Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Farkıma Takılanlar
Farkıma Takılanlar

Farkıma Takılanlar

Hakan Bilgin

Bu kitap size “nasıl şöhret olunur” sorusunun cevabını sunmuyor. Aksine başarısızlıkların, şanssızlıkların, hayal kırıklıklarının, isyanların hikâyesini anlatıyor. Ve en önemlisi fark etmenin nasıl büyük…

Bu kitap size “nasıl şöhret olunur” sorusunun cevabını sunmuyor. Aksine başarısızlıkların, şanssızlıkların, hayal kırıklıklarının, isyanların hikâyesini anlatıyor. Ve en önemlisi fark etmenin nasıl büyük bir mucize yarattığını… Çünkü bu kitaptaki her bir kelime samimiyetle ve inanarak yazıldı.

Hepimizin hayatında iyi olduğu kadar olumsuz hikâyeler de vardır. Ve çoğu zaman o hikâyeleri, içinde bulunduğumuz anda değerlendiremeyiz. Sahnede olmayı, insanların hayatına dokunmayı çok seven oyuncu Hakan Bilgin, “Fark”ıma Takılanlar kitabını bunun için kaleme aldı. Daha erken fark edip hayatın tadını çıkaralım ve yaşayacağımız güzel günlere küsmeyelim diye.

Hakan Bilgin gibi usta zihinlere ihtiyacımız var. Fark yaratsınlar, bizi ileriye taşısınlar diye. Bu kitap da böyle bir zihnin düşünce kırıntıları. İyi yazmış, iyi ki yazmış! – Uğur Batı

Okurken dedim ki içimden Hakan’a “İyi ki ‘topu’ değil de ‘güneşi’ seçmişsin; bak o sayede hep birlikte daha bir aydınlık, daha bir neşeliyiz!” Hakan’ı tanımak büyük keyif; hem şahsen hem zihnen. Siz de tanışın! – Sinan Canan

Gençlere verdiği mesajlarda, ülkenin yaşadığı bölünmüşlük duygusu yerine cesaret ve umut var. Hakan’ın bu ülkeye çok şey katacağını biliyorum, şimdiden harika bir hikâyesi var hayatta. Avuçlarınızda, sizi arkanızda hikâyeler bırakmak için yüreklendirecek bir kelebek var. – Ahmet Şerif İzgören

İÇİNDEKİLER

BAŞLARKEN……………………………………………………………………………………….9
MEMLEKET SUYU…………………………………………………………………………….15
İLK TANINMIŞLIĞIM……………………………………………………………………….23
İLK FARKINDALIĞIM………………………………………………………………………33
KÜÇÜK BİR İSYAN …………………………………………………………………………..39
AYAĞINIZIN EN KÜÇÜK PARMAĞI MASANIN KÖŞESİNE
VURUR YA HİÇ BEKLEMEDİĞİNİZ BİR ANDA… …………………………..43
MUTLULUK ………………………………………………………………………………………51
ORDU’NUN NAMUSU……………………………………………………………………..55
SUNUCULUĞU NASIL ÖĞRENDİM? ………………………………………………59
KELEBEK ETKİSİ……………………………………………………………………………….65
DEDİNİZ Mİ? …………………………………………………………………………………….69
O ANA, O ANA DEĞİL! ……………………………………………………………………71
ANNEM VE BABAM…………………………………………………………………………77
BİR DAHA DÜNYAYA GELİRSEM…………………………………………………..87
NİYE PARİS’TE DOĞMADIM?………………………………………………………….93
EMEĞİNİZİ BU KADAR KOLAY SATMAYIN………………………………….99
“EŞKIYA” İLK OYNADIĞIM SİNEMA FİLMİ…………………………………103
ÖNYARGI ………………………………………………………………………………………..109
ABİLERİM………………………………………………………………………………………..115
KIBRIS………………………………………………………………………………………………121
TOÇEV……………………………………………………………………………………………..133
POŞETTO …………………………………………………………………………………………139
ÜNİVERSİTE ……………………………………………………………………………………147
ANI YAŞAMAK……………………………………………………………………………….155
İLK FLÖRTÜM…………………………………………………………………………………159
ÇALIŞMA YOLCULUĞUM……………………………………………………………..167
E.S.E.K………………………………………………………………………………………………175
SONSÖZ…………………………………………………………………………………………..183

BAŞLARKEN

Y aşam; sürprizler, rastlantılar, tuhaflıklarla doludur ve herkesin bir hikâyesi vardır, yazmak ister ama cesaret edemez. Hani yazılası çok şey vardır, anlata anlata bitiremezsiniz ya… Acılar, tesadüfler, şanslar, tuhaflıklar yaşam işte; herkeste başka olan… Hatta anlattıkça ve insanlardan güzel tepkiler aldıkça niyetlenirsiniz yazmaya, sonra hep vazgeçersiniz ya… Benim de hep öyle oldu… Sonra tüm cesaretimi topladım, yazmaya karar verdim. Peki, yazdıklarım gerçek mi olmalıydı, yoksa daha çok insanın ilgisini çeksin diye okunası, heyecanlı ve komik mi? Ben unutamadıklarımı, aklımda kalanları yazmayı düşündüm hep… Okuyanları mutlu etmek değildi derdim, yaşadıklarımı anlatmaktı aslında. Bence anıları kaydetme, paylaşma, hatta yazma isteği; yaşadığımız an bize başka duygular yaşattıysa, algımızı açmayı başarıp bunu fark ettiysek ve eğlendiysek başlar. Önce kafamıza yazmaya, sonra bunu anlatılmaya değer görüp çevremize anlatmaya ve tepkileri ölçmeye çalışırız. Eğer değer görürse daha çok insana anlatılabilecek bir hikâyeye dönüştürürüz.

Yaşadıklarımız da yıllar geçtikçe, gün ve gün inanılmaz oluverir. Siz bile aldığınız tepkilere rağmen gerçek olduğunu unutursunuz. Gerçek mi olmalıydı her anlattığım, yoksa gerçek olduğuna inandığımı mı yazmalıydım? Herkesinki gerçekti sanki… Birbirine karışmıştı hafızamda zaten anılarım. Bugüne kadar yalanlar anlatan biri hiç olmamıştım, niye şimdi bu yolu seçeydim ki? Ne olacaktı sanki, benim gerçek hikâyem komik veya tuhaf değil diye insanlar beni mi yargılayacaktı? Ama komik veya tuhaf olursa eğleneceklerdi.

Ancak kime göre komik ve eğlenceliydi bilemezdim ki… İşte bu sorularla yıllardır yazmayı hep öteledim. Herkesin bir işi olmalı, “Her şeyi yaparak bir işin ustası olamazsın” felsefesi ile uzak durdum yazmaktan… Düşünün yıllarca dublaj yapmadım; tek sebebi “Zaten konservatuvarlı değilsin, bir ustan var diye tiyatro sevdasından dolayı oyuncu diyorlar diye bir de dublaj yaparak bu işi meslek edinmek için eğitim alan insanların elinden iş almak olmaz” diye düşünmemdi. Yapmadım, uzak durdum dublajdan. Son 3-4 senedir, “Karakter sesler arıyoruz” dediler diye başladım, çok da yaptığım söylenemez. Hayatım boyunca -hani derler ya- “En iyi bildiğim, haddimi bilmektir” diyerek yaşadım. İşte tam da bu düşünceler içindeyken, bir gün yaptığı çalışmalara çok değer verdiğim Ahmet Şerif İzgören’le tanıştım. Ziyaretimin sebebi, sadece yaptıklarını takdir ettiğimi söylemek ve bir sosyal sorumluluk projesine nasıl destek olabilirim diye sormaktı.

Yaşadıklarımı anlattım, gençlere anlattıklarımın çok kıymetli olduğunu söyledi, önemsedi çalışmalarımı, çok mutlu olmuştum. Ben ona, bugüne kadar yaptıkları için teşekkür edecekken o bana doğru yolda olduğumu söyledi. Sohbet, muhabbet derken, “Bu anlattıklarını başkaları da bilmeli, niye yazmıyorsun” dedi. Benim cevabım ise netti, reddettim. Size yazdığım gibi her işe de bulaşacak değiliz ya, “Yazmak başka bir meziyet” dedim. Biraz daha sohbet ettikten sonra beni ikna edecek cümleyi söyleyiverdi: “Bildiklerini daha çok gencin bilmesi gerekir, sadece anlatabildiğin kadarsın, söz uçar yazı kalır…” Bu sözleriyle sağ olsun bilgisayarın başına oturttu beni. Yani anlayacağınız, yazıyorsam sebebi var, teşekkürler Ahmet Hocam. Yazarken sadece bir üslup seçmeliydim, kendim gibi…

Nasıl konuşurken sesimin tonu, ifade tarzım, vücut dilim diğer insanlardan farklı, bana özel olabiliyorsa bu yazdıklarımda da belli olmalıydı. Bu yüzden bir yazar gibi değil de sadece kendini paylaşan biri gibi yazmaya karar verdim. Ayrıca annesi alzaymırdan rahmetli olan biri olarak, genetik kodlarımın her şeyi bana bir gün unutturmasına izin vermeden, kayda geçmesi gerekliliği tıbbi bir gerçek olarak ortadayken yazmalıydım. Burada, ilk bölümün sonsözü olarak da mesleği yazarlık olan herkesten özür dileyerek vicdanımı rahatlatmak isterim. Yazarken, yaşarken yaptığım gibi, yaşadıklarımın ne olduğuyla değil de hayatı nasıl yaşadığımla ilgili yazmaya çalışacağım… Keşke tiyatroda olduğu gibi hemen reaksiyonlarınızı görebilseydim. Mesela şu cümleleri okurken yüzünüzdeki ifade nasıl acaba?

Keşke okuyanlarla iletişim kurabilseydim, yazarken konuşabilseydim… Ne sorardım acaba? “Nasıl gidiyor” mu derdim? Başlayabilmiş miyim? Veya… Hemen karar verme, önyargılı olma… Zor bir yolculuk olacak sanırım… Yazdıklarımın edebi bir karşılığı olduğunu sanmıyorum; sadece yaşadıklarım, fark ettiklerim, anladıklarım… Belki siz de yaşamadan o travmayı, o stresi görür, fark eder ve hayatın bana verdiği dersi algılar, öyle devam edersiniz yolunuza. Yine “kamu spotu” gibi yazmaya başladım, yakın çevremin sitemli benzetmesidir.

Neyse, bu fark edişlerim hayatımı değiştirmiştir hep. Yaşadığım birçok anı sizlerle paylaşmak niyetindeyim, tabii yaşadığım her anın bana öğrettiklerini size itiraf ederek. Daha evvelden yazdığım bir şeyler var mıydı diye baktım notlarıma, 1991 senesinde karalamışım bir yerlere, “Yılların çok çabuk geçtiğini, insanların yaşamlarını hissetmeden yok olduklarını gördükten sonra, neden yaşadığımızı düşündüm, ne için mücadele verdiğimizi… Sonuç, herkesin bildiği ve kimsenin uygulamadığı gerçeklerdi… Ve artık ben de bu gerçeklerle yaşayacağım… Özür dilerim, tüm kurallar ve şartlar ne kadar olumsuz olsa da, aksi yorumlansa da UMUT hiç yok olmadı içimden” O zamanki aklımla da farklı duygularım yokmuş aslında, hep umut varmış içimde…

Evimde, sokakta ve okulda bana öğretmeye, anlatmaya çalıştıklarıyla bu günlere gelmem imkânsızdı. Hatta hayatımın gidişini engelleyen travmalarım, yokuşlarım, ayrılıklarım, yalnızlıklarım olmasaydı buralarda olamazdım… İşte burada, spot devreye giriyor; farkındalığı, hayatın içinde nasıl var olunabileceğini yaşanmış hikâyelerle anlatmaya çalışacağım. Başlayalım o zaman…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur