Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

WondLa-Kahraman
WondLa-Kahraman

WondLa-Kahraman

Tony DiTerlizzi

Büyük ilgi gören“Spiderwick Günceleri”nin dahi yaratıcısı Tony DiTerlizzi’nin, okurlarını, daha önce eşi benzeri görülmemiş olağanüstü bir dünyayla tanıştırdığı “WondLa” dizisi, serinin ikinci kitabı Kahraman’la kaldığı…

Büyük ilgi gören“Spiderwick Günceleri”nin dahi yaratıcısı Tony DiTerlizzi’nin, okurlarını, daha önce eşi benzeri görülmemiş olağanüstü bir dünyayla tanıştırdığı “WondLa” dizisi, serinin ikinci kitabı Kahraman’la kaldığı yerden devam ediyor…

12 yaşına kadar yeraltında, kendisine annelik eden bir robotla birlikte yaşayan Eva Dokuz, ilk defa kendi gibi bir insanla karşılaştığında mutluluktan uçuyordu. Genç bir pilot olan yeni arkadaşı, Eva’yı herkesin uyum içerisinde yaşadığı bir koloniye ulaştırdığında Eva, istediği her şeye sahip olabileceğini düşünmüştü. Oysa insanların egemen olduğu bu yeni dünyada görünüş koca bir aldatmacadan ibaretti… Eva, tanıştığı her yeni canlıyla birlikte yaradılışının gizemlerini ve evrenin geçmişini sorgulamaya başladı… Elbette her yeni deneyim yeni soruları ve yaşamın dengesini sarsacak çarpıcı olayları beraberinde getirecekti…

Grimm Kardeşler, James M. Barrie ve L. Frank Baum gibi yazarların hikâyelerinden ilham alarak kendine has fantastik bir dünya yaratan “WondLa” dizisi, göz alıcı çizimleri ve bilgisayar kamerasına sahip okurları için sunduğu çeşitli oyunlar, interaktif haritalar ve ekstra bölümler sayesinde edebiyatı geleceğin teknolojisi ile buluşturarak keyifli bir “zenginleştirilmiş gerçeklik” deneyimi yaşatıyor.

New York Times’ın en çok satan yazar ve illüstratörleri arasında gösterilen Tony DiTerlizzi’nin, benzersiz hayal gücüyle yoğrulan WondLa, geleceğin edebiyat klasiklerinden biri olmaya aday!

1. BÖLÜM: ÇIKIŞ

Eva Dokuz, bir dönerkanadın üç çift kanadını çırparak sürüsüne katılmasını izliyordu. Uzaylı kuşlar tuhaf bir ahenkle gaklayarak, eskiden New York şehrinin durduğu yerde, güneşten ağarmış, aşınmış bina kalıntılarının arasında süzüldüler. Doğu ufkunda sabah güneşi, eski harabelerin üzerinde ağır ağır seyreden dev beyaz bulutları aydınlatıyordu. Eva un ufak olmuş tuğla duvarların, paslı çelik kirişlerin oluşturduğu labirentte ilerledi ve dev,yapraklı bir liken tabakasının kapladığı yalnız sütunun önünde durdu. Boş matarasını çantasından çıkarıp kapağını açtı. Likenden geniş, damarlı bir yaprak kopardı ve dürmeye başladı. Yaprağı sıktı, sıktı ve sonunda sapından su sızmaya başladı. Gerçekten mi? Hepsi bu kadar mı? diye düşündü Eva, sızan suyu matarasına akıtırken. Bu iş çok uzun sürecek. Keşke hidrasyon tabletlerimden biraz ayırsaydım. İçini çekti ve bir yaprak daha kopardı. Kuruyup gitmiş bir dünyanın çoktan eskimiş caddelerinde yürürken Eva yere açılan bir tünelin geniş ağzında duraksadı. Tünel, unutulmuş bir kütüphanenin kalıntılarına gidiyordu. Aklına, o tüneli devasa bir köpek yavrusu gibi kazan su ayısı Otto geldi.

Eva gözlerini yumdu. Sadık yoldaşı çok uzakta, sürüsünün yanındaydı, ama Eva onun rahat ve mutlu olduğunu biliyordu. Otto’yla arasında bir bağ vardı. Onun ne düşündüğünü anlayabiliyordu ve bunu becerebilen bir başkasını tanımıyordu. Gerçi nasıl yapabildiğini bilmiyordu. Yalnızca, hissediyordu. Gözlerini açtı ve harabelerin ötesindeki sonsuz, kıraç ufka iyice baktı. “Senin adına mutluyum, Otto,” diye fısıldadı Eva. “Ben de gidip kendi sürüme katılacağım.” Gülümseyerek kampına doğru yürümeye devam etti. Bozulmaya yüz tutmuş çelik bir kemerin gölgesinde, fasulye sırığına benzeyen mavi bir uzaylı, geriye doğru bükülen bacaklarının üzerine çökmüştü. Seruliyan Rovender Kitt, park etmiş martı kanatlı planörden sarkan heybenin içindekileri düzenliyor gibiydi.

“Haklıymışsın, Rovii,” dedi Eva, arkadaşına katılarak. Neredeyse ağzına kadar dolu matarasını salladı. “Biraz su bulmayı başardım. Ama tek elimi kullanabildiğimden, sıktığım onca yaprak yüzünden parmaklarım ağrıdı.” Rovender, Eva’ya baktı, sonra işine devam etti. “Yaraların yakında iyileşir.” Yumuşak, hırıltılı bir sesle konuşuyordu. “Elin için de endişelenme. Zamanla güçleneceksin ve her şey kolaylaşacak.” İkinci heybenin tokasını çözdü ve içini karıştırmaya başladı. “Ama fazla zaman harcamadan kahvaltı avına çıkmamız gerek.” “Yiyecek, hı? Bunlar ilgini çekmez, herhalde?” Eva çantasından bir voksmeyvesi çıkardı ve gülümsedi. Rovender, bıyıklı yüzünde gerçek bir şaşkınlık ifadesiyle durdu. “Oyiah! Voksmeyvesi! Burada mı? Aferin, Eva Dokuz. Aferin.” Kalın parmaklı elini kaldırınca Eva ona bir meyve fırlattı. “Evet,” diye yanıt verdi Eva. “Bir tür metro aktarma istasyonunda buldum onları. Taşıyabildiğim kadar aldım.” Çantasını açtı. İçi egzotik meyveyle doluydu. “Bu iyi bir keşif. Şimdi gel.” Rovender oturduğu yerin yanına dokundu. “Bak, ben ne buldum.” Eva, Rovender’ın yanında diz çöktü ve onun boş şişesine su doldurdu. Kendi kabından bir yudum aldıktan sonra ganimete bakarken ürperdi. Planör gibi, bu eşyalar da eskiden Dorsean avcı Vahşii’ye aitti. Avcının eşyaları küçük yığınlar halinde, Rovender’ın uyku hasırının üzerine sıralanmıştı.

“Sana söylemiştim. Onun eşyasını karıştırmanın tuhaf olduğunu düşünüyorum,” dedi Eva, matarasını çantasına geri koyarken. “O canavarın hiçbir şeyini istemiyorum.” Vahşii’nin kertenkelemsi görüntüsüyle ilgili Eva’nın anıları hâlâ tazeydi. Avcının gölgelerden fırlayıp, onu yine yakalayacağını hissediyordu. Rovender sudan bir yudum aldı ve başını sallayarak onayladı. Pek çok düğmesi olan küçük, tahta bir alet çıkardı. “Evet, evet, Eva, ama nelere ihtiyaç duyacağımızı asla bilemezsin. Bu, mesela.” Aleti Eva’ya uzattı.

“Ah, pekâlâ,” dedi Eva, alete ilgisizce bakarak. “Nedir bu?” “Değişken Kuş Çeker. Düğmeleri çevirerek, her tür kuşu çağırabiliyorsun.” Rovender büyük düğmelerden birini çevirdi ve dönerkanatların tanıdık gaklaması duyuldu. “Tamam… ama neden daha fazla dönerkanat çağırayım ki? Burada yeterince var zaten, sence de öyle değil mi?” Kuş çekeri Rovender’a geri verdi. “Olabilir,” dedi Rovender bilgece, aleti cebine atarken. “Ama bir işe de yarayabilir.” Eva, dönerkanatların Orbona’nın her yerinde olup olmadığını merak etti. “İyi. Ama Vahşii’nin başka hangi eşyasına gerçekten ihtiyacımız olabilir?” Rovender elini tuhaf alet edevat yığınlarının üzerinde gezdirdi ve bir keseyi açtı. Keseden bir avuç ses dönüştürücü döküldü. “Bunlara ne dersin?” Rovender küre şeklindeki aletlerin birini eline aldı. “Bakalım yeni arkadaşımız bunlardan birini kullanmaya razı olacak mı?

Ne dediğimi anlarsa çok daha rahat hissedeceğinden eminim.” Dönüştürücüyü Eva’ya doğru yuvarladı. “Tamam, haklısın; her zamanki gibi.” Eva kalktı ve bir voksmeyvesi aldı. “Ben de, yerel meyveleri denemek isteyip istemeyeceğine bakacağım.” Eva, çöldeki düzlüğe saçılmış moloz yığınlarının arasından geçerek, yuvarlak bir hava gemisinin ağır iniş takımları üzerinde oturduğu, kumluk bir alana geldi. Gittikçe güçlenen sabah güneşi altında, geminin bir zamanlar siyah ve altın rengi karelere boyandığını görebiliyordu, ama yılların bakımsızlığı etkisini göstermişti. Gemi, kabukları dökülen devasa bir böcekmiş gibi, eski boyanın soyulduğu yerlerde aşınmış metal bir tabaka görülebiliyordu. Geminin gövdesine sıralanmış küçük uçan iticiler boyunca, kurumuş kir ve egzoz lekeleri krom kaplı karna doğru uzanıyordu. Farlardan birinin yanında, kokpit penceresinin hemen altına, süslü harflerle bir isim yazılmıştı:

Cevher. Harflerin altında, insan biçiminde simge sıraları vardı. Eva, neyi temsil ettiklerini merak ederek simgeleri sayarken, geminin karnındaki giriş rampası tıslayarak açıldı. İçeri girmeden önce, bir anlığına, bir farın camındaki yansımasını gördü. Yansımada saçı başı dağınık, pis bir kız ona bakıyordu. Eva kırışık tuniğini düzeltmek için orasını burasını çekiştirdi. Sargılı eliyle tuniğini silkeledi, ama tek başarabildiği, giysisinin her kıvrımına sinen tozu iyice bulaştırmak oldu. Dikkatini giysilerinden başına vererek, saçlarını ensesinden uzaklaştıran uzun örgülerden birini çözdü. Kahverengiye çalan sarı saçları omuzlarına döküldü. Eva ince parmaklarıyla saç tutamlarını tarayarak biçim vermeye çalıştı, ama çabası sonuçsuz kaldı. Gür buklelerin altında ensesi terlemeye başlamıştı bile.

“Off!” dedi Eva, kızgın bir iç çekişle. “Neyse artık.” Saçlarını geriye attı ve bir örgüyle sıkıca topladı. Gemiye giden açık giriş rampasına yaklaşırken, içeride gümbürdeyen elektronik müziği işitti. Rampanın dibinde durdu ve seslendi: “Günaydın, Hailey. Aç mısın? Kimse yok muuuuu!” Müzik kesilmedi. Bir yanıt da gelmedi. Eva yine seslendi. Sonunda ayak uçlarına basa basa rampaya çıktı ve geminin sıkışık kargo ambarında çevresine bakındı.

İçeride onu, makineyağının belirgin kokusu selamladı. Bu, Eva’nın eski evinden, Sığınak’tan hatırladığı bir kokuydu ve nedense içini rahatlatıyordu. Makinelerin kokusuydu. İnsanlar için yapılmış makinelerin. Tıpkı bu gemi gibi, onu insanlarla dolu bir şehre götürecek makineler. Onca arayış ve koşturmacadan sonra, hayali –onun WondLa’sı – gerçekleşmiş gibi hissediyordu. Bir kız, bir robot ve bir yetişkini gösteren o küçük, eskimiş fotoğraf Eva’ya, onun gibi başkaları olduğu umudunu vermişti. Bulunmayı bekleyen insanlar… Oysa araştırdığı topraklar, onun öğrendiği Dünya’ya benzemiyordu. O topraklar kum-nişancıları, kuş yiyen ağaçlar ve uzaylı korkunç kraliçelerle doluydu. Tam Eva başka insanların varlığına dair tüm umudunu kaybettiğinde, gökyüzünden bir gemi düşmüştü. Hailey adlı gencin kullandığı bir gemi… Önceki gece Hailey, Eva ile Rovender’a, onları insan şehrine götürmek için geldiğini anlatmıştı.

Eva’yı eve götürmek için gelmişti. Geminin gece boyunca şarj olması gerektiğini açıklayan genç pilot, geminin kamarasında uyuyabileceklerini söylemişti. Ama Eva gemide kalmaları için ne kadar yalvarırsa yalvarsın, Rovender açık havada uyumayı tercih etmişti. Eva, yanıtlanmasını çok istediği sorular olduğunu söylese de, yalnızca meraklıydı ve on iki yıllık hayatında karşısına çıkan ilk insanla zaman geçirmeye can atıyordu. Hailey yolculuğunun yorucu olduğunu ve dinlenmesi gerektiğini itiraf etmişti. Rovender da onu onaylamıştı, elbette. Eva’nın soruları beklemek zorundaydı. Kampa döndüklerinde içi içine sığmıyordu, ama yine de uyumaya çalışmıştı. Çıtırdayan ateşin yanına uzandığında, Orbona yabanlarında çaresiz insanları arayan yiğit Hailey’nin hayatının ne kadar heyecan verici olduğunu düşünmüştü. Ama kısa süre sonra, kurtarılmak hakkındaki düşüncelerine, Muthr’a dair anılar karışmıştı. Muthr. Eva’nın hayatı boyunca, ona bakan tek varlık, Muthr dedikleri Çok Programlı Görev Yardım Robotu sıfır-altıydı. Eva büyüdükçe gezegenin yüzeyini keşfetme arzusu, robotla sık sık tartışmasına yol açmıştı. Yine de, Muthr ona iyi bakmıştı…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Bataklıkta Gece Yarısı ~ Nora RobertsBataklıkta Gece Yarısı

    Bataklıkta Gece Yarısı

    Nora Roberts

    Declan Fitzgerald, New Orleans’ın eteklerindeki, toz ve örümcek ağlarıyla kaplanmış tekin olmadığı söylenen köhne Manet Malikânesi’ne gördüğü anda tutulur adeta. Bu yıkık dökük evde...

  2. Kilden Ayaklar ~ Terry PratchettKilden Ayaklar

    Kilden Ayaklar

    Terry Pratchett

    Kült yazar Sör Terry Pratchett’ın kaleme aldığı “Diskdünya” serisinin ilk kez Türkçeye çevrilen yeni kitabı Kilden Ayaklar, baştan sona macera, kovalamaca, gizem ve elbette mizah...

  3. Soğukkanlılıkla ~ Truman CapoteSoğukkanlılıkla

    Soğukkanlılıkla

    Truman Capote

    “İnsan bir hiçti, bir toz bulutu, gölgeler tarafından yutulacak bir gölge.” 1959 yılının sonbaharında bir gece, ABD’nin Kansas eyaletinin küçük bir kasabasında yaşayan bir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur