Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kördüğüm
Kördüğüm

Kördüğüm

Ayşe Kulin

“Hayatım, beni cehenneme savuran bir rüzgârla altüst olmuştu, böyle olmasında ne suçum ne de katkım vardı. Etrafımda neler dönüyor, bilmiyordum. Fakat tuhaf bir şekilde…

“Hayatım, beni cehenneme savuran bir rüzgârla altüst olmuştu, böyle olmasında ne suçum ne de katkım vardı. Etrafımda neler dönüyor, bilmiyordum.
Fakat tuhaf bir şekilde içinde bocaladığım çaresizlik duygusu giderek mücadele ruhuyla yer değiştiriyordu…”

Esrarengiz bir kaza sonucu bellek kaybı yaşayan, bu nedenle “Gizem” adıyla anılan genç kadının tek bir isteği vardır: kendi gerçeğine ulaşmak…

Bir süre hastanede kaldıktan sonra özel bir kliniğe yatırılan Gizem, bu kapalı ortamda, hayal bile edemeyeceği travmalar yaşamış genç bir kadınla ve onunla özel olarak ilgilenen Doktor Orhan’la ilişki kurar. Zamanla kendinde unutuşun o sımsıkı kilitli kapısını aralayacak gücü bulan Gizem, hatırladıklarıyla kumpaslar, entrikalar ve rastlantılarla örülü, Türkiye’de yaşanan bu karmaşık günleri de içine alan esaslı bir kasırgaya kapılmış gitmekte olduğunu görecektir.

Kördüğüm, hayatının hassas bir evresinde, günümüzün acımasız çarkları arasına sıkışmış genç bir kadının yaşadıklarını çarpıcı bir “geri dönüş” hikayesiyle anlatıyor.
Ayşe Kulin çok sevilen Kanadı Kırık Kuşlar’da olduğu gibi, ülkesinin çalkantıları ile sarsılan ama tutkularına da sorumluluklarına da sahip çıkan genç bir kadının ayakta kalma mücadelesini gözler önüne seriyor.

*

GİZEM

Duydum onu. Bu nazarlarını hep üzerimde hissettiğim, içten pazarlıklı, çakma sarışını şüphe götürmez bir şekilde duydum çünkü terapi odasından terasa çıkılan kapının hemen arkasındaydım. İlk seansın bitiminde odayı havalandırmak için yine açmış- lardı kapıyı ardına kadar, düzeni bozulan iskemleleri yerlerine yerleştirirken konuşuyorlardı aralarında. Benden söz ettiklerini fark edince, geri çekildim ve dinledim.

“Bence kesin numara yapıyor,” diyordu, “Her şeyi hatırladığı- na, kim olduğunu bildiğine eminim. Belleği olmayan biri gazete mi okur, haber mi dinler?”

“Yani… belki gazetelerde bir habere rastlar ya da televizyonda bir şey görür de hatırlayıverir diye… olamaz mı?”

“I th! Benim sezgilerim çok güçlüdür, oynuyor.” Büsbütün kulak kesildim.

“Ålemsin Sevda! Bir klinikte tutsak kalmayı kim ister ki?” “Ay ne kadar safsın Nimet! Orhan Hoca’yı baştan çıkarmaya çalışıyor ya, zamana ihtiyacı var. Aklım başıma geldi dese, evine

dönmesi gerekecek. Oysa burada ekmek elden su gölden… maksadına ulaşana kadar…”

“Yok artık! Bak, yazdın yine bir senaryo. Geçen yıl da adamın asistanına takmıştın. Kız istifa etti senin yüzünden.”

“O benim yüzümden istifa etmedi. Evine yakın bir hastanede iş buldu, onun için… Karıştırma şimdi eski defterleri… Neyse, ben tam işleri yoluna koymuştum, seans sonralarında karşılıklı çay kahve içiyor, iki çift laf ediyorduk, yavaş ama emin adımlarla bir yere varıyorduk ki…”

Sevda iç geçirirken, Nimet, boşa hayal kuruyor zavallı, diye düşündü ve alaylı bir sesle, “Eee?” dedi.

“Bu sevimsiz geldi, her şey altüst oldu! Sen inanmak istemiyorsun ama içten pazarlıklı biri o.”

“Abartma Sevda! Hoca’ya kırıtıyor desem değil, kazık yutmuş gibi bir kız. Cilvesi yok, neşesi yok, kimseye bulaşmaz, konuşmaz, yaklaşmaz. Soğuk nevale bir şey, kendin söyledin sevimsiz diye.” “Ama gözleri fıldır fıldır.”

“Uğraşma zavallı kızla, insanın kim olduğunu hatırlayamama- sı korkunç olmalı.”

“Hepsi numara! Bakma öyle yüzüme ters ters, resepsiyondaki sehpanın üzerinde dergiler var ya, geçen gün eline Almanca bir dergi almış, ayakta okuyordu. Ben yanına gidince hemen bıraktı yerine. Almanca biliyor musun, diye sordum, hayır, dedi. Resim- lerine bakıyormuş güya ama baktığı sayfada resim yoktu ki. Kesin oynuyor bize. Bir-iki resmini çekip koysam facebook’a, altına da bu bayan kimdir, bilen bana bilgi versin diye yazsam, dakikasında birkaç tanıyanı çıkar, kimmiş, kimlerdenmiş, marifetleri neymiş hepsini öğreniveririz ama…”

Nimet atıldı,

“Sakın Sevda, sakın! Biliyorsun yasak bu! Hastaların güvenliği açısından, kesinlikle yasak. Sadece kendini değil, bizleri de yakarsın bak!”

Daha fazla dayanamadım, teras kapısına gürültüyle çarparak içeri girdim.

“Selam kızlar!”

“Aaa, nereden çıktın sen?” dedi Sevda telaşla.

“Terastaydım.”

“Terasa çıktığını görmedim de…”

“Yandaki odanın kapısından çıktım.”

“Bak canım, hangi kapıdan çıktınsa, aynı kapıdan girmelisin. Uğursuzluk getirir derler de…”

Duymazlığa geldim, “Odayı düzenliyorsunuz herhalde, size yardım edeyim,” dedim, uzakta duran bir sandalyeyi diğerlerinin hizasına çekerek.

“Terapiye katılacak mısın bugün?”

“Evet, Orhan Hoca katılmamı istedi.”

“Acaba neden? Hafızasını kaybedenlerin terapisi değil ki bu…” Sevda’nın lafını kestim,

“Konuşmalardan bir ipucu yakalayabilir miyim diye istemiş olmalı. Ne bileyim, bir durum… bir duygu…”

Yanıt vermedi Sevda, resepsiyonda çalan telefona yetişmek için dip boyası gelmiş sarı saçlarını savurarak çıktı odadan.

“Annesi son günlerde iyice kötüledi de, çok yoruluyor evde, sinirleri bozuk… sen aldırma ona,” dedi Nimet.

“Annesi hasta mı?”

“Alzheimer hastası…” Benim bu kelimeyi bilemeyeceğimi varsaydığı için,

“Kafa gitmiş… şey… bir nevi bunama…” diye açıklarken gaf yaptığını düşünüp kızardı Nimet, gözlerini kaçırdı. Sonra koluma vurdu dostça,

“Seninki geçici bir unutkanlık. Yakında hatırlayacaksın her şeyi.” Yetinmedi, beni gücendirdiğini düşündüğü için, elindeki dosyadan bir sayfa çekip uzattı, “Bugünün senaryosu, al bir göz at istersen.”

Oysa bu terapide senaryolar elimize son anda veriliyor ve tamamen doğaçlamaya bırakılıyordu. Sandalyelerden birine oturdum, diğerlerinin gelmesini beklerken, elimdeki kâğıda göz attım. Otuz dakika sürecek seans boyunca biz altı kişi Nimet’in yönlendirmesiyle bir oyun oynayacaktık. Birimiz anne, birimiz baba, diğerleri de evin çocukları ve yaşlıları olacaktık. Biz senaryo gereği rollerimizi oynarken Nimet de bizi gözlemleyerek not tutacak, sonra da notlarını Orhan Hoca’ya verecekti ki, Hoca her birimizin davranışını tek tek değerlendirerek içimizdeki düğümleri çözmeyi denesin.

Terapiye katılacakların çoğu zamanında gelip yerlerini aldılar. Asiye her zamanki gibi biraz gecikerek geldi. Nimet senaryoları dağıtıp rollerimizi paylaştırdı. Beni anne yapacağını sanıyordum ama evin liseye giden öğrenci kızı rolünü verince şaşırdım biraz. Anne rolü Asiye’ye düştü. Anne, baba ve çocuklar, güya herhangi bir pazar sabahı, evimizde kahvaltı masasındaydık.

Oynamaya başladık. Önce anne, baba ve büyükanne rolünü üstlenenler aralarında çocukların disiplini konusunda tartıştılar. Baba erkek çocuğun okuldaki gidişatından memnun değildi. Anne ise babanın oğlunun üzerine fazla gittiğini düşünüyordu. Babaanne rolünü üstlenen kişi anneye itiraz ediyordu. Onlar ken- dilerine düşen rolleri oynarlarken ben sabırla sıranın bana gelme- sini bekledim. Sıram geldi. Annemin bana da arka çıkacağından emin, Asiye’ye döndüm,

“Anne, ben bu akşam bir sınıf arkadaşımın doğum günü parti- sine gideceğim, dönüşte biraz gecikebilirim,” dedim.

“Kesinlikle olmaz! Hem yarın sınavın yok muydu senin? Öyleyse bu akşam ders çalışacaksın,” diye yanıtladı beni Asiye. “Partiye gideceğim anne!”

“İzin vermiyorum!”

“Kusura bakma ama izin vermesen de gideceğim.”

“Olmaz dedim, duymadın mı?”

“Nasılsa gideceğime göre izin ver de büyüklük sende kalsın, boşuna dalaşmayalım.”

Baba kişisi araya girdi,

“Nasıl konuşuyorsun sen annenle? Anneyle böyle konuşulmaz!”

“Anneyle böyle konuşulmazmış! Annem bana ne zaman anne- lik yaptı ki?”

“A ah?! Bu da nerden çıktı?” diye sordu sözde annem, şaşkın şaşkın. Ben de ağzımdan çıkan lafa şaşırmıştım ama artık olan olmuştu.

“Asiye Hanım, akışı bozmayın, sahiden öyleymiş gibi devam edin lütfen,” diye uyardı Nimet, çünkü oyunun bir kuralı da doğaçlamayı bozmamak, her duruma hemen adapte olarak oynamaktı.

“Yalan mı baba?” diye sürdürdüm konuşmamı, “Beni ilkokuldayken anneanneme yollamadınız mı? Beni o büyütmedi mi?”

“Ben… şey için… hastalandığım için kızım, geçici olarak sana anneannen baktı. Tedavi görüyordum ya… Ayrıca okulun onun evine daha yakın diye sen kendin istedin anneannenle kalmayı,” diye durumu idare etti, sözde annem. “Kardeşlerimi yollamadın ama… Onlar evlerinde kaldılar.”

“Onlar çok küçüktü. Hem anneannen hepinize bakamazdı ki… Her neyse, şimdi artık evindesin ve bu evde ben ne dersem onu yapacaksın!” Asiye cılız bedeninden beklenmeyen bir şiddetle ayağını yere vurdu.

“Ben ancak anneannemin sözünü dinlerim.”

Deminki tepkisinden sonra, tokat değilse bile, tokat gibi bir karşılık bekledim ama sözde annemin intikamı tahminimden değişik oldu.

“Ama anneannen öldü!” dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim sonra sırf bir şey söylemiş olmak için, sanırım biraz saçmaladım.

“Olmaz dedim, duymadın mı?”

“Nasılsa gideceğime göre izin ver de büyüklük sende kalsın, boşuna dalaşmayalım.”

Baba kişisi araya girdi,

“Nasıl konuşuyorsun sen annenle? Anneyle böyle konuşulmaz!”

“Anneyle böyle konuşulmazmış! Annem bana ne zaman annelik yaptı ki?”

“A ah?! Bu da nerden çıktı?” diye sordu sözde annem, şaşkın şaşkın. Ben de ağzımdan çıkan lafa şaşırmıştım ama artık olan olmuştu.

“Asiye Hanım, akışı bozmayın, sahiden öyleymiş gibi devam edin lütfen,” diye uyardı Nimet, çünkü oyunun bir kuralı da doğaçlamayı bozmamak, her duruma hemen adapte olarak oynamaktı.

“Yalan mı baba?” diye sürdürdüm konuşmamı, “Beni ilkokuldayken anneanneme yollamadınız mı? Beni o büyütmedi mi?”

“Ben… şey için… hastalandığım için kızım, geçici olarak sana anneannen baktı. Tedavi görüyordum ya… Ayrıca okulun onun evine daha yakın diye sen kendin istedin anneannenle kalmayı,” diye durumu idare etti, sözde annem. “Kardeşlerimi yollamadın ama… Onlar evlerinde kaldılar.”

“Onlar çok küçüktü. Hem anneannen hepinize bakamazdı ki… Her neyse, şimdi artık evindesin ve bu evde ben ne dersem onu yapacaksın!” Asiye cılız bedeninden beklenmeyen bir şiddetle ayağını yere vurdu.

“Ben ancak anneannemin sözünü dinlerim.”

Deminki tepkisinden sonra, tokat değilse bile, tokat gibi bir karşılık bekledim ama sözde annemin intikamı tahminimden değişik oldu.

“Ama anneannen öldü!” dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim sonra sırf bir şey söylemiş olmak için, sanırım biraz saçmaladım.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıKördüğüm
  • Sayfa Sayısı296
  • YazarAyşe Kulin
  • ISBN9786051851969
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviEverest Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Gece Sesleri ~ Ayşe KulinGece Sesleri

    Gece Sesleri

    Ayşe Kulin

    Dört kuşağı içine alan anne-kız ilişkileri, aile içi çatışmalar, sık tekrarlanan askeri darbelerin değişik kuşaklar üzerindeki izleri… Geçmiş araştırılırken ortaya çıkan sırlar, ertelenmiş, söylenmemiş...

  2. Gizli Anların Yolcusu ~ Ayşe KulinGizli Anların Yolcusu

    Gizli Anların Yolcusu

    Ayşe Kulin

    Çağdaş edebiyatımızın en sevilen yazarlarından Ayşe Kulin, Gizli Anların Yolcusu ile bir kez daha okurlarını şaşırtıcı gerçeklerle yüzleşmeye zorluyor. Bu kitap, yerleşik ve düzenli...

  3. Dönüş ~ Ayşe KulinDönüş

    Dönüş

    Ayşe Kulin

    “Kayboldum! Zeytin ağaçlarının arasında kıvrılarak akarken karşıma aniden üçe ayrılan bir çatal çıktı. Toprak yollar doğuya, batıya ve güneye doğru uzanıyordu. Civarda ne bir...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dayı Parçası ~ Murat YalçınDayı Parçası

    Dayı Parçası

    Murat Yalçın

    Belki biraz incinmiş, biraz kırılmış, biraz bitkin, belki biraz yılgın da ama yaşama dönük, direnmeye istekli. Benzi sararmış ama hastalıktan, düşkünlükten yana durmuyor gövdesi.Aczini...

  2. Güneşin İki Yüzü ~ Bahar ErişGüneşin İki Yüzü

    Güneşin İki Yüzü

    Bahar Eriş

    Bahar Eriş, modern zamanların Sylvia Plath’ı olan Zeynep’in hikâyesini içe işleyen bir duyarlılıkla kaleme alıyor. Okuru kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzünlü ama ne...

  3. Çok Evin Yok Kedisi ~ Göknil ÖzkökÇok Evin Yok Kedisi

    Çok Evin Yok Kedisi

    Göknil Özkök

    Bir cumartesi günü, kalabalığı yeni dağılan limanda karşılaştılar.Güliz Hanım onu görür görmez anlamıştı, aylardır hayalini kurduğu kedi tam karşısındaydı! Gümüş adını verdiği bu asilzadenin...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur