Bugün yeni bir gün! Üstelik dünden daha sürprizli bir gün. Çocuklar yeni güne saklanan cevapların peşinde, bir o kadar heyecanlı. Umut Barış kendi uçurtmasını yapıp uçurabilecek mi? Yağmur’un doğum gününe kimler yetişebilecek? Uğurböceği Umut bir daha onları görmeye gelecek mi? Bambi, kirpiyi yeniden ziyaret edebilecek mi? Ya U-gi ve Barış’ın sınırlar ötesi dostluğu nasıl ilerleyecek?..
Kitaplarında okurlarını farklı çağlarda yolculuklara çıkaran Bilgin Adalı, bu kez öyküleriyle çocukları günlük hayatın akışında hayallere, arkadaşlıklara, deneyimlere, karşılaşmalara konuk ediyor.
İçindekiler
Umut Barış’ın Uçurtması…………………………………………………9
Yağmur’un Doğum Günü ……………………………………………….18
Arkadaşım Kirpi…………………………………………………………….26
Uğurböceği ……………………………………………………………………33
Bizim Evdeki Uzaylılar …………………………………………………..38
U-gi ……………………………………………………………………………… 44
Umut Barış’ın
Uçurtması
Sonunda kış bitmiş, bahar gelmişti. Çevreyi beyaz bir yorgan gibi kaplayan karlar erimiş, tohumlar sürgün vermişti. İlk sürgünleri tomurcuklar, tomurcukları da çiçekler izledi. Bahar sevinci tüm doğayı sarmıştı. Çiçeklerle donanmıştı her yer. Annesinin saksılara diktiği çiçeklerin kokusu, evin her köşesine sinmişti. Kışın kartopu oynamayı seviyordu Umut Barış ama baharı daha çok seviyordu. Dünyamız ışıl ışıl oluyordu bahar aylarında. Güneşli bir günde Umut Barış, gökyüzünde birbirleriyle yarışan uçurtmaları gördü. O kadar güzeldi ki hepsi de. Rengârenk uçurtmalar ne güzel uçuyorlardı gökyüzünde. Renk renk kâğıtlardan yapılmış uzun kuyrukluların arasında, kuşlardan da yükseklere çıkmış olanlar vardı. Kendisinin bir uçurtması olmadığı için pek hüzünlendi Umut Barış. Amcasının dükkânına gitti. ‘Bana bir uçurtma alsana,’ diyecekti ona. Ama amcasının çok işi vardı, hiç ilgilenmedi onunla. Umut Barış somurtup durdu bütün gün. Akşam işten döndüğünde hemen fark etti babası Umut Barış’ın bir şeye üzüldüğünü. Koşup kucakladı onu, iki yanağından şapada şupada öptü. “Söyle bakalım oğulcuk, sorun nedir?” diye sordu. Oğulcuğunu üzgün görmeye hiç dayanamazdı babası. “Herkes uçurtma uçuruyor,” dedi Umut Barış. “Ben de uçurtma uçurmak istiyorum. Bana bir uçurtma alsana! Herkesin uçurtması var, benim yok. Bir uçurtmam olmasını öyle çok istiyorum ki…” Gözlerini kocaman kocaman açarak sordu sonunda: “Bana bir uçurtma alır mısın?” Kocaman bir kahkaha attı babası. “Sorun bu mu?” dedi. “Hiç merak etme, kolayca çözümleriz bu sorunu. Yarın seninle bir uçurtma yaparız. O gördüklerinin hepsinden daha değişik daha güzel olur. Sonra da birlikte gider uçururuz.” Umut Barış pek sevindi buna. O da babasının yanaklarına iki kocaman öpücük kondurdu. O gece düşünde uçurtmaların en güzelini uçuruyordu.
Aslında uçurtma uçurmuyordu. Düşünde kendisi uçurtma olmuş bulutların arasında geziniyor, kuşlarla yarışıyordu. Ertesi gün cumartesiydi. Babası işe gitmeyecekti. Yine de sabah erkenden çıktı evden. Geri döndüğünde, elindeki torbanın içinde kocaman bir makara uçurtma ipi, renk renk kâğıtlar ve incecik çıtalar vardı. “Bana yardım edecek misin?” diye sordu Umut Barış’a. Başını evet anlamında salladı o da.
“Önce masamıza tutkal falan bulaşmasın diye önlem almamız gerekir,” dedi babası. Baba oğul yemek masasının üstüne bir gazete serip işe koyuldular hemen. Hiç de kolay değildi uçurtma yapmak. Önce çıtalardan uçurtmanın kasnağını yaptılar. Babası çıtaları birleştirip tutarken, Umut Barış onları birbirlerine, babasının gösterdiği gibi sıkıca bağlıyordu. Ooo! Gerçekten de gördüğü tüm uçurtmalardan değişik olmuştu biçimi. Hepsinden de daha güzel. Şimdi sıra bu kasnağı renkli kâğıtlarla kaplamaya gelmişti. “Uçurtmamızın güzel olması için en uyumlu renkleri bir araya getirmeliyiz,” dedi babası. Renkleri Umut Barış seçti. Önce birkaç farklı renkten kâğıdı birbirine yapıştırdı babası. Sonra Umut Barış’ın da yardımıyla, kasnağı bu renkli kâğıtlarla kapladı. Uçurtmanın yanaklarına ve alttaki bölümlerine yapıştırmak üzere ince ince zülüfler kesti. “Bunlar uçurtmanın sakalları olacak,” dedi keserken.
Babasının kestiği zülüfleri, onun gösterdiği yerlere Umut Barış yapıştırdı. Elleri titriyordu zülüfleri yapıştırırken. Ah! Çok güzel bir uçurtma oluyordu bu! Mahalledeki en güzel uçurtma olacaktı. Sıra kuyruk yapmaya gelmişti. İnce şeritler halinde kestikleri kâğıtları, üçer beşer toplayıp bir ipe dizdiler. Upuzun bir kuyruk oldu. “Kuyruğu uzun olsun,” dedi Umut Barış. Kuyruğu uçurtmaya bağladılar. “En önemli bölüm terazisi,” dedi babası. “Terazisi iyi olmazsa, uçurtma yükselmez.” Uçurtmanın terazisini de birlikte yaptılar. Göbekten bir ip, tepedeki çıtalardan iki ip eşit boyutlarda bağlanınca, terazi de tamam oldu. Gerçekten çok güzel bir uçurtma olmuştu. Renkleriyle, sakallarıyla, uzun kuyruğuyla pek alımlıydı doğrusu. “Dışarıda hava güzel. Rüzgâr da var. Hadi çıkıp uçurtmamızı uçuralım,” dedi babası. Umut Barış’ın yüreği pıt pıt atıyordu, uçurtmayı eline alıp kapıya doğru yürüdüğünde. “Böyle güzel uçurtma yapmayı kimden öğrendin?” diye sordu babasına. “Babamdan,” dedi o da. “Benim sana öğrettiğim gibi o da bana öğretmişti uçurtma yapmayı. İnsanın bildiklerini öteki insanlarla paylaşması gerek.”
“Dedemden öğrendiklerini sen de benimle paylaştın,” dedi Umut Barış sevinçle. “Paylaşmayı unutma sakın,” dedi babası. Evlerinin az ötesindeki tarlaya gittiler. Uçurtmanın ipini Umut Barış’a verdi babası. “Rüzgâr soldan geliyor. Sen şimdi ipi biraz salıp rüzgâra doğru yürü. Ben uçurtmayı havaya kaldıracağım. Zülüfleri rüzgârla oynaşmaya başlayınca koşarsın.” “Tamam,” dedi Umut Barış. Babasının söylediği gibi yaptı. Bir anda havalandı uçurtma. Tepeye dikiliverdi. “Şimdi biraz daha ip sal,” diye bağırdı babası. İpini saldıkça yükseldi Umut Barış’ın uçurtması… Yükseldikçe yükseldi… Bulutlara kadar… Çok mutluydu Umut Barış. Sanki uçurtma değil, kendisi uçuyordu bulutların arasında.
Gerçekten de o gün diğer çocukların uçurduğu uçurtmaların hepsinden daha değişik, daha güzeldi Umut Barış’ın uçurtması. Öyle bir almıştı ki rüzgârı, koparacak gibi geliyordu ipi.
“Korkma,” dedi babası, “İpimiz sağlam. Kolay kolay kopmaz.” O sırada komşularının kızı Filiz geldi yanlarına. Pek bir imrenerek baktı Umut Barış’ın uçurtmasına. “Ben de uçurabilir miyim biraz?” diye sordu az sonra. Umut Barış babasına baktı. “Paylaşmak güzeldir,” dedi babası. Umut Barış uçurtmanın ipini Filiz’e uzattı. “Heeey!” diye bağırdı Filiz. “Bu ne güzel bir uçurtma böyle? Sanki beni de aldı sırtına, birlikte uçuyoruz bulutlarla.” Bir süre sonra yeniden Umut Barış’a uzattı Filiz uçurtmanın ipini. Rüzgâr birden şiddetlendi. Neredeyse rüzgâr Umut Barış’ı da havalandırıp uçuracak kadar güçlü çekiyordu uçurtmayı. İpi iyice gerilmişti. Babası yardıma koştu hemen. “Uçurtmayı indirmezsek ipi kopabilir,” dedi. İpini yavaş yavaş sararak indirmeye başladılar. Tam o sırada, “Pıt!” diye kopuverdi ip. Yükselip bulutların arasında kayboldu uçurtma. Bir anlık düş kırıklığı yaşayan Umut Barış, babasına baktı. “Üzülme baba,” dedi. “Uçurtmamız sonunda özgürlüğüne kavuştu.” “Evet, oğulcuk,” dedi babası. “Yarın pazar. Yeni bir uçurtma yaparız.” El ele tutuşup neşe içinde eve döndüler.
Uçurtmaya ne mi oldu? Yükseldi, yükseldi, Aydede’nin yanına kadar yükseldi. Göklerde özgürce dolaşıp durdu. Dolunay olduğu günlerde gökyüzüne dikkatlice bakarsanız, Umut Barış’ın uçurtmasını siz de görebilirsiniz.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıArkadaşım Kirpi
- Sayfa Sayısı56
- YazarBilgin Adalı
- ISBN9789750764066
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Çocuk / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yusuf’un Limanları ~ Can Orhun
Yusuf’un Limanları
Can Orhun
Dünyayı daha çok görmeliyim. Dünya beni daha çok görmeli. Kalyonlar yelkenlerine rüzgârları doldurmalı, atlar geniş ovalarda beni dörtnala sırtlarında taşımalı, uçsuz bucaksız çöllerde develerle Asya’nın uzak ülkelerine gitmeliyim. Zihnimde yaptığım seyahatleri bedenen de yapmalıyım.
- Sabahı Aramak ~ Ayşenur Yıldız
Sabahı Aramak
Ayşenur Yıldız
Ayda, hayatının en mutlu döneminde, mezuniyetine az bir zaman kala önemli bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Bu hastalık onu, tüm planlarını değiştirerek ailesinin yanına dönmeye mecbur eder. Daha arkasında bıraktıklarının acısıyla başa çıkamamış olan Ayda, ailesinin yıllarca sakladığı sırları ve hayatının yalanlar üzerine kurulu olduğunu öğrenince uzun ve sancılı bir yolculuğa çıkmak zorunda kalır.
- Anka ~ Sadık Yalsızuçanlar
Anka
Sadık Yalsızuçanlar
‘İlkin gezginliğe çıkmak gerek; ancak sonra yurduna dönebilir, o zaman ötekileri anlayabilirsin…’ der Wittgenstein. Anka, bu gezginlerden birinin, bilgeler bilgesi Niyazi Mısri’nin Aspuzu’da başlayıp...