Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yıldız Geçidi
Yıldız Geçidi

Yıldız Geçidi

Philip Reeve

Davetiye geldiğinde inanamadım. Egzotik Asteroit Kuşağı’nda geçirilecek bedava bir tatil gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu. Ve evet ne yazık ki gerçek değildi. Gittiğimiz yer…

Davetiye geldiğinde inanamadım. Egzotik Asteroit Kuşağı’nda geçirilecek bedava bir tatil gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu.

Ve evet ne yazık ki gerçek değildi.

Gittiğimiz yer hayal edebileceğiniz her tür lükse sahipti. Ama orada çok kötücül bir ortam vardı. İnsanlar ve mekânların göründüğü gibi olmadığını keşfetmem uzun sürmedi.

Dev kum tarakları ve insan yiyen denizyıldızları “Gerçek Düşmanın Korkunç Mizacı”yla karşılaştırılamazdı bile. Ama benim toparlanmam gerekiyordu, çünkü geri kalan herkes kendini kaybediyordu. Kurnazlığım, cesaretim ve kendimi korumaya gösterdiğim özen, Evren’i tekrar kurtarmam için yeterli olabilecek miydi?

“Yazar, yalnızca eğlenceli ve farklı bir dünya yaratmakla kalmıyor, dil kullanımıyla da bu dünyayı zenginleştiriyor”.
School Library Journal

“Reeve’in yarattığı fantastik dünya ve Wyatt’ın resimleri her sayfada büyülüyor.”
Independent

“David Wyatt tarafından resimlenmiş bu roman, fantastik kitap ve bilim kurgu hayranları tarafından çok beğenilecek.”
Mail on Sunday

BİRİNCİ BÖLÜM 

DEKORATÖRLERİN şAMATASINDAN bIKIP uSANMIŞIZ. SON
dERECE mERAK uYANDIRAN bİR dAVET aLIYORUZ.

Ne şamata! Ne toz fırtınası! Ne çekiç gümbürtüleri ve ne testere hırıltıları! Merdivenlere yığılan, havayı dolduran, zavallı uçandomuzların hapşırıp öksürmesine neden olan büyük talaş yığınları! Evdeki mobilyaların karman çorman olduğu, bitmek tükenmek bilmez bir tefriş! Ne kargaşa! Kısacası, dekoratörler gelmişti. Kim bilir kaç senedir Ay’ın kuzeyindeki ıssız yörüngesinde asılı durarak uzay tozu ve uzay midyesi toplayan, resmi yapılmaya değer bir çürümüşlük durumu sergileyen sevgili yaşlı evimiz Şafak Feneri, tabandan tavana yenileniyordu.

İlk Gelenler’in ağlarında geçirdiği uzun tutsaklıktan sonra eve dönen annem, bu eski evi sonunda on dokuzuncu yüzyıla sürüklemeye kararlıydı. Babam, annemin aslında bir başka yıldızdan gelmiş dört buçuk milyar yaşında bir varlık olduğunu öğrendiğinde kapıldığı şaşkınlıktan sıyrılmayı başardığında, annemin Kraliyet Yabancı Türler Enstitüsü’nden kazandığı paranın bir kısmını yeni halılar ve en son moda duvar kâğıtları gibi kadınsı arzuları için harcamasına memnuniyetle razı olmuştu. Ama başka dünyalardan edindiği bilgiye ve engin deneyimine rağmen, bu kadar kargaşa çıkacağını annemin bile tahmin ettiğinden kuşkuluyum: oturma odasında işçiler, çayın içinde talaş, ablam Myrtle’ın piyano egzersizlerini boğan çekiç gümlemeleri ve matkap uğultuları…

Üstelik hiçbiri bitmek tükenmek bilmiyordu. Annem Yörünge Evleri Onarım Hizmetleri veren Genel İnşaatçı ve Uzman Bay Dönek’i tuttuğunda adam, anneme işi temmuz ortasında bitireceğine dair söz vermişti. Ama eylül gelmişti ve Bay Dönek’in marangozları ile duvar kâğıtçıları hâlâ işlerini bitirecekmiş gibi görünmüyordu. Özellikle bir sabahı çok iyi hatırlıyorum. Hepimiz annemin serasına sığınmıştık ve orada, uzay çiçekleri ekilmiş saksıların arasındaki küçük bir masanın çevresine toplanmıştık. Babam Londra Times gazetesinin bir kopyasını okuyordu.

Myrtle dalgın dalgın defterine Fransızca fiil çekimlerini yazıyordu. Annem, George Limanı’ndaki Ay Postahanesi’nden yeni gelmiş bir deste mektubu açmakla meşguldü. Ben de annemin verdiği bazı Uzun Bölme problemleri üzerinde çalışıyor, ama başarılı olamıyordum. Sanırım herhangi bir eğitim almadan on iki yaşıma kadar gelmiş olmam onu epey şaşırtmıştı ve beni “ele almaya” karar vermişti. (Ama hayatımın ilerleyen dönemlerinde Uzun Bölme’nin ne işime yarayacağını o an tahmin edemiyordum, şimdi de edemiyorum. Ben kâşif olmayı kafama koymuştum ve sabahlarımı Mars resim-yazılarını öğrenerek ya da Jüpiter ötesi uzay haritalarını inceleyerek geçirmeyi tercih ederdim.)

Evet, orada, bir araya gelmiş bir İngiliz ailesi olarak otururken, oldukça güzel bir manzara oluşturuyorduk. Ama orada bile Bay Spry’ın kuşatmasından kaçamıyorduk. Çünkü annemin çiçeklerinden bazıları, sevilen bir müzikhol şarkısını marangozun birinden öğrenmişlerdi. Tiz ve alçak sesleriyle öğrendikleri bu yeni şarkıyı sürekli söylüyorlardı. Şarkının adı “Kedim Yamyassı” idi ve şöyle bir şeydi:

Ah aman ne acı,
Kediciğim zavallı,
As çamaşır ipine kurusun!
Babamın yeni robot uşağı,
Beceriksiz mekanik çamaşırcı,
Kediciği geçirdi merdaneden!

Bu oldukça neşeli bir şarkıydı ve önümdeki karmaşık problemi çözmeye çalışırken bile nakaratına uyarak ayağımla tempo tutuyordum.

Zavallı kedicik şimdi ne garip bilsen,
İki boyutlu ama genişliği bir seksen…

Ama ablam Myrtle’ın, kendisinin “bayağı müzik” dediği şeye ayıracak zamanı yoktur. Çiçekler ilk dörtlüğe baştan başlarken Myrtle, “Ay kahrolun e mi!” diye feryat ederek defterini onlara fırlattı ve her yere taç yaprakları saçtı. Çiçekler incinmiş gibi usul usul mırıldanarak sırtlarını döndüler; bunun üzerine annem, babam ve ben bakıştık. Myrtle’ın böyle kavurucu bir öfkeye kapılmasına neden olan şeyin şarkı çiçekleri olmadığını hepimiz biliyorduk. Asıl suçlunun Jack Havock olduğunu da biliyorduk. Myrtle geçen seneki maceralarımız sırasında bu genç uzay korsanıyla duygusal bir bağ kurmuştu ve Jack de onun duygularına karşılık vererek beni hayretler içinde bırakmıştı.

Ama yeni onarılmış uzay gemisi Sofronya’ya binip Şafak Feneri’nden ayrıldıktan sonra ondan bir daha haber alamamıştık. Myrtle o zamandan beri şiir yazıyor, Hendekli Çiftlik’teki Mariana’nın tavrını taklit ederek, balkonlarda hüzünlü pozlar takınıyordu. Haftada bir kez Jack’e, içtenlikle yazdığı uzun mektuplar yolluyor, ama yanıt alamıyordu. Benim tahminime göre Jack, uzay denizlerine açılır açılmaz Myrtle’ın nasıl bir felaket olduğunu ve ondan nasıl kıl payı kurtulduğunu anlamıştı. Bu yüzden bir daha onun yüzünü bile görmemeye karar vermişti. Ama annem Myrtle’ı teselli ediyor, ona Jack’in artık Majesteleri’nin Gizli Servisi’ne katıldığını ve şu anda gökyüzünün uzak bir köşesinde, posta hizmetinin yavaş ve güvenilmez olduğu bir yerde gizli ajan olarak çalışıyor olabileceğini hatırlatıyordu. Myrtle’ın mektuplarını alsa bile, yanıtlayacak zamanı olmayabilirdi.

“Ama şarkılar gerçekten biraz kafa karıştırıyor, değil mi?” dedi nazikçe. Uçandomuzlar ortalıklarda dolaşıp taç yapraklarını yutmaya başladı. Babam, Myrtle’ın defterini almak için süzgeçli kovanın arkasına uzandı. “Belki Bay Spry’ın adamlarından piyanonu buraya taşımalarını isteyebilirsin. Böylece çiçeklere yeni şarkılar öğretebilirsin.” Çiçeklerin hep bir ağızdan “Akşam Vakti Şakımaları”nı ve Genç Hanımefendi’nin Piyano Kitabı’ndan başka şarkıların perdesiz sürümlerini söylediklerini hayal ederek, “Ah, hayır, lütfen!” diye inledim. Ama annem uyarırcasına baktı ve Myrtle ağır botuyla kaval kemiğime bir tekme sallayınca ben de üstelemedim. “Bak burada ne varmış?” dedi annem, mektup yığınına dönerek. “Bu oldukça önemli görünüyor. Acaba yine gazetenin birinden gelmiş olabilir mi? Şafak Feneri’nin Londra’ya yaptığı yolculuğun Gerçek Hikâyesi’ni soruyor olabilirler mi?” “Ah, umarım değildir!” diye haykırdı Myrtle.

Ama annem kalın, beyaz zarfı kesip açtığı zaman, dışarı düşen şeyin renkli basından gelen bir mektup değil; tertemiz, armalı bir kâğıda yazılmış bir mektup ile reklam broşürü olduğunu gördük. Myrtle ve ben aynı anda broşüre uzandık ve ben kazandım. İçinden asteroit kuşağında açılmış yeni bir otelin broşürü çıktı. Aşağıdaki gibi bir şeydi:

YILDIZ GEÇİDİ’Nİ ZİYARET EDİN 

Asteroit Kuşağı’nın En Büyük Oteli
En yeni bilimsel mobilyalarla döşenmiştir ve en becerikli
robot-hizmetkârlarla hizmet verilmektedir.
*
Ayrıca, güzel manzaralar, sağlıklı bir hava ve Güneş Sistemi’ndeki
en iyi deniz banyosu fırsatını sunmaktadır.
*
Modesty ve Decorum’dan düzenli olarak kalkan trenlerle
kolaylıkla ulaşılabilir.

“Deniz banyosu mu?” diye haykırdım inanamayarak. Gelecekteki kâşiflik kariyerim için Oğlan Çocuğu’nun Gazetesi’ni ve başka önemli yayınları yakından takip ediyorum ve asteroit kuşağında deniz olmadığından hemen hemen eminim. Myrtle, kâğıdı elimden alarak (tahmin edebileceğiniz gibi bu arada iyice buruşturarak) “Şunu bir göreyim,” dedi. “Ne şeker!” dedi annem. Mektuba dalmıştı ve bizim küçük kardeş sevgisi gösterimizi fark etmemişti. Mektubu kaldırdı ve yüksek sesle okudu.

Sevgili Bay ve Bayan Mumby,

Beni hatırlar mısınız bilmem. Adım Mortimer Titfer. Sizinle ve sevimli çocuklarınızla geçen sene Londra’dayken, Hyde Park’taki üzücü olayların ardından tanışmıştık.

(“İtiraf ediyorum, bu beyefendiyi hatırlayamadım,” dedi annem. “O kadar çok kişiyle tanışmıştık ki,” diye onayladı babam. “Art’ın sevimli olduğunu düşünüyorsa,” dedi Myrtle aksi aksi, “acaba bizimle gerçekten tanıştı mı diye merak ediyorum. Belki de bizi başka Mumbylerle karıştırmıştır.”) Mektup şu şekilde devam ediyordu:

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıYıldız Geçidi
  • Sayfa Sayısı328
  • YazarPhilip Reeve
  • ISBN9789944693783
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviTudem Yayınevi /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Güve Fırtınası ~ Philip ReeveGüve Fırtınası

    Güve Fırtınası

    Philip Reeve

    Güneş Sistemi’nin kıyısında kötücül bir bulut belirmişti ve gittikçe yaklaşıyordu. Ailem ve ben, tembel tembel oturmak yerine, o bulutun içinde saklanan karanlık canavar gücünü...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Tepedeki Ev ~ Cesare PaveseTepedeki Ev

    Tepedeki Ev

    Cesare Pavese

    İtalyan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Cesare Pavese romanlarında da, şiirlerinde de çağdaş dünya sorunlarına eğilmiş, genç bir yazardı. 1950’de, henüz kırk iki...

  2. 10 Sürpriz Randevu ~ Ashley Elston10 Sürpriz Randevu

    10 Sürpriz Randevu

    Ashley Elston

    Bırak ailen her şeyi daha da tuhaflaştırsın Sophie’nin yeni yıldan tek dileği erkek arkadaşıyla biraz yalnız kalıp özgürlüğün tadını çıkarabilmekti ama ona sürpriz yapmak...

  3. Söylemeyeceğine Söz Ver ~ Jennifer McMahonSöylemeyeceğine Söz Ver

    Söylemeyeceğine Söz Ver

    Jennifer McMahon

    Bu unutulmaz güzellikteki romanda, bir kadının geçmişi ve geleceği karşı karşıya gelerek beklenmedik sonuçlara yol açıyor. Kırk bir yaşındaki okul hemşiresi, Alzheimer hastası olan...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur