Oz Büyücüsü’ne “SEN de OKU” dokunuşu…
Mavisel Yener, Amerikalı yazar L. Frank Baum’un görsel sanatların hemen her dalına esin kaynağı olan eşsiz klasiği Oz Büyücüsü’nü duru bir yorumla, Doroti’nin dilinden yeniden anlatıyor.
Gül Sarı’nın resimleri eşliğinde “SEN de OKU Klasikler” koleksiyonundaki yerini alan bu hiç eskimeyen fantazya, masalsı kurgusu ve karakterleriyle okurları göz kamaştırıcı “Zümrüt Şehir”e götürüyor; türlü çeşit cadının, kanatlı maymunların ve kudretli Oz Büyücüsü’nün boy gösterdiği sihirli bir serüvene çıkarıyor.
Hayata dair farklı şeyler arayan dört kafadarı doğruluk ve sevgi yolunda birleştiren kitap, kalbimizi en büyük rehberimiz kılıyor; kötülüğün üstesinden gelebilmek için daima iyiliğin gücüne inanmak gerektiğini hatırlatıyor.
Çok tuhaf! Yoksa siz bütün cadıların kötü olduğunu mu sanıyorsunuz?
Yaşadıkları çiftlikte korkunç bir kasırgaya yakalanan Doroti ve köpeği Toto, kendilerini bir anda, Kötü Kalpli Doğu Cadısı’nın hüküm sürdüğü Bıdıklar Diyarı’nda bulurlar. Doroti, şaşkınlığını üzerinden atar atmaz eve, yani Kansas’a geri dönmenin yollarını araştırır. İyi Kalpli Kuzey Cadısı’nın dediğine göre, ona ancak bir büyücü yardım edebilir. Doroti, aldığı tarifle Muhteşem Oz Büyücüsü’nü bulmak üzere yola koyulur. Zümrüt Şehir’e doğru yürürken, içi saman dolu bir korkulukla, kaskatı kesilmiş bir teneke adamla ve korkak bir aslanla karşılaşır. Her birinin kendine göre bir arayışı vardır. Doroti’ye göre, hepsinin çözümü Oz Büyücüsü’nde saklıdır. Dört arkadaş güle oynaya, bazen de düşe kalka Zümrüt Şehir’in yolunu tutarken, başlarına gelecek olağanüstü olaylardan ve karşılarına çıkacak şaşırtıcı kişilerden habersizdir…
Tüm zamanların en sevilen klasiklerinden Oz Büyücüsü, iyi-kötü, cesaret-korku gibi insanların duygu dünyalarına doğrudan etki edebilen karşıt kavramlar üzerine düşünsel maceralar yaşatıyor; sevginin ve aklın tüm sorunların üstesinden gelebileceğini vurguluyor.
Bireysel farklılıkları esas alarak mutluluğun kaynağını sorgulatan roman, kendimizi gerçekleştirme ve hayallerimize ulaşma yolunda eksikliğini duyduğumuz güdülenmenin çoğu zaman içimizde saklı olduğunu ve onu ancak yine kendimizin keşfedebileceğini gösteriyor.
Birinci Bölüm
Kasırga
Merhaba! Ben Doroti. Em teyze ve Henri enişteyle birlikte Kansas bölgesinde yaşıyoruz. Evimiz oldukça küçük. Sadece tek odamız var. Büyük fırtınalarda saklanabilelim diye, odanın altına kocaman bir çukur kazdık. Adını “Fırtına Sığınağı” koyduk. Fırtına Sığınağı’na minik bir merdivenle, odanın ortasından iniliyor.
Evin etrafına baktığımda tek görebildiğim renk, gri. Çevrede hiç ağaç yok, bizimkinden başka ev de yok. Otlar bile yeşil değil, sanki güneşten yanmış gibiler. Odada ne varsa hepsi gri. Em teyze hiç gülümsemiyor. Em teyzenin yüzü etrafımdaki her şey gibi gri. Henri eniştemin de ondan farkı yok, asla gülmüyor. Giysileri bile gri. Çevremde gri renkli olmayan tek canlı, Toto. Toto benim şirin, neşeli köpeğim. Uzun, siyah, ipeksi tüyleri, ufak bir burnu, boncuk gözleri var. Onunla her gün oyun oynarız. Beni güldürebilen, gri renkten uzaklaştıran tek kişi Toto. Gökyüzünün karardığı o gün, canımız oyun oynamayı hiç istemiyordu.
Rüzgârın korkunç uğultusu duyulunca Henri enişte, “Kasırga geliyor!” diye seslendi. Em teyze merdivenlere gidip paldır küldür sığınağa koşmaya başladı. Bir yandan da, “Doroti çabuk yanıma koş!” diye haykırıyordu. Toto ile sığınağa yöneldik. Rüzgâr öyle kuvvetli esiyordu ki ev sarsılıyordu. Sığınağa varamadan dengemi kaybedip yere oturuverdim. Evimiz iki üç kez kendi etrafında döndü, sonra yavaşça havalandı. Kasırga evimizi uçurmuş, sürüklüyordu. Rüzgârın uğultusundan başka bir şey duyulmuyordu. Korkudan nefesimi tutmuş, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Toto da korku ve şaşkınlık içinde bana bakıyordu.
Sonunda, sallanan zeminde emekleyerek yatağıma gittim, uzandım. Toto da peşimden yatağa çıkıp yanıma kıvrıldı. Sallantıya ve rüzgârın gürültüsüne rağmen çabucak uykuya dalmışız.
İkinci Bölüm
Bıdıklar Arasında
Şiddetli bir sarsıntıyla uyandım. Önce çok kortum ama sonra çok şaşırdım. Pencereden gördüklerime inanamıyordum. Kasırga, evimizi meyve dolu ağaçların bulunduğu yemyeşil bir çimenliğe indirmişti. Bu harika manzarayı merakla izlerken, tuhaf giyinmiş birilerinin yaklaştığını fark ettim. Üçü erkek, biri kadındı. Yaşları büyük, boyları oldukça kısaydı. Erkekler başlarına sivri uçlu mavi şapkalar geçirmişlerdi. Kadın beyaz bir şapka takmıştı. Onlar kıpırdadıkça şapkaların kenarındaki minik çıngıraklar ses çıkarıyordu:
Çan… Çin… Çon… Çan… Çin… Çon…
Şaşkınlığımı üstümden atamadan kadın yanıma geldi. Yerlere kadar eğilip selam verdi. Yumuşacık ses tonuyla konuştu: “Saygıdeğer Büyücü, Bıdıklar Diyarı’na hoş geldin! Ben İyi Kalpli Kuzey Cadısı’yım. Kötü Kalpli Doğu Cadısı’nı yok ederek insanlarımızı esaretten kurtardığın için sana teşekkür ederiz.” Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Ortada büyük bir yanlışlık vardı. Ben hiç kimseyi yok etmemiştim ki… Kadın bir yeri işaret etti. O yöne doğru baktım.
Sivri burunlu, gümüş renkli ayakkabı giymiş bir çift bacak, evin altından dışarı uzanıyordu. Ev, Kötü Kalpli Doğu Cadısı’nın üstüne düşmüştü. Eyvah, şimdi ne yapacaktık? İyi Kalpli Kuzey Cadısı oldukça soğukkanlı görünüyordu. İyi Kalpli Kuzey Cadısı’nın söylediğine göre, Kötü Kalpli Doğu Cadısı yıllar boyunca Bıdıklar’ı esir almış. Bıdıklar şimdi benim sayemde özgürlüklerine kavuşmuşlar. Oz Ülkesi’nde dört cadı varmış. Kuzey’de ve Güney’de yaşayan cadılar, iyi kalpliymiş. Doğu’da ve Batı’da yaşayan diğer iki cadı, çok kötü kalpliymiş. Bir de hepsinden güçlü, Muhteşem Oz Büyücüsü diye biri varmış. Zümrüt Şehir’de yaşarmış.
Çok tuhaf! Ben bütün cadıların kötü olduğunu sanıyordum. Demek, iyi cadılar da varmış. Belli ki bu diyarda büyücüler de yaşıyormuş. Oysa bizim oralarda böyle şeyler yoktu. İyi Kalpli Kuzey Cadısı bunları anlatırken, Bıdıklar çığlıklar atmaya başladılar. Kötü Kalpli Doğu Cadısı’nın ayaklarının göründüğü köşeyi işaret ettiler. Cadının ayakları ortadan kaybolmuştu. Geriye, gümüş renkli ayakkabılardan başka bir şey kalmamıştı. İyi Kalpli Kuzey Cadısı durumu açıkladı: “Kötü Kalpli Doğu Cadısı öyle yaşlıydı ki, güneşin altında hemencecik kuruyup gitti. Gümüş ayakkabılar artık senindir, onları giyebilirsin.”
Ayakkabıları aldı, tozunu silkeleyip bana uzattı. Onların büyülü olduğunu, ama bunun nasıl bir büyü olduğunu bilmediğini söyledi.
Em teyze ile Henri enişte beni merak etmişlerdir, diye düşündüm. Yolumu bulmak için, İyi Kalpli Kuzey Cadısı’ndan yardım istedim. Şapkasını çıkarıp sivri ucunu burnuna değdirdi. Ciddi bir ses tonuyla, “Biiir, ikiii, üüüç…” diye saydı. Şapka aniden bir yazı tahtasına dönüştü. Üstünde, beyaz tebeşirle, büyük harflerle “DOROTİ ZÜMRÜT ŞEHİR’E GİTMELİ” yazıyordu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıOz Büyücüsü
- Sayfa Sayısı80
- YazarMavisel Yener
- ISBN9786052857342
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Anahtar ~ Juniçiro Tanizaki
Anahtar
Juniçiro Tanizaki
Yirmi yılı aşan birliktelikte karısının vücudunun güzelliğini ilk kez görerek şaşıran bir koca için, evlilik hayatı yeni başlamış sayılır. Şu güçten düştüğüm yaşlarımda bile,...
- Demiryolu Çocukları ~ Edith Nesbit
Demiryolu Çocukları
Edith Nesbit
Edith Nesbit, hayatın tüm zorluklarına göğüs gererken çevrelerini de dönüştüren üç kardeşin hikâyesini anlatıyor. Demiryolu Çocukları’nda. Londra’da mutlu bir hayat sürdüren Roberta, Peter ve...
- Altın Kafes – Sör Benfro’nun Şarkısı 3 ~ J. D. Oswald
Altın Kafes – Sör Benfro’nun Şarkısı 3
J. D. Oswald
“Altın Kafes – Sör Benfro’nun Şarkısı 3” Yüzyıllardır düşman olan ve birbirinden uzakta yaşayan ejderhalarla insanların kaderi, iki kişi sayesinde kesişmiştir: Errol adlı çocukla...