Evlilik aşkı öldürür diyenlerden misiniz yoksa ikisi de bana göre değil diyenlerden mi?
Evliliğe ve aşka inanmayan, “her limanda sevgilisi olan” bir adam ve karşısına kötü bir tesadüfle çıkan dünyalar güzeli bir kadın… Biri aşkın her şeyin üstesinden geldiğine inanır, diğeri ise “Ben âşık olmam, bana âşık olurlar,” diyerek çapkınlık yapmaya devam eder. Bu düşünceler kadını yorsa, üzse de mücadelesinden hiç vazgeçmez. Ne yapıp edip kararlı ve güçlü bir kadın olarak bu adamı yola getirir. Ama kendisi de çok kırılır, yıpranır. Aslında adam da kadına bağlanmıştır ama öyle inatlaşmıştır ki hayatla asla bir kadını sevemeyeceğini, âşık olamayacağını savunduğundan geri adım atmamak için direnir. Sonuç mu? Evlilik aşkı öldürmez…
BÖLÜM 1
Saklanması ve saklı kalması söylenmişti. Gürültülerden sonra Gabrielle Brooks güvertede durdurduğunda ilk düşüncesi bu olmuştu ve kargaşaya neyin neden olduğunu gördü. Gerçi bu emri ona veren kaptan değildi. Aslında kaptan hızla üzerlerine gelen gemiyi atlatacağından emindi. Hana bu durumu gülmüş ve artık gözle görülebilecek kadar yaklaşan saldırgan geminin ana direğine çekilmiş korsan bayrağına karşı yumruğunu sallamıştı. Onun’bu durum karşısındaki hevesi; cesaret edebilse aldığı zevk diyecekti Gabrielle. kendisini oldukça rahatlatmıştı. Bu durum, ikinci kaptan onu bir kenara çekip saklanmasını söyleyene kadar devam etti.
Kaptandan farklı olarak. Avery Dobs yaklaşan karşılaşma için hiç de hevesli görünmüyordu. Yüzü, tayfaların hızla açmaya başladığı ek yelken kadar beyazdı ve Gabriella’yı merdivenlere doğru ilerken hiç de kibar değildi.
“Gemi ambarındaki boş yiyecek varillerinden birini kullan. Şu sıralar bir sürü var, Biraz şansla, korsanlar bir ikisini açıp boş olduklarını görünce diğerleriyle ilgilenmezler yollarına devam ederler. Hizmetçini de saklanması için uyaracağım. Hadi git! Ve ne duyarsan duy ambardan ayrılma ta ki sesini tanıdığın birinin senin için geldiğini anlayana kadar.”
Ben gelene kadar dememişti. Avery’nin paniği bulaşıcıyken. kabalığıysa şaşırtıcıydı. Gabriella’nın kolunu sıkıca tuttuğu yerler büyük olasılıkla morarmıştı. Yolculuğa başladıkları zaman oldukça nazik olan davranışlarına göre büyük bir değişiklikti bu. Gabriella’ ya neredeyse kur yapıyordu bu pek uygun olmasa da öyle görünüyordu Avery otuzlarının başındayken Gabriella okuldan yeni ayrılmıştı. Saygılı tavırları, sesinin yumuşak tonu ve Londra’dan ayrıldıktan sonra geçen üç haftalık süre içinde kendisine gösterdiği aşırı ilgi. Gabriella’nın sanki Avery kendisinden olması gerekenden daha çok hoşlanıyormuş gibi bir izlenime kapılmasına neden olmuştu
Avery kendi korkusunu Gabriella’ya aşılamakla başarılı olmuştu ve Gabriella geminin iç kısımlarına doğru koştu. Avery’nin bahsettiği yiyecek varillerini bulmak kolay olmuştu; Karayipler’deki varış noktalarına yaklaştıkları için neredeyse hepsi boşalmıştı. Birkaç gün sonra gemileri babasından son haber alınan ve araştırmalarına başlayabileceği yer olan Grenada’daki St George Limanı’na girmiş olacaktı.
Nathan Brooks hakkındaki hatıraları çok sevgiyle anmasına rağmen, iyi tanıdığı biri değildi, ama annesi öldükten sonra tüm sahip olduğu da oydu. Bir kere bile kendisini sevmediğinden şüphelenmemen ama babası hiçbir zaman evde uzun sure kalıp onunla birlikte de yaşamamıştı. Bir ya da birkaç ay veya bir yıl, tüm bir yaz gibi ama sonra ondan tek ziyaret bile olmadan yıllar geçerdi. Nathan, Batı Hint Adaları’nda çok kârlı bir ticaret rotası olan kendi gemisinin kaptanıydı. Eve para ve bir dünya hediye gönderirdi ama kendisi gelmezdi.
Ailesini çalıştığı yere yakın bir yere taşımaya çalışmıştı ama Carla, Gabriella’nın annesi, bunu düşünmemişti bile. Hayatı boyunca İngiltere onun evi olmuştu. Ailesinden hiç kimse kalmamasına rağmen arkadaşları ve değer verdiği her şey oradaydı ve zaten hiçbir zaman Nathan’nın denizcilik mesleğini onaylamamıştı. Ticaret. Her zaman bu kelimeyi hoşnutsuzlukla söylerdi. Kendisi herhangi bir asalet ünvanına sahip olmasa da ticaret erbaplarına, kendi kocası bile olsa, tepeden bakacak kadar aristokrat bir aileden geliyordu.
Evlenmiş olmaları bile şaşırtıcıydı. Birlikte oldukları zaman kesinlikle birbirlerinden hoşlanan bir çift gibi görünmüyorlardı. Ve Gabriella hiçbir zaman Nathan’nın uzun ayrılıklarının Carla’ya verdiği bir… Sahip olma özgürlüğünü söylemeyecekti. Aslında, bu kelimeyi düşünemiyordu bile bırakın söylemeyi. Kendi düşüncelerinden oldukça utanıyordu. Ama Albert Swift son birkaç yıl. Brightoneir atındaki iki kaili sayfiye evlerinin sürekli ziyaretçisi olmuştu ve Carla o kasabada olduğu zamanlar okul çağındaki bir genç kız gibi davranıyordu.
Albert Swift’in ziyaretleri kesilip onun Londra’da yaşayan genç bir varise kur yapmaya başladığına dair söylentileri duyduklarında. Gabriella’nın annesi olağanüstü bir değişiklik geçirmişti. Bir gece içinde, dünyadan ve içindeki her şeyden nefret eden, hiçbir zaman kendisine ait olmamış bir erkek için ağlayan, mutsuz, umutsuz bir kadına dönüşmüştü.
Carla’ya sözler verip vermediğini ve onun da kocasından boşanmaya niyeti olup olmadığını kimse bilmiyordu ama Albert ilgisini başka bir kadına yönelttiğinde kalbi kırılmıştı. İhanete uğramış bir kadının tüm izlerini taşıyordu ve bahar başında hastalandığında durumu giderek kötüleşti, İyileşmek için hiç çaba harcamıyordu, doktorun tavsiyelerine uymazken, yemek de yemiyordu.
Annesinin çöküşünü gördükçe Gabriella’nın bağrı yanıyordu. Onun Albert’ e olan saplantısını veya evliliğini korumaktaki isteksizliğini onaylamıyor olabilirdi ama hâlâ onu çok seviyordu ve onu neşelendirmek için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Annesinin odasını evlerinin etrafından büyük özenle topladığı çiçeklerle dolduruyor, onun için kitap okuyor, batla çok değişik ve eğlenceli gözlemlerini hoşsohbet bir şekilde dile getiren kâhyaları Margery’tın annesiyle daha çok vakit geçirmesi için ısrar ediyordu. Margery birkaç yıldır onlarla birlikleydi. Mavi gözlü, parlak kırmızı saçlı, çillerle bezeli yüzüyle, Margery şık. sözünü sakınmayan, aristokratlardan çekinmeyen ona yaşlı bir kadındı. Aynı zamanda çok şefkatli bir hanımdı ve Brookslar’ı kendi ailesi gibi benimsemişti.
Gabriella. annesinin yaşama arzusunun geri dönmesi için gösterdiği çabaların işe yaradığını düşünmeye başlamıştı. Hatta annesi yeniden yemek yemeye başlamış ve Albert’ten bahsetmeyi bile bırakmıştı. Bu yüzden bir gece yarısı bu dünyayı terk etmesiyle Gabriella tamamen yıkılmıştı. Kişisel fikri annesinin “yas tutup sararıp solduğuydu”, çünkü hastalığı yenme yolunda ilerleme gösteriyordu ama bundan babasına hiç bir zaman bahsetmeyecekti. Annesinin ölümü Gabriella’yı tamamen yapayalnız hisseder bir şekilde bırakmıştı.
Carla aile mirasından kalanlarla, oldukça zengin bir kadın olduğundan Gabriella’ ya büyük miktarda para kalmıştı ancak yirmi bir yaşında yetişkin bir kadın olana kadar bu paraya dokunamayacaktı ve buna daha çok uzun zaman vardı. Babası düzenli olarak para gönderiyordu.ve evin giderleri için ayrılmış, uzun bir süre yetecek parası da vardı ama Gabriella daha on sekiz yaşındaydı.
Gabrıella’ya bir vasi atanacaktı.Carla’nın avukatı, William Bates. vasiyetin okunması sırasında bundan bahsetmişti Kendi kederi içinde. Gabriella bu duruma çok da dikkat etmemişti ama bahsedilen kişinin adı söylendiğinde dehşete düşmüştü. Bu adam herkesin bildiği bu zamparaydı. Evindeki hizmetçileri tüm evde kovaladığına dair söylentiler dolaşıyordu hatta Gabriella sadece on beş yaşındayken bir bahçe partisinde Gabriella’nın poposunu çimdiklemişti.
Bir vasiyi, özellikle de Wİlliam Bates’i istemiyordu. Gabriella’nın hâlâ yaşayan bir ebeveyni vardı Sadece onu bulması gerekiyordu, bu yüzden sadece bunu yapmak için yola koyuldu Alışkın olduğu her şeyi geride bırakıp, dünyanın yarısını kapsayacak deniz yolculuğuna başlamadan önce, birkaç korkusunu yenmesi gerekmişti. Neredeyse iki kez fikrini değiştiriyordu. Fakat sonunda başka bir seçeneğinin olmadığını kabul etti. Ve en azından Margery onunla birlikle gitmeye razı oldu.
Yolculuk umduğundan çok daha iyi geçiyordu Hiç kimse onun yalnızca hizmetçisiyle birlikte seyahat ediyor olmasını sorgulamaması. Sonuçta kaptanın koruması altındaydı, en azından yolculuk boyunca, limana vardıklarında babasının kendisini karşılayacağını ima etmişti, şüpheleri elimine etmek için söylediği küçük bir yalandı bu.
Şimdi, babasını ve onu bulacağını düşünmek sadece kısa bir süre için bile ona kendisini kontrol altında tutmasını sağlıyordu.
Varilin içinde kıvrılması bacaklarının uyuşmasına sebep olmuştu. Bu varilin içine girip kıvrılması hiç zor olmamıştı. Bir elli dörtlük boyu ve ince bedeniyle iri bir kadın değildi zaten Sandığın içine girip, kapağını kapatmadan hemen önce bir kıymık sırtına batmıştı, ama yeterince hareket alanı olsa bile ona yetişmesinin bir yolu yoktu.
Ve bu çağda bir korsan gemisiyle karşılaşmış olma olasılığı bile onu kısmen bir şok içine sokmuştu. Korsanların soyunun tükenmiş olduğuna inanmıyordu. Geçen yüzyılda hepsinin bozguna uğradıklarını ve affedildiklerini ya da asıldıklarını sanıyordu Sıcak Karayip sularında yapıdıkları yolculuklarının İngiltere’nin taşra sokaklarında yürümek kadar güvenli olduğu sanılıyordu. Eğer bundan emin olmasa, dünyanın bu bölgesine geçmek için hiçbir şekilde bir girişimde bulunmazdı. Vede de korsan bayrağını kendi gözleriyle görmüştü.
Korkudan gerilmiş ve düğüm düğüm olmuş midesi, bomboştu ve bu da huzursuzluğunu artırıyordu. Kahvaltıyı kaçırmıştı ve öğle yemeğinde bu durumu düzeltmeye karar vermişti ama korsan gemisi öğle yemeği servisinden önce çıkagelmiş ve bunun üzerinden de saatler geçmişti. En azından varilin içinde büzüşmüş olan Gabriella’ya çok uzun bir süre geçmiş gibi geliyordu ve yukarıda ne olup bitliğine dair en ufak bir belirti bile yoktu.
Gabriella gemilerinin korsan gemisinden epeyce uzak olduğunu sanıyordu ama ya diğer tekneyi kaybetmişlere, Avery bunu ona anlatmak için gelir miydi’ Aniden bir patlama gemiyi sarsmıştı ve ardından bir tane daha gelmiş ve patlamaların SAyısı artmaya başlamıştı, bunlar çok gürültülü patlamalardı. Savaşın başladığına dair başka belirtilerde vardı, topların ateşlenmesinin ardından ambara barut kokusu sızmaya başlamış, gürültülü bağrışmalar. hatta bir iki tane çığlık duyulmuştu ve uzun bir süre sonra, korkutucu bir sessizlik kapladı gemiyi.
Savaşı kimin kazandığına karar vermenin olanağı yoktu. Ve bu durum oldukça sinir bozucuydu. Zaman geçtikçe. Gabriella’nın korkusu anıyordu. Biraz sonra çığlık atmaya başlayacağından emin bir hale gelmişti. Aslında, bu dürtüsüne şuana kadar nasıl direnebildiğini de bilemiyordu, eğer kazanmış olsalardı…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAşkta Seni Seçtim
- Sayfa Sayısı344
- YazarJohanna Lindsey
- ISBN9944821759
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kayıp Kız ~ D. H. Lawrence
Kayıp Kız
D. H. Lawrence
Kayıp Kız ahlaki değerleri sorgulamasının yanı sıra bir İngiliz maden kasabasının tüm toplumsal tabakalarını da ele alan tipik bir Lawrence romanı.İngiltere'deki bir maden kasabasının tanınmış tüccarlarından James Houghton'ın kızı Alvina taşra yaşamının durağanlığından ve gelenekselliğinden bunalmış, bu kapalı hayatına heyecan katmanın yollarını aramaktadır.
- Beyaz Deniz ~ Roy Jacobsen
Beyaz Deniz
Roy Jacobsen
Beyaz Deniz Yıl 1944… Çocukluk adası Barrøy’e geri dönen Ingrid, artık sadece onu ağırlayan bu ıssız kara parçasında denizin ve gözyüzünün güçlerine kafa tutup...
- Mektub ~ Paulo Coelho
Mektub
Paulo Coelho
“Türkiye’den geliyorum,” dedi üstada adam. “Bu yolculuğu size bir tek soru sormak için yaptım.” Yaşlı adam ona şaşkınlıkla baktı: “Çok güzel. Bana tek bir...