Elias Canetti İnsanın Taşrası başlığıyla derlenen notlarının ikinci cildi Saatin Gizli Yüreği’nde nehir-roman tarzını benimseyerek, düşünsel deneyimlerle yaşamın gerçekliği arasındaki derin ve sağlam bağlar örüyor. Varlığın bütünselliğine ulaşan bu notlarda Canetti, kendi hayatıyla hesaplaşmasını gözler önüne seriyor.
Saatin Gizli Yüreği, dünya edebiyatına yön vermiş bu önemli ismin, doğallığı ve kaçınılmazlığıyla ölüm olgusu ve onun etrafında gelişen fikirlerini daha yakından tanımanın da anahtarı niteliğinde… “İnsan çok yönü, binlerce yönü bulunan bir varlıktır – en büyük şansı ve mutluluk kaynağı da budur; ve insan ancak belli bir süre sanki böyle bir varlık değilmiş gibi yaşayabilir. Kendini amacının kölesi gibi hissettiği anlarda, insana yardımcı olabilecek tek çare vardır: Eğilim ve yeteneklerinin çokyönlülüğüne boyun eğip, kafasından geçenleri hiçbir ayıklama yapmaksızın kâğıda dökmek.”
1973
YAZMA SÜRECİNİN sonsuz bir yanı var. Bu süreç her gece kesilse bile, tek bir yazma eylemi söz konusu ve bu eylem kendini ancak – türü ne olursa olsun – herhangi bir sanatsal araçla sergilemediğinde en hakiki görünüyor. Ama bunun için dile olduğu haliyle belli bir güvenin duyulması gerekiyor; hâlâ bunca güven duyuşum ise beni şaşırtıyor. Benim için dil deneyleri hiçbir zaman pek çekici olmadı, onları sadece tanımakla yetiniyorum, ama kendim yazdığımda onlardan kaçınıyorum. Bunun nedeni, tümüyle yaşamın özü üzerinde odaklanmam.
Dil ile deneylere girişen, bu özün en büyük bölümünden vazgeçmiş olur; küçücük bir parça hariç, her şey dokunulmadan ve değerlendirilmeden kalır; yazar, sanki sadece serçe parmağıyla çalışıyor gibidir. Ölümün canlıların içinde varolduğu düşüncesine neden karşı koyuyorsun? O, senin de içinde değil mi? Ölüm, benim içimde, çünkü ona saldırmakla yükümlüyüm. Ona başka hiçbir şey için değil, fakat sırf bunun için ihtiyacım var, onu bunun için içime aldım. Son bakışların toplayıcısı: Ölümleriyle yaşayan ve yaşayacak olan herkesten vazgeçen teslimiyetçilere öyle acıyorum ki! Filozofların en derin düşüncelerinin sihirbazlık numaralarını andıran bir yanı var. İnsanın elinde ansızın bir şeylerin olabilmesi için pek çok şeyin yitip gidivermesi gerekiyor.
Ölüm, Schopenhauer’i üç şeyle baştan çıkarmıştır: Babasının aylığıyla, annesine yönelik nefretle ve Hintlilerin felsefesiyle. Schopenhauer, profesör olmadığı için kendisinin baştan çıkarılmasının olanaksız olduğuna inanır. Baştan çıkarmanın en cezalandırılması gereken ve asla ıslah edilemeyecek türünün ölüm tarafından baştan çıkarılmak olduğunu ise kabullenmek istemez. Bu bağlamda yararlı bir hasım değildir. Ona karşı söylenebilecek olanları Hintlilere karşı söylemek daha iyidir. Schopenhauer’i kabullenmesine rağmen, Jacob Burckhardt seni ne kadar az yanılttı! Schopenhauer’e çok şey borçlusun: Tarihten gelen her türlü sisteme karşı koyuşunu;
Hiçbir şeyin daha iyi olmadığı, tam tersine, daha kötü olduğu yolundaki duygusunu; Kavramsalın karşıtı olarak, biçim kazandırılmış her şeye duyduğu saygıyı; Gerçekten yaşanmış hayata karşı duyduğu ve feragatinin inceliği ile beslenen sıcaklığı; Yunanlara ilişkin makyajsız bilgileri; Nietzsche’ye karşı direnişi – bu, benim için erken bir uyarıydı. Burckhardt’ın düşünce dünyasının üzerindeki gölge, hissetmekten kaynaklanan bir gölge değildi. Onun coşkusu, tek olana yöneliktir. Bunların arasından bazısı solduğunda, bir başkası etkisini korur.
Burckhardt’ı benimseme zorunluluğu yoktur. Ama insan onu bir yana da atamaz. Geçen yüzyıldan böylesine sınırsız hayranlık duyduğum bir tarihçi daha yok. Kitle ve İktidar’a giden yolu uzatmak için pek çok ve çeşitli şey okuduğum hazırlık yılları sırasında, sanki kitaplardan oluşma bir okyanusta yitip gitmiş gibiydim. Bu durumu öğrenenler, beni cin çarpmış birine benzetiyorlardı, en yakın arkadaşlarımdan bile dikkatli öğütler geliyordu. Kaynaklardan başka bir şey okumamın gereksiz olduğu, en eski büyük kitapların bile bin kez tüketilmiş ve az sayıda kalıcı bilgilere indirgenmiş olduğu söyleniyordu. Bunların dışında her şey safraydı ve insan onları yüklenmemeliydi. Her büyük çalışmada en çok önem taşıyan şey, gereksiz olanın bir yana atılmasıydı. Ben ise denizimde dümensiz olarak kürek çekiyordum ve yolumdan şaşmıyordum. Bu davranışım için bir gerekçem yoktu – ta ki şu cümleye rastlamama kadar: “Belki de Thukydides’te örneğin birincil önem taşıyan bir olgu gizlidir ve ancak yüzyıl sonra biri çıkıp bunun farkına varacaktır.” Bu cümle, Burckhardt’ın Dünya Tarihine İlişkin Gözlemler (Weltgeschichtliche Betrachtungen) adlı eserinin girişinde yer alır.
Burckhardt’a borçlu olduğum en mahrem şey, yani o yıllarımın gerekçesi, işte bu cümledir. Kamusallık insanı dürüstlüğünden eder. Buna rağmen, kamusal doğruluk diye bir şey, olanaklı mıdır? Bunun ilk koşulu, insanın sorularını kendisinin sorması ve sadece kendisinin yanıtlamaması olurdu. Yabancı sorular çarpıtır; insan kendini onlara uydurur; aslında ne pahasına olursa olsun kaçınılması gereken sözcükleri ve kavramları benimser. İnsan, sadece yeni anlamlar yüklediği sözcükleri kullanmalı. Uçurumun kenarında kurşun kalemlere sarılıyor. Abartmayı kurtarmak. Aklı başında ölmemek. Susamış Tanrılara muhtaç olmak. Ayrılıklar üzerine: Ayrılıklarla hep ne kadar kötü bir oyun oynamış olduğunu söyle. Tehlikeli yaşamak mı? Hangi hayat, ayrılıkların hayatından daha tehlikeli olabilir?
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSaatin Gizli Yüreği
- Sayfa Sayısı189
- YazarElias Canetti
- ISBN9789755707341
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Öpüşünde Saklı ~ Julia Quinn
Öpüşünde Saklı
Julia Quinn
Gareth St. Clair ciddi bir çıkmazdadır. Ondan nefret eden babası St. Clair mülkünü ve mirasını mahvetme yolunda ilerlemektedir. Gareth’ın elindeki tek şey geçmişin sır...
- Bildirge ~ Gemma Malley
Bildirge
Gemma Malley
Dokunaklı ve düşündürücü bir kara ütopya. Benim adım Anna ve burada olmamalıyım. Var olmamalıyım. Ama varım. Burada olmam benim hatam değil. Doğmayı ben istemedim....
- Ya Hep Ya Hiç ~ Ernest Hemingway
Ya Hep Ya Hiç
Ernest Hemingway
Tarık Dursun K.’nın çevirisiyle… Ya Hep Ya Hiç, ailesini ekonomik olarak ayakta tutabilmek için Küba ve West Adası arasında kaçakçılık yapmak zorunda kalan dürüst...