Poirot dünyanın en iyi dedektifi olmasıyla övünür ve bunu sık sık yenilemekten büyük zevk duyar.
Yıllar öncesine dönüp ona profesyonel meslek yaşamında haklı bir ün kazandıran on sekiz davanın tekrar izini sürmek büyüleyici bir deneyim olacaktır. Mesleğinin ilk yıllarında en akıl almaz ve esrarengiz olayları hemen çözümlemesiyle gurur duyduğu aşikârdır.
Yakın dostu Yüzbaşı Hasting’in anlatımıyla hırsızlıktan soyguna, adam kaçırmadan cinayete dek uzanan bu on sekiz olay, bizlere Poirot’nun ünlü “küçük gri hücrelerinin” ne denli güçlü olduklarını gösteriyor.
“Agatha’nın ilk dönem öykülerinin tadına doyulmuyor.”
—Sunday Express
Zafer Balosu’ndaki Olay
I
Eskiden Belçika polis teşkilatının başında olan dostum Hercule Poirot’nun Styles davasına karışması aslında tamamen bir rastlantıy dı ama bu işteki başarısı ona büyük bir ün ve saygınlık kazandırdı. Dolayısıyla o da bu davadan sonra kendini tümüyle cinayet olaylarını çözmeye adadı. Somme’da yaralanıp, malulen emekli olup ordudan ayrılmak durumunda kalınca ben de Londra’ya gittim ve onunla aynı evi paylaşmaya başladık. Onun çözdüğü cinayetler ve olaylar konusunda birinci elden bilgi sahibiydim. Dolayısıyla benden içlerinden en ilginç olanlarını seçmem istendi. Bu durumda en doğrusunun zamanında toplumda çok büyük bir ilgi uyandıran tuhaf, karmaşık olaylar silsilesiyle dolu olanla başlamam olacağı kanısına vardım. Bu bağlamda sözünü ettiğim olay, Zafer Balosu’ndaki olay…
Bu olay Poirot’nun kendine özgü yöntemlerini göstermek açısından diğer bazı daha gizemli ve karmaşık görünen olaylar kadar açık ve anlaşılır olmayabilir. Ancak kendine özgü yönleri, olaya karışan ünlü kişiler nedeniyle olayın basında yarattığı büyük sansasyon, bu olayın üzerinde çok fazla konuşulması gibi sebeplerden dolayı kitabımdaki ilk öykü olmasını istedim. Ayrıca böylece bu olayın Poirot sayesinde çözümlendiğini de tüm dünyaya duyurmuş olacaktım.
Güzel bir ilkbahar sabahı Poirot’nun dairesinde oturuyorduk. Her zamanki gibi şık ve zarif olan dostum, yumurta biçimli başını bir yana eğmiş, özenle bıyığına yeni aldığı özel bir bıyık kremini uyguluyordu. Poirot’nun en büyük zaaflarından biri -tamamen zararsız da olsa gösteriş merakıydı. Aslında düzenli ve yöntemli çalışma tutkusu yanında bunun sözü bile edilemezdi. Birden okumakta olduğum Daily Newsmonger elimden kaydı. Daldığım derin düşüncelerden Poirot’nun sesiyle kendime geldim.
“Seni bu denli derin düşüncelere sürükleyen ne, mon ami?” “Doğrusunu istersen şu Zafer Balosu’ndaki tuhaf olayı düşünüyordum.” dedim. Parmağımı gazeteye vurarak ekledim. “Gazeteler bununla dolu.” “Yani?”
“Bu yazılanları okudukça, bana olayı örten esrar perdesi giderek kalınlaşıyormuş gibi geliyor!” Dilim çözülmüştü bir kere. “Lord Cronshaw’u kim öldürdü? Coco Courtenay’ın aynı gece ölmesi yalnızca bir rastlantı mı, yoksa kaza mıydı? Yoksa aşırı dozdaki kokaini bilerek mi aldı?” Sözlerime kısa bir ara verdikten sonra dramatik bir havada ekledim. “Kendi kendime bunları sorup duruyorum.” Doğrusu ya Poirot ‘nun kayıtsızlığı beni kızdırmıştı. Aynadan gözlerini ayırmayarak mırıldandı.
“Bu yeni pomat, bıyıklar için gerçek anlamda bir mucize!” Sonra aynada gözlerimiz karşılaşınca aceleyle ekledi. “Peki… senin bu sorulara yanıtın ne?”
Yanıt verme fırsatım olmadı. O anda kapı açıldı ve kâhya kadın Müfettiş Japp’in geldiğini bildirdi.
Scotland Yard’a bağlı olarak çalışan Müfettiş Japp eski dostumuzdu. Onu coşkuyla karşıladık.
Poirot. “Hoş geldin, sevgili dostum Japp.” dedi. “Burada olmanı neye borçluyuz?”
Japp beni de başıyla selamladıktan sonra oturdu ve geliş nedenini açıklamaya başladı.
“Durum şu, Mösyö Poirot: Sizin uzmanlık alanınıza giren bir iş üzerinde çalışıyorum. Acaba çorbada tuzunuzun bulunmasını ister misiniz diye sormaya geldim.”
Poirot, Japp’ı yetenekli buluyor ama dedektifin yöntem konusundaki eksiklikleri onu rahatsız ediyordu. Bana gelince ben. Japp’ın en büyük yeteneğinin karşısındakinin gururunu okşayarak yardım istemesi olduğu kanısındaydım.
Japp ikna edici bir tonda, “Konu şu Zafer Balosu olayı.” dedi. “Sanırım bu olayın çözümüne bir katkıda bulunmak istersiniz.”
Poirot bana bakarak gülümsedi.
“Bunu sevgili dostum Hastings’in çok isteyeceği kesin. Az önce kendisi de bundan bahsediyordu, n’est-ce pas, mon ami?”
Japp bana biraz tepeden bakarak, “İstiyorsanız bence bir sakıncası yok,” diye karşılık verdi. “Böyle bir olaya dahil olma şansı bulabildiğiniz için kendinizle gurur duymalısınız. Neyse, asıl konuya gelelim. Genel anlamda olay hakkında bilginiz olduğunu sanıyorum, Mösyö Poirot?”
“Yalnızca gazetelerin yazdıklarını biliyorum, ama gazetecilerin hayal gücü bazen insanı yanıltabiliyor. Bana şu olayı en başından bir de siz anlatsanız.”
Japp rahatça bacak bacak üstüne attıktan sonra anlatmaya başladı.
“Tüm dünyanın bildiği gibi geçen salı günü büyük bir Zafer Balosu verildi. Colossus Hall’da. Bütün Londra oradaydı; tabii genç Lord Cronshaw ve ekibi de.”
Poirot dedektifin sözünü kesti.
“Ekibi mi? Şu genç adamın kim olduğu konusunda beni bilgilendirebilir miydiniz? Nasıl diyordunuz… yani biyografisi konusunda?”
“Vikont Cronshaw aynı ailenin beşinci vikontu. Yirmi beş yaşında, zengin, bekâr ve tiyatro dünyasıyla yakından ilgili. Hatta Albany Tiyatrosu’ndan Bayan Courtenay’la nişanlı olduğuna ilişkin bazı söylentiler var. Kadını arkadaşları ‘Coco’ diye çağırıyorlar. Her bakımdan büyüleyici bir kadın.”
“Güzel. Continue
“Lord Cronshaw’un ekibi altı kişiden oluşuyormuş: kendisi. amcası Saygıdeğer Eustace Beltane. Amerikalı güzel bir dul olan Bayan Mallaby. Chris Davidson adında genç bir aktör ve eşi, bir de Bayan Coco Courtenay. Bildiğiniz gibi bu bir kıyafet balosuydu: Cronshaw la arkadaşları da her ne demekseeski İtalyan Tiyatrosu’na öykünmüşler.”
Poirot. “Biliyorum.” diye mırıldandı. “Commedia dell’Arte.”
“Her neyse. kıyafetler Eustace Beltane’ın sahip olduğu koleksiyonunun bir kısmını oluşturan küçük porselen heykelciklerden kopya edilmiş. Lord Cronshaw, Harlequin yani Soytarı’yı canlandırıyormuş: Beltane Punchinello, Bayan Mallaby eşi Pulcinella, Davidson’lar Pierrot ve Pierette, Bayan Courtenay ise tabii ki Harlequin’in sevgilisi Columbine kılığındaymış. Daha akşamın başında bir şeylerin yolunda gitmediği belliymiş. Lord Cronshaw’un yüzü asık. davranışları ise bir tuhafmış. Grup akşam yemeği için davet sahibi tarafından tutulan küçük özel odada toplandığı sırada vikont ile Bayan Courtenay’ın arasının bozuk olduğu herkesçe fark edilmiş. Genç kadının ağladığı, hatta sinir krizinin eşiğinde olduğu anlaşılıyormuş. Yemek çok tatsız geçmiş. Hep birlikte yemek salonundan çıktıkları sırada Bayan Courtenay, Chris Davidson’a dönerek herkesin duyabileceği kadar yüksek bir sesle ‘artık balodan sıkıldığını söylemiş ve ondan kendisini evine götürmesini istemiş. Genç aktör bir an duraksamış, Lord Cronshaw’a bakmış, sonra ikisiyle de yemek odasına geçmiş.
“Ancak tüm bu barıştırma çabaları boşunaymış. Çift barışmamış. Davidson çaresiz taksi çağırmış ve artık açıkça ağlayan Bayan Courtenay’a evine kadar eşlik etmiş. Genç kadının sinirlerinin çok bozuk olduğu belliymiş. Buna rağmen aktöre açılmamış. Ancak durmadan, ‘Cronch’u bu yaptığına pişman edeceğim!’ diye yineleyip duruyormuş. Genç kadının ölümünün kaza olmayabileceğine ilişkin elimizdeki tek ipucu bu. Bu kadarıysa bizim açımızdan soruşturmaya başlamak için yeterli değil. Davidson bir şekilde Courtenay’ sakinleştirmeyi başarmış. Sonrasında ise çok geç olduğunu düşünerek Colossus Hall’a dönmemiş ve Chelsea’deki evine gitmiş. Onun balodan ayrılmasının ardından baloda yaşanan korkunç trajediyi ise kendisinden hemen sonra eve dönen karısından öğrenmiş.
“Söylendiğine göre baloda zaman ilerledikçe Lord Cronshaw daha da tatsızlaşmış. Arkadaşlarından uzak kalmayı yeğlemiş, dolayısıyla diğerleri onu gecenin kalan kısmında pek görmemişler. Saat bir buçuk gibi, herkesin maskelerini çıkarmaya hazırlandığı bir sırada, Yüzbaşı Digby adındaki bir arkadaşı vikontun bir locada tek başına durup aşağıdakileri seyrettiğini görmüş. Bu arkadaşı Lord Cronshaw’un baloya hangi kılıkta geldiğini biliyormuş.
“Aşağı inip insanların arasına karışsana. Cronch!” diye seslenmiş. “Ne diye orada hüzünlü baykuş gibi tüneyip duruyorsun? Haydi. gel aşağı, birazdan eğlence başlayacak.”
Cronshaw, “Tamam!” diye seslenmiş. “Ama bekle beni, yoksa seni bu kalabalığın içinde asla bulamam.”
Sonrasında arkasını dönüp locadan ayrılmış. Bayan Davidson’la Yüzbaşı Digby onu beklemişler. Ancak dakikalar geçtiği halde Lord Cronshaw görünmemiş. Digby sonunda sabırsızlanmaya başlamış.
“Acaba dostumuz bütün gece onu bekleyeceğimizi mi sanıyor?” diye söylenmeye başlamış.
O sırada Bayan Mallaby de yanlarına gelmiş. Durumu ona da anlatmışlar.
Güzel dul, “Demeyin.” diye atılmış. “Zaten bu gece diş ağrısı tutmuş bir ayıdan farksızdı. Haydi, hep beraber gidip onu gizlendiği yerden çıkaralım.”
“Böylece onu aramaya başlamışlar ama bulamamışlar. Sonra Bayan Mallaby’nin aklına onun bir saat önce yemek yedikleri odada olabileceği fikri gelmiş. Bunun üzerine oraya gitmişler. Ve orada o korkunç manzarayla karşılaşmışlar! Harlequin gerçekten de oradaymış, ama kalbine saplı bir yemek bıçağıyla yerde yatıyormuş!”
Japp sözlerine ara verince, Poirot bu konudaki uzmanlığına yakışır bir keyifle. “Une belle affaire!” dedi. “Ve bu işi kimin yaptığı belli değil, öyle mi? Elbette, nasıl olabilir ki?”
Müfettiş omuzlarını silkti ve açıklamayı sürdürdü.
“Bundan sonrasını siz de biliyorsunuz. Üstelik bu bir çifte trajedi. Ertesi günkü gazetelerde olay bu manşetlerle verildi. Ünlü aktris Bayan Courtenay’ın yatağında ölü bulunduğu, ölümünün yüksek dozda alınan kokainden kaynaklandığı yazıyordu. Evet, bu kaza mıydı yoksa intihar mı? Aktrisin oda hizmetçisi verdiği ifadede Bayan Courtenay’ın kokainman olduğunu itiraf edince ölüm kayıtlara kaza olarak geçti. Yine de olayın intihar olabileceği olasılığını da göz önünde tutmamız gerekiyor. Bayan Courtenay’ın ölümü büyük şanssızlık, böylece bir gece önceki kavganın nedeninin ne olabileceği konusunda herhangi bir ipucu bulma şansımızı da yitirmiş oluyoruz. Bu arada adamın cesedinin üstünde mineli küçük bir kutu da bulundu. Kutunun kapağında küçük elmaslarla Coco yazılıydı ve kutu yarıya kadar kokainle doluydu. Hizmetçi kutunun hanımına ait olduğunu söyledi. Bayan Courtenay tutsağı olduğu uyuşturucuyu hep bu kutunun içinde ve yanında taşırmış.
“Peki Lord Cronshaw da uyuşturucu kullanıyor muymuş?” “Kesinlikle hayır. Hatta her türlü uyuşturucuya karşı şiddetle karşıymış.”
Poirot düşünceli düşünceli başını salladı.
“Kutu onun üzerinde bulunduğuna göre, adam Bayan Courtenay’ın kokain kullandığını biliyormuş. Bu doğru, değil mi, sevgili dostum Japp?”
Japp dalgın dalgın, “Ah, evet,” diye mırıldandı.
Gülümsedim.
Japp, “Olay bu!” dedi ve “Peki bu olaya ilişkin olarak siz ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
“Peki, size bildirilmeyen herhangi bir ipucu bulamadınız mı?” “Bulduk. İşte bunu.” Japp cebinden küçük bir şey çıkararak Poirot’ya uzattı. Bu, zümrüt yeşili ipekten yapılmış bir ponpondu. Bazı ipliklerinin tarazlanarak sarkmış olması koparılırken şiddet kullanıldığını düşündürüyordu.
Müfettiş, “Bunu adamın elinde bulduk,” diye açıkladı. “Sımsıkı kavramıştı.”
Poirot herhangi bir yorumda bulunmadan ponponu geri uzattı ve, “Lord Cronshaw’un düşmanı var mıymış?” diye sordu.
“Bildiğim kadarıyla hayır. Herkes tarafından sevilen, popüler bir genç adammış.”
“Ölümünden kimler yarar sağlayacak?”
“Unvanı ve tüm serveti amcası Saygıdeğer Eustace Beltane a kalıyor. Onunla ilgili kuşku uyandıran bir iki nokta var. Birkaç kişi küçük yemek salonunda şiddetli bir tartışmaya kulak misafiri olduklarını söylediler. Tartışanlardan biri Eustace Beltane’mış. Tartışmanın öfkesiyle masanın üzerinden kapılıp alınan bıçak tabloya uyuyor. öyle değil mi?”
“Bay Beltane bu konuda ne diyor?”
“Garsonlardan birinin sarhoş olduğunu, kendisinin de adamı güzelce azarladığını ileri sürdü. İfadesinde belirttiğine göre o sırada saat bire geliyormuş. Bakın. Yüzbaşı Digby’nin ifadesi ölüm saatini…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Polisiye Roman (Yabancı)
- Kitap AdıPoirot'nun İlk Davaları
- Sayfa Sayısı 320
- YazarAgatha Christie
- ISBN9789752119178
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAltın Kitaplar / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Stravaganza – Maskeler Şehri ~ Mary Hoffman
Stravaganza – Maskeler Şehri
Mary Hoffman
Bir adam, yüksek bir evin çatı katındaki, nehre bakan odada oturmuş; elindeki kartları siyah, ipek masa örtüsünün üzerine dağıtıyordu. On iki kartı, yüzleri açık...
- Uygunsuzluk ~ Amina Cain
Uygunsuzluk
Amina Cain
Amerikalı eleştirmenlerin “feminist varoluşçuluk ya da varoluşçu feminizm” örneği olarak tanımladıkları yapıt, bir sanat müzesinde temizlikçi olarak çalışan Vitória’nın şaşırtıcı öyküsünü aktarıyor. Müzedeki tabloların...
- Aşk Her Yerde ~ Rachel Gibson
Aşk Her Yerde
Rachel Gibson
Genç ve güzel Faith Duffy, Chinooks Hokey Takımı’nın yeni sahibi olmuştur..Kendisine miras kalan takımıyla kazanması gereken bir kupa vardır.Fakat Faith hokey hakkında hiçbir şey...