Miyase Sertbarut’un, düşleri engin denizlerde yüzdürdüğü ödüllü öyküsü Tuna’nın Büyülü Gemisi, Gül Sarı’nın incelikli resimleri ve gözden geçirilmiş baskısıyla yeniden okurla buluşuyor.
Hayal dünyasından gerçekliğe yelken açan dokuz yaşındaki bir çocuğun kendi şansını yaratma serüvenine ortak eden bu umut tazeleyici kitap; çalışmadan, yorulmadan hiçbir başarının “başarı” sayılamayacağını hatırlatıyor.
Yoksulluk, işsizlik, göç, ailesizlik gibi çocukların dünyasını altüst edebilecek önemli toplumsal olgulara değinerek gerçekçi bir anlatı sunan Tuna’nın Büyülü Gemisi, hayatın getirdiği zorlukların üstesinden gelebilmek için hayal etmenin önemini vurguluyor.
Anne özlemini kâğıttan yaptığı gemilere bindirip umut denizinde yüzdüren küçük Tuna için hayat zor gibi görünse de onu yaşama bağlayan yegâne şey sınır tanımaz düşleridir. Ne yapıp edip makus talihini tersine çevirecek bir şey bulmalıdır ve bu uğurda her şeyi denemeye hazırdır. Şansını, kimi zaman kapıya asılan eski bir nalda, kimi zaman bir çift beyaz eldivende, kimi zamansa dokuz taneli bir bezelyede arar. Dedesinin bir zamanlar tarlaya gömmüş olabileceği hazinenin izini sürerken bile mucizelere olan inancını asla yitirmez. Düşlerindeki geminin kaptanı olan Tuna’nın hayattaki asıl mucizeyi keşfedebilmesi için öncelikle dev dalgalarla mücadele etmesi gereklidir…
Okurunu, kendi “büyülü” gemisinin dümenine geçmeye davet eden bu içtenlikli öykü, hayatın gerçekleri üzerine düşündürürken, hayallerimize sıkı sıkı sarılmaya ve onlardan asla vazgeçmemeye çağırıyor.
Bölümler
Anne Özlemi…………………………………………………….7
Eski Nal Uğur Getirir mi? ………………………… 27
Bir Çift Beyaz Eldiven ………………………………..36
Nereye Gitti Bu Eldivenler………………………. 52
Dokuz Taneli Bezelye …………………………………62
Tuna Hazine Avcısı……………………………………..68
Minibüsten İnen Kim?………………………………. 75
Anne Özlemi
İlkbaharın tatlı güneşi, Yeşilbağ’daki çatıları, avluları, tarlaları, dağ yollarındaki keçileri ısıtmaya başlamıştı. Tuna bu köyde yaşayan çocuklardan biriydi. Ablası Suna ile anneannesinin evinde kalıyordu. Güneş şimdi avluda oturup elindeki papatyanın yapraklarını kopartan çocuğun saçlarında da parlıyordu. Tuna, papatya yapraklarını kopartırken mırıldanmaya devam etti. “Gelecek, gelmeyecek, gelecek, gelmeyecek, gelecek, gelmeyecek…” Son yaprak, yine ‘gelmeyecek’le bitmişti. Elinde yalnızca sarı göbeği kalmış çiçeği yerdekilerin yanına fırlattı. “Gelmeyecekmiş! Bu papatya falına inananda suç.” Çocuk somurtarak söylenirken ablası Suna çıktı evden. Yerdeki paramparça çiçeklere, kardeşinin üzgün yüzüne baktı, anladı…
“Bırak artık çiçeklere sormayı, yakında gelecek…”
“Nereden biliyorsun? Mektup mu geldi?”
“Hayır, ama biliyorum işte.”
“Postaneye gidip soralım mı abla? Belki telefon etmiştir.”
“Dün sorduk ya.”
“Olsun, belki bu sabah aramıştır.”
“Akşama uğrarız, şimdi gitme.”
Suna böyle deyip avlunun bir köşesine ekilmiş soğanlardan toplamaya başladı.
“Ne yapacaksın soğanı?” dedi Tuna. “Yine mi patates salatası? Anneannem de başka yemek bilmiyor.” “Beğenmiyor musun? Ben seviyorum, yumurtası çok olunca daha da güzel oluyor.” Tuna omuz silkip bahçenin ekilmemiş diğer tarafına yöneldi. Burada dün yağan yağmurun oluşturduğu küçük bir su birikintisi vardı. Ne güzel kayık yüzdürülürdü burada. Zaten geçen hafta kâğıttan kayık yapmayı da öğrenmişti. Şimdi bir parça kâğıt bulmalıydı. En iyisi eski defterlerden koparmak diyerek eve yöneldi. Mutfaktan ablasıyla anneannesinin sesi geliyordu. Haşlanmış patates kokusunu da aldı. Odaya girmeden önce mutfağa seslendi: “Kaç yumurta koyacaksınız?” Anneannesi sevecen sesiyle uzaktan yanıtladı: “Üç yumurta.”
Hımm… Anneannesi her zamanki gibi “Bana dokunuyor, siz yiyin çocuklar.” diyeceğine göre kendisine iki tane düşebilirdi. Aslında ablası da severdi yumurtayı ama Tuna ondan hızlı davranıp patateslerin arasındaki yumurtaları ondan önce seçerdi. Yine öyle yapmaya karar verdi. Bu düşünceler içinde ablasıyla paylaştığı odaya girdi. Eski defterlerini mukavva bir kutu içinde yatağın altında saklardı. Kutuyu çekti. Bunlar birinci sınıftayken kullandıklarıydı. Ablasınınkiler de duruyordu aynı kutunun içinde. Acaba onun defterinden mi koparsaydı?
Kendi yazdıklarına kıyamıyordu. Eline Suna’nın matematik defteri geldi. “Ablam matematiği sevmiyor zaten.” diye düşündü. “Bir yaprak koparsam ne olur sanki?” Defterin ortasını açtı. İki yaprağı dikkatlice telden kurtardı. Kutuyu yatağın altına itti. Defter yaprağını masanın üzerinde özene bezene katlayıp kayığa dönüştürdü. Kayığı yukarı kaldırıp uçak gibi gözlerinin önünde gezdirdi, eserini beğenmişti. Şimdi tatlı bir deniz yolculuğuna çıkmanın zamanıydı. Mutfak kapısının önünden sessizce geçip avluya çıktı. Su birikintisinin içine kayığını koydu, sefere çıkacak olan tüm kaptanlar gibi o da heyecanlıydı. Ama… Kayık suyun üzerinde öylece duruyordu. Havada biraz rüzgâr olsa ne güzel yüzerdi. Oysa günün bu saatinde güneş tam tepedeyken rüzgârı nereden bulacaktı? Yere yatıp üflese olabilirdi. Pantolonu ve tişörtü biraz kirlenecekti; olsun, rüzgârla ilerleyen kayığını izleyebilmek daha değerliydi. Yere uzandı, hafifçe üfledi, kayık kımıldadı. Bu kımıltı Tuna’nın hayalinde bambaşka bir ufuk açtı.
İşte koskoca bir deniz, denizde kendisinin yaptığı beyaz bir gemi, rüzgârla yol alıyor. Dünyanın her yerine bu gemiyle gidebilir. Geminin kaptanı da kendisi. Beyaz üniforması içinde güvertede, koridorlarda, kaptan köşkünde dolaşıyor. Tayfalara emirler veriyor. Yolcular ona saygı gösteriyor.
“Geminiz çok güzel Kaptan.” “İlk kez böyle bir gemide yolculuk ediyorum Kaptan. Bundan sonra hep sizin geminizle yolculuk yapacağım.” Geminin adı? Ah bunu unutmuştu işte! Gemisinin bir adı olmalıydı. “Titanik?” Yok canım, o batmıştı zaten. Kaptan Tuna’nın gemisi batmazdı. Başka bir isim bulmalıydı. Kendi adını mı verse acaba? Bu düşünceyi de beğenmedi. Ne olabilirdi, ne olabilirdi? Onu büyülü bir yolculuğa çıkartacak olan bu geminin adı heyecan verici bir şey olmalıydı. Hah! Bulmuştu işte: Büyülü Gemi! Büyülü Gemi, bahçedeki su birikintisinde çocuğun nefesini bekledi. Düşünmek güzeldi, eyleme geçmek daha güzel… Gemisine bir ad bulmuş olmanın sevinciyle üflemeye başladı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Öykü
- Kitap AdıTuna'nın Büyülü Gemisi
- Sayfa Sayısı80
- YazarMiyase Sertbarut
- ISBN9786052852927
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gezgin ~ Sadık Yalsızuçanlar
Gezgin
Sadık Yalsızuçanlar
Gezgin, Mağribli bilge İbn Arabi`nin kendi ruhunda yaptığı ve bereketli bir ömre yayılan manevi gezinin öyküsü. Kartallar gibi kimsenin uçamadığı sarp kayalıklarda gezinen, hiçbir...
- Bilge Kan ~ Flannery O'Connor
Bilge Kan
Flannery O'Connor
"Amerikan Gotiği" olarak adlandırılan edebi türün en önemli yazarlarından Flannery O'Connor'ın, (1925-1964) deyim yerindeyse "kültleşmiş" ilk romanı Bilge Kan, 1930'ların Amerika'sında geçen, barbarlıkla medeniyeti birbirinden ayıran ince çizgiyi irdeleyen bir hikâye anlatıyor.
- Çıplakları Giydir ~ Ricardo Piglia
Çıplakları Giydir
Ricardo Piglia
Mağrurları ters köşeye yatıran öyküler… Sivri dili ve esprili tarzıyla Caz Çağı’nın adından en çok söz ettiren yazarlarından Dorothy Parker, Türkçeye ilk kez çevrilen...