“Hayatım, beni cehenneme savuran bir rüzgârla altüst olmuştu, böyle olmasında ne suçum ne de katkım vardı. Etrafımda neler dönüyor, bilmiyordum.
Fakat tuhaf bir şekilde içinde bocaladığım çaresizlik duygusu giderek mücadele ruhuyla yer değiştiriyordu…”
Esrarengiz bir kaza sonucu bellek kaybı yaşayan, bu nedenle “Gizem” adıyla anılan genç kadının tek bir isteği vardır: kendi gerçeğine ulaşmak…
Bir süre hastanede kaldıktan sonra özel bir kliniğe yatırılan Gizem, bu kapalı ortamda, hayal bile edemeyeceği travmalar yaşamış genç bir kadınla ve onunla özel olarak ilgilenen Doktor Orhan’la ilişki kurar. Zamanla kendinde unutuşun o sımsıkı kilitli kapısını aralayacak gücü bulan Gizem, hatırladıklarıyla kumpaslar, entrikalar ve rastlantılarla örülü, Türkiye’de yaşanan bu karmaşık günleri de içine alan esaslı bir kasırgaya kapılmış gitmekte olduğunu görecektir.
Kördüğüm, hayatının hassas bir evresinde, günümüzün acımasız çarkları arasına sıkışmış genç bir kadının yaşadıklarını çarpıcı bir “geri dönüş” hikayesiyle anlatıyor.
Ayşe Kulin çok sevilen Kanadı Kırık Kuşlar’da olduğu gibi, ülkesinin çalkantıları ile sarsılan ama tutkularına da sorumluluklarına da sahip çıkan genç bir kadının ayakta kalma mücadelesini gözler önüne seriyor.
*
GİZEM
Duydum onu. Bu nazarlarını hep üzerimde hissettiğim, içten pazarlıklı, çakma sarışını şüphe götürmez bir şekilde duydum çünkü terapi odasından terasa çıkılan kapının hemen arkasındaydım. İlk seansın bitiminde odayı havalandırmak için yine açmış- lardı kapıyı ardına kadar, düzeni bozulan iskemleleri yerlerine yerleştirirken konuşuyorlardı aralarında. Benden söz ettiklerini fark edince, geri çekildim ve dinledim.
“Bence kesin numara yapıyor,” diyordu, “Her şeyi hatırladığı- na, kim olduğunu bildiğine eminim. Belleği olmayan biri gazete mi okur, haber mi dinler?”
“Yani… belki gazetelerde bir habere rastlar ya da televizyonda bir şey görür de hatırlayıverir diye… olamaz mı?”
“I th! Benim sezgilerim çok güçlüdür, oynuyor.” Büsbütün kulak kesildim.
“Ålemsin Sevda! Bir klinikte tutsak kalmayı kim ister ki?” “Ay ne kadar safsın Nimet! Orhan Hoca’yı baştan çıkarmaya çalışıyor ya, zamana ihtiyacı var. Aklım başıma geldi dese, evine
dönmesi gerekecek. Oysa burada ekmek elden su gölden… maksadına ulaşana kadar…”
“Yok artık! Bak, yazdın yine bir senaryo. Geçen yıl da adamın asistanına takmıştın. Kız istifa etti senin yüzünden.”
“O benim yüzümden istifa etmedi. Evine yakın bir hastanede iş buldu, onun için… Karıştırma şimdi eski defterleri… Neyse, ben tam işleri yoluna koymuştum, seans sonralarında karşılıklı çay kahve içiyor, iki çift laf ediyorduk, yavaş ama emin adımlarla bir yere varıyorduk ki…”
Sevda iç geçirirken, Nimet, boşa hayal kuruyor zavallı, diye düşündü ve alaylı bir sesle, “Eee?” dedi.
“Bu sevimsiz geldi, her şey altüst oldu! Sen inanmak istemiyorsun ama içten pazarlıklı biri o.”
“Abartma Sevda! Hoca’ya kırıtıyor desem değil, kazık yutmuş gibi bir kız. Cilvesi yok, neşesi yok, kimseye bulaşmaz, konuşmaz, yaklaşmaz. Soğuk nevale bir şey, kendin söyledin sevimsiz diye.” “Ama gözleri fıldır fıldır.”
“Uğraşma zavallı kızla, insanın kim olduğunu hatırlayamama- sı korkunç olmalı.”
“Hepsi numara! Bakma öyle yüzüme ters ters, resepsiyondaki sehpanın üzerinde dergiler var ya, geçen gün eline Almanca bir dergi almış, ayakta okuyordu. Ben yanına gidince hemen bıraktı yerine. Almanca biliyor musun, diye sordum, hayır, dedi. Resim- lerine bakıyormuş güya ama baktığı sayfada resim yoktu ki. Kesin oynuyor bize. Bir-iki resmini çekip koysam facebook’a, altına da bu bayan kimdir, bilen bana bilgi versin diye yazsam, dakikasında birkaç tanıyanı çıkar, kimmiş, kimlerdenmiş, marifetleri neymiş hepsini öğreniveririz ama…”
Nimet atıldı,
“Sakın Sevda, sakın! Biliyorsun yasak bu! Hastaların güvenliği açısından, kesinlikle yasak. Sadece kendini değil, bizleri de yakarsın bak!”
Daha fazla dayanamadım, teras kapısına gürültüyle çarparak içeri girdim.
“Selam kızlar!”
“Aaa, nereden çıktın sen?” dedi Sevda telaşla.
“Terastaydım.”
“Terasa çıktığını görmedim de…”
“Yandaki odanın kapısından çıktım.”
“Bak canım, hangi kapıdan çıktınsa, aynı kapıdan girmelisin. Uğursuzluk getirir derler de…”
Duymazlığa geldim, “Odayı düzenliyorsunuz herhalde, size yardım edeyim,” dedim, uzakta duran bir sandalyeyi diğerlerinin hizasına çekerek.
“Terapiye katılacak mısın bugün?”
“Evet, Orhan Hoca katılmamı istedi.”
“Acaba neden? Hafızasını kaybedenlerin terapisi değil ki bu…” Sevda’nın lafını kestim,
“Konuşmalardan bir ipucu yakalayabilir miyim diye istemiş olmalı. Ne bileyim, bir durum… bir duygu…”
Yanıt vermedi Sevda, resepsiyonda çalan telefona yetişmek için dip boyası gelmiş sarı saçlarını savurarak çıktı odadan.
“Annesi son günlerde iyice kötüledi de, çok yoruluyor evde, sinirleri bozuk… sen aldırma ona,” dedi Nimet.
“Annesi hasta mı?”
“Alzheimer hastası…” Benim bu kelimeyi bilemeyeceğimi varsaydığı için,
“Kafa gitmiş… şey… bir nevi bunama…” diye açıklarken gaf yaptığını düşünüp kızardı Nimet, gözlerini kaçırdı. Sonra koluma vurdu dostça,
“Seninki geçici bir unutkanlık. Yakında hatırlayacaksın her şeyi.” Yetinmedi, beni gücendirdiğini düşündüğü için, elindeki dosyadan bir sayfa çekip uzattı, “Bugünün senaryosu, al bir göz at istersen.”
Oysa bu terapide senaryolar elimize son anda veriliyor ve tamamen doğaçlamaya bırakılıyordu. Sandalyelerden birine oturdum, diğerlerinin gelmesini beklerken, elimdeki kâğıda göz attım. Otuz dakika sürecek seans boyunca biz altı kişi Nimet’in yönlendirmesiyle bir oyun oynayacaktık. Birimiz anne, birimiz baba, diğerleri de evin çocukları ve yaşlıları olacaktık. Biz senaryo gereği rollerimizi oynarken Nimet de bizi gözlemleyerek not tutacak, sonra da notlarını Orhan Hoca’ya verecekti ki, Hoca her birimizin davranışını tek tek değerlendirerek içimizdeki düğümleri çözmeyi denesin.
Terapiye katılacakların çoğu zamanında gelip yerlerini aldılar. Asiye her zamanki gibi biraz gecikerek geldi. Nimet senaryoları dağıtıp rollerimizi paylaştırdı. Beni anne yapacağını sanıyordum ama evin liseye giden öğrenci kızı rolünü verince şaşırdım biraz. Anne rolü Asiye’ye düştü. Anne, baba ve çocuklar, güya herhangi bir pazar sabahı, evimizde kahvaltı masasındaydık.
Oynamaya başladık. Önce anne, baba ve büyükanne rolünü üstlenenler aralarında çocukların disiplini konusunda tartıştılar. Baba erkek çocuğun okuldaki gidişatından memnun değildi. Anne ise babanın oğlunun üzerine fazla gittiğini düşünüyordu. Babaanne rolünü üstlenen kişi anneye itiraz ediyordu. Onlar ken- dilerine düşen rolleri oynarlarken ben sabırla sıranın bana gelme- sini bekledim. Sıram geldi. Annemin bana da arka çıkacağından emin, Asiye’ye döndüm,
“Anne, ben bu akşam bir sınıf arkadaşımın doğum günü parti- sine gideceğim, dönüşte biraz gecikebilirim,” dedim.
“Kesinlikle olmaz! Hem yarın sınavın yok muydu senin? Öyleyse bu akşam ders çalışacaksın,” diye yanıtladı beni Asiye. “Partiye gideceğim anne!”
“İzin vermiyorum!”
“Kusura bakma ama izin vermesen de gideceğim.”
“Olmaz dedim, duymadın mı?”
“Nasılsa gideceğime göre izin ver de büyüklük sende kalsın, boşuna dalaşmayalım.”
Baba kişisi araya girdi,
“Nasıl konuşuyorsun sen annenle? Anneyle böyle konuşulmaz!”
“Anneyle böyle konuşulmazmış! Annem bana ne zaman anne- lik yaptı ki?”
“A ah?! Bu da nerden çıktı?” diye sordu sözde annem, şaşkın şaşkın. Ben de ağzımdan çıkan lafa şaşırmıştım ama artık olan olmuştu.
“Asiye Hanım, akışı bozmayın, sahiden öyleymiş gibi devam edin lütfen,” diye uyardı Nimet, çünkü oyunun bir kuralı da doğaçlamayı bozmamak, her duruma hemen adapte olarak oynamaktı.
“Yalan mı baba?” diye sürdürdüm konuşmamı, “Beni ilkokuldayken anneanneme yollamadınız mı? Beni o büyütmedi mi?”
“Ben… şey için… hastalandığım için kızım, geçici olarak sana anneannen baktı. Tedavi görüyordum ya… Ayrıca okulun onun evine daha yakın diye sen kendin istedin anneannenle kalmayı,” diye durumu idare etti, sözde annem. “Kardeşlerimi yollamadın ama… Onlar evlerinde kaldılar.”
“Onlar çok küçüktü. Hem anneannen hepinize bakamazdı ki… Her neyse, şimdi artık evindesin ve bu evde ben ne dersem onu yapacaksın!” Asiye cılız bedeninden beklenmeyen bir şiddetle ayağını yere vurdu.
“Ben ancak anneannemin sözünü dinlerim.”
Deminki tepkisinden sonra, tokat değilse bile, tokat gibi bir karşılık bekledim ama sözde annemin intikamı tahminimden değişik oldu.
“Ama anneannen öldü!” dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim sonra sırf bir şey söylemiş olmak için, sanırım biraz saçmaladım.
“Olmaz dedim, duymadın mı?”
“Nasılsa gideceğime göre izin ver de büyüklük sende kalsın, boşuna dalaşmayalım.”
Baba kişisi araya girdi,
“Nasıl konuşuyorsun sen annenle? Anneyle böyle konuşulmaz!”
“Anneyle böyle konuşulmazmış! Annem bana ne zaman annelik yaptı ki?”
“A ah?! Bu da nerden çıktı?” diye sordu sözde annem, şaşkın şaşkın. Ben de ağzımdan çıkan lafa şaşırmıştım ama artık olan olmuştu.
“Asiye Hanım, akışı bozmayın, sahiden öyleymiş gibi devam edin lütfen,” diye uyardı Nimet, çünkü oyunun bir kuralı da doğaçlamayı bozmamak, her duruma hemen adapte olarak oynamaktı.
“Yalan mı baba?” diye sürdürdüm konuşmamı, “Beni ilkokuldayken anneanneme yollamadınız mı? Beni o büyütmedi mi?”
“Ben… şey için… hastalandığım için kızım, geçici olarak sana anneannen baktı. Tedavi görüyordum ya… Ayrıca okulun onun evine daha yakın diye sen kendin istedin anneannenle kalmayı,” diye durumu idare etti, sözde annem. “Kardeşlerimi yollamadın ama… Onlar evlerinde kaldılar.”
“Onlar çok küçüktü. Hem anneannen hepinize bakamazdı ki… Her neyse, şimdi artık evindesin ve bu evde ben ne dersem onu yapacaksın!” Asiye cılız bedeninden beklenmeyen bir şiddetle ayağını yere vurdu.
“Ben ancak anneannemin sözünü dinlerim.”
Deminki tepkisinden sonra, tokat değilse bile, tokat gibi bir karşılık bekledim ama sözde annemin intikamı tahminimden değişik oldu.
“Ama anneannen öldü!” dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim sonra sırf bir şey söylemiş olmak için, sanırım biraz saçmaladım.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıKördüğüm
- Sayfa Sayısı296
- YazarAyşe Kulin
- ISBN9786051851969
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviEverest Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bin Yüz Bir Giz ~ M. Sadık Aslankara
Bin Yüz Bir Giz
M. Sadık Aslankara
Bin Yüz Bir Giz, Salihli’nin idealist belediye başkanı Zarif Bey’in sanata yönelik bir düşüyle başlıyor; Zarif Bey, göreve gelir gelmez, Salihli’ye bir tiyatro kazandırmak...
- Issız Erkekler Korosu ~ Canan Tan
Issız Erkekler Korosu
Canan Tan
Canan Tanın merakla beklenen yeni kitabı ISSIZ ERKEKLER KOROSU 29 Martta tüm kitapçılarda! Âdemoğlu Pansiyonda bir fasıl gecesi… Müşterilerin hepsi erkek! Ezilen, horlanan, acı...
- Kaç Yıl Geçti Aradan ~ Naşide Gökbudak
Kaç Yıl Geçti Aradan
Naşide Gökbudak
Aradan geçen yılların hatrına mıdır bilinmez; tam da bitti derken, birbirinden kopmuş hayatların yollarını buluşturup bir araya getireni kimimize göre tesadüf, kimimize göre de...