Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Nerde Kalmıştık  / Bir Genç Kızın Gizli Defteri – 12
Nerde Kalmıştık  / Bir Genç Kızın Gizli Defteri – 12

Nerde Kalmıştık / Bir Genç Kızın Gizli Defteri – 12

İpek Ongun

“Biliyor musun arkadaşım, iyi işler yapmak istiyorum. Benden küçüklere yararlı şeyler öğretmek istiyorum. Hayvanların hayatını iyileştirmek istiyorum. Temiz sokaklar, temiz parklar, temiz denizler istiyorum….

“Biliyor musun arkadaşım, iyi işler yapmak istiyorum. Benden küçüklere yararlı şeyler öğretmek istiyorum. Hayvanların hayatını iyileştirmek istiyorum. Temiz sokaklar, temiz parklar, temiz denizler istiyorum. Tüm apartmanların balkonları çiçeklerle bezeli olsun istiyorum. Bir şeyler yapmak gerek. Bunları hayata geçirmek için bir yerden başlamak gerek.” Gençler elini taşın altına koyuyor Selin, annesi Serra’dan izin koparıp Çeşme’ye, kuzinlerinin yanına döner. Ve eğlence başlar. Tabii beklenmedik olaylar, duygusal sorunlar da Selin ve arkadaşlarının peşini bırakmaz. Eski, yeni aşklar… Neşe, hüzün, kuşku… Ve Selin’in içine düştüğü büyük açmaz… Tüm bunların yanı sıra gurur duyulan “iyi işler”.

*

Heyooo…

İşte yine buradayım! Çeşme’de… Çeşme’de…

Hem de yaz sonuna dek… İnanılır gibi değil.

Hâlâ şaşkınım.

Sadece ben mi, Sude’yle Ava’nın bile ağzı açık kaldı. Ve-gerçekten mutlu oldular.

Eh, ben de buna sevindim doğrusu.

“Öfff, yine mi o?” gibisinden bir tavır içine girebilirlerdi pekâlâ. Ama çığlık attılar…

İkisi de resmen çığlık attı, beni karşılarında görünce. Birbirimize sarılıp zıpladık durduk.

Bunca sevincin ve şaşkınlığın bir nedeni de gelişimin sürpriz olmasıymış meğer. Sırma teyzem, havaalanına beni almaya gittiğini, sırf kızlara sürpriz olsun diye söylememiş.

Yaaa…

Bak, annem gelsin de görsün, millet nasıl sevindi. Pekâlâ da İstanbul’a hiç gitmeyip yaz sonuna kadar burada kalabilirdim. Ama annem sağ olsun, günümüzü kararlaştırdık, artık gitmemiz gerek, buyurdu. Sonra sıraladı, yok evi kiraladığımız süre bu kadar, yok bu saatten sonra nasıl yeni bir yer bulalım, yok benim de artık işimin başına dönmem gerek…

Oysa ben… Hepimiz, hep birlikte kalalım demiyorum ki, bi kere. Ben bi tek kişiyim yaaa, bi kişicik. Ve de izin veriyorum, onlar, yani annemle babam hemen İstanbul’a dönebilirler! Eğer sorun kalacak yerse, nenem gitmiş olduğundan Sırma teyzemlerde bir oda zaten boş. Bu durumda ben de memnuniyetle o odaya geçebilirim. Değil mi ama…

Bak, ne kadar mantıklı! (Annem bu kelimeyi kullanmayı pek sever de…)

Ama hayır!

İlle beni de sürükleyecekler İstanbul’a.

“Anlat, anlat,” deyip duruyordu Ava. “Nasıl oldu da Serra teyzem seni göndermeye karar verdi?”

“Ay, bırakın kız bir nefes alsın,” dedi anneannem. “Yok, yok, hemen anlatsın!” diye bağrıştılar. Sırma teyzem de gelip yanıma oturdu.

“Ben de merak ediyorum Selinciğim. Nasıl oldu da annen kararından vazgeçip seni yolladı?” Sonra anneanneme dönerek “O kadar da, bırak Selin yaz sonuna kadar kalsın bizimle, dedim. Yok! Hanımefendi bir laf etti ya, ölür dönmez,” dedi.

Anneannem, annemle teyzem arasında kaldığı zamanlarda hep yaptığı gibi, canım… işte… n’apacaksın… gibi tarafsız, dolayısıyla birtakım anlamsız sözler mırıldandı.

Teyzem bana döndü. “Evet canım,” dedi, haklı olmanın verdiği gurur ve de duruma hâkim bir kumandan edasıyla, “anlat, seni dinliyoruz.”

“İstanbul’a gidince tabii ki annemle babam işlerine daldılar. Ben de evde yapayalnız kaldım.”

Bu sözler üzerine anneannemin gözlerinde, vah yavrum dercesine bir bakış belirdi. Açıkçası ilgi odağı olmanın tadını çıkarmıyordum dersem, yalan olur.

“Bütün arkadaşlarım ya yazlıklarında, ya tatilde ya da yaz kurslarındaydılar.”

“Sen de kurslara katılabilirdin,” dedi Ava.

“Başvurular çok önceden yapılıyor, onun için istesen de yer bulamıyorsun.”

Anneannem başını salladı. “Artık anneler de çalıştığı için hem yaz, hem kış tatillerinde çocuklar evde sıkılmasın, aynı zamanda da yararlı uğraşlarla vakitlerini değerlendirsinler diye bu kurslara ilgi büyük. Benim arkadaşlarımın torunları da çeşit çeşit kurslara gidiyor. Müzelerde sanatla ilgili olanlar var, spor ağırlıklı olanlar… Dedim ya, çeşit çeşit. Onun için böyle Selin gibi yaz ortasında baş vurursan uygun bir kurs bulmak zor.”

“Eee, sonra?” diyerek asıl konuya döndü teyzem.

“İşte ben aynen böyle anneannemin anlattığı gibi hiçbir yere katılamadığım için resmen evde kaldım. Hani kar fırtınasında mahsur kalınır ya, aynen öyle.”

“Yazık yaaa…” dedi Ava.

“Evde otur. Kitap oku. Bilgisayara bak. Günler böyle geçiyordu. Tabii annem eve gelince, ne yaptın bugün canım, diye soruyordu tatlı tatlı. Ben de, hiçbir şey, diyordum acı acı.” Kahkahalar yükseldi.

“Arkadaşlarını aradın mı, diyordu. Kimse yok ki, diye yanıtlıyordum. Sana kursların telefon numaralarını bırakmıştım, aradın mı, diye soruyordu. Aradım, bu ay kimi etkinlik yapmıyormuş, kimi de doluymuş, üzgünlermiş, yeni birini alamazlarmış, diyordum.”

“Tabii annen bu cevaplar üstüne mahvoluyordu,” dedi Sude.

“Önceleri pek mahvolmuyordu, dur bir de ben arayayım, diyordu.”

“Peki, sonra ne oldu?”

“Ne olacak, aynı cevapları aldı.” “Ooo…” sesleri yükseldi bu kez.

“Allah bilir sen de duygularını belirtiyordun bu arada,” dedi yine Ava, yüzünde muzip bir ifadeyle.

“E, herhâlde yani. Sonsuz mutsuzdum ve mutsuzluğumu da saklayacak değildim.”

“O kadar söyledik ona…” diye mırıldandı Sırma teyzem. Anneannemse çaresiz bakışlarla beni dinliyordu. Bana acıyordu ama kızına da atıp tutamıyordu.

“Derkeeen…” dedim ve durdum.

“Eee?”

“N’oldu, n’oldu?!” diye Sude’yle Ava aynı anda bağrıştılar.

“Bir akşam annem eve geldi. Elinde bir kâğıt.” “Sonra… Sonra…”

“Bil bakalım bu ne, dedi.”

Susmuş, gözlerini bana dikmiş, ne diyeceğim diye bekliyordu sevgili kuzenlerim.

“Nerden bileyim diye omzumu silktim.”

Bu arada teyzem gülümsemeye başlamıştı bile. “Bu bir bilet, dedi annem, İzmir’e uçak bileti.” “Oleyyy!” diye bağrıştı Sude’yle Ava.

Ve Sırma teyzem lafa girdi. “İşin o noktasında ben de vardım.”

“Öyle mi?” dedi anneannem, “Zaten benim neden haberim oluyor ki…”

“Canım teyzoşum,” diyerek hemen anneanneme sarıldı Sırma teyzem. “Sana da güzel bir sürpriz olsun istedik. Sevgili torununu karşısında görüverse nasıl da sevinir, diye düşündük.”

“Hadi… Hadi…”

Bayağı alınmıştı anneannem.

“Valla da söylediklerim doğru, billa da…” dedi teyzem. Sude, “Peki sen ne yaptın?” diye sordu.

“Nasıl annemin boynuna atıldım, bilemezsiniz. Nasıl sevindim, nasıl sevindim. Tabii annem de beni bu kadar sevinçli görünce mutlu oldu. Sırma teyzemle konuşup benim yaz sonuna kadar Çeşme’de kalmama karar verdiklerini, babamın da bu kararı onayladığını anlattı.”

“Çok güzel yaaa…” dedi Ava içini çekerek. “Desene buradan hep birlikte ayrılacağız.”

“Aynen!”

“Oh, ne güzel, önümüzde epeyce gün var.”

Sonra teyzeme döndüm. “Teyzeciğim, çok ama çok teşekkür ederim. Sen beni davet etmesen ben hâlâ İstanbul’da pencerenin önünde pinekliyordum.”

“Ne demek, canım benim. Annen senin çok sıkıldığını ve koşulları anlatınca hemen gönder onu buraya, dedim çünkü annen de senin için üzülüyordu. Böylece şimdi hepimiz mutluyuz, değil mi kızlar?”

“Hem de nasıl!” diye bağrıştık bir ağızdan.

“İyi o zaman, haydi sen önce bir odana yerleş,” lafı üzerine Sude ve Ava’yla odama yöneldik.

Onlar yatağın üzerine oturdu, ben de eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Çantamdan en önce G. A.’nın -ahhh, G. A.fotoğrafını çıkarıp özenle baş ucumdaki sehpaya koydum. Bunlar hemen kıkırdaştı tabii.

“Ne var? İnsan sevgilisinin fotoğrafını baş ucuna koyamaz mı?”

“O senin sevgilin filan değil, bi kere,” dedi Ava. “Bal gibi de sevgilim.”

“Yapma Selin.”

“Ben onu sevdiğim sürece, o benim sevgilim,” dedim ve bu kez de takvimimi çıkarıp masanın üzerine yerleştirdim sonra da kırmızı kalemimle bugünün üstüne kocaman bir çarpı işareti koydum.

“Bu da neyin nesiydi şimdi?” diye bu kez de Sude konuştu. Döndüm, sabırlı olmaya çalışarak “Bu da ondan ayrı geçen her günün işaretlenmesidir ki, bir başka deyişle, ona

kavuşmam için bir yirmi dört saat daha eksilmiş oluyor, anlamına geliyor. Bilmem anlatabildim mi,” dedim annemi taklit ederek. (Öyle mööö gibi, anladın mı denmezmiş. Anlatabildim mi demek çok daha kibar bir yaklaşımmış.)

Ava gülmekten sırtüstü yatağa düştü. Sude’yse başını iki yana salladı. “Hâlâ Selim’i düşünmene inanamıyorum.” “Yani şu birkaç gün içinde onu unuttuğumu mu düşünüyordunuz?”

“Hadi unutmamani anlayabiliyorum ama fotoğrafını baş ucuna koymalar, takvimde her geçen günü işaretlemeler…” “Eee, ne sakıncası varmış?”

“Sakıncası şu ki, böyle yaparak onu aklından çıkaramıyorsun.”

“Çıkarmak isteyen kim?”

“Kızım sen deli misin, bu işin sonu yok. Hazır o da gitmişken, en akıllıcası onu unutmaya çalışmak.” “Ben onunla evleneceğim bi kere…”

“Haydaaa…”

Ava yeni doğrulduğu yatağa bir kez daha düştü, gülmekten iki büklüm olmuştu.

“Ay, iyi ki geldin Selin,” diyordu bir yandan da, “bak neşemizi bulduk.”

“Bunları siz gülesiniz diye söylemiyoruz herhalde. Çok ciddiyim.”

Şunlara bak, ben duygularımı açıklıyorum, onlar gülüp duruyor. E, insan alınıyor ama…

“Yeter bu kadar saçmalık,” dedi Sude. “Ben aşağı iniyorum. Siz de işiniz bitince gelirsiniz.”

Giysilerimi Ava’yla birlikte çabucak yerleştirdik. Tabii kendimizce… Tişörtleri, çamaşırları filan katlamadan öylesine çekmecelere dolduruverdik anlayacağın arkadaşım.

“Bizim anneler görse hiç de beğenmezlerdi,” diye kıkırdadı Ava.

“Bence pekâlâ da idare eder.”

“Değil mi ama kanka!”

Ve çak bir tane yapıp aşağıya indik.

“Hadi bir boy yürüyelim Ava.”

“Yürüyelim.”

“Önce Rüyam Cafe’ye gidelim.”

“O-hooo, nostaljik mi takılacağız yani!” “N’olur, n’olur.”

“İyi, peki.”

Ah, ah, sevgili dostum, o sokakları geçerken hep G. A.’yi düşünüyordum.

Ve işte Rüyam Cafe.

İçim öyle fena oldu ki.

Sanki G. A. ölmüş gibi.

“Ne o,” dedi Ava, “gözlerin doldu, ağlayacak mısın bir de başıma?”

Kendimi toparlamaya çalıştım, zar zor yutkundum.

“Yok canım, ne diye ağlayayım. Ama işte… İnsan fena oluyor. Sanki o ölmüş gibi…”

“Saçmalama! Selim şimdi Berlin’de gününü gün ediyordur.” “Öyle söyleme be Ava.”

“Ne o? Kıskandın mı hemen?”

“Neyse ne,” dedim ve Rüyam Cafe’den içeri girdik.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Gençlik Kitapları
  • Kitap AdıNerde Kalmıştık / Bir Genç Kızın Gizli Defteri - 12
  • Sayfa Sayısı352
  • Yazarİpek Ongun
  • ISBN9786051427980
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviArtemis Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kendi Ayakları Üstünde / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 3 ~ İpek OngunKendi Ayakları Üstünde / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 3

    Kendi Ayakları Üstünde / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 3

    İpek Ongun

    Lise yılları sona eriyor… Gelecekle ilgili doğru kararlar almak gerek. Hangi meslek? Hangi üniversite? Kendi ayaklarının üstünde durabilmek için sorular sormak, düşünmek gerek. Serra...

  2. Yıllar Sonra / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 11 ~ İpek OngunYıllar Sonra  / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 11

    Yıllar Sonra / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 11

    İpek Ongun

    Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin devamı olan bu on birinci kitapta, kahramanımız Serra’nın kızı Selin de tıpkı annesi gibi bir anı defteri tutmaya...

  3. Adım Adım Hayata / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 4 ~ İpek OngunAdım Adım Hayata / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 4

    Adım Adım Hayata / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 4

    İpek Ongun

    Üniversiteye giriş… O ilk yılın heyecanı. Arkadaşla paylaşılan kendine ait bir ev. Küçük özgürlükler. Serra bu yeni ortamda kimlerle arkadaş olacak? Acaba onu neler...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Şahane Hatalar – 2- Talih Kuşu ~ Heather McElhattonŞahane Hatalar – 2-  Talih Kuşu

    Şahane Hatalar – 2- Talih Kuşu

    Heather McElhatton

    Şahane Hatalar serisi hızlanarak devam ediyor; Bu kez başınıza yirmi iki milyon değerinde talih kuşu konuyor. Heyecan dozu artırılmış seçimler, eşsiz bilgiler, gizemli karakterler,...

  2. Bişey Söylicem Ama Gülmek Yok ~ Mine SotaBişey Söylicem Ama Gülmek Yok

    Bişey Söylicem Ama Gülmek Yok

    Mine Sota

    Sokakta yürürken bir televizyon muhabiri size pat diye mikrofon uzatıp En son ne zaman delirdiniz? Ağladınız? Sevindiniz? Merhamet duydunuz? Şımardınız? Âşık oldunuz? Acıdınız? Sinirlendiniz?...

  3. Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk ~ Sun-mi HwangUçabileceğini Hayal Eden Tavuk

    Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk

    Sun-mi Hwang

    Okuyacağınız bu modern klasik, Filiz adındaki tavuğun öyküsüdür. Filiz artık emir üzerine yumurtlamak ve tüm yumurtalarının pazara satılmaya götürülmesini izlemek istemez. Her Sabah çiftliğin...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur