Elma Yayınevi uzun zamandır merakla beklenen kitabı Dura Mater’le okurlarının karşısında…
“Şu an ellerinizin arasında olan Dura Mater adlı kitap, 3 kitaptan oluşan Mater Serisinin üçüncü ve sonuncu kitabıdır. O nedenle Bölüm 101’den başlamaktadır. Eğer serinin ilk iki kitabını okumadıysanız lütfen elinizdeki kitabı usulca aldığınız rafa geri koyunuz.”
Yazar Serkan Karaismailoğlu, bu cümlelerle başlıyor Mater Serisinin 3. ve son bölümüne… İlk iki kitabın konusunu oluşturan heyecanlı serüveninin sonunu ve kahramanların yaşadıklarını okuyoruz Dura Mater’de. Her zamanki gibi bilim, bilim tarihi, macera ve heyecan dolu bir hikâye sizi bekliyor…
Keyifli okumalar…
İstemeden varım ve istemeden öleceğim.
Olduğum şeyle olmadığım şey arasında,
hayal ettiğim şeyle
hayatın beni yaptığı şey arasında
bir boşluğum.
Huzursuzluğun Kitabı – Fernando Pessoa
Bölüm 101
Yanmak Zorunda Olan Mektup
İnsanı keşfetmek zordur.
İnsanın kendisini keşfetmesi daha da zordur.
Çoğu zaman yalan söyler zihin, ruh hakkında…
Böyle Buyurdu Zerdüşt – Friedrich Nietzsche
Kadın, odasına giden uzun koridor boyunca hızlı adımlarla yürüyordu. Arkasından kendisine yetişmek için adımlarını hızlandıran hizmetçisinin çabası boşunaydı. Odasına girer girmez kapıyı sert bir şekilde kapadı. Kapının çıkardığı ses, hizmetçiler de dahil olmak üzere evde yaşayan herkes için net bir işaretti. Kadın asla rahatsız edilmemeliydi. Sanki odasında birilerinin olma ihtimali varmış gibi hızla etrafına bakındı. Son yarım saattir âdeta bir casus gibi davranıyordu. Hızlıca elbisesinin içindeki cepten çıkardığı zarfa baktı. Zarfın kabarıklığından içindeki kâğıtların gelişigüzel bir şekilde katlanıp, özensiz bir şekilde zarfa tıkıldığı belliydi. Ayrıca zarfın üzerindeki el yazısı da sanki bu özensizliği iyice vurgulamak ister gibi eğri büğrü yazılmıştı. Harflerin birbirinden tiksiniyormuş gibi gözüktüğü bu yazıda, Prenses Ariadne’ye yazıyordu. Demek ki adam hakkındaki söylentiler doğruydu. İlginç bir şekilde zarfın diğer yüzüne de bugünün tarihi not düşülmüştü. 25 Aralık 1888. Hayatı boyunca çok fazla önemli insanla yolu kesişmiş 51 yaşındaki kadının yüzünde, az kişinin fark edebileceği hafif bir gülümseme oluştu. Yılların biriktirdiği kırışıklıklar bu gülümseme ile bir anda yok olmuş gibiydiler. Adamın mektubu vermek için özellikle bugünü seçmiş olması tıpkı gençlik günlerindeki gibi bir heyecan duymasına neden oldu. Şu an tek istediği şey zarfın içindeki mektubu okumaktı ama kalbi o kadar hızlı atıyordu ki bunun için bir miktar sakinleşmesi gerekti. Yaklaşık 20 yıl önce neredeyse her gün mektuplaştığı adamla görüşmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Mükemmel başlayan ilişkileri, ilerleyen zamanla birlikte, kadının gerçekleşmesini hiç istemediği bir düşmanlığa dönüşmüş ve bir anda kopmuştu. Hatta şu an tuttuğu zarfı, adamın elinden bizzat kendisi almamış olsaydı, mektubun doğruluğundan bile şüphe edebilirdi. Zarfı yavaşça masanın üzerine bırakan kadın, şöminenin yanındaki koltuğuna oturdu.
Tüm gün boyunca kapalı olan gökyüzü, ilerleyen saatle beraber daha da kararmaya başlamıştı. Sanki bu karanlık kendisine yetmiyormuş gibi gözlerini de kapadı. Gözünden içeri girecek hiçbir ışık taneciğinin hatıralarını engellemesini istemiyor gibiydi. Mektubu adamın elinden alırken sadece birkaç saniyeliğine bakışmışlardı. Kurulması gereken onlarca cümle varken ikisi de tek bir kelime etmemişti. Ama o birkaç saniye bile kadının gerçeği görebilmesi için yetmişti. Adamın gözlerinde yıllardan çok daha fazlasının yarattığı muazzam bir yorgunluk vardı. Her zaman olduğu gibi neredeyse yüzünün yarısını kaplayan bıyıkları, gözlerindeki bu anlamlı yorgunluğu daha da belirgin hale getirmek ister gibiydi. Muhtemelen böyle görünmesine neden olan en önemli etken son dönemde iyice artan hastalığıydı. Gözleri kapalı, sakin bir şekilde oturan kadın sanki bir yerden bir anda uyarı gelmişçesine hızla yerinden kalkarak masanın üzerindeki zarfı aldı ve zamanla yarışıyormuş gibi içindeki katlanmış kâğıtları dışarı çıkardı. Gözleri ilk cümleyi okuduğu sırada vücudunu yeniden koltuğun üzerine bırakmıştı. Adamın tanıdık el yazısı öylesine bozulmuştu ki kelimeleri okumak bile oldukça zordu.
Prenses Ariadne, birazdan okuyacağınız cümleler yeryüzünün en yalnız canlısının, hastalıklı kelimelerinden başka bir şey değil ne yazık ki. Tıpkı dünyanın, var olduğu ilk günde sahip olduğu yalnızlık gibi bir yalnızlık benimkisi. Zaman içerisinde her şeyini kaybeden bir insan olarak elimde kalan tek şey, sadece birkaç kelime. Ama artık onlar da yok olacak hayatımda. Çünkü beynimin içerisinde hızla çoğalmakta olan hastalık, düşüncelerimi öyle bir esir aldı ki normalde bana ait olmayacak kelimeleri bile kendi ellerimle yazar oldum. Bir insanın ellerinin kendisine ihanet etmesinin ne korkunç bir deneyim olduğunu bilemezsin. O nedenle bu mektubun kaderi okunduktan sonra hemen yanmak olmalı. Çünkü beynimdeki hastalığın izlerini silecek güçte olan tek şey ateşin gücüdür. Bu mektubu okuduktan sonra yakmak zorundasın Cosima. Cümlelerim ve itiraflarım sadece senin beyninde yaşamalı ve yeryüzünde başka hiçbir göz buna şahit olmamalı. Çünkü ben yüce Dionysos’um ve senin dışında hiçbir ölümlünün bu zayıflığımı keşfetmesine razı olamam.
Kadının gözlerinde biriken damlalar zaten oldukça karışık yazılmış kelimeleri iyice okunmaz hale getirmişti. Yeryüzünün en müthiş beyinlerinden birine sahip olan adamın cümleleri âdeta gerçekler ve hayal dünyası arasına sıkışıp kalmış gibi gözüküyordu. Yazdıkları, nasıl bir hastalığın esiri olduğunu kanıtlar gibiydi. Cosima, hayatı boyunca sadece kuralları ve mantığı doğrultusunda yaşayan ve duygulara asla önem vermeyen bir kadındı. Ama yıllar onu da değiştirmişti. Özellikle beş yıl önce, kocasını kaybettiği o günden beri duygularını eskisi kadar kolay kontrol edemiyordu. Üstelik ölen kocası Richard’ı, hayatı boyunca bir kere bile içten sevmemişti. Muhtemelen yıllardır baskılamaya çalıştığı duygular, sadece özgürlüklerine kavuşmak istedikleri için bu ölümü bahane olarak kullanmışlardı. Kimbilir, belki de tüm bu zayıflığın nedeni artık yaşlanmaya başlayan vücuduydu. Şu an gözyaşı döktüğü mektubun sahibi, uzun yıllardır en büyük düşmanlarından birisi olsa da bu durum bir dehanın yok olmasına üzülmeyeceği anlamına gelmiyordu. Zaten zamanında bu adamı bu kadar sevmesinin sebebi de buydu. Sahip olduğu zekâ ve çağının çok ötesinde olan düşünme şekli her anlamda ilham vericiydi. Eğer adamı bir şekilde kontrol edebilmeyi başarsaydı Neon açısından muazzam bir gelişme olacaktı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bilim Kurgu Popüler Bilim
- Kitap AdıDura Mater
- Sayfa Sayısı560
- YazarSerkan Karaismailoğlu
- ISBN9786257112376
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviElma Yayınevi /