Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cumhuriyet ve Müzik
Cumhuriyet ve Müzik

Cumhuriyet ve Müzik

Melih Duygulu

“Cumhuriyet yeni sosyolojik modelle beraber yeni müziği yaratmak durumundaydı. Bu hem zorunluluktu hem de gereklilikti. Bu yenileşme hareketi; yeni bir yönetici sınıfını, yeni bir…

“Cumhuriyet yeni sosyolojik modelle beraber yeni müziği yaratmak durumundaydı. Bu hem zorunluluktu hem de gereklilikti. Bu yenileşme hareketi; yeni bir yönetici sınıfını, yeni bir insan tipini, yeni bir ideolojiyi ve yeni bir müziği yaratırken Avrupa kültürüne eklemlenmeyi de beraberinde getirdi.”

Cumhuriyet ve Müzik, Cumhuriyetin yüz yıllık müzik serüvenini demokrasi, çoğulculuk, çok kültürlülük gibi temel kavramlar üzerinden ele alıyor. Siyaset, eğitim, toplumsal değişim, ekonomi, popüler kültür başlıklarıyla dönemin gelişim ve dönüşümünü sorguluyor.
Melih Duygulu, Cumhuriyetin kültür politikalarını geniş bir perspektiften ele aldığı çalışmasında, müzik üzerinden gelenekçiler ile modernlerin mücadelesinin toplumsal farklılıkları nasıl belirginleştirdiğini belge ve tanıklıklarla aktarıyor. 1923’ten itibaren onar yıllık periyotlarla tüm gelişmeleri, müzik ve sanat akımlarını, türleri, kurumları, müzik sektörünü ve zamanına damga vuran sanatçıların çalışmalarını inceliyor ve toplumsal sonuçlarını ortaya koyuyor. Bu çalışma yalnızca müzisyenlere ve müzik eğitimi alan öğrencilere değil, cumhuriyet döneminde ses kültürünün geçirdiği evreleri anlamak isteyen geniş okur kitlesine de sesleniyor.

Önsöz

Cumhuriyet döneminin siyasal, ekonomik, hukuksal, kurumsal tarihleri üzerine hayli çalışma yapıldıysa da “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” özdeyişinin içini dolduracak kültür tarihi çalışmaları yeteri kadar yapılamadı. Kültür tarihi içinde müzik ise sınırlı çalışmalarla ve büyük bir kısmı kapsamlı değerlendirmelerden uzak ideolojik yönelimler etrafında şekillenmiş görüşlerle sınırlı kaldı. Cumhuriyet dönemi müzik yaşamı üzerine yapılan çalışmaların önemli bir kısmında üzerinde durulan asıl husus yasaklar, elitlerin politik tutumları, eğitimin sorunları gibi konular oldu. Halbuki iki büyük dünya savaşını yaşamış bir halkın sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümü hakkında pek düşünülmedi ve çağın getirdiği zorunlu değişimin izleri üzerinde pek durulmadı. Her kişi ve grup kendi ideolojisini esas aldı, diğer yapılanları göz ardı etti.

Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen ardından Mustafa Kemal’in “Yeni vatan, yeni devlet, yeni toplum” söylemi, yeni Türk devletinin kuruluş felsefesini tarif etmenin ötesine geçip reformlarla sağlanan bir dönüşüm serüveninin dille ifadesi halini aldı. “Kuruluş Dönemi”ndeki “Kültür Devrimi” hamleleri de Türk devletinin kuruluş felsefesini destekler nitelikte kurgulandı. Devrim veya reformlar zamanla sanatın çeşitli alanlarında daha çok kendini gösterdiyse de bunların arasında müzik, Cumhuriyet’in en çok tartışılan ve spekülasyon olan konusu olmaktan kurtulamadı. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında hâlâ yaşanan sancıların temelinde bu dönüşümü yeteri kadar içselleştirememek ve irdeleyememek yatıyor.

Bu çalışma, bir tartışma ortamının paydaşları arasına katılmadan tüm ideolojik ve duygusal etmenlerden olabildiğince uzak kalarak Cumhuriyet dönemini müzik üzerinden anlama çabası sonucunda kaleme alındı. Konunun tarafları arasında sık görülen “öykünmeci”, “duygusal”, “didaktik” anlayıştan uzak durarak tartışmaya katılması ise sanırım en önemli özelliğidir. Kitabın yazılma sürecine bir başka açıdan bakıldığında bir gerçeklikle karşılaşacaktır okuyucu. Cumhuriyet’in müzik serüveninin bir kısmına -yaklaşık son elli yılına öğrenci, öğretmen ve akademisyen kimliğimle ve fiilen müzik yaparak şahit oldum.

Bu bakımdan kitabın bir sözlü tarih çalışması niteliği taşıdığını da söyleyebilirim. Ayrıca gelişmeler karşısında bir fikri tavır sergilediğim de açıkça ortada olup bunlarla ilgili görüşlerimi yeri geldikçe ifade ettiğimi, buradan hareketle yeni bir düşünme ve değerlendirme metodu ile farklı bir model kurmak amacında olduğumu da belirtmek isterim.

Bu çalışmada zaman zaman Cumhuriyet’in ideolojik arka planına gönderme yaparak bir bakış ortaya çıkarmaya ve kurumlar, besteciler, ekoller, icra ortamları, ses teknikleri gibi konuları genel bir çerçeve içerisinde vermeye gayret ettim. Böylelikle kitap bütünü görüp detaylara yönelmek isteyenlere bir kılavuz görevi üstlenmiş olacaktır. Gelecek kuşaklara bugünü aktarma sorumluluğunu üstlenen, kapsamlı bir tartışma alanı açan ve farkındalık yaratmayı hedefleyen bu çalışmada, Cumhuriyet döneminin müzik alanında yapmaya çalıştıklarını müzik veya sanat penceresinin yanı sıra tarih, sosyoloji, ekonomi, siyaset bilimi ve müzikolojinin yaklaşım ve terminolojisiyle ele almaya çalıştım. Bu temel disiplinlere hukuk, din, kültür tarihi, felsefenin de eklenmesi gerekirse de bu başka bir çalışmanın kapsamındadır. Cumhuriyet’in müzik serüvenini ele alan çalışmalarda genellikle şehir ve çevresinin müzik kültürünü ele almalarına karşın bu kitapta halkla şehir arasındaki sosyolojik ve sınıfsal farkların görünürlüğü üzerinden değerlendirmeler yapıldı. İdeoloji ve siyaset, ekonomi ve sosyoloji ekseninde bir bakış sergilenmeye çalışıldı ki bu bakımdan da bir ilk olma özelliği taşıyor. Ayrıca çalışma, salt “Kuruluş Dönemi”yle sınırlı kalmayıp sonraki yıllarda Cumhuriyet’in reformist yapısını ve Türkiye’deki müzik yaşamının ve müzik kültürünün niteliklerini ortaya koyacak şekilde kurgulandı. Okuyucular kitapta; yazılı, basılı ve arşiv kaynaklarıyla desteklenen, kişisel görüşmelerle zenginleşip çeşitlenen bir “Cumhuriyet ve müzik” değerlendirmesini bulacaklardır.

Türkiye gibi değişimin sancılarını, ideolojilerin sıkışmışlığını, politikanın aktüelliği ile yaşayan bir ülkenin en hassas meselelerinden biri üzerine söz söylemek cesaretini göstermenin zorluklarını biliyorum. Bu zorlukların aşılabilmesi için “tarafları anlamaya çalışarak” tartışmaktan başka çıkar yol olmadığını da görüyorum. Ne bugüne kadar söylenenleri hiçe saymak ne de bir görüşe taraf olup ideolojik sözcülüğünü yapmak amacındayım. Bunlar yerine akılcı bir tutum sergileyip “Doğucu” veya “Batıcı” olmak kolaycılığı yerine, olabildiğince tarafsız bir yaklaşımla dönemin ruhunu anlama yolunu seçtim ve 1920’lerden itibaren oluşturulan politikaları, sergilenen tutumları, atılımları, dönüşümü ve yapılanmayı sadece şehir kültürü üzerinden değil taşrayı da hesaba katarak anlatmaya çalıştım. Çalışma bu bakımdan da bir ilk deneme niteliği taşımaktadır.

Cumhuriyet’in birinci yüzyılında yaşanan müzik hareketleriyle yetinmeyip Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına ışık tutacak verileri aktarmakla birlikte kendi fikirlerimi ifade etmeye çalıştım. Cumhuriyet’in müzik politikalarına veya “Musiki İnkılabı”na karşı geliştirilen her fikir, dönemin ve ortamının dışın-

da yüz yıllık bir mesafeden yapılan yorumlar olacaktır. Müzikte yenileşme ve organizasyon döneminin tüm etkinliklerini toptan kabul etmek veya tümüyle reddetmek yerine o koşullar içinde meselenin tüm yönlerini anlamaya çalışmak iyi niyetli bir yaklaşım olmanın yanında örnek bir tavrı da ortaya koyacaktır sanırım.

Kanaatimce karşıtlıklar üzerine bina edilmiş yaklaşımlar, yapılan doğru işleri görmeyi de engelleyeceğinden Cumhuriyet’i anlamak için uzlaşı kanallarını açık tutmak en değerli yoldur. Eğer bir ideal ortaya konacaksa bu Cumhuriyet’in ortaya koyduğu çağdaş atılımları özgün bir anlayışla daha da ileri götürmek, ses tasarımlarına destek olmak, yaşamın her alanında olduğu gibi sanat alanında da büyük eserlere imza atmak ve ses kültürü mirasına sahip çıkmakla anlamlı hale gelecektir. Yoksa safları sıklaştırıp sanal düşmanlara karşı taarruza geçmenin kimseye faydası yoktur. Geçmişle böylesi sert hesaplaşmaların ne geçmişi anlamaya ne de bugünü şekillendirmeye bir yarar sağlamayacağı, geleceğe ise kinle beslenmiş zihinlerden başka bir şey bırakmayacağı açıktır.

Kitap üç bölüm halinde kurgulanıp yazılmıştır. İlk bölümde yer alan ve hazırlayıcı bir giriş niteliği taşıyan kısımda Cumhuriyet ve müzik ilişkisinin ideolojik ve politik arka planı, müzik reformları, müziğin kültürel kodları ve müzikal dönemler ele alındı. Özellikle dönemler yepyeni bir kronolojik perspektifle verildi. Buna göre Cumhuriyet’in müzik serüveni büyük tarihi olaylarla yakından ilişkilidir ve bu dönemler müziğin yönünü ve yapısını belirleyici özelliklere sahiptir. “Kuruluş”, “Esneme”, “Kırılma” ve “Kopuş” adlarını verdiğim bu dönemler, Türkiye’nin müzik yaşamının en karakteristik periyotlarını oluşturmaktadır. Bu bölümde müzik reformları konusuna özel bir yer ayrıldı. Cumhuriyet’in müzik reformları, gelenekçilerin ve modernistlerin sosyolojik tercihlerinin uzantısında bir zıtlaşmanın öznesi haline geldiğinden konunun toplumsal ve siyasal-ideolojik yönünü ortaya çıkartacak bir bakış açısıyla sunulmasına gayret edildi. Cumhuriyet rejiminin, yönünü Osmanlı seçkinlerinden yana değil de halktan yana çevirmesi tartışmayı alevlendirmişti. Bu sebeple konu yüzyıl boyunca (belki de bundan sonra da) devam edecek bir kutuplaşmaya sebep oldu. İşte tüm bu yaşananlardan dolayı Birinci Bölümü diğer kısımların ve dönemlerin altyapısını oluşturması ve kavramsal bütünün belirleyicisi olması bakımından uzun tutmak zorunda kaldım. Burada belirtmeden geçemeyeceğim bir husus da şudur: Bugüne değin gelenekçiler ve modernistler arasındaki tartışmalarda halk müziği küçük dokunuşlarla kerhen ve yüzeysel geçilen bir alandı. Cumhuriyet’in halkçı politikalar izlemesi üzerine bina edilmiş yaklaşımı, halk müziği gerçeği ile tüm kesimleri yüzleştirmişti. Bu bakımdan kitabın bu bölümü başta olmak üzere diğer bölümlerinde de halk müziğinin tüm Cumhuriyet tarihinin müzik serüveni içindeki yerine daha fazla yer verilmiş, böylece geçmişte en az ele alınan bir konu olarak halk müziğinin hakkı bir nebze de olsa teslim edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın İkinci Bölümünde yer alan kurumlar, kadrolar, topluluklar, müzik türleri ve derlemeler Cumhuriyet felsefesinin temel niteliklerini ortaya koyacak şekilde ve yorumlar yaparak yazıldı. Bu bölümde bir kurumlar tarihi veya kurumların monografisi ile karşı karşıya olunmadığını peşinen belirtmem gerekir.

Üçüncü Bölüm ise onar yıllık periyotlarla Cumhuriyet’in yüz yıllık müzik serencamını ortaya koyacak anlayışla hazırlanmıştır. Her on yıllık periyotta yaşanan önemli olaylar, Birinci ve İkinci bölümlerde ele alınan kavram, bilgi ve fikirlerle donanmış haldedir. Ayrıca kronolojik bir bütünselliği içermektedir. Bu bölüm, dönemlerin içinde olayların nasıl yaşandığına dair de yoğun veri ve tartışmalarla doludur. Cumhuriyet döneminde yetişen sanatçılar, ekoller, devletin ve piyasanın müzik tutumları elden geldiğince kapsamlı bir şekilde bu bölümde verilmeye çalışılmıştır.

Kitabın yazımı sırasında resmi ve özel arşivlere ulaşma konusunda herhangi bir sorun yaşamadım. Fakat arşivlerin içinin ne kadar dağınık olduğuna, envanter çalışmalarının ise hâlâ yapılmadığına bir kez daha şahit oldum. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında, teknolojinin bu aşamaya geldiği bir noktada, bazı yönetmelik kayıtlarının ve genelgelerin dağınık, bir kısmının da kayıp olması; klasik eserlerin künyelerinin, büyük derlemelerin listesinin dahi yapıl(a)mamış, besteci biyografilerinin yazıl(a)mamış olması ve kurumların tarihsel verilerinin yetersizliği şaşkınlıkla üzüntüyü beraber yaşamama neden oldu. Umarım bu çalışma bir farkındalık yaratır ve bu belirttiğim alanlarda çalışmalara bir an önce başlanır.

Mesleğe ilk başladığım günden beri sorduğum soruların en karmaşık olanlarından biri Cumhuriyet döneminin müzik yaşamı üzerineydi. Cevabı herkes tarafından verildiği zannedilen ama hep eksik bir şeylerin kaldığı sorulara küçük de olsa bir cevap arayan bu kitap, soruların tam cevabını verme iddiasında olmadığı gibi daha fazla soruyu sorması ve sorunu ortaya koyması bakımından da bir sorumluluğun sahibi sayılır. Buradan hareketle çalışma, sorulara kapsamlı cevaplar bulmak yerine okuyucuyu daha çok soru sormaya yönelten bir yapıya bürünmüşse kendimi başarılı addedeceğim. Fikirlerimdeki eksikler veya hatalar tarafıma, başarı ise yüz yıldır memleket müziğine emek veren yürekli insanlara aittir.

Melih DUYGULU Ataköy-İstanbul 2023

Birinci Bölüm

GİRİŞ

Kavramsal ve Tarihsel Arka Plan

Bir Anıyla Başlamak

Konservatuvardaki öğrenciliğimin ilk yıllarından akademik kadroda yer aldığım zamana, oradan da günümüze kadar geçen 39 yıl içinde Cumhuriyet dönemi müzik politikalarını kâh olumlayan kâh sert eleştiriyle karşılayanların görüşlerini büyük bir titizlikle okudum yahut can kulağıyla dinlemeye çalıştım. Konservatuvarda ve müzik dünyasında Cumhuriyet döneminin müzik atılımlarını yere göğe sığdıramayanların yanı sıra bir de “Musiki İnkılabı” adıyla bilinen değişim hareketinin “mağduru” olduklarını vurgulayan kesim vardı. Bu gruba mensup kişiler; her defasında büyük bir gayretle mağduriyetlerini dile getiriyorlar, karşı görüşteki kimseleri “mağrur” olmakla suçluyorlardı. Mağdurların büyük bir kısmı konservatuvardaki hocalarımdı. Bitirdiğim konservatuvarda hocalığa başladığımda -aradan geçen yıllara rağmen, söylemlerin dozu daha da artmıştı. Bu kesimde yer alan hocalar, ilk dönemdeki uygulamalara pek yetişemedilerse de ikinci kuşağın hassasiyetiyle ve siyasi yönelimlerle kendilerinin de mağdur edildiğini söylüyorlar ve Musiki İnkılabı/reformları sürecinde yaşananları hazmedemiyorlardı. Bu sebeple devlet katında söz sahibi olmak için çok çalışmışlar, ideallerindeki konservatuvarı kurmak için büyük bir azimle mücadele etmişlerdi. Türk musikisi eğitiminin devletin himayesinde yapılması esasına odaklanan fikirlerle donanan bu kesim; nihayet 1975’te amacına ulaşmış, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı kurulmuştu. Amaçlarına ulaştıkları halde mağduriyet söylemi bitmedi, mağrurlarla olan zıtlaşmalar hep devam etti.

Geçmişten devralınan mağduriyetin yanına zamanla eğitimin nasıl yapılacağına ilişkin soru(n)lar eklendi. O yıla kadar devlet radyosunda ve dernek…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur