“Patrick Ness’in bu seçkisi yenilikçi ve cesur olmanın yanı sıra yaratıcılıkla bezeli.” Daily Telegraph
İnsan ayrıksı çocuğu daha çok sever, değil mi?
Canavarın Çağrısı kitabından tanıdığımız Patrick Ness’ten, absürtlüğün sınırlarında gezinen postmodern öyküler…
Edebî yetkinliğini birden fazla defa aldığı ödüllerle sürdüren yazar, uzun süre zihninizi meşgul edecek on bir sıradışı öykü anlatıyor.
Alışılmadık bir mizah anlayışının ve cesur bir hayal gücünün ürünü olan Hakkında Hiçbir Şey Bilmediğim Şeyler her satırında okurun ilgisini canlı tutmayı başarıyor.
İsa’nın çift eklemli dirseklerinden, Nuh’un gemisine almadığı dinozorlardan ya da Man Adası’ndaki Amazonlardan haberdar mıydınız? İyi niyetli, dahası iyi giyimli yetişkinlerin kötü giyimli çocukları hayırseverlik adına alıkoydukları giyşirme trendi hakkında ne düşünüyorsunuz? Peki, telepazarlamayla öz savunma kursları satmak istemez misiniz? Endişelenmeyin haftalık kotayı doldurduğunuz sürece bu iş tam size göre. Şehir efsanelerinden eşsiz bir kurgusal gerçekliğe uzanan yaratıcılıkla dolup taşan öyküler…
Etkileyici eserlere imza atan Patrick Ness, bu kitabında kullandığı farklı tarzlarla her edebî türe ne kadar yatkın olduğunu gözler önüne seriyor. Öykülerin türüne göre değişen yazı tipi karakteri ve sayfa düzenlemesi ise okurun metinle bütünleşmesini destekliyor.
“Bu hikâyelerin hepsini, kimsenin okumayacağını düşünerek yazmıştım; yani kimse okumayacaksa, diye düşünmüştüm, sırf kendimi eğlendirmek için yazabilir ve yanıma kâr kalıp kalmayacağına bakabilirdim.” P.N.
İçindekiler
Örtük Şiddet ………………………………………………………………………… 7
Tüm Akımlarda Olduğu Gibi ………………………………………………. 25
Ponce de Leon, Torontolu Emekli Bir Evli Çifttir …………….. 47
İsa’nın Dirsekleri ve Başka Hıristiyan Şehir Efsaneleri ….. 77
Quis Custodiet Ipsos Custodes? ………………………………………… 97
Sydney Kırmızı Işıkta Geçen Yayalarla Dolu Bir Şehirdir … 113
2.115 Fırsat ………………………………………………………………………….. 143
Amazon Sally Rae Wentworth’ü Güdüleyen Amaç …………… 161
Askerî Savaş Oyunları Dans Komitesi Tarafından
Dört Yılda Bir Düzenlenen Uluslararası
Yarışma ve Cümbüşün Yedincisi ………………………………………… 183
Yetenekli Çocuklar ………………………………………………………………. 195
Artık Öldüğüne Göre …………………………………………………………… 237
Yeni Baskı Hakkında ……………………………………………………………. 251
O kadar çok ıvır zıvırımız oldu ki,
Neredeyse Louvre’u boşalttık.
Saraylarımızın çoğunda,
Hareket edecek yer bırakmadık.
Tüh, bugün de Bali’ye gidemeyeceğim
Evde kalıp paspas yapmalıyım
Her yer bir karış altın tozu.
Ama bu demek değil ki âşığız deli dolu.
The Magnetic Fields
Örtük Şiddet
1
“Örtük şiddet,” diyor patron, “bizim ekmeğimiz ve suyumuzdur.” Sattığımızın örtük şiddet olduğunu kastediyor ki alakası yok; biz telepazarlamayla öz savunma kursları satıyoruz, ama patron tematik düşünmeyi sever. İşe yeni giren kızla, Tammy’yle konuşuyor. Aksanına bakılırsa Tammy Amerikalı gibi geldi bana. Percy’ye sormalıyım. “Müşterilerimizi korkutmamız gerekiyor demekten hoşlanmıyorum,” diyor patron, Tammy’ye tepeden bakarak. Tammy de onun bakışlarına aynen karşılık veriyor. “Ama şu şekilde ifade edeyim: Müşterilerimizi korkutmamız lazım.” Patron kendi esprisine gülüyor. Tammy de gülüyor; fazla uzun, fazla yüksek perdeden bir kahkaha atıyor. Afrikalı Maryam’a dönüyorum ve göz göze geliyoruz. Bu küçük odada çalışan yalnızca üç kişiydik, şimdi dört olduk, ama hepimiz yaka kartı takıyoruz. Benimkinde adım yazılı, Afrikalı Maryam’ınkinde onunki, Percy’ninkinde kendininki, ama Tammy’nin yaka kartında “Dehşet Tammy” yazdığını fark ediyorum. Yine dönüp Maryam’a bakıyorum. O da fark etmiş ve gözlerini deviriyor. Tammy hâlâ kahkahalar atıyor.
2
Bir yanımda Percy oturuyor. Percy çok iriyarı bir herif ve sürekli takılıp düşer. “İç kulak problemim var,” diyor. Percy arkadaşım olduğunu düşünüyor.Diğer yanımda ise Afrikalı Maryam var. Afrikalı Maryam Afrika’dan gelmiş. Neresinden olduğunu bilmiyorum, çünkü sormamın ayıp olacağı izlenimindeyim. Adının tam olarak nasıl telaffuz edildiğini de bilmiyorum, çünkü adını kendi aksanıyla söylüyor ve tekrarlamasını istemek de ayıp olur. Maryam sürekli kaşlarını çatar, ama kaba biri değil ve ona sadece Maryam dememe aldırmıyor sanırım. Elli yaşlarında gösteriyor, ama artı eksi yirmi beş aralığında olduğunu öğrensem şaşırmam. Üçümüz odamızda, duvara bakarak yan yana dizilmiş hâlde çalışıyoruz. Maryam kapının yanında, sonra ben varım, pencerenin önünde de Percy. Tek bir uzun çalışma masası ve her birimizin ayrı bilgisayarı, telefonu ve kulaklıkları var. Aramıza paravanlar koymuşlar ki potansiyel müşterilerle konuşurken birbirimizi duymayalım. Eskiden arkamızda yalnızca duvar vardı, ama duvarın dibine kare şeklinde küçük bir masa yerleştirip Tammy’yi oraya oturttular. Oda küçük olduğundan Tammy bize yan dönerek oturuyor ve pencereye bakıyor. Onu neden oraya oturttular ki? Odada yalnızca üç kişilik yer var. “Odada yalnızca üç kişilik yer var,” diye fısıldıyor Percy, ama bunu yapmak için bana doğru eğilmesi gerekiyor ve taburesinden düşüyor. Yerden kalkarken, “İç kulak problemim var,” diyor Tammy ile patrona. “Dengemi etkiliyor.”
3
“Burada herkesin bir satış kotası var,” diyor patron. “Fena bir kota değil, çok yüksek sayılmaz, ama her hafta en az o kadar satış yapmanız önemli.” Tammy başını sallıyor. Baş sallama tarzından hoşlanmıyorum. “Çünkü eğer satış yapamazsan…” patron yüzünü Tammy’ninkine yaklaştırıyor, “seni koridorun sonundaki yere göndermek zorunda kalırız.” Tammy gülüyor. Başka kimse gülmüyor. Patron gülümsüyor, ama içten bir gülümseme değil. “Koridorun sonunda ne var ki?” diyor Tammy, hâlâ bunun yalnızca bir espri olduğunu düşünerek. “Bunu yalnızca satış kotasını dolduramayanlar öğrenir,” diyor patron. “Kimse de dönüp diğerlerine anlatmadı, öyle mi?” Tammy hâlâ güleç, hâlâ gülüyor. “Sen kotanı dolduracaksındır, eminim.” Patronun bunu ne kadar ciddi söylediğini görünce Tammy’nin alnı biraz kırışıyor. Ağzını açıyor, ama sonra yine kapatıyor. “Çalışma arkadaşlarınla tanıştın, değil mi?” Patron odanın bu yanında oturan üçümüze işaret ediyor. Hepimiz başımızı sallıyoruz. “Bu sabah içeri girdiğimde tanıştık,” diyor Tammy. Bunun tek sebebi köşeye, eskiden Percy’nin birkaç dakika molaya ihtiyaç duyduğunda sandalyesini geri ittirdiği yere küçük bir masa sıkıştırılmış ve üzerine yeni bir bilgisayar, yeni bir telefon ve yeni bir kulaklık konmuş olması. Sonra Tammy içeri girmişti. Oda o kadar küçük ki selamlaşmamak saçma olurdu.
“Patron?” diyor Percy.
“Evet, Percival?” diyor patron.
(“Herkes bana Percy der,” demişti Percy, Tammy’ye bu sabah.)
“Tammy burada, bilirsin, rahat edecek mi, merak ediyorum.”
“Rahat etmek mi?” diyor patron.
“Evet, o dar köşede,” diyor Percy yere bakıp ensesini kaşıyarak.
“Normalde bir odada üç kişi çalışıyor ya?”
“Evet, Percival, haklısın,” diyor patron aynı sahte gülümsemeyle.
“Normalde bir odada üç kişi çalışıyor, ama şu anda Tammy’yi oturtabileceğimiz boş yer yok.”
“Diğer bütün odalar dolu mu?” “Diğer bütün odalar dolu.” “Son zamanlarda koridorun sonundaki yere giden olmamış,” diyor Tammy, şimdiden espri yapmaya çalışarak. Kimse gülmüyor. Tammy bunu fark etmiyor. “Bu yalnızca geçici bir durum, Percival,” diyor patron. “Sen geldiğinde çalışma arkadaşların seni ne kadar rahat ettirdiyse senin de yeni satış temsilcimizi o kadar rahat ettireceğine güveniyorum.” Percy geldiğinde Maryam ve ben onu bir hafta görmezden gelmiştik. Percy, Karen koridorun sonundaki yere gittikten sonra, onun yerine gelmişti. Karen’dan hoşlanmıyorduk aslında, ama kotasını dolduramamasına şaşırmıştık. Gerçekten de pek yüksek bir kota değil. “Elbette, patron,” diyor Percy. “Güzel,” diyor patron. “Herhangi bir sorun yaşarsan Tammy, bu üçü sana yardım etmekten memnun olacaktır, eminim. Ben gideyim de siz de işinize dönün.” Kimseye bakmadan çıkıyor. Afrikalı Maryam bütün bunları “hıh” sesiyle yorumluyor.
4
“Asıl,” diyorum kulaklık setinin mikrofonuna, “gece vakti, evde çocuklarınızla yalnızken içeri zorla biri girerse, sizin gibi bir kadının ne yapabileceğini düşünün.” “Acil yardım hattını ararım.” “Ya telefon hatlarını kesmişse?” “Rottweiler köpeğimin, bu cins köpekler ne yapıyorsa onu yapmasına izin veririm.” “Ya köpeğinizi etkisiz hâle getirmek için yanında zehirli kıyma getirmişse?”
“Bu haydut da amma inatçıymış.”
“Her zaman öyledirler, hanımefendi. Sizi temin ederim, hafife
alınacak bir konu değil.”
“Biber gazı püskürtürüm.”
“Biber gazını arabada bıraktınız.”
“Arabam yok.”
“Biber gazının nasıl kullanıldığını göstermek için arkadaşınızın
evine götürdünüz ve orada bıraktınız.”
“Çığlık atarım.”
“Siz uyurken ağzınızı bantladı.”
“Rottweiler köpeğimi zehirledikten ve telefon hatlarını kestikten
sonra.”
“Yaşadığınız bölgede benzer vakalar görüldü hanımefendi. Ben
yalnızca olguları aktarıyorum size.”
“Hangi bölgede yaşadığımı biliyor musunuz ki?”
Listeyi kontrol ediyorum. Kasaba adı verilmemiş, ama neyse ki
telefon numarasının alan kodunu tanıyorum.
“Derby, hanımefendi.”
“Beni dinleyin, bu korku hikâyesi pek eğlenceliydi, ama benim
gerçekten de…”
“Ya ilk önce çocuklarınıza saldırırsa ve sizi de izlemeye zorlarsa.”
“Bu hiç komik değil.”
“Dediğim gibi, hanımefendi, asla değildir. Biz tüm aileye öz savunma eğitimi veriyoruz.”
“Kızım daha beş yaşında.”
“Tekmelemesi gereken yeri ne kadar genç yaşta öğrenirse o kadar iyi.”
“Korkudan ödünü patlatır çocuğun.”
“Size katılmıyorum, hanımefendi. Birkaç temel hareket öğrenmek, tam da okula başlayacağı yaşta, kızınızın özgüvenini arttırabilir. Okul zorbalarını düşünün, hanımefendi.”
“Beş yaşında dedim, Tanrı aşkına.” “Karatede siyah kuşak kazanmış pek çok kişi bu spora üç yaşında başlamıştır hanımefendi.” “Bunu şimdi uydurdunuz.” Uydurmuştum. “Sizi temin ederim uydurmadım hanımefendi. Müşterilerimizin bize aktardığı kadarıyla öz savunma eğitimi almanın en olumlu taraflarından biri, onlara özgüvenli oldukları izlenimi kazandırmasıymış. Müşterilerimizin %90’ı aldıkları eğitimi kullanmak zorunda kalmamış hiç.” “Ve potansiyel müşterileri ikna için kullandığınız sav bu, öyle mi?” “Silahlı bir dünya, güvenli bir dünyadır hanımefendi.” “Öyledir herhalde…” “Neden siz de dünyanızı biraz daha güvenli kılmıyorsunuz, hanımefendi? Neden dünyayla yüzleşmek için bir silah daha edinerek kendinize ve ne kadar küçük olursa olsun kızınıza bir iyilik yapmıyorsunuz?” “Gece rahat uyumak için ne gerekirse, öyle mi?” “Aynen öyle hanımefendi. Ben daha iyi ifade edemezdim.”
5
“Ee, koridorun sonunda tam olarak ne var?” Öğle yemeğimizi yiyoruz. Şirketin kantini yok ve bu yüzden yemeklerimizi masamızda yemek zorundayız. Ben, pazar günleri beşini birden yaptığım çedar peynirli ve jambonlu sandviçlerimden birini yiyorum. Afrikalı Maryam’ın öğle yemeği soğuk Hint yemeği. Percy yalnızca turşu yiyormuş gibi görünüyor. Karısının bazen alışverişe çıkmayı unuttuğunu söylüyor. Tammy dışarı çıkıp köşedeki sandviç dükkânına gitmiş, kendine yeşil salata ve meyveli içecek alıp getirmişti. Bütün sabahı telefonda konuşarak geçirdiğimizden öğle yemeklerimiz genellikle sessiz geçer. Ama belli ki Tammy için pek öyle değil.
“Patron ne diyorsa o,” diyorum.
“Onun tek söylediği, yalnızca kotasını dolduramayanların bildiği,” diyor Tammy.
“Kesinlikle,” diyorum.
“Bu mantıklı değil,” diyor Tammy.
“Neyse o,” diyor Percy. Bunu söylemek üzere başını kaldırırken
dikleşmek için elinden destek alması gerekiyor.
“Mecazi bir şey mi?” diyor Tammy.
“Hayır, koridor şu tarafta,” diyor Percy. Başparmağıyla koridorun
sonunun olduğu yönü gösteriyor.
“Demek istediğim,” diyor Tammy, Percy’ye açık açık gülerek,
“bunlar yalnızca patronun bizi motive etmek için söylediği sözler.
Örtük şiddet. Tıpkı satış yaparken kullandığımız savlar gibi.”
“Hayır,” diyorum, “gerçekten de koridorun sonundaki yer o tarafta.”
“Ama bunun anlamı…”
“Kotanı doldur, asla öğrenmen gerekmesin,” diye sözünü kesiyor Afrikalı Maryam. Aksanı berbat; hem yabancı hem de sert, bir vampirella size bağırıyormuş gibi hissediyorsunuz. “Yemeğimizi sessizlik içinde yiyebilir miyiz, lütfen? Bütün gün yeterince gevezelik dinliyorum zaten, bir de bu tür saçmalıklarla sindirim sistemim bozulmasın.”
6
Sattığımız öz savunma kurslarının çalıştığımız şirketle bir bağlantısı yok. Biz yalnızca öz savunma kursunun satış yapmamız için parayla tuttuğu bir telepazarlama şirketiyiz. Ben bu kurslardan birine gitmedim hiç. Broşürlerini bile görmedim. Bildiğim kadarıyla Afrikalı Maryam veya Percy de gitmemiş. Tammy şimdiye dek sormadı; iddiaya girerim onun soracağı türden bir şeydir, bu yüzden onun bir broşür görmüş veya kursa gitmiş olabileceğini tahmin ediyorum. Mantıklı.
7
“Onu bara davet edelim mi?” diyor Percy.
“Kimi?” diye soruyorum, kimden bahsettiğini bildiğim hâlde.
“Tammy’yi.”
“Aman Tanrım hayır,” diye fısıldıyor Afrikalı Maryam.
“Etmemek kabalık olur,” diyor Percy.
“Bütün gün sürekli soru sormak da kabalık,” diyor Maryam.
“Onu davet edersen ben gelmiyorum.”
“Sen zaten hiç gelmiyorsun ki,” diyor Percy.
“Onu davet etmezsen bugün gelebilirim.”
Gün sona ererken kendimizi rahatsız edici bir âna hazırladık, ama
Tammy sandalyesinin sırtına astığı kazağı çantasına atıyor, el sallayarak veda edip çıkıyor.
“Küstahlığa bak,” diyor Maryam.
8
Masaya iki bardak acı bira, bir bardak lager getiriyorum. Lager Afrikalı Maryam için. Lager bira içmesi şaşırtıcı, ama içmemesi için de bir sebep yok sanırım. Yalnızca ben ve Percy varken biraları hep ben getiririm, çünkü Percy’nin herhangi bir şey taşıyabileceğine güvenmek imkânsız. Sadece ayakta dururken veya sadece otururken sorun yaşamıyor; riskli olan ikisinin arasında olanlar ve buna eğilmek de dâhil. Cock&Cloisters barının yönetimi, onun küçük içki bardakları taşımasını bile yasakladı. “Şerefe arkadaşlar,” diyor Percy. Afrikalı Maryam başını sallayarak teşekkür ediyor. Percy ve ben kendi biralarımızı yudumluyoruz. Maryam birasının yarısını tek bir uzun, zarif yudumla mideye indiriyor. Güzel olarak tanımlanabilecek bir hareket neredeyse. Dudaklarını peçeteye siliyor ve “Bu yeni kızdan hiç hoşlanmadım,” diyor.
“Ben de,” diyorum.
“O kadar fena değil,” diyor Percy.
“Sen herkes için aynı şeyi söylersin,” diyorum.
“Patronun da o kadar fena olmadığını söylüyorsun,” diyor Maryam.
“Ama değil,” diyor Percy.
Maryam, işte kanıt dercesine kaşlarını kaldırıp bana bakıyor.
“Hem, yetişkin bir kadın için Tammy nasıl bir isim?” diyor.
“Amerikalı olduğuna iddiaya girerim,” diyorum, “ama aksanı
Amerikan değil.”
“Güney Afrikalı,” diyor Percy. “Tamara’nın kısaltılmışı.”
Ona bakakalıyoruz.
“Nereden biliyorsun?” diye soruyor Maryam.
“Sordum,” diyor Percy.
“Ne zaman?” diyorum.
“İkindi molasında,” diyor. “Sen tuvaletteydin. Maryam da telefonda annesiyle konuşuyordu. Yalnızca ben ve Tammy vardık ve ben de sordum. Nezaketen.”
Maryam yine hıhlıyor.
“Selam millet,” diyor Tammy, barı dolduran sigara dumanının
arasından sıyrılıp aniden masamızın dibinde belirerek.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Genç Yetişkin Öykü
- Kitap AdıHakkında Hiçbir Şey Bilmediğim Şeyler
- Sayfa Sayısı256
- YazarPatrick Ness
- ISBN9786257314190
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hayal Kurma Dersleri ~ Pelin Güneş
Hayal Kurma Dersleri
Pelin Güneş
Hayal kurmayı unutan çocuklar, ödev olarak hayal kurmaları istenince çok şaşırdılar. Acaba nasıl bir gelecek kurdular hayallerinde? Çocuklar, çocuklarımız… Düşünen, sorgulayan, eğlenen, şaşıran, şaşırtan,...
- Gölgeli Muhabbetler ~ Cemil Kavukçu
Gölgeli Muhabbetler
Cemil Kavukçu
Bak ne anlatacağım, diyorum karşımdaymışsın gibi ve sen gülmeye –yok lıkırdamaya– hazır bir yüzle bakıyormuşsun gibi. Belki de kuşkuyla bakacaksın çünkü son günlerde pek...
- Anaların Hakkı ~ Selçuk Baran
Anaların Hakkı
Selçuk Baran
Selçuk Baran’ın ikinci öykü kitabı “Anaların Hakkı” (1977) 1978 Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülmüştü. Dokuz öyküden oluşan kitapta Selçuk Baran çaresizliklerin, umutsuzlukların, acıların...