Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kutup Yazı
Kutup Yazı

Kutup Yazı

E. M. Forster

Kutup Yazı 20. yüzyılın ilk yıllarında dünyaya farklı açılardan bakan iki karakterin çelişkilerle dolu hayatına odaklanıyor. Eşi ve kayınvalidesiyle İtalya’ya gitmek üzere yola çıkan…

Kutup Yazı 20. yüzyılın ilk yıllarında dünyaya farklı açılardan bakan iki karakterin çelişkilerle dolu hayatına odaklanıyor.

Eşi ve kayınvalidesiyle İtalya’ya gitmek üzere yola çıkan Martin, yolculuğun başında büyük bir ölüm tehlikesi atlatır: Basel Garı’nda, demiryolunun kenarında ayağı kayar ve trenin altında kalmaktan Clesant tarafından kurtarılır. Pek mühim olmayan bu kaza, birbirinin tam karşıtı bu iki karakterin hayatını derinden etkileyecek olayların başlangıcı olur. O günlerin ardından yolları ayrılan zıt kutuplar İngiltere’de tekrar bir araya gelecek ve bu kez yardıma ihtiyaç duyan taraf Clesant olacaktır. E.M. Forster bu tamamlanmamış kitabında dahi, mükemmel biçimde birbirine bağladığı fragmanlarıyla ne kadar usta bir yazar olduğunu gösteriyor.

“Forster tekrar tekrar okunabilen ve her okunuşunun ardından, roman okumaya başladığımız ilk günleri saymazsak, bize çok az yazarın verebileceği bir şeyi, bir şeyler öğrenme hissini veren bir romancıdır.”
LIONEL TRILLING

İÇİNDEKİLER

ROMANA DAİR GÖRSELLER…………………………………………………………………………………..7
KRONOLOJİ……………………………………………………………………………………………………………………….11
ÖNSÖZ / NECDET DÜMELLİ……………………………………………………………………………………19

Kutup Yazı

Birinci Bölüm 

“Beyler! Beyler” anonsuyla çınladı Basel Garı. “Lütfen centilmence davranın, itişip kakışmayın.” Bir ağustos sabahının erken saatleriydi ve Boulogne treninin, çoğu İngiliz olan yolcuları Luzern’e ve güneye giden trene binmeye çalışıyorlardı. Kolay değildi; çünkü Luzern treni küçüktü, yolcular birbirleriyle dalaşmaya başlamışlardı bile. İstedikleri bir şey değildi bu, ama neylersin ki kaçınılmazdı; yapacak başka bir şey yoktu. Öfkelenmeden birbirlerini itip kakıyor, sıkıştırıyor, bavullarıyla önlerindekilerin diz artlarına vuruyor, hareketsiz kalmadan önce geri geri gelen trenin pirinç çubuklarına yapışıyorlardı. Yanlarında kadınlar var diye bazıları öncelik talep ediyordu. “Yavaş olun beyefendi, önce hanımlar lütfen!” Diğerleri “Hanımların canı cehenneme!” diye bağırıyorlardı. Girilmesi olanaksız bir kentin kapılarını açacağı varsayılan açıl susam açıl anonsu yapılmaya devam ederken bir turist hareket halindeki trenin tekerleri altına itildi, başka biri onu kurtardı. Muazzam ve modern bir yer olan garın kargaşayı umursadığı yoktu. Avrupa’nın vestiyeri olan Wight Adası yarışçılarına yaraşır günlük trafik bile onun için önemli değildi.

Dört-beş ülkeden gelen trenlerin gara boşalttığı kalabalık yıkanır, tıraş olur, garın kahve ve restoranlarında karnını doyurur ve gerektiğinde yeniden rezervasyon yaptırır; gar yalnızca trenler açısından düşünür. Arkasında, hızlı akan yeşil bir nehrin kıyısına kurulmuş bir kent uzanır, fakat o ancak iş işten geçtikten sonra kente hizmet eder. Kentin ihtiyaçları onun için bir şey ifade etmez, köhne kurumlarının anısıysa hiç önemli değildir; ne kardinalleri takar ne kralları; varsa yoksa verimlilik. Turist Martin Whitby uzak bir platformda duran Luzern treninin yerini saptayıp onu bakışlarıyla ölçüp biçmiş, yanaştığında vagon kuyruğunun nerede duracağını hesaplamıştı. Venetia’ya (karısı) ve Leydi Borlase’e (kayınvalidesi) kalabalıktan uzak durmalarını söyleyerek diğerlerinin arasına karıştı ve eldivenli elini kapıya değdirdi. Çılgın kalabalık onu izledi. Tren boyunca sürükleyip ayağını yerden kesti, neredeyse kazayla öldürülüyordu.

Onu kurtaran adamın bir savaşçı görünüşü ve tavırları vardı. Martin’i çok etkiledi ve tren hareket ettiğinde adamı bulup teşekkür etmek için koridora çıktı. Gerçekte tren tıklım tıklım dolu olmaktan uzaktı. Herkes oturacak bir yer bulmuş ve neredeyse herkes kavgayı unutmuştu. Birkaç kadın hâlâ “Hayatımda böyle rezalet görmedim,” diye konuşuyordu; erkeklerse pipolarını yakmış, birbirlerine haritalarını gösteriyorlardı. Hepsi birbirine benziyordu; İngilizlerin İsviçre’de genellikle olduğu gibi –oldukça sıradan, sağlıklı adamlar– ve Martin bunlardan hangisinin kendini ölümden kurtardığından emin olamıyordu. İlk girişiminde uzun uzun açıklamalar yapmak zorunda kaldı. “Tren hareket halindeyken binmeye çalışmamalıydınız – bunu yapmak çok tehlikeli,” oldu aldığı cevap. Yabancılar her zaman Martin’e ders veriyorlardı. Çok geçmeden savaşçıyı buldu. Ne büyük bir hayal kırıklığı! Sarı saçlı, sıradan bir öğrenciye dönüşmüştü kahramanımız: akça pakça bir çocuğa. Martin onu bir Wykehamite1 olarak gördü. “Affedersiniz, beyefendi,” dedi Martin şapkasını kaldırarak, sanırım beni trenin altına girmekten siz kurtardınız. Size minnettarım.”

“O siz miydiniz?” dedi öteki sıkıntıyla; rahatsız olmuş gibi görünen arkadaşlarıyla birlikteydi. “Evet, bendim,” diye cevap verdi Martin. Gülümseyerek bir süre daha kapı aralığında durdu, sonra yeniden şapkasını kaldırdı ve uzaklaştı. Dev gibi bir adamla karşılaşmayı bekliyordu, yine de hayal kırıklığına filozofça katlandı. Ölüm kapınızı çaldığında hiç kuşkusuz sizi onun elinden çekip alan hareket kahramanca, kurtarıcınız da bir kahraman olarak görünür gözünüze. Fakat neticede adamın kendisine herhangi bir başkası için yapacağı şeyden farklı bir şey yapmamış olduğunu umuyordu; onu bir kahraman düzeyine yükseltmek saçmaydı; ayrıca da adil değildi.

Tren son hızla İsviçre’nin sanayi bölgesinden geçiyordu. Martin hoşgörüyle, mümkün olduğunda hayranlıkla, gözünü başka tarafa çevirdiğinde üzüntü duymaksızın manzarayı seyrediyordu. Külrengi bir sabahtı ve yemyeşil tepeler arasında karaçam ve çam taburları ilerliyordu. Vadilerde pırıl pırıl beyaz yollarla birbirlerine bağlanmış, faydalı şeylerin imalatıyla uğraşan köyler ve küçük kasabalar yer alıyordu. Burası görür görmez unutulan ve güzelliğe düşkün gözü rahatsız eden berbat bir ülkeydi. Fakat turistimiz yeniden soğukkanlılığını sağlayalı hayli olmuştu. Toprağın büyük bölümünün ruhsuz ve ticari olması gerektiğini ve buna karşı isyan etmenin gülünç olduğunu biliyordu. Manzaranın değişmesini beklerken düşüncelere dalmakla yetindi. Bu düşünceler genellikle işiyle ilgiliydi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Manzaralı Bir Oda ~ E. M. ForsterManzaralı Bir Oda

    Manzaralı Bir Oda

    E. M. Forster

    Manzaralı Bir Oda, E.M. Forster’ın uzak kültürlere seyahatin insan psikolojisi üstündeki etkilerini işleyen romanları arasında zarafetiyle istisnai bir eser. Orta sınıf İngiliz kadınların daha...

  2. Maurice ~ E. M. ForsterMaurice

    Maurice

    E. M. Forster

    Forster’ın ölümünden sonra yayımlanan romanı Maurice, bir gencin gerçek cinsel kimliğini keşfetme sürecini izliyor. Üst sınıfa mensup, saygın bir Londralı ailenin oğlu olan Maurice...

  3. Hindistan’a Bir Geçit ~ E. M. ForsterHindistan’a Bir Geçit

    Hindistan’a Bir Geçit

    E. M. Forster

    Forster’ın son romanı Hindistan’a Bir Geçit, özelde yazarın, geneldeyse İngilizlerin Hindistan ile olan çok katmanlı ilişkisini anlatan modern bir başyapıt. Sözlüsünü ziyaret etmek için...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kayıp Kız ~ D. H. LawrenceKayıp Kız

    Kayıp Kız

    D. H. Lawrence

    Kayıp Kız ahlaki değerleri sorgulamasının yanı sıra bir İngiliz maden kasabasının tüm toplumsal tabakalarını da ele alan tipik bir Lawrence romanı.İngiltere'deki bir maden kasabasının tanınmış tüccarlarından James Houghton'ın kızı Alvina taşra yaşamının durağanlığından ve gelenekselliğinden bunalmış, bu kapalı hayatına heyecan katmanın yollarını aramaktadır.

  2. Suç ve Ceza ~ Fyodor Mihayloviç DostoyevskiSuç ve Ceza

    Suç ve Ceza

    Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

    Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov,...

  3. Amerigo: Tarihsel Bir Yanılgının Hikâyesi ~ Stefan ZweigAmerigo: Tarihsel Bir Yanılgının Hikâyesi

    Amerigo: Tarihsel Bir Yanılgının Hikâyesi

    Stefan Zweig

    Stefan Zweig sezgisel bir yaklaşım ve usta işi bir anlatıyla, Vespucci’nin yaşamının etrafında üç yüz yıl boyunca gelişen ve adını ölümsüzleştiren tesadüfler, yanılgılar ve...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur