ölümünden altı ya sekiz ay sonraydı, birayı neredeyse tamamen bırakmıştı. Artık sıkı bir Gilbey’s içicisiydi.
Sabahın ikisinde uyanıp yatakta yapayalnız olduğumu görmediğim sürece. İşte o zaman onu suçluyorum.” “Suçlamamaya çalışıyorum.
4
Annem yokuştan aşağı inmiş. Kaldırımın bittiği yerde bir tabela varmış. Tabelanın yanından geçip köprüyü geçmiş. Artık hava kararmaya ve yağmur çiselemeye başlamış. Markete girmiş ve Irina Eliades (tabii ki o da Bayan Zipzip olarak biliniyordu) ona üç, en fazla beş dakikaya yeni tavukların çıkacağını söylemiş. Tesisatçı Çam Sokak üzerinde, evimize çok da uzak olmayan bir yerde, o cumartesi günkü son işini yeni bitirmiş, alet çantasını kapalı kamyonetinin arkasına koyuyormuş.
Tavuk sıcak, çıtır çıtır, altın renginde çıkmış. Bayan Zipzip sekizli bir kutu hazırlamış ve yolda yemesi için anneme fazladan bir kanat vermiş. Annem ona teşekkür edip ödemeyi yapmış, sonra dergi reyonuna bakmak için duraksamış. Dergilere bakmasa köprünün karşısına geçebilirdi belki, kim bilir? Annem People’in son sayısını incelerken tesisatçının kamyoneti Çınar Sokak’a dönüp bir buçuk kilometrelik yokuştan aşağı inmeye başlamış olmalı.
Annem dergiyi geri koyup kapıyı açmış, omzunun üstünden Bayan Zipzip’e, “İyi akşamlar,” demiş. Kamyonetin ona çarpacağını gördüğünde bağırmış olabilir, kim bilir neler düşünmüştür. ama ağzından çıkan son kelimeler bunlar olmuş. Dışarı çıkmış. Yağmur artık üşütüyor ve durmaksızın yağıyormuş, damlalar köprünün Zip Market tarafındaki tek sokak lambasının ışığında gümüş çizgiler halinde parlıyormuş.
Annem tavuk kanadını kemirerek çelik köprüye yürümüş. Farlar üzerine vurmuş ve gölgesi arkasında upuzun uzamış. Diğer tarafta tesisatçı tabelanın yanından geçmiş, tabelada KÖPRÜLER YOLDAN ÖNCE DONAR! DİKKAT! yazıyormuş. Adam dikiz aynasına mı bakıyordu? Belki telefonundaki mesajlarını kontrol ediyordu? İkisine de hayır demiş ama o gece annemin başına geleni düşününce aklıma hep babamın duyduğu tek gerçek kazanın kafasına meteor düşen adam olduğunu anlatması geliyor.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıPeri Masalı
- Sayfa Sayısı704
- YazarStephen King
- ISBN9789752128378
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAltın Kitaplar / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Wildfell Konağı Kiracısı ~ Anne Brontë
Wildfell Konağı Kiracısı
Anne Brontë
Wildfell Konağı’nın yeni kiracısı Helen “Graham” küçük yaştaki oğluyla kasabaya taşındığında esrarengiz hayatı ve göz kamaştırıcı güzelliğiyle dikkatleri üzerine hemen çeker, özellikle de Gilbert...
- Değişim ~ Mo Yan
Değişim
Mo Yan
Çin’in en ünlü ve Nobel ödüllü yazarı Mo Yan, Değişim adlı uzun öyküsünde ülkesindeki toplumsal ve siyasal değişimleri dile getiriyor.Otobiyografi tarzında öykü ya da...
- Wardstone Günlükleri – 13: Hayaletin İntikamı ~ Joseph Delaney
Wardstone Günlükleri – 13: Hayaletin İntikamı
Joseph Delaney
Dikkat: Karanlık bastıktan sonra okunmamalı! İngiliz yazar Joseph Delaney’in efsane dizisi tamamlanıyor… Şiirsel anlatımıyla korku edebiyatında bir başyapıta dönüşen “Hayalet” serisi, başrollerini Julianne Moore...