‘Otel Gören Defterler’ Nuri Pakdil’in salt ‘otel’ serüvenini anlattığı kitaplar değil. O, hangi mekânda olursa olsun, zihinsel üretimi, bilinçsel duruşu, mekan ve zaman ötesi bir evrenselliğe odaklıdır.
Elbette mekana ve zamana ilişkin gözlemleri, algıları, duyguları, düşleri, yazıyı yaşamla örtüştüren enstanteneler olarak yazıda yer alır; ama orada durmaz. Bir hesaplaşma olarak, muhalif bir duruş olarak sorgular, sorgulatır ve okuru da bu sorgunun içinde yer almaya zorlar. / Deniz Sıla
Nuri Pakdil’in ‘Otel Gören Defterler’ dizisinin her kitabı titizlikle, üstü üste özümsenerek okunmayı gerektiriyor. Bu denemelerin bir özelliği de, özümsenmiş bir yaşamöyküsü, otobiyografik bir eser oluşudur.
‘Otel Gören Defterler’ dikkatle okunduğunda, adım adım Üstat’ın neler yaptığı, nasıl yaşadığı, dünyayı nasıl gözlemlediği, öfkelendiği görülüyor. Nuri Pakdil’in bu eserlerinde, hem öyküsel bir tat, hem deneme tadı, hem de bir ruhun öyküsü okunabiliyor. / Ali Haydar Haksal
Otel Gören Defterler serisini oluşturan 6 kitap:
1- Çarpışan Sesler
2- Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada
3- Büyük Sorgu
4- Simsiyah
5- Ateş Hattında Harf Müfrezeleri
6- Yazmak Bir Mûcize
I
Gürleştirici : fışkınları: irâde yürümesi : has ek- mekse arkasına takar yeryüzünü. İrice devini birdenbire mi olur? Dilin kirini alır, içsoluk [doğru-dur: içsoluk] önce. Ve eklemlene eklemlene: arıza: dibine ve ufkuna : kana kana su içen çeşme başındaki insan gibi: atılabildiğinde dişle bile tek adım hor görülmemeli, atılabildiğinde tırnakla da : ve burun hem koku alır, hem koşar: kıpırdatmadan ayaklarla ki hayali gerçeğinden hızlı koşar yazıyor gerçek flaş haber er ya da geç içimizi dışımıza boşaltmayı öğrenmemiz gerekiyor : yola koyulma vakti: bin geceden belki süzüle süzüle gelen bu Cuma gecesini çok seviyorum, ey Perşembe akşamı!
Bu akşamın ünlemini yere düşürmemeye özen göstermeli.
Gözdağı verici bir koyulaşışı içerse bile şu pencere camları.
Aaa: kandırmadı yüreğim beni : gene kabarık. Kay Yokuşu ıslaklandı (doğrudur: ıslaktandi] : gökyüzüne çok bakarım burdan inerken de; uzun süredir birbirlerini görmemiş yıldızların kavuşma sevinçlerinden olmalı; sevinç gözyaşları dökmek yalnızca insanlara mı özgü ki?
ᄆ
Ince bir bıçak ucunun yetkin bir üzüm tanesini tam ortasından ikiye ayırışı: sonbaharın ellerinden tuttu tutacak Ağustos bu.
Sınırı olmayan sinir yığılışı
arkaarkaya dört
araç ve sürücüleri inmişler; inerinmez de küplere binmişler.
Geçip gidersiniz gündüz olsa herhalde; “Ne var ki bunda bakacak?” der, yürür insan. Geceyse, gündüze göre insanı daha bir meraklı yapıyor; kesin.
Sık sık benzeri durumlar.
O-t-e-l-d-e: yil : iki oldu. O-t-e-l-d-e ay: dört oldu.
O-t-e-l-d-e: gün →→ buz; eliniz donar dokunun- ca, güneşin altında; Vefa Bozası kadar sarının en koyusuna dönüşür, içiniz geniş-genişse o gün; Büyükada’dan Tuzla’ya doğru koşan kırlangıç, Tavşan Tepeye kondu konacak; gün, boynunuza dolaşır, İngiliz yılan derisinden bir özel urgan gibi; sayıların birbirlerine karıştığı içinden çıkılamaz bir problem de olur, gün; egemen verilerin tekeline tak tak tak çekiç; yenidenlenen [bin kez doğru : yenidenlenen] içsel bir direnti motifinin size çok sempatik görünüşü de günün adı yani yoldaşım benim.
Herşey de, yanıbaşımda hafif bir alev hâlinde : ağır ağır evrilen “zaman”ın gizi cümlelerimi içeriklendiren Özsu.
Ve bu atmosferde odaya girergirmez, gecenin kemirilişini artık karyolaya oturup insanın kendi- kendine anlatmaması da olmaz.
Çanta açılır.
Kitap çıkarılır.
İşte
okurken kalbimle şakır şakır konuşuyorumdur da.
II
Üç ikindi sonudur gelinen bir kahvehane. Sükunetsizlik didik didik ediyor ağırlaşırken : yuttuğu herşeyi bir ejderha kendinizi de parça parça görmeye başlıyorsunuz. Hele hele, mekânın üzerine oturup da kollarını açıverdi mi de -çok kollu olduğunu biliyorum da sükûnetsizliğin- zamanın parçalanması mekânınkinden daha çabuk gerçekleşiveriyor.
Elektrik halindeyseniz -sürekli bu sabrı gösteremiyorsunuz tabiî- okuma dörtnal.
.. çeyrek stop – bütün kapılar kilitleniyormuş gibi birşeymiş; ey, kaç kez söylenirse; hangi dilde çıkarsa ağızdan, ey; bu sesi duyup da hâlâ yazları kışları önüne katıp ilerleyemeyen… Red Adimi kolay atılmaz. Armudu soyunca orta kısmını oy- mak isteyen de olabilir. Düz yenir elma.
ᄆ
Tesbih taneleri, kopuk ipi; o 9 Nisandı, otele doğru yürüdüğüm gece yarısıydı; ‘Gün Birimi’ vardı sadece kafamda; ‘Ay dolmadan herhalde çıkarım’ düşüncesi; Otele ait bir dil bulmalı bir yıl devrilince hayat, aslında bir âyin; alay-i vâla ile kendi yürüyüşünü izliyor insan tuttuğu aynada: dağlarına.
Bir de üzümü, yaş olsun, kuru olsun; tane tane yiyenlere, merhaba.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıOtel Gören Defterler 4: Simsiyah
- Sayfa Sayısı108
- YazarNuri Pakdil
- ISBN9789757013174
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEdebiyat Dergisi Yayınları / 2014
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kitaplar ve Sigaralar ~ George Orwell
Kitaplar ve Sigaralar
George Orwell
Kitap satmayı meslek edinmek ister miyim peki? Her şeyi hesaba katarsak, işverenimin nezaketine ve dükkânda mutlu günler geçirmiş olmama rağmen – hayır. Kitap alma...
- Saldırganı Hoş Tutmak ~ Erendiz Atasü
Saldırganı Hoş Tutmak
Erendiz Atasü
Erendiz Atasü’nün 2004 -2015 arası kaleme aldığı yazılardan derlenen Saldırganı Hoş Tutmak, on bir yıllık Türkiye panoraması seriyor okurun önüne. Kadın mücadelesinden erkek şiddetine,...
- Felsefe’nin Türkçesi/Cumhuriyet- Felsefe- Eleştiri ~ Dücane Cündioğlu
Felsefe’nin Türkçesi/Cumhuriyet- Felsefe- Eleştiri
Dücane Cündioğlu
Olup biteni kötü olarak tanımlayabilme kudreti, tanım yapabilenlerin, yani elini korun içinde tutabilecek denli sabır ve tahammüle malik olabilenlerin mülkü. Bu niülkiyetin adı karamsarlık,...