Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cehenneme İniş Talimatnamesi
Cehenneme İniş Talimatnamesi

Cehenneme İniş Talimatnamesi

Doris Lessing

Cambridge Üniversitesi’nde Klasik Dönem Çalışmaları profesörü olan elli yaşındaki Charles Watkins, gece yarısı Waterloo Köprüsü yakınlarında sayıklar hâlde bulunur. Geçmişine ve kimliğine dair hiçbir…

Cambridge Üniversitesi’nde Klasik Dönem Çalışmaları profesörü olan elli yaşındaki Charles Watkins, gece yarısı Waterloo Köprüsü yakınlarında sayıklar hâlde bulunur. Geçmişine ve kimliğine dair hiçbir şey hatırlamayan adam, kaldığı akıl hastanesinde ilaçlarla eski hâline getirilmeye çalışılır. Ancak Watkins, ısrarla çağırıldığı dış gerçekliği çoktan terk etmiş, zihninde bambaşka bir yolculuğa çıkmıştır: Atlantik’teki bir sal içinde dolanıp durduktan sonra, acayip geleneklere sahip garip yaratıkların yaşadığı tropik bir adaya ayak basar. Ardından da kendini uzayda, kozmik güçlerle semavi bir toplantıda bulur.

Doris Lessing her zamanki eleştirel bakışıyla kahramanın yolculuğunu bu kez içsel bir evrene taşıyor. Otoritenin ve mevcut medeniyetin dayattığı derin uykudan uyandırmak için okurlarını sarsan Lessing, onları zihnin nadiren görülen topraklarına doğru zorlu ama bir o kadar da cezbedici bir maceraya sürüklüyor.

“İnsan denen bu canlıların en önde gelen özelliği, güdüleri ve işlevleri dışında kendi kendilerini hissedebilme, anlayabilme becerisinden yoksun olmaları. Bireysel benliklerinin yalnızca bir bütünün, öncelikle insanlığın, kendi türlerinin parçaları olduğunu anlayabilecek kadar evrimleşmemişler; insanlığın Doğa’nın, bitkilerin, hayvanların, kuşların, böceklerin, sürüngenlerin bir parçası olduğu, onlarla birlikte Kozmik Ahenk’te küçük bir ezgi oluşturdukları bilincine varamamış olmalarından bahsetmeye bile gerek yok.”

CEHENNEME İNİŞ TALİMATNAMESİ 

Kategori:
İç-uzay kurgusu
Çünkü içerisi dışında gidecek hiçbir yer yok.

GENEL MERKEZ HASTANESİ
Hasta Kabul Formu Cuma, 15 Ağustos 1969
İsim… Bilinmiyor
Cinsiyet… Erkek
Yaş… Bilinmiyor
Adres… Bilinmiyor

Genel Değerlendirme 

… Polis, Hasta’yı gece yarısı, Waterloo Köprüsü yakınlarında, kıyıda buldu. Sarhoş ve uyuşturucu etkisi altında olduğunu düşünerek onu karakola götürdüler. Hasta’nın o andaki hâlini “Sayıklıyor, Şaşkın ve Uysal” olarak niteliyorlar. Sabahın 3’ünde onu ambulansla bize getirdiler. Kabul işlemleri sürerken Hasta defalarca masaya uzanmaya çalıştı. Masanın bir tekne veya sal olduğunu düşünüyor gibi görünüyordu. Polis; limanları, tekneleri vs. araştırıyor. Hasta iyi giyimliydi, fakat giysilerini bir süredir değiştirmemiş. Çok aç veya susuz görünmüyordu. Üzerinde pantolon ve kazak vardı, ama kimlik, cüzdan, para veya kimliğini açıklayacak herhangi bir işaret taşımıyordu. Polis, adamın soyulduğunu düşünüyor. Eğitimli biri. Ona iki doz Librium verdik, ama uyumadı. Yüksek sesle konuşuyordu. Diğer hastaları rahatsız ettiğinden onu küçük Gözlem Koğuşu’na naklettik.

GECE HEMŞİRESİ 06:00

Hasta bütün gün uyanık kaldı. Sayıklıyor, sanrılar görüyor, hareketli. Üç saatte bir kendisine iki doz Librium veriliyor. Polisten edindiğimiz herhangi bir bilgi yok. Adamın nereden geldiğinin araştırılması için giysilerini yolladık, ama büyük ihtimalle sonuç çıkmayacak: zincir mağazalardan alınmış bir kazak, gömlek ve iç çamaşırları. Pantolon İtalyan. Hasta hâlâ bir tür yolculukta olduğu izlenimi altında. Polis onun bir amatör veya yelkenci olabileceğini söylüyor.

DOKTOR Y. 18:00

Bir rüzgâra ihtiyacım var. Güçlü bir rüzgâra. Hava durgun. Akıntı hızlı olmalı. Evet, ama hissedemiyorum. Pusulam nerede? O günler önce gitti, hatırlamıyor musun? Rüzgâra ihtiyacım var, güçlü bir rüzgâra. Rüzgâr müzgâr yok. Çağırabilsem çağırırdım. Sert bir doğu rüzgârını arkama alabilseydim, evet. Belki kıyıya hâlâ fazla yakınımdır? Denizde onca gün geçirdikten sonra hâlâ mı çok yakınım? Ama kimbilir, kıyıya geri sürüklenmiş olabilirim. Ah hayır, hayır, kürek çekmeyi deneyeceğim. Kürekler gitti, hatırlamıyor musun, günler önce gitti. Hayır, karaya sandığından daha yakın olmalısın. Yeşil Burun Adaları sancaktaydı… ne zaman? Geçen hafta. Geçen ne? Zayıf biri değildi o, benim karımdı. Burada deniz, kıyıdakinden daha tuzlu. Tuz, tuzlu deniz, deniz tuzu atın çenelerinden dökülüp benimkine uçuyor.

Yüzümde kalın tuz tabakaları. Tadını alabiliyorum. Gözyaşları, deniz suyu. Denizin tuzunun tadını alabiliyorum. Çölden. Çöl kadar ıssız deniz. Denizatları. Kum tepeleri. Rüzgâr tepelerden kum kaldırıyor, dalgaların kıvrımından döne döne uçuruyor. Kumlar savruluyor, salınıyor, dalga dalga birikiyor, ama yavaşça. Yavaş. Ben denizatlarının dörtnala yuvarlanışını izlerken, kumdan atların hızını ölçen göz de göz olurdu hani. Yani. Ben. Ben bir at yakalayıp binebilirdim belki, ama bana denizatı lazım, kumdan at değil, çünkü benimki insan zamanı, çöllerinkiyse Tanrı. Bazıları yunuslara biniyor. Tanık olan çok kişi var. Batan salımı terk edip bir denizatının boynuna sarılırım ve sonra ta Jamaika’ya, zavallı Charlie’nin Nancy’sine giderim ya da akıntı sonunda beni güneye yollarsa, beyaz kuşun beklediği kıyıya.

Döne dolana döne dolana ilerlerim; Elmas Sahili, Kanarya Adaları, Yengeç Dönencesi’nden aşağı ve sonra yukarıya, karşıya; iskele tarafındaki Batı Hint Adaları’nda Nancy’nin zavallı Charlie’sini beklediği yere bir selam çakar ve dönerim, sancak tarafındaki Sargasso Denizi’ni pas geçerim, iskele tarafında refah dolu Florida; Körfez akıntısıyla döne dolana sürüklenir, Azor Adaları’nı yanı başıma alıp döner aşağı inerim, sevgili Conchita’mın beni beklediği Portekiz kıyılarından aşağıya; Madeira’dan ve Kanarya Adaları’ndan geçer, her daim geçiş hâlinde, yine Elmas Sahili’ne ve böylece döne dolana tekrar tekrar, sonsuza dek ilerlerim, tabii bir akıntı beni güneye sürüklemezse. Ama o akıntı beni asla güneye sürükleyemez, asla. Bir akıntının kendi düzeni vardır, tıpkı bir otobüs rotası gibi değiştirilemez.

Kuzey denizlerinin saat yönünde akan akıntıları taşımalı beni, taşımalı, ta ki… evet. Biraz yolumdan saptırabilirler, saptırırlar evet, beyaz kanatlarından küçük bir tüyle beni güneye yönlendirirler; rotamı doğrulturlar, Ekvator’un aksi ve hatta öfkeli akıntılarını aşarken beni güvende tutarlar ama sonra, sağ ve salim, Güney Ekvator akıntısını bulurum sonunda, sonunda, tüm o Sargassolardan, Scyllalardan, Charyblerden azade, güzelce ve hafifçe yay çizer, güneyin tatlı akıntılarına kapılıp gider, Brezilya Yaylaları’nın kenarından Huzur Suları’na varırım. Ama bir rüzgâra ihtiyacım var. Tuz keresteleri kaplıyor ve eski sal dalgalarla sallanıyor ve ben hastayım. Öyle hastayım ki ölebilirim. Bu yüzden, çekin kürekleri aslanlarım, çekin… hayır, hepsi gitti, öldü gitti, beni bir direğe bağladılar, büyük bir dalga onları benden alıp götürdü ve yalnızım, yakalanmışım, Kuzey Ekvator akıntısına bağlanmışım, engin dalgalı denizin yollarında özlemini çekebileceğim bir kara parçası bile yok.

Polis bilgi bulamadı. Kaybolmuş küçük tekneler, yelkenliler veya yüzücülere dair herhangi bir haber yok. Hasta, yüksek sesle konuşmaya, şarkı söylemeye, yatakta öne arkaya sallanmaya devam ediyor. Aşırı yorgun. Yarın: Sodyum Amital. Bir hafta uyutmayı öneriyorum.

17 Ağustos DOKTOR Y.

Katılmıyorum. Elektroşok öneriyorum.
18 Ağustos DOKTOR X.

Çok sıcak. Akıntı salınıp sallanıyor. Çok hızlı. O kadar sıcak ki su eriyor. Su her zamankinden daha seyrek ve bu yüzden seyrek hızlı bir sallantı. Sıcak dalgaları gibi. Işıltı güçlü. Işık. Farklı dokularda ışık. Bir bildiğimiz ışık var. Yani sıradan ışık, bulutlu bir günün ışığı diyelim. Bir de günışığı var, ilkine eklenmiş sarı bir dans. Bir de sıcağın pırıl pırıl dalgaları, ısı dalgaları, ışık onları yaparken onlar da ışık yapıyor. Sonra bir de saklı gizli bir ışık var, tıpkı havada asılı kalmış kar gibi bir ışıltı. Ay’sız, Güneş’siz, ışıksız bir gecede bile bir ışıltı. Güneş rüzgârlarının ışıltısı. Evet, işte bu. Ah Güneş rüzgârı, es, es, aşkımı bana getir. Çok sıcak. Tuz, yüzümü kapladı. Şöyle bir dokunsam, yüzümü saf deniz tuzuyla ovalamış olacağım. Sakinim; hafif, aydınlık, salınıp duran, çıldırtıcı ölçüde güzel denizin üzerinde sakinim, çünkü su sıcaktan seyrelmiş hâlde ve kaygan; ağır değil, hafif. Rüzgâra ihtiyacım var. Ah Güneş rüzgârı, Güneş’ten esen rüzgâr. Güneş. Hayaletler’in2 sonunda Güneş, Güneş, Güneş, Güneş diyordu, Biz Ölüler Uyandığımızda’nın3 sonunda Güneş, Güneş rüzgârına kapılıp Güneş’in kollarına, döne dolana döne dolana…

Hasta çok huzursuz. Adını sordum: Jason. Atlantik’te bir salın üzerinde. Bu gece üç kapsül Sodyum Amital. Yarın tekrar göreceğim.

DOKTOR Y.

DOKTOR Y. İyi uyudun mu?
HASTA. İkide bir dalıyorum, ama uyumamalıyım, uyumamalıyım.
DOKTOR Y. Ama neden? Ben senin uyumanı istiyorum.
HASTA. Derin okyanus dalgalarına düşerim de ondan.
DOKTOR Y. Hayır, düşmezsin. Bu çok rahat bir yatak ve sen gayet hoş,
sessiz bir odadasın.

HASTA. Deniz yatağı. Derin deniz yatağı.
DOKTOR Y. Bir salın üzerinde değilsin. Denizde değilsin. Sen bir denizci değilsin.
HASTA. Denizci değil miyim?
DOKTOR Y. Genel Merkez Hastanesi’ndesin, yatakta, biz sana bakıyoruz. Dinlenmelisin. Uyumanı istiyoruz.
HASTA. Uyursam ölürüm.
DOKTOR Y. Adın ne? Bana söyler misin?
HASTA. Jonah.
DOKTOR Y. Dün Jason demiştin. İkisi birden olamayacağını biliyorsun.
HASTA. Hepimiz denizciyiz.
DOKTOR Y. Ben değilim. Ben bu hastanede çalışan bir doktorum.
HASTA. Ben denizci değilsem, sen de doktor değilsin.
DOKTOR Y. Pekâlâ. Ama o şekilde sallanıp dururken çok yoruluyorsun.
Uzan. Dinlen. Fazla konuşmamaya çalış.
HASTA. Seninle konuşmuyorum, değil mi? Döne dolana döne dolana
döne dolana döne dolana döne dolana döne dolana…
HEMŞİRE. Başın dönüyor olmalı. Saatlerdir dönüp dolaşıyorsun, farkında mısın?
HASTA. Saatlerdir mi?
HEMŞİRE. Sekizden beri görev başındayım ve seni her kontrol ettiğimde dönüp dolaşırken buldum.
HASTA. Gözetleme görevi.
HEMŞİRE. Döne dolana ne? Nereye? Hadi şimdi bu yana dön.
HASTA. Çok sıcak. Ekvator’dan çok uzak değilim.
HEMŞİRE. Hâlâ salın üzerinde misin yani?
HASTA. Sen değilsin!
HEMŞİRE. Evet, olduğumu söyleyemem.
HASTA. O zaman nasıl benimle konuşabilirsin?

HEMŞİRE. Lütfen sakin sakin uzanmaya çalış. Çok fazla yorulmanı istemiyoruz. Senin için endişeleniyoruz, bunun farkında mısın?
HASTA. Eh, bu sizin ellerinizde, değil mi?
HEMŞİRE. Benim ellerimde mi? Nasıl yani?
HASTA. Siz. Sen biz dedin. O “Bizi” bilirim. Kati bir birlik. Sizin yapmanız çok kolay olurdu.
HEMŞİRE. Ama benim ne yapmamı istiyorsun?
HASTA. Siz dedim. Bizdeki gibi. Sen değil. Beni kaldırın, beni kaldırın, beni kaldırın. Sizin için kolay olmalı. Bu aşikâr. Sizin…
gücünüzü ya da her neyse onu kullanıverin. Beni oraya uçurun.
HEMŞİRE. Nereye?
HASTA. Çok iyi biliyorsun. Beyaz kanadınla güneye yolla beni.
HEMŞİRE. Beyaz kanadım! Ne güzel sözler.
HASTA. Sen onlardan biri olamazsın. Olsan bilirdin. Beni kandırıyorsun.
HEMŞİRE. Böyle düşünmene üzüldüm.
HASTA. Ya da belki beni sınıyorsun. Evet, bu da bir olasılık.
HEMŞİRE. Belki de öyledir.
HASTA. Yalnızca Kuzey Ekvator akıntısından Güney Ekvator akıntısına geçme meselesi, saat yönünden saat yönünün tersine. Ters
saat yönü.
HEMŞİRE. Anlıyorum.
HASTA. Eh, neden yapmıyorsun?
HEMŞİRE. Nasıl yapıldığını bilmiyorum.
HASTA. Bir tür parola meselesi falan mı? Dün gelen adam kimdi?
HEMŞİRE. Doktor Y.’yi mi kastediyorsun? Seni görmeye gelmişti.
HASTA. Bunun arkasında o var. O biliyor. Çok nazik ve inatçı bir
adam.
HEMŞİRE. Naziktir. Ama inatçı olduğunu söylemezdim.
HASTA. Ben söylüyorum, sen neden söylemeyesin?
HEMŞİRE. Ondan önceki gün de Doktor X. gelmişti.

HASTA. Doktor X. diye birini hatırlamıyorum.
HEMŞİRE. Bu ikindi de Doktor X. olacak.
HASTA. Ne olacak?
HEMŞİRE. Lütfen sakin sakin uzanmaya çalış. Uyumaya çalış.
HASTA. Uyursam işim biter, ölürüm. Kuşkusuz bunu biliyor olmalısın, bilmiyorsan kadın bir denizci değilsin demektir.
HEMŞİRE. Adım Alice Kincaid. Bunu sana daha önce de söyledim. Hatırlıyor musun? Buraya geldiğin gece?
HASTA. Adın her neyse, uyursan ölürsün.
HEMŞİRE. Eh, boş ver, şşş. Hadi, zavallıcık, çok huzursuzsun. Sadece
uzan ve… hadi hadi. Şşşşş, sus artık. Hayır, kıpırdamadan yat.
Şşşş… işte böyle, işte böyle, uyu. Uyuuuuu. U-u-yu.

Hasta huzursuz, yorgun, endişeli, gerçeklikle bağını koparmış, sanrılar görüyor. Tofronil mi denesek? Marplan? Triptazol? Ya bunlardan birini deneyeceğiz ya da elektroşok tedavisi.

21 Ağustos DOKTOR X. 

DOKTOR Y. Pekâlâ, şimdi, hemşire bana bugün Sinbad olduğunu söyledi?
HASTA. Sin bad. Sin bad. Bad sin.4
DOKTOR Y. Bana bundan bahsetsene. Tüm bunlar ne demek oluyor?
HASTA. Sana söylemem.
DOKTOR Y. Neden?
HASTA. Sen Onlar’dan biri değilsin.
DOKTOR Y. Kimlerden biri?
HASTA. Büyük Adamlar.
DOKTOR Y. Hayır, korkarım ben sıradan büyüklükteyim.
HASTA. Neden korkuyorsun?

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıCehenneme İniş Talimatnamesi
  • Sayfa Sayısı280
  • YazarDoris Lessing
  • ISBN9786052349717
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviDelidolu /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Türkü Söylüyor Otlar ~ Doris LessingTürkü Söylüyor Otlar

    Türkü Söylüyor Otlar

    Doris Lessing

    “Çok kötü bir iş.” Türkü Söylüyor Otlar’da Rodezya’nın ırkçı beyazları, Turnerların uzak çiftliğinde işlenen cinayetten bu alelade cümleyle söz ederler. Ayrıcalıklarını korumak, krizleri sıradanlaştırmakla...

  2. Sirius Deneyleri ~ Doris LessingSirius Deneyleri

    Sirius Deneyleri

    Doris Lessing

    Sirius Deneyleri, 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in, bilimkurgu, fantezi ve felsefeyi harmanlayan politik bilimkurgu başyapıtı “Argos’taki Kanopus Arşivleri” dizisinin üçüncü cildi. Lessing, Şikeste ile başlattığı “öznel dünya tarihini” Sirius Deneyleri ile...

  3. Duygusal Ajanlar ~ Doris LessingDuygusal Ajanlar

    Duygusal Ajanlar

    Doris Lessing

    Duygusal Ajanlar, 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in, fantezi ve felsefeyi harmanlayan politik bilimkurgu başyapıtı “Argos’taki Kanopus Arşivleri” dizisinin beşinci ve son cildi....

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Baraka “Trajedinin Sonsuzlukta Buluştuğu Yer” ~ William P. YoungBaraka “Trajedinin Sonsuzlukta Buluştuğu Yer”

    Baraka “Trajedinin Sonsuzlukta Buluştuğu Yer”

    William P. Young

    Bir yazarın hayal gücü ile bir ilahiyatçının tutkusu birleştiğinde ortaya Baraka gibi bir kitap çıkar. John Bunyan’ın Hac Yolunda kitabı kendi kuşağı içerisinde nasıl...

  2. Kızıl Karma ~ Jean Christophe GrangeKızıl Karma

    Kızıl Karma

    Jean Christophe Grange

    Mayıs 1968’de Paris adeta yangın yeriyken, genç bir kadının bir yoga pozisyonunda, çıplak ve parçalanmış cesedi bulunur. Polis Jean-Louis Mersch, cinayeti soruşturmaya başlar. Maktulün...

  3. Rigel’in Gözleri ~ Roy JacobsenRigel’in Gözleri

    Rigel’in Gözleri

    Roy Jacobsen

    Norveç’in yaşayan en önemli yazarlarından Roy Jacobsen 2. Dünya Savaşı’nın Norveç toplumu üstüne etkilerini edebiyata aktaran ender yazarlardan. “Barrøy’de yaz, yıl 1946, kuş tüyleri...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur