Oğuz Atay, 40 yılı aşan bir süredir edebiyatımızın en çok tartışılan yazarlarından biri. Yapıtları biçimsel özellikleri, tarihsel referansları, çok sesliliği ve düşünsel derinliği açısından okurlara zengin bir dünya sunuyor. Bununla birlikte Atay’ın okurları zorlayan bir yazar olduğu da sıklıkla söyleniyor.
Hatta çoğu okur, Oğuz Atay’ın biçimsel deneylerle örülü hacimli yapıtları karşısında duraksıyor.
Elinizdeki kitap Oğuz Atay’ın yapıtları ve düşüncesiyle ilgili mütevazı bir rehber olarak tasarlandı. Oğuz Atay’ın yapıtlarıyla yeni tanışmış okurlar kadar Atay’la ilgili meraklarını ileriye taşımak isteyenlere yol arkadaşlığı etmesi umularak yazıldı. Sorularla ayrıştırılan bölümlerde Oğuz Atay’ın yapıtlarının yanı sıra yaşadığı dönem, dostları ve kişisel hayatına dair (dedikoduya kaçmadan!) ayrıntılar da bulacaksınız.
“Yukarıda ‘mütevazı bir rehber’ yazdığına bakmayın. Harika bir kitap bu!”
Murat Menteş
Oğuz Atay, romanlarında önsöz ya da giriş yazılarını alaya alırdı. “Soru-cevap” türü yerleşik kalıpları da tiye aldığını, örneğin Oyunlarla Yaşayanlar’da Coşkun ile Saffet’in “cemiyete faydalı kitapları neşredebilmek için ‘en mükemmel satan’ kitapları da basmaya mecbur” kalan hayali bir yayınevi için uydurdukları gülünç başlıklar içinde “Yüz Tanınmış Operadan Aryalar” ya da “Sevişmede On Temel Pozisyon” geçmesinden anlayabiliyoruz. Basmakalıp bir başlıktan kaçmadığım için eleştirebilirsiniz ama şu da var: Oğuz Atay’ın alaya almadığı bir şeyi bulmak çok zor.
Bana göre, Oğuz Atay’ı okumak, alaya alınmak, acı ve ağır biçimde alaya alınmaktan korkmamak, hatta bundan keyif almayı bilmek, hiç değilse öğrenmektir. Elinizdeki kitap, Ot dergisinin Aralık 2017 tarihli 58. sayısında çıkan “40. Ölüm Yıl Dönümünde 40 Soruda Oğuz Atay” başlıklı yazımdan doğdu. Geçmişte de Oğuz Atay’ın yapıtları hakkında çeşitli edebiyat dergilerinde eleştirel deneme niteliğinde birkaç yazı yazmıştım. Eleştiri yazarken, okura bilgi vermek ikinci planda kalıyordu. Ot’a yazarken, aslında Atay’la ilgili bilinebilecek ama tartışmaya açılmamış ya da ötede beride kalmış pek çok şeyin bir araya toparlanabileceğini gördüm. Kitabın ilk baskısı 100 Soruda Oğuz Atay adıyla yayımlandı. Kitabın ilk baskısının özellikle Oğuz Atay’a hızlı bir giriş yapmak isteyen okurlar tarafından sevildiğini gördüm.
Yanılmıyorsam Oğuz Atay, yaklaşık 40 yıldır uzun vadede en çok okunan yazarlarımızdan oldu. İlk okuduğum yıllarda Atay’ın sözünü ettiği kimi ayrıntılar –örneğin, ilkokulda siyah önlük giyilmesi ya da okul binalarının renksizliği– hâlâ hayatımızın bir parçasıydı. Zaman değişti, önlükler renklendi, Cumhuriyet tarihine eleştirel bakmanın yolları çeşitlendi, belki de tükendi. Ama geçen zaman içinde yeni kuşakların Atay’a ilgisinin sadece arttığını gördük. Çünkü Atay yaşadığı toplumun sığ bir gözlemcisi değildi; toplumun derininde işleyen düşünce hatlarını anlamaya, insanımızın “ne” değil “nasıl” düşündüğünü kavramaya mesai harcamıştı. Genç bir yaşta dünyaya veda etmesine ve çok kısa bir yazı hayatı sürmesine karşın bize oldukça değerli ve hacimli yapıtlar bıraktı.
1
Oğuz Atay’ı tanımaya başlamak için
doğru tarih nedir?
Oğuz Atay’ın yaşamöyküsündeki köşe taşlarını ve kırılma noktalarını sayalım: Atay, 12 Ekim 1934’te, annesi Muazzez Zeki Hanım’la babası Mehmet Cemil Bey’in, Cumhuriyet’in 10. yılındaki evliliklerinden yaklaşık bir yıl sonra İnebolu’da doğdu. 1939’da babasının milletvekili seçilmesi üzerine aile Ankara’ya taşındı ve bir yıl sonra Atay başkentte ilkokula başladı. Liseyi daha sonra TED Ankara Koleji adını alacak olan TED Yenişehir Lisesi’nde okudu ve 1951 yılında mezun oldu.
O yaşa kadar yıllığa çizdiği –pek de güldürücü olmayan– karikatürler, son sınıfta oynadıkları tiyatro oyunu ve ufak tefek karalamaları dışında, sanatçı olacağına ilişkin bir ipucu vermedi. Her yıl sınıfını iftiharla geçen, matematik ve fen derslerinde başarılı, “Büyük Adam” olma yolunda bir mühendis adayıydı. Kendisinden beklendiği gibi, 1951 yılında İTÜ’nün İnşaat Mühendisliği bölümüne girdi. Üniversite yılları Atay’ın hem bolca okuyarak kendini geliştirdiği hem de gelecekte romanlarına temel oluşturacak dostluklar edindiği bir dönem oldu. Bu yıllarda tanıştığı Turgut Yavuzalp, Ural Özyol ya da Günay Özmen gibi isimler, romanlarına kimi zaman doğrudan kendi isimleriyle, kimi zaman Atay’ın zihnine kazınmış birkaç anının değiştirilmesiyle girecekti. Bir yandan da İstanbul’un canlı hayatını keşfedecek, öğrenciliğin hafifliğine sığınıp bohemliğin tadını çıkarmaya başlayacaktı. Yıldız Ecevit’e göre, Atay bu yıllarda Marx ve Lenin’in kitaplarını okumaya başlamış, sosyalizme eğilim göstermiş ve Turhan Tükel’le tanışarak devrimci sol ideolojiyle yakınlık kurmuştur.* 1957 yılında mezun olup “mühendis çıkan” Oğuz Atay, ailesinden ayrılır ve arkadaşı Orhan Şahinler’le birlikte ayrı eve taşınır.
Şahinler aracılığıyla, hayatında derin etkisi olacak bir başka arkadaşıyla tanışmıştır Atay: Uğur Ünel. Genç mühendis henüz hayatına nasıl yön vereceğine karar vermemiştir ancak Cevat Çapan, Metin Erksan, Sezer Tansuğ ve Halit Refiğ gibi başka genç sanatçı ve aydınlarla temas kurmuştur. Her Türk gibi asker doğduğundan, Oğuz Atay, 1957’nin sonuna doğru yedek subay olarak vatani görevine başlar. Ankara’daki askerliği sırasında, Erdost’un çıkardığı Pazar Postası gazetesi çevresine dahil olur; aynı zamanda, Türk edebiyatında Sait Faik’ten sonra en etkili öykü yazarı sayabileceğimiz Vüs’at O.
Bener ile dostluk kurar. Bener, gelecekte Tutunamayanlar’ın taslaklarını ilk gösterdiği kişilerden olacaktır. 1959’da vatani görevini tamamlayarak İstanbul’a döndüğünde Denizcilik Bankası’nda çalışmaya başlayan Atay, bir yandan da İstanbul’a taşınan Pazar Postası gazetesine katkı verir. 1961’de Atay, Fikriye Fatma Gürbüz’le evlenir ve bu evlilikten tek çocuğu Özge (Atay) dünyaya gelir. Atay ve Fikriye Hanım, 1967’de boşanır. Aynı dönemde, Uğur Ünel’le birlikte Betonar adında bir şirket kurmuştur Atay; maalesef bu girişimi iflasla sonuçlanır. (Bazı kaynaklarda şirketin diğer ortağının Orhan Şahinler olduğu geçer.) 1967-68 yılları, Atay’ın yaşamında büyük bir kırılma noktasıdır. Mühendislik ve müteahhitlik yolunda başarısız olmuş, evliliğinde mutluluğu bulamamış, zorlu bir geçiş dönemine girmiştir. 1968’de, Sevin Seydi’yle yakınlaşır, aralarında bir sevgili ilişkisi kurulur. Atay’ın Tutunamayanlar’ı bu tarihlerde yazmaya başladığı söylenir.
Tutunamayanlar, tamamlandıktan sonra, hacimli yapısı ve o zamanın anlayışı açısından yadırgatıcı içeriği nedeniyle yayıncılar tarafından geri çevrilir. Ancak, 1970’te TRT Roman Yarışması’nda dereceye girmesinden sonra Sinan Yayınları tarafından iki cilt halinde (1971 ve 1972) basılır. Aynı yıllarda Atay, Sevin Seydi’den ayrılmıştır; bu ayrılığın psikozu içinde ikinci romanına, Tehlikeli Oyunlar’a başlar ve onu 1973’te okurla buluşturur. 1974’te Pakize Kutlu ile dünya evine girer. 1970’li yıllardan sonra, Atay’ın akademideki görevi dışında bütün mesaisi edebiyatla ilgili olacaktır. 1975’te MAY Yayınları’ndan, öykülerinden oluşan Korkuyu Beklerken çıkar; yine aynı yıl Bir Bilim Adamının Romanı okurla buluşacaktır. Maalesef sağlığında kitaplarının ikinci baskısını göremez Oğuz Atay. 12 Aralık 1977’de, beynindeki bir tümör nedeniyle hayata gözlerini yumduğunda, geride yayımlanmış kitaplarının yanı sıra, bir günlük, Eylembilim adında tamamlanmamış bir uzun öykü ve “Türkiye’nin Ruhu” adını vermeyi tasarladığı bir roman fikri kalacaktır. Atay’ın keşfedilmesi içinse ölümünün üstünden yedi yıl geçmesi gerekecektir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma - İnceleme
- Kitap AdıSorularla Oğuz Atay
- Sayfa Sayısı224
- YazarSelçuk Orhan
- ISBN9786256570801
- Boyutlar, Kapak13.7 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2024