Thomas Mann’ın 1940’ta Stockholm’de yayımladığı Değişen Kafalar, XII. yüzyıldan kalma bir Hint efsanesine değişik bir açıdan yaklaşıyor. Şridaman ile Nanda, farklı kastlardan gelmelerine, zihnen ve fiziki olarak birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen, ayrılmaz iki dosttur. Şridaman, Brahman soyuna dayanan tüccar bir aileye mensup narin yüzlü, çelimsizdir; Nanda ise demircilik yapan, inek güden güçlü ve yakışıklı bir gençtir. Birbirlerini tamamlayan bu iki gencin dostluğu, güzel Sita’yla karşılaşmalarıyla yeni bir boyut kazanır. Şridaman ve Sita evlenir. Ancak Sita’nın, seçimiyle ilgili pişmanlıkları vardır. Hayatları, Sita’nın ailesine birlikte yaptıkları bir yolculukta geçen olaylarla çok ilginç bir biçimde yön değiştirir. Thomas Mann, Değişen Kafalar’la çok nadir bir olaya, kültürler arası etkileşime neden olur. Hint efsanesinden yola çıkan Mann’ın romanı, Hint oyun yazarı Giris Karnad’ın ödüllü oyunu Hayavadana’yı esinler. Mann eserinde, kelimenin tam anlamıyla mitolojik bir Hint fantezisi yaratmıştır. Doğu ve Batı, zihin ve beden, dostluk ve aşk, erotizm ve ruhsal uyum gibi motifler üzerine çok şey söyleyen Değişen Kafalar, mitolojik ve fantastik bir roman.
1
Bir savaşçı soyundan gelen sığır yetiştiricisi Sumantra’nın güzel kalçalı kızı Sita’nın ve (deyim yerindeyse) iki kocasının çok kanlı ve akıllara durgunluk veren öyküsü, dinleyenin ruh gücünü ve Maya’nın1 korkunç oyunlarına karşı aklını en yüksek düzeyde kullanmasını gerektirir. Dinleyenlerin, öyküyü anlatanın dayanma gücünü kendilerine örnek almaları dileğimdir; çünkü böyle bir öyküyü anlatmak, onu dinlemekten daha fazla yüreklilik ister. Öykü, başından sonuna kadar aşağıdaki biçimde oluşmuştur.
Bir kurban kâsesinin dibinden yukarıya doğru sarhoş edici bir içkiyle ya da kanla yavaş yavaş dolması gibi, insanların ruhlarından anılar yükseldiğinde, katı bir dindarlık ezeli olanın tohumuna kucak açtığında, ana özleminin eski simgeleri yeni ve heyecanlı ürperişlerle sardığı ve hacı kafilelerinin ilkbaharda seller gibi akıp kabararak Ana Tanrıça’nın tapınaklarına koştukları bir çağda, yaşları ve kastları pek farklı olmayan, ama yaradılışları bakımından tamamen farklı iki genç, birbirleriyle can dostu olmuşlardı. Bunlardan daha genç olanının adı Nanda, biraz daha büyük olanının adı ise Şridaman’dı. Biri on sekiz yaşındaydı, öteki ise yirmi birine yeni basmıştı. Her ikisi de günleri geldiğinde kutsal kemerlerini kuşanmışlar ve dünyaya iki defa gelenler topluluğuna kabul edilmişlerdi. Her ikisi de adını “İneklerin Mutluluğu” adlı tapınaktan alan, tanrıların işareti üzerine vaktiyle gelip yerleştikleri Kosala bölgesindeki bir köyde yaşıyorlardı. Köy kaktüsten bir çit ve tahtadan bir duvarla çevrilmişti, çevre duvarının dört ana yöne açılan kapıları, köyde yedirilip içirilen, ağzından asla yanlış bir söz çıkmayan ve Ana Tanrıça’nın dilini anlayabilen gezgin bir bilge adam tarafından, direklerinden ve sütunlarından bal ve yağ akması dileğiyle kutsanmıştı.
İki genç arasındaki dostluk, birinin diğerinden almaya çalıştığı benlik ve sahiplenme duygusu farklılığına dayanıyordu. Çünkü benlik ve sahiplenme duygusunun vücuda girmesi ayrışmayı, ayrışma farklılığı, farklılık kıyaslamayı, kıyaslama tedirginliği, tedirginlik şaşkınlığı, şaşkınlık hayranlığı yaratır; hayranlık ise değişme ve birleşme isteğini yaratır. Etad vai tad denilen şey budur işte. Bu öğreti, yaşam tonu henüz daha yumuşaksa, benlik ve sahiplenme duygusu henüz daha katılaşmamışsa, gençlik çağı için çok uygundur.
Gençlerden biri olan Şridaman tüccardı ve bir tüccarın oğluydu. Nanda ise hem demircilik yapıyor hem de inek güdüyordu. Çünkü babası Garga bir yandan çekiçle demir dövüp körükle ateşi harlatırken, öte yandan da ağıllarda ve otlaklarda yayılan ineklere bakıyordu. Şridaman’ın Bhavabhûti adlı babası ise, kendisini ata soyu itibarıyla Veda kültürüne vakıf bir Brahman ailesine dayandırıyordu. Oysa Garga ile oğlu Nanda bu kültüre çok uzaktılar. Ama yine de Şudra kastına mensup değillerdi, biraz keçi burunlu olsalar da kesinlikle bir insan topluluğuna aittiler. Şridaman için olduğu kadar babası Bhavabhûti için de Brahmancılık yalnızca bir anıydı; çünkü babası kendi isteğiyle çıraklık döneminden sonra gelen aile reisi basamağında kalmış ve böylece yaşamı boyunca münzevi bir yaşam biçiminden uzak durmuştu. Veda kültürü mensubu olduğundan yalnızca dinsel amaçlı bağışlarla yaşamayı hor görmüş ya da bununla karnı doymadığı için müslin, kâfur, sandal ağacı, ipek ve desenli kumaş satmak gibi onurlu bir işe girişmişti. Böylece tanrının hizmetine adadığı oğlu da İneklerin Mutluluğu adlı bir köyde vaniya, yani tüccar olmuş ve onun oğlu olan Şridaman da aynı yolda ilerleyerek çocukluk yıllarının bir kısmını bir din öğretmeni olan Guru’nun himayesi altında dilbilgisi, gökbilim ve varlığın temel öğelerini öğrenerek geçirmişti.
Garga’nın oğlu Nanda ise bu yolda yürümemişti. Onun karması başkaydı. O hiçbir zaman anane ve kan karışımı gibi nedenlerden dolayı din adamlarıyla ilgilenmemişti; olduğu gibi görünen şen şakrak bir halk çocuğuydu, her bakımdan Tanrı Krişna’yı andırıyordu. Esmer ve siyah saçlıydı. Hatta göğsünün üstünde “Mutluluk Danası” adı verilen bir buklesi vardı. Demirci oğlu olduğu için güçlü kollara, çoban çocuğu olduğu için de saf ve temiz bir özelliğe sahipti. Zira hardal yağı sürdüğü, kırlardan topladığı çiçek dizeleriyle donattığı ve altın takılarla süslediği vücudu düzgündü, onun duru ve sakalsız yüzüne pek yakışıyordu, ama daha önce de söylediğim gibi, biraz keçi burunluydu ve dudakları da kalındı. Yine de ikisi de hoş ve etkileyiciydi. Kara kara gözleri hep gülüyor gibiydi.
Teninin rengi Nanda’nınkinden çok daha açık, yüzünün biçimi daha değişik olan Şridaman, bütün bunları kendisiyle kıyaslamaktan çok hoşlanıyordu. Burnunun üstü bir bıçağın ağzı kadar keskindi. Gözleri ve gözkapakları yıldızlar kadar parlak ve canlıydı, ayrıca yanaklarını örten sakalı yumuşaktı ve bir yelpazeyi andırıyordu. Vücut hatları da yumuşaktı, demircilik ve çobanlıktan kalma hiçbir iz yoktu, kısmen Brahmancılığın kısmen de tüccarlığın etkisiyle olsa gerek, dar ve biraz da peltemsi bir göğsü ve göbeği vardı. Ama ayakları ve dizleri kusursuzdu. Bu, ana öğeyi oluşturan soylu ve bilge bir kafaya ilave edilmiş bir vücuttu. Buna karşın Nanda’da vücut ana öğeyi oluşturuyordu, kafa ise yalnızca sevimli bir eklentiden ibaretti. Kısacası her ikisi de çift kişiliğe bürünmüş, bazen sakallı bir çilekeş olarak ayaklarına kapandığı, bazen de yetişkin bir delikanlı olarak karşısında dimdik durduğu Tanrıça Şiva’ya benziyordu.
Fakat bu genç adamlar yaşam ve ölüm, dünya ve ebediyet demek olan Şiva gibi tek bir varlık olmayıp tam tersine bu dünyada yaşayan iki ayrı varlıktılar. İkisinin de benlik duygusu yeterince gelişmemişti, her ikisi de pek çok eksik yönleri olduğunu biliyor ve farklı kişiliklerine rağmen bu eksikliklerini tamamlamaya çalışıyorlardı. Bıyıklı ve zarif ağızlı Şridaman, kalın dudaklı Nanda’nın Krişna’yı andıran doğallığından hoşlanıyordu, bu aslında ötekinin de hoşuna gidiyordu, ama Şridaman’ın açık renkliliği, soylu başı, bilgeliği ve varlık bilgisine olan ilgisinin el ele ilerlemesi ve başlangıçtan itibaren kişiliğiyle bütünleşen düzgün ve etkili konuşması, onun üzerinde büyük bir etki yapıyordu. Onunla birlikte olmaktan o kadar çok hoşlanıyordu ki, birbirlerinden ayrılmaz iki dost olmuşlardı. Aslında birinin diğerine gösterdiği ilgide birazcık alay da vardı. Nanda arkadaşı Şridaman’ın şişko göbeğine, ince burnuna ve düzgün konuşmasına, Şridaman da Nanda’nın keçi burnuna ve halk çocuğu görüntüsüne gülüp için için eğleniyordu. Ancak bu tür içten eğlenmeler çoğu kez bir kıyaslama ve tedirginlikten ileri geliyordu, bu da benlik ve sahiplenme duygusuna gösterilecek bir saygı demekti. Bu saygı, benlik ve sahiplenme duygusuyla ortaya çıkan Maya’nın isteklerine hiçbir şekilde zarar vermezdi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıDeğişen Kafalar / Bir Hint Efsanesi
- Sayfa Sayısı128
- YazarThomas Mann
- ISBN9789750735509
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aşıklar Korusu ~ Maeve Binchy
Aşıklar Korusu
Maeve Binchy
”Açgözlülük, ihanet ruhsal sorunlar, yalnızlığın verdiği keyif, modern iş kadının stresi… Yalın dokunaklı bir anlatım… Maeve Bınchy hep bir numara.” Publishers Weekly 1. bölüm...
- Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar ~ Stephen King
Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar
Stephen King
Roland ve arkadaşları, ışın demetine doğru süren yolculuklarında yeri göğü birbirine katan, ağaçları köklerinden söken bir fırtınaya yakalanırlar. Fırtınadan korunmak için sığındıkları yerde, Roland...
- Teyzem Görünmez Oluyor ~ Salah Naoura
Teyzem Görünmez Oluyor
Salah Naoura
Keşke herkesin görünmez bir teyzesi olsa! Kaleme aldığı bol şamatalı aile hikâyeleriyle gönüllerde taht kuran ödüllü yazar Salah Naoura’dan, görünenlerle görünmeyenleri sevgi yolunda buluşturan katıksız bir aile güldürüsü...