Geçen gün hastanede tomografi çektirdiğim zaman kanser olabilir dediklerinde bizim hanım ve hemşirenin yüzü sapsarı olmuş gibiydi, ama ben hiç oralı olmadım. Bu kadar sakin olmama kendim de şaşırdım. Uzun mu uzun yıllar süren ömrüm böylece bitiyor demek ki, diye bir parça rahatladım hatta. Kısacası, bu dünyaya çivi çakma gibi bir niyetim yok ama yaşadığım müddetçe karşı cinsin cazibesine kapılmadan da edemiyorum. Bu duygum öleceğim dakikaya kadar sürecek herhalde. Tokyolu aile reisi Utsugi seksenine merdiven dayamıştır. Yaşlılık yıllarındaki ihtiyarın, etrafında pervane olan eşini, çocuklarını, bakıcılarını görecek gözü yoktur. Saplantı haline getirdiği gelini Satsuko’nunsa bir dediğini iki etmez. Yaşlanan bedenine, yakasını bırakmayan sağlık sorunlarına ve her gün daha da yaklaşan ölüme rağmen aksatmadan tuttuğu güncesinde ihtiraslarını, duygularını hüzünlü bir ironiyle kaydeder. Çılgın Bir İhtiyarın Güncesi, Tanizaki’nin yaşlılık yıllarını duru ve mizah dolu bir kalemle ele aldığı bir varoluş trajikomedisi. “Modern Japon edebiyatının bu büyük ustasıyla okurlar mutlaka tanışmalı.” Anthony Burgess
16 Haziran
Akşam Şincuku’daki Dai-içi Kabuki Tiyatrosu’nda gece gösterimini seyretmeye gittim. Gösterimdekiler Aşk ve Nefretin Ötesinde, Şikoiçi’nin Öyküsü, Sukeroku serisinden Kasımpatı oyunlarıydı. Tek amacım hovarda Sukeroku’yu görmekti, diğerlerini izlemeye niyetim yoktu. Sukeroku’yu oynayacak Kanya kifayetsiz ama sevgilisi Agemaki rolünü Toşşo’nun canlandıracağını duyunca bunun ziyadesiyle güzel olacağını düşündüm. Sukeroku’dan çok Agemaki için gittim denebilir. Hanım ve Satsuko’yla beraber gittik. Jo‐kiçi de işten çıkıp bize katıldı. Sukeroku oyununu bilen sadece ben ve bizim hanım. Satsuko hiç seyretmemiş. Hanım da Danjuro’nun başrolde olduğu zaman görmüş olabilirmiş ama hatırlamıyor. İki nesil önceki Uzaemon’unkini bir-iki sefer gördüm diyor.1 Danjuro’yu tam hatırlayan bir tek benim.
İmparator Meiji devri otuzuncu yıl civarıydı, on üç-on dört yaşlarımdayken olmalı.1 Danjuro’nun oynadığı son Sukeroku rolüydü, otuz altı yılında öldü zaten. Agemaki rölünde bir önceki nesil Utaemon vardı ama o zaman sahne ismi daha Fukusuke’ydi. İkiyu rolünü de Fukusuke’nin babası Şikan oynamıştı. Evimizin Tokyo, Honjo‐’da olduğu zamanlardı. Ryokoku-Hirokoji’deki, ismi neydi şimdi, neyse bilmem-ne adında ünlü bir resimli kitap satan dükkân vardı. Orada asılı duran Rokusuke, İkiyu ve Agemaki’nin üç parçalı renkli resmini bugün gibi hatırlarım.
Ben Uzaemon’un bu rolü oynadığını gördüğümde İkiyu rolünde bir önceki Çuğşa, Agemaki rolünde de tabii eski Fukusuke vardı, o zamanki adı daha Utaemon olsa gerek. Kışın inanılmaz soğuk bir günde, kırk dereceye yakın ateşi çıkmasına rağmen Uzaemon tir tir titreyerek suya girmişti. Kuvanpera Monbei rolü için özellikle Asakusa’daki Miyado Tiyatrosu’ndan Nakamura Kangoro’yu getirtip oynatmışlardı. Nedense beni çok etkilemiştir. Uzun lafın kısası ben Sukeroku oyununu severim. Sukeroku oynanacağını duyarsam, Kanya bile oynasa gidip seyredesim gelir. Hele ki sevdiğim Toşşo oynuyorsa hiç kaçıramam.
Kanya herhalde Sukeroku rolüne bugün ilk defa çıktı ama tahmin ettiğim gibi hiç ilgimi çekmedi. Sadece Kanya değil gerçi, ama bugünlerde Sukeroku oynayan herkes bacaklarına tayt geçiriyor. Arada bir bu taytlarda kırışıklık görününce bütün eğlence berbat oluyor. Çıplak bacak üstüne pudra sürseler ya. Toşşo’nun oynadığı Agemaki’den fazlasıyla memnun kaldım. Sırf bunun için bile geldiğime değmiştir. Fukusuke zamanındaki eski Utaemon’u saymazsak, yakın zamanda böyle güzellikte bir Agemaki görmedim hiç. Oğlancı zevklerim yok ama bugünlerde Kabuki’de kadın rollerini oynayan erkek oyuncuların cazibesine kapılıyorum. Ama öyle makyajsız yüzleriyle değil, kadın kıyafetindeki sahnedeki haliyle olmazsa olmaz. Düşününce, oğlancılıkla hiç ilgim yok diyemem belki de.
Gençken, sadece bir kez tuhaf bir tecrübem oldu. Eskiden Şinpa tiyatrocuları1 arasında kadın rolleri oynayan Vakayama Çidori adında çok güzel bir genç oyuncu vardı. Yamazaki Ço‐nosuke’nin İçiza grubunda, Nakasu’daki Masago Tiyatrosu’nda oynardı. Biraz yaşlanınca Miyado Tiyatrosu’nda altıncı nesil Omozaşi’ye benzeyen Araşi Yoşizaburo’yla birlikte sahne aldı. Yaşlandı dediysek de otuz yaş civarında, hâlâ güzeldi. Olgun genç bir kadın gibi görünürdü, hiç erkeğe benzemezdi. Özellikle Masago Tiyatrosu’ndayken Ko‐yo‐ Sanjin’in Yaz Kimonosu oyununda kız rolüne çıktığında bu kadın, değil tabii bu adam, gönlümü aldı benim. Mümkün olsa da bir akşam onu odama çağırsam, sahnede gördüğüm kadın haline büründürüp birazcık da olsa birlikte yatabilsem. Bir gün şaka yollu böyle konuşunca çayevi sahibi hanım “Siz isteyin yeter ki, ayarlayalım,” dedi ve hakikaten de bizi buluşturdu! Her şey sorunsuz geçti. Yatarken de herhangi bir geyşayla nasılsa her şey öyleydi, farklı yanı yoktu. Diğer bir deyişle, sonuna kadar karşısındakine kendisinin erkek olduğunu hissettirmeyecek şekilde tam bir kadına dönüşmüştü. Peruğunu çıkarmadan başını yüksek sert yastığa uzatmış, karanlık odada döşeğe ince ipek kimonosuyla uzanmıştı. Yaptığı işte gerçekten çok mahirdi, fazlasıyla tuhaf bir tecrübeydi. Baştan söyleyeyim de, hani hermafrodit dediklerinden değildi, erkeklik organı yerli yerindeydi. Ama maharetiyle bunu unutturuyordu.
Gerçi ne kadar mahir olursa olsun, benim böyle zevklerim olmadığından, bu bir seferlik tecrübe merakımı gidermeye yetti. Ondan sonra da bir daha hemcinsimle yatmadım. Yetmiş yedi yaşıma gelip böyle işler için iktidarımı kaybetmiş olmama rağmen, erkekler gibi giyinen onca güzel kızları değil de kadın kıyafetine bürünen yakışıklı genç erkekleri cazip bulmamın sebebi nedir şimdi? Gençlik günlerimdeki Vakayama Çidori’nin hatırası mı canlanıyor? Öyle değil bence. İktidarsız kalan bir ihtiyarın cinsel hayatıyla alakalı bir şey gibi – iktidarsız kalsan da bir şekilde cinsel hayatın oluyor.
Bugün elim yoruldu. Burada bitiriyorum.
17 Haziran
Dünden devam edeyim biraz. Yağmur mevsimi başladığı için yağmurlu olmasına rağmen dün gece hava çok sıcaktı. Tiyatronun içi tabii klimalıydı ama bu klima denen meret bana yasak. Sayesinde sol elimdeki nevralji azdı, tenimdeki uyuşma da kötüleşti. Normalde olsa bileğimden parmak uçlarıma kadar ağrır ama dün gece dirseğime kadar çıktı ağrı, hatta dirseğimi geçip omzuma kadar geldiği de oldu.
“Bak gördün mü olanları şimdi?” dedi hanım. “Demedim mi ben sana? Bu kadar çekmeye değer mi yani, gitmesen olmaz mıydı? Hem de böyle seviyesiz bir oyun için.”
“Yok, o kadar da değil. Ben o Agemaki’nin yüzünü göreyim yeter, ağrılarımı biraz unutuyorum.”
Hanım beni azarladı ya, ben de iki kat inatçı oldum. Bu arada elimin ağrısı da gitgide kötüleşti. Sırtımda ince ipekten yazlık ceket, altında hafif yünlü yaz kimonosu, içimde de ipekten uzun içlik vardı. Üstelik sol elime gri yünden eldiven takmış, avucumda da mendile sarılı cep sobası tutuyordum.
“Ama Toşşo hakikaten ne kadar da güzel canım!” dedi Satsuko. “Babamın dediğine hak veriyorum.”
“Hayatım–” diye Jo‐kiçi lafa girdi ama sonra hitap tarzını düzeltti. “Satsuko, sen neresi ilginç anlar mısın ki?”
“Yetenekli mi yeteneksiz mi bilemem ama yüzünün ve giysilerinin güzelliğine hayran oldum. Babacığım yarınki matineye beraber gidelim mi? Amijima’da Aşk İntiharları oyununun ‘Çayhane’ sahnesinde Koharu’yu oynayacakmış – kesin güzeldir yine. İzlemek istersen yarın gidelim, başka güne ertelersek havalar daha da ısınmış olacak.”
Doğrusu elimin ağrısından bir şey konuşacak halim yoktu, matineye gitmekten de vazgeçecektim, ama bizimki beni azarlayınca ben de inadına yarınki matineye de gideyim diye düşünmeye başladım. Satsuko benim böyle duygularımı nasıl da hemen fark ediyor. Hanımla geçinememesinin bir sebebi böyle durumlarda onun dediklerine boş verip benim hislerime yakınlık göstermesi. O da Toşşo’yu seviyordur herhalde ama başroldeki yakışıklı Danko’ya daha çok merakı olsa gerek.
Bugünkü matinede Aşk İntiharları’nın “Çayhane” sahnesi öğlen saat ikide başladı, yaklaşık üçü yirmi geçe de bitti. Dünden daha sıcak, yakıcı bir güneş vardı. Arabanın içindeki sıcaklık da çekilir gibi değildi ama tiyatrodaki klimanın bugün daha da soğuk olacağını düşününce elimin ağrısı nasıl olacak diye endişelendim. Şoförümüz, “Dün akşam o saatlerde sorun yoktu ama gündüz gidince bir yerlerde göstericilerle karşılaşabiliriz,” dedi. “Amerikan Elçiliği ve Diet Binası1 önünden geçmemiz gerekecek, yola biraz erken çıkalım lütfen.” Çaresiz saat birde yola çıktık. Bugün üç kişiydik, Jo‐kiçi gelmedi.
Şansımıza büyük bir engelle karşılaşmadan tiyatroya vardık. Daha Danjiro’nun çıktığı Yaramaz oyunu bitmemişti. Onu seyretmeden kafeteryaya gidip biraz dinlendik. Herkes istediği için ben de dondurma sipariş ettim ama bizimki mâni oldu. Aşk İntiharları’nda Koharu rolünü Toşşo, sevgilisi Jihei’yi Danko, Jihei’nin ağabeyi Magoemon’u Ennosuke, karısını da Şo‐şu‐ju‐ro, kötü karakter Tahei’yi Dannosuke oynuyordu, başkaları da vardı. Çok eskiden, bir önceki nesil Ganjiro’nun Şinfuza Tiyatrosu’nda bu oyunu çıkardığını hatırladım. O zaman Magoemon rolünde bu Ennosuke’nin babası Danjiro, Koharu’da da bir önceki nesil Bayko‐ vardı. Bugün Cinbey rolunü oynarken Danko çok gayret etti, elinden gelen her şeyi yaptı, bunu teslim etmek lazım. Ama fazla çabalamaktan ve fazla stresten çok gergin bir haldeydi. Tabii o genç yaşta böyle önemli bir role çıkarsa anlaşılır bir şey. O kadar gayret etmesine saygı icabı gelecekte çok başarılı olmasını dilemekten başka yapacak şey yok. Böyle önemli bir rol alsa da hiç değilse Osaka hikâyesi değil de Edo2 hikâyesini seçseydi daha iyi olurdu bence. Toşşo bugün de güzeldi ama Agemaki rolünde daha iyiydi sanki. Bundan sonra da Gonzaile Sukeju oyunu vardı ama seyretmeden çıktık.
Hanımın itiraz edeceğini bile bile, “Hazır buraya kadar gelmişken İsetan mağazasına gidelim,” dedim.
Umduğum gibi, “Yine klimalı yere mi gireceğiz? Bu sıcakta hemen eve dönsek daha iyi olmaz mı?” dedi.
“Bak,” diye yılan ağacı bastonumun ucundaki demir yüksüğü işaret ettim. “Geçenlerde çıkmış. Ne işse bu baston yüksükleri hiç dayanmıyor. Gitse gitse iki-üç yıl ancak duruyor. İsetan’daki lüks ürünler reyonuna gidersek belki bir şeyler buluruz.”
Aslında aklımda başka bir şey vardı ama söylemedim. “Nomura, dönüşte de göstericiler sorun olmaz umarım.”
“Olmaz bence.” Şoförümüzün dediğine göre bugün Öğrenci Konfederasyonu’ndan bir grubun gösterisi varmış. Saat ikide Hibiya Parkı’nda toplanıp meclise ve emniyet müdürlüğüne kadar yürüyeceklermiş. Oralardan uzak durursak sorun olmayacaktır, dedi.
Erkekler için lüks ürünler reyonu üçüncü kattaydı ama hoşuma giden bir baston bulamadım. Buraya kadar gelmişken ikinci kattaki kadınlar için lüks ürünler reyonuna bakmaya gittik. Yaz hediyeleri için bütün mağazada tenzilatlı satışa başlamışlar, bayağı kalabalıktı.1 “İtalyan Yaz Modası” diye tanıttıkları bölüm ünlü tasarımcıların ürünü, İtalyan tarzı özel ısmarlama elbiselerle doluydu. Satsuko defalarca, “Ay ne güzel şeyler,” diyerek oraya yapıştı kaldı. Ona üç bin yene Cardin marka ipek eşarp aldım.
“Bu da çok güzel ama bu fiyata hayatta alamam!” Satsuko İtalyan malı gibi görünen bej süetten, açma tokası ve kenarları yapay görünüşlü safir taşlarıyla süslü bir el çantası önünde durmuş, heyecanla konuşuyordu. Fiyatı yirmi küsur bin yendi.
“Jo‐kiçi’ye söyleyeyim, alsın sana. O kadar da pahalı değil.”
“Olmaz, o çok cimridir.”
Bizim hanım susmuş, hiçbir şey demiyordu.
“Hanım, saat beş olmuş bak. Buradan Ginza’ya gidip yemek yer eve döneriz, ne dersin?”
“Ginza’da hangi restorana?”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÇılgın Bir İhtiyarın Güncesi
- Sayfa Sayısı168
- YazarJuniçiro Tanizaki
- ISBN9789750740701
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bir Cadıyla Kim Evlenir? ~ April Asher
Bir Cadıyla Kim Evlenir?
April Asher
SİHİR, HAYATININ AŞKINI BİRDEN KARŞISINA ÇIKARAMAZDI. AMA AŞK, DÜNYANIN EN BÜYÜK SİHRİNİ ONA HEDİYE EDEBİLİRDİ. Violet, Maxwell üçüzlerinin en farklısı. Sanki zarafet, beceriklilik, soğukkanlılık...
- Çığlık (Ciltli) ~ Becca Fitzpatrick
Çığlık (Ciltli)
Becca Fitzpatrick
COLDWATER, MAINE ON DÖRT AY ÖNCE Alıç ağacının parmaklan Harrison Grey’in arkasındaki pencere camını tırmalıyordu. Kitabının sayfasını kıvırdı; bu patırtıda daha fazla okuyamayacaktı. Hiddetli...
- Baba ~ Mario Puzo
Baba
Mario Puzo
Şiddet dolu, katı, kırılan ama bükülmeyen bir gelenek. Gerekirse kanla korunan alternatif bir ahlak. Bir jest olarak ölünen ve öldürülen, stilize bir savaş… Hatırlanacak...