“Şipşak hikâyeler nasıl mı? Sürükleyici, elden bırakılmaz, bitmesini istemeyeceğin halde akıp giden hikâyeler. Neden mi bahsediyor? Olan bitenden ya da hiç olmamış olandan. En azından komik mi? Epey bir, ama bu kesinlikle sana bağlı.”
“Hey baksana, yaklaş, sana bir şey diyeceğim!”
“Ah, neler söyleyeceğini biliyorum, yine şu insanı ayakta uyutan hikâyelerinden birini anlatacaksın! Seni bilmez miyim ben? Laf kalabalığında üstüne yok! Son sözün sana ait olacağını sanıyorsan, yanılıyorsun! Daha neler… Şimdi de surat asıyor! Gel, biraz benim şipşak hikâyelerimden dinle de eğlenmek, gülmek, şaşırmak neymiş bir gör. Hadi ama… al beni kollarına. Beni derken bu şahane kitapları kastediyorum, aman yanlış anlaşılma olmasın!”
Benim hikâyelere karnım tok deme sakın! Emin ol, böylesini okumadın. Kimisi uzun, kimisi kısa; bazısı hayatla, bazısı aşkla, ama en çok da çocuklarla ilgili. Hikâyelerde kendini bulman an meselesi…
Anlatım dili, sözcük seçimleri, olay örgülerinin gündelik hayatla ilişkisi, kahramanları ve mizahi ögeleri bakımından zihin açıcı, eğlenceli ve sıra dışı bir okuma deneyimi sunan Şipşak Hikâyeler, her yaştan okurun yaratıcılığını ve hayal gücünü harekete geçirecek bir etkiye sahip.
Unutmadan, şipşak hikâyeleri okurken ve dinlerken hayal kurmak serbest. Kim bilir, belki sen de bir şipşak hikâye yazarsın, belli mi olur?..
Ben
Adım, Lucas. Birkaç ay sonra on iki yaşıma basacağım. Boyum (şimdiden) bir metre altmış dokuz santim, gözlerim mavi, saçlarım siyah. Bundan başka ne anlatabilirim, pek bilmiyorum aslında… Bir annem var. Çoğunlukla başımın etini yer. Ama onun da işi bu, ne yapsın? Bir ablam var. Oldukça gıcıktır. Bir küçük kız kardeşim var, iki yaşında. Daha yeni yeni konuşmaya başladı.
Bir de babam var. Daha doğrusu, bir de babam vardı. Bir yıldan fazla oldu gideli. Bu konuda konuşmak istemiyorum. Diyeceğim o ki, “ben” demek zor bir şey. Bir de, üçüncü tekil şahısta deneyelim mi? “Lucas süper tatlı. Hele o masmavi gözleri yok mu?” Bu, Sarah; sınıfımdan bir kız. Bouchra’ya müzik dersinde böyle dediğini duydum. Ben onu süper tatlı bulmuyorum. Gözleri dışında. Yemyeşiller. Brüksel lahanası yeşili. Şalap şulup! “Lucas, defansta iyi. Ama atakta bir felaket. Kalenin önüne varıyor ve en köşeye atıyor. Sanki karşı takımın kalecisine zahmet vermekten korkuyor.” Bu, antrenörümüz ve onun maçtan sonraki yorumları.
Tanımadığım birine beni anlatıyor. Aslında geçen maçta bir gol attım. Ama kendi kalemize. “Bıktım ondan! Resmen nefret ediyorum! Ne yaptı, biliyor musun? Tişörtümü maket bıçağıyla kesti. Bak söylemedi deme, hasta o. Ama bunu ödeyecek! Çok, çok pahalıya patlayacak ona.” Bu, Elodie; en yakın arkadaşı Fouzia ile telefonda. Bana ne, o başlattı. Son moda Billabong kayak gözlüklerimi çaldı. Kabul etmiyor, ama hırsızın o olduğuna eminim. Üçüncü tekil şahıs pek ahım şahım olmadı. İkinci tekil denesek, acaba nasıl olur? Dikkat, işte annem! Peki ne istiyor? “Lucas, sağır mısın? Hâlâ çöpü indirmemişsin! Tıpkı baban gibisin, insan sana hayatta güvenemez, vallahi. Şu odayı gördün mü? O ahırı bir zahmet toplayıver! Senin yerine benim toplayacağımı sanma sakın, artık bebek değilsin!” PARDON! Sesi kısabilir miyiz, lütfen? Ben bu teraneyi ezbere biliyorum; sözlerini de, nakaratını da… Yok, aslında düşününce, ikinci tekil şahıstan da bir halt olmaz. O halde, “ben” olacak. Kesinlikle. Tabii günün birinde “biz” olmazsa. Biz, ikimiz, âşık ve mutlu… Peki ya siz, siz ne düşünüyorsunuz? Evet, siz !
Oda
Gına, gına, gına… Resmen gına geldi! Bu haksızlık! Annem beni odama kapattı! Evet, beni odama sokup kapıyı iki kere üzerime kilitledi. Artık, özgürlüğünden yoksun bırakılmış bir tutsağım! Sırf ortalık biraz düzensiz diye, üstelik. Bana, “Bu mezbeleyi daha fazla görmek istemiyorum!” diye bağırdı. Eğer bir saat içinde her şeyi derleyip toplamazsam bir ay boyunca sokağa çıkmam yasak. Kapıya var gücümle bir tekme savuruyorum. Derleyip toplamak mı? Hayır, her şeyi kıracağım, her şeyi parçalayacağım! Hah, işte şu CD’yi, onu bir güzel… Yok, hayır, o olmaz, Bulli Bulla grubunun albümü o. Küçükken bayılırdım onlara. Müthişler! Geçen gün her yerde aramıştım. İşte, diğer CD’lerle birlikte çekmeceye koyuyorum. Ne var ki CD çekmecesinde? Bakıyorum da, CD’den başka her şey…
Tam bir çıfıt çarşısı! Çoraplar, eski sakızlar, yırtık dergiler. Ama düzenlemeyeceğim, hayır, yoksa annem çok memnun olur. Her şeyi pencereden fırlatıp atacağım. Hadi, hoop!… Aaa, o ne o? Kar gözlüğüm! Ablam Elodie’nin arakladığını sanmıştım. Hatta intikamımı almak için en sevdiği tişörtünü yırtmıştım. Süper, gözlüğümü yerine, ortadaki etajerin üst çekmecesine koyayım. Böylece bütün giysilerimi yere fırlatmak gibi bir şansım, annemin ise bağırıp çağırmak için bir nedeni olur. Sorun şu ki, dolap neredeyse bomboş. Olacak iş mi şimdi bu, üzerime giyecek hiçbir şeyim yok. Cafcaflı formam nerede örneğin? Bahse girerim, annem sırf beni sinir etmek için onu çöpe atmıştır.
Hadi, hoop! Halının üzerinde yığılı giysilere sağ şut ve… GOOL! Yayaya Şaşaşa! Odada uçuyor ve yatağımın üzerine düşüyor… aaa, yatağın üstündeki ne öyle, formam mı o? Şahane! Katlayıp dolaba koyuyorum. Şurada da kot pantolonum duruyormuş bak, üzerindeki armaları kendim dikmiştim! Düşünüyorum da, tam bir aydır onu arıyorum! Bu oda da amma karman çorman olmuş! Ama annem temizliği yapmak konusunda bana hiç güvenmesin! Şu üç çorabı da topluyorum ve greve başlıyorum! Yatağıma uzanıp hiç kıpırdamıyorum. Ay! Yorganın altında ne var böyle? Bir futbol çorabı. Bravo, çok akıllıca, bunu buraya kim saklamış olabilir? Peki diğer teki nerede? Ah, yatağın altındaymış. Tamam, artık bekliyorum. Annem geri gelebilir ve bana yıllarca dışarı çıkma yasağı koyabilir, ama ben parmağımı bile kıpırdatmayacağım. Anahtar kilitte dönüyor, kapı gıcırdıyor. Gözlerimi kapatıyorum, kulaklarımı tıkıyorum. Dikkat, patlayacak! “Bak işte ne güzel olmuş, canım. Bravo, kusursuz. Gördün mü, odayı toplamak hiç de o kadar zor değilmiş.” Toplamak mı? Neden bahsediyor? Delirmiş olmalı! Benim bir şey topladığım yok, ama o kesin kafayı dağıtmış!
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıŞipşak Hikâyeler - 4 Sesimi Duyan Var Mı?
- Sayfa Sayısı88
- YazarBernard Friot
- ISBN9786059153706
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kızılbenek ~ Dilek Yazar
Kızılbenek
Dilek Yazar
İkisi de uzaklardan geliyor. Biri kızıl benekli yavru zürafa. Olay Afrika’da geçiyor. “Candost” adlı öyküde ise kocaman gözlü, dört kollu, akıllı bir uzaylının dünya...
- Dalga Boyu ~ Murat Yalçın
Dalga Boyu
Murat Yalçın
“Bir şeye geç kalmışım da o gecikmeyi, neye geç kaldığımı anlamak için, gölgemin yanında heykelleşerek gidereceğimi sanıyorum.” Murat Yalçın’ın yedi yıl aradan sonra çıkan...
- Doğum Lekesi ~ Nathaniel Hawthorne
Doğum Lekesi
Nathaniel Hawthorne
Derin ve rahatsız edici psikolojik temalarıyla ünlü, karanlık romantizmin ustalarından Nathaniel Hawthorne’un farklı yıllarda yayımlanmış en tekinsiz öykülerinden “Genç Beyefendi Brown”, “Dr. Heidegger’in Deneyi”,...