Hiçbir zaman yerine getirilmeyen ve bu yüzden de iktidar devralmayı hep bir ilerleme olarak göstermeye yarayan bir sürü laf ve büyük vaat vardır.Devasa bir bürokrasinin, şekilsiz bir yapının içinde benliğini, kimliğini yitiren insana anlamlı bir tutunma noktası bulunabilir mi?Sistemin içinde kaybolan insan nasıl direnebilir?Max Frisch, Kont Öderland’da bizi iktidar ve sembolleri üzerine düşünmeye çağırıyor.
KONT ÖDERLAND
ON İKİ SAHNELİK BİR CİNAYET BALADI
Kişiler
SAVCI
ELSA, savcının karısı
DOKTOR HAHN
HILDE, INGE, COCO (aynı oyuncu)
KATİL
GARDİYAN
BABA
ANNE
MARIO, medyum
KÖMÜRCÜLER
KONSİYERJ
JANDARMA
ŞOFÖR
İÇİŞLERİ BAKANI
KOMİSER
MÜDÜR
GENERAL
MAHKÛM
ÖĞRENCİ
İKİ KÜLTÜR TAŞIYICISI
İKİ GARSON
İHTİYAR DEVLET BAŞKANI
BAYAN HOFMEIER
1. Savcı bıkkındır
(Savcının villasında çalışma odası. Gece. Yazı masasının üzerinde bir lamba yanmaktadır. Savcı, elli yaşlarında, gücü kuvveti yerinde ve boylu boslu bir adam, kıpırdamadan durmaktadır; elleri pantolon ceplerinde, bakışları klasör dolu duvardadır; fakat o, bu klasörlere bakmamaktadır, düşüncelere dalmıştır. Kulenin saati ikiyi vurur. Ardından bir kadın sesi duyulur.)
SES: Martin? Martin!..
(Savcı, sesi ansızın yanı başında duyuncaya dek aldırmaz: Işığı kapatır, öyle ki kadın içeriye girdiğinde oda karanlıktır.)
Martin? Martin!.. Ama nereye gitti bu – (Kadın tavandan sarkan büyük lambayı yakar.) – buradaymışsın!
(Savcı istifini bozmaz; karısının üzerinde sabahlık vardır; güzel ama uykuludur.)
ELSA: Bütün evde seni arıyorum, neden cevap vermiyorsun? Çıkıp gittin sandım.
SAVCI: Nereye?
ELSA: Ne oldu?
SAVCI: Giyindim sadece.
ELSA: Gecenin bir yarısı mı?
SAVCI: Öyle görünüyor.
ELSA: Neden uyumuyorsun?
SAVCI: Sen neden uyumuyorsun? (Kendine bir puro alır, sakince ucunu keser.) Üzgünüm Elsa, seni uyandırmak istemedim. Ne olabilir ki? Gördüğün gibi, bir puro içmek için giyindim. Hepsi bu. (Puroyu yakar.) Uyuyamıyorum.
ELSA: Çok fazla puro içiyorsun.
SAVCI: Olabilir…
ELSA: Çok çalışıyorsun.
SAVCI: Şüphesiz… Hepimiz öyle yapıyoruz bu ülkede. Ta ki zincirinden boşanıncaya dek. Sonra da biri baltaya davranınca, akıllı uslu jüri üyelerimiz hayrete düşüyor. (Purosunu içer, ardından güler.) Senin şu Doktor Hahn, sözüm ona o zavallıyı savunan avukat: İşlenen suça hiç akıl erdiremeyişini pek eğlenceli buluyorum doğrusu!
ELSA: Neden bahsettiğini anlamıyorum.
SAVCI: Bugün itiraf etti.
ELSA: Kim?
SAVCI: Katil. (Purosunu içer.) Doktor Hahn değil, katil…
ELSA: Ne demek istiyorsun?
SAVCI: Kâr hırsı cinayeti, intikam cinayeti, kıskançlık cinayeti, ırkçı cinayet; hepsi tamam. Hepsinin bir açıklaması, hepsinin bir cezası var. Ama bunun gibi bir cinayetin? Duvardaki çatlak gibi bir şey bu. Çatlağı görmemek için duvarı kâğıtla kaplayabilir insan. Oysa çatlak kalır. İnsan kendi dört duvarı arasında kendini bir daha asla evinde hissedemez. (Purosunu içer.) Hepsi bu…
ELSA: Martin, saat iki oldu.
SAVCI: Biliyorum, iddianameyi sunmak için sekiz saat sonra mahkemenin huzurunda olacağım, ben, karalar içinde ve korkunç – giderek daha iyi anladığım bir adam da karşımdaki sırada oturuyor olacak. Yakında kendimden bile daha iyi anlayacağım o adamı. Hiçbir şeyi açıklayamayacak olsa da. Otuz yedi yaşında bir adam, bir bankada veznedar, akıllı uslu, yaşamı boyunca sorumluluk sahibi olmuş biri, sorumluluk sahibi ve soluk benizli; işte güzel bir akşam baltayı kaptığı gibi hiçbir suçu olmayan bekçiyi öldürür. Neden?
ELSA: Neden peki? (Savcı purosunu içer ve susar.) Sürekli davalarını düşünmemelisin Martin. Kendini hasta ediyorsun. Her gece çalışmayı kimse kaldıramaz.
SAVCI: Baltayı kaptığı gibi…
ELSA: Ne dediğimi duymuyor musun? (Savcı purosunu içer ve susar.) Saat ikiyi geçti, diyorum.
SAVCI: Onu anladığım anlar oluyor…
ELSA: Uyuyamıyorsan neden ilaç almıyorsun? Bütün gece bir ileri bir geri volta atıp duruyorsun. Neye yarıyor! Tutuklu gibi. Ne geçiyor eline? Ertesi sabah yine bitkinsin. Genç değilsin artık Martin–
SAVCI: Hiç olmadım ki. (Masadan bir fotoğraf alır.) Böyle görünüyor işte!
ELSA: Seni anlamıyorum Martin.
SAVCI: Biliyorum.
ELSA: Nasıl hiç genç olmadın? (Savcı purosunu içer ve fotoğrafa bakar.) Neden hiç tatil yapmıyorsun?
SAVCI: … veznede on dört yıl, aybeay, haftabehafta, günbegün hepimiz gibi görevini yapan bir adam. Bak ona! Kötü huyları olmayan bir insan, bütün tanıklar bunu onaylıyor, sessiz ve sakin bir kiracı, doğayı ve yürümeyi seven biri, apolitik, bekâr, tek tutkusu mantar toplamak, hırsları olmayan bir insan, utangaç ve çalışkan, adeta örnek bir memur. (Fotoğrafı yerine koyar.) Bazı anlar var ki, insan baltaya sarılmayana şaşıyor. Herkes bir şeylerle uzlaşıyor, belayla bile. Erdem olarak çalışma. Zevkin yedeği olarak erdem. Erdem kâfi gelmezse, diğer bir yedek de eğlence: paydos, hafta sonu, beyazperdede bir macera – (Elsa esner.) Haklısın Elsa, saat iki. Belki kendimi iyi ifade edemiyorum. Yorgunsun, seni sıkıyorum. Ben konuşmaya başlayınca sen esniyorsun.
ELSA: Affedersin.
SAVCI: Uyumalısın.
ELSA: Sana söyleyebileceğim şey hep aynı–
SAVCI: Bir doktora görünmem gerektiği.
ELSA: Ama yapmıyorsun. Çünkü doktorun sana ne söyleyeceğini biliyorsun: –
SAVCI: Bunun böyle sürüp gitmeyeceği. ELSA: Bunu sana dostların da söylüyor.
SAVCI: Örneğin kim?
ELSA: Örneğin Hahn – Doktor Hahn.
SAVCI: Doktor Hahn benim dostum değil.
ELSA: Ya kimin?–
SAVCI: Senin.
ELSA: Martin!
SAVCI: Yeri gelmişken söyledim. (Yazı masasına oturur.) Bırakalım bunu. Mesele bu değil… Benim tek insan olduğumu söylüyor, onu anlayan ilk insan, öyle diyor.
ELSA: Kim?
SAVCI: Katil.
ELSA: Martin, üşüyorum.
SAVCI: Burası soğuk.
ELSA: Çok yorgunsun Martin, hepsi bu. Gerginsin. Peş peşe davalar! Ve senin gibi her şeyi böylesine düzgün yerine getiren, böylesine sorumluluk sahibi bir insan–
SAVCI: Biliyorum.
ELSA: Neden hiç tatil yapmıyorsun?
SAVCI: İspanya’da tatil.
ELSA: İnsanın buna ihtiyacı var Martin.
SAVCI: Belki var. (Dosyaları karıştırır.) Belki yok… Paydos umudu, hafta sonu umudu, hayat boyu hep bir yedek bulma umudu; acınası öbür dünya umudu da buna dahil. Her gün masalarının başında tüneyen milyonlarca çalışanın yüreğinden bu tür umutlar çekip alınsaydı, belki anca olurdu: – Dehşet de değişim de büyük olurdu. Kim bilir! Cinayet dediğimiz eylem, sonuçta hayatın bizzat açtığı kanlı bir davadan başka bir şey değildir. Umuda karşı, dahası yedek bulmaya, ertelemeye karşı…
(Kulenin saati vurur.)
ELSA: Darılma Martin ama sahiden de ayakta duramayacak kadar yorgunum.
SAVCI: Görüyorum.
ELSA: Kurcalamak hiçbir şeyi değiştirmez.
SAVCI: Bunda haklısın. (Ayağa kalkıp karısını alnından öper.) Git yat Elsa!
ELSA: Sen de.
SAVCI: İyi geceler.
ELSA: İyi geceler.
SAVCI: Şu puromu bitireyim. (Elsa uzaklaşır, savcı en başta olduğu gibi durur. Purosunu içer. Öbür kapıdan bir kadın figürünün içeriye girdiğini fark etmez; yalınayak bir kızdır, daha neredeyse bir çocuk, kolunun altında odunlar. Şöminenin önünde diz çöktüğünde kütüklerden biri yere düşünce savcı korkar.)
HILDE: Sizi korkuttum mu?
SAVCI: Sen de kimsin?
HILDE: Hilde.
SAVCI: Ne vardı?
HILDE: Savcı bey zili çaldılar.
SAVCI: Ben mi?
HILDE: Burası soğuk. Ateş yaksam iyi olur. Savcı bey saçlarımın dağınıklığını mazur görsünler, yataktan kalktım da.
SAVCI: Zili ben çalmadım.
HILDE: Ateşi yakayım. (Savcı kıza bakar.) Kar hâlâ yağıp duruyor. Damdan büyük bir kar yığını düştü. Ondan uyandım. Büyük bir gümbürtü koptu. Savcı bey duymadılar mı? Tıpkı deprem oluyormuş gibi her şey sallandı. (Ara) Savcı bey yine bütün gece okudular mı?
SAVCI: Sen düş görmüşsün yavrum, zili ben çalmadım.
HILDE: İşte yanıyor. (Ateşin parıltısı) Savcı bey bana neden öyle bakıyorlar? (Savcı susar.) Savcı bey benim hep periye benzediğimi söylerler. Ama savcı bey perilere inanmıyorlar, farkındayım. Savcı bey benimle eğleniyorlar. Bizim oralarda, yukarıdaki ormanda sırf benim gibi aptal hizmetçiler değil, erkekler de inanır bunlara.
SAVCI: Periye benziyorsun.
HILDE: Şehirde insanlar hiçbir şeye inanmıyorlar, bunun farkındayım, onlardan söz ettiğimde yalnızca gülümsüyorlar.
SAVCI: Nelerden?
HILDE: İşte, hikâyelerden. (Ateşi karıştırır.) İşte yanıyor!
SAVCI: Evet…
HILDE: Savcı beyin sürekli okumaları gereken bütün bu kâğıtları neden yakmıyorsunuz savcı bey?
SAVCI: Yakmak mı?
HILDE: Ben olsam öyle yapardım.
SAVCI: Çocuk gibi konuşuyorsun.
HILDE: Ben olsam öyle yapardım.
SAVCI: Yap o zaman!
HILDE: Yaparım! (Savcı güler ve Hilde’ye bir tomar dosya verir.) Yaparım. (Hilde dosya tomarını ateşe atar, savcı sanki dosyalar ateşe atılmamış da sırf akıldan geçirilmiş gibi seyreder ve usul usul güler. Hilde ikinci bir tomar alır, bir üçüncüyü, sonunda ne var ne yok hepsini; dosyalar alev alev yanar, öyle ki bütün oda kıpkırmızı aydınlanır.) Nasıl da görünüyor!
SAVCI: Evet…
HILDE: Ormandaki kömürcülerde nasılsa öyle!
SAVCI: Evet…
HILDE: İnsanın dans edesi geliyor!
SAVCI: Evet…
HILDE: Kömürcülerde nasılsa öyle Kont Öderland gelince. Yaşasın kont! Yanan kendi kulübeleri olunca ve kömürcüler korkunca, köyler ve şehirler yanınca, dedi ki peri–
SAVCI: Ne dedi o zaman peri?
HILDE: Nasıl da görünüyor!
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıKont Öderland
- Sayfa Sayısı120
- YazarMax Frisch
- ISBN9789750740572
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Günün Adamı – Dışardakiler ~ Haldun Taner
Günün Adamı – Dışardakiler
Haldun Taner
Haldun Taner’in ilk oyunu Günün Adamı 1952’de “zararlı” görülerek yasaklanmış, 1962’de Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda sahnelenebilmiştir. Bu durumu kitabın önsözünde Haldun Taner şöyle dile getirir:...
- Versailles Tuluatı ~ Molière
Versailles Tuluatı
Molière
Orhan Veli Kanık – Azra Erhat çevirisi ve Dikmen Gürün’ün açıklayıcı sunuşuyla…” Moliere’in bu klasik oyunu ilk kez 1944 yılında Orhan Veli Kanık ve...
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı ~ Haldun Taner
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
Haldun Taner
“Haldun Taner’in en usta yapıtlarından biri olan “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, Molière’in birçok piyesini Türkçeye adapte etmiş devlet adamı Ahmet Vefik Paşa üzerinedir. Paşa,...