Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: “Allah’a kavuşmayı isteyeni Allah da sever” Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şemsin başını gövdesinden ayırmaktır
Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarp atın.
Avluyu yıkayın. Sabah ile yola çıkarız. Şems hala son nefesini vermemiştir Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve: “Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum.” Mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. İçinden san kağıda yazılmış bir not çıkar: “Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için
ölmek ne demekmiş.” Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.Geceden sonra doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. Çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! Aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasılda aşk yağıyor..
ÖNSÖZ
Şems: Beni bu güne kadar doğru yazmayan kalemlere ses
Bugünün kalemleri, sözü kendilerinden önce yaşamış hakiki kalemlerden ödünç almadan yazamıyorlar. Ancak o zaman okunabilir sanıyorlar yazdıklarını. Ay gibi onlar. Kendi ışıkları yok… Güneşleri, (Şems’leri)!
Asıl kaynakla ilişkiye girmekten nedense korkuyorlar bu yansıtıcı kalemler. Ya çarpılırsak o ışıktan. Gözlerimiz kamaşırsa. Bu güne kadar bildiğimizi sandığımız Her şey doğru değilse… Bütün yazdıklarımızın bir yanılsama olduğu ortaya çıkarsa.
Sahte hayatların içinde yaşayarak nasıl varılır hakikate! Bir ses, bir sözcük nasıl gelir senin kalemine… O zaman hemen sarılırsın işte daha önce yaşanmış, yazılmış o hakiki yazılara… Ve hakikatle doğrudan ilişki kurmak yerine, o meşakkatli yolculuğu yapanların üzerinden bir defa daha yazmaya kalkışırsın, her sahte sözünüzle eksilttiğiniz gibi gerçeği. Beni yazmaya niyetlenen, beni tanımadan nasıl taşıyabilir deryamı çöllerine?
Tasavvufun tozunu yutmayanlar, Konya’nın yolunu tutmayanlar ne derece doğru anlayabilirler beni. Beni anlamayanlar, bana ait olmayan sahte düşlerini benim üzerimden taşıma cüretini nasıl bulabildiler? Yediğim bıçak darbelerinden daha derin acılar verir ruhuma beni olduğum gibi görmeyen yazılar. Ben ki kuralları yıkmaya gelmiş Şems, ben ki dünya nimetlerini elinin tersi ile itmiş Şems, nasıl olur da 40 kural yaftasını yakıştırırlar bana. Neden kendi entrikalarının ortasına yerleştirirler beni?
Karşılıksız sevgi yaşamak gerekiyormuş. Birini sevmenin, delice bir aşkla bağlanmanın, güzelliğini yaşamanın hazan mevsimine gelmek olduğunu bilmiyordum. Meğer hayatta ne çok şey kaçırmışım… Ya ben erken geldim, ya sen çok geç kaldın vuslata…
Cemşid, rüyasında görüp var olduğunu bilmediği maşuku için tahtından vazgeçerek Anadolu’yu karış karış gezdi. Ben Mevlâna için bahtımdan vazgeçmişim çok mu? Hangi kelam Kimya’nın sırrını çözmüş ki kalemleri ile Kimya’mı yazma cesareti bulmuşlar? Beceremedikleri acemilik yanılgısı aşk senaryolarında benim ismimi ve sevenlerimi kurgulamak hangi vicdanın sesidir? Aşkın kök salmış çınarından korkan, mum titrekliğinde kalemler taşıyan bu insancıklar ateşi avucunda taşıyan beni ve çınarlaşan aşkı nasıl açıklayabilirler?
Ateş (Aşk), ağaç. su sadece birer kelimedir sizin için… Bir hikâye kurup, içine yerleştirmeye çabalarsınız hemen bu kelimeleri… Onların kendi hakikatlerini hiç merak etmezsiniz… İç seslerini harflerin… Kanat çırpmalarını, kâinatın ahenkli zikrine katılışını her birinin… Ve sizi nasıl değiştirdiklerini göremezsiniz yaşarken… Siz sadece hikâyelerle ilgilenirsiniz… Hayatınızın bir hikâyesi olmadığı için kelimeleri zorla, o kurdurunuz derme çatma hikâyelerin içine sokmaya zorlarsınız.. Emrivaki bir yazım şeklidir bu! Kelimelerin gönlünü almayı bilmezsiniz! Onlara verilen canı hissetmeden, siz, kim olduğunuzu nasıl hissedeceksiniz… Aşkı bilmeden bir kelimeye dokunabilir mi insan? Onu yazıya nasıl sokabilir… Bahçeyi hazırlamadan ağaç fidanını toprağa nasıl dikeceksiniz… Yazının mümbit bahçesi için toprak gereklidir…
Aşkın sizin yazı bahçenize nur yağdırmasına ihtiyaç vardır… Aşkı bilmeyen bahçe, toprak, su olabilir mi? Bir kelime olabilir mi? Aşkı bilmeden bir insan yazıya oturabilir mi?
ŞEMS İÇİN ÖZEL MUKADDİME (NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR):
Şems ki Mevlâna’yı Mevlâna yapandır. Şems ile karşılaşıncaya kadar Mevlâna bir âlimdir. Konya’nın sevgilisi, olgun ve makul baş müderrisi. Aklın ve onun çocuğu olan, bilimin dairesi içinde dolaşan mantıklı bir İslâm âliminden bir cezbe adamı çıkaran Şems’tir.
Şems ansızın gelir. Yaşı kırkı bulmuş olan Mevlâna’nın belki de hiç beklemediği ve ümit etmediği anda. Ama kırk, peygamberi bir yaştır. Üstelik son fırsattır.
Çalınır kapı. Ardına kadar açılır kapı. Girer içeri sessizce yolcu. Geçiyordur. Uğramıştır. Kalır.
Gariptir Şems. Bu aniden gelen mağrur adam, mağrurluktan başka bir imlâyla mağrurdur. Sahte tevazuyu kibir ile eş tutar ve ondan bu yüzden nefret eder. Kabiliyet bir Allah vergisiyse onu saklamanın da sahtecilik anlamına geldiğini düşünerek mağrurdur. Dili bu yüzden bu kadar keskindir. Kaide dışı ama harikuladedir. Üstelik her kelâmında “belâ”ya bir davet vardır.
Karanlık ve siyaha ait yabana. Durak şaşırtan yolcu. Yolcuyu yolundan eyleyen dilber.
Kimliği belirsiz. Ama olsun: Şems’in saçları Tebriz’in gecesidir. Yüzü İsfahan’ın güneşi. Mihr ve mah onun kelâmından dökülür. Çünkü Şems hatırlatır. Ezelde büyük bir karşılaşma olmuştur.
Şemstir. Şems güneş demektir. Öyle bir taşkın yaratır ki Mevlâna’nın engin denizlere benzeyen ama henüz rüzgâr görmemiş sakin ve emniyetli ruhunda, Ay’ın küçük denizler üzerinde yarattığı gelgitlerin onun taşkını yanında esamesi bile okunmaz. Çünkü Mevlâna bir okyanustur. Şimdiye değin denizlerin, kamerlerin ardı sıra yürüyüp durmuştur da ancak şimdi güneşin cazibesine tutulmuştur.
Gündelik hayatın dağdağasından farklı bir boyutta, suyun toprağa kavuşması gibi değil, iki suyun birbirine kavuşması gibi kavuşurlar. Şems hem canı, hem cananı olur Mevlâna’nın Müridi ve mürşidi. Aslında bereketin taşkını bu çoğullukta. Kim âşık kim maşuk, bu kavuşmada belli değildir Ne gam! Aşktır aralarındaki. Zamanın, mekânın ve cinsiyetin sınırlarım çoktan aşmış, bu aslanlıkla aşkın kaynağına dayanmış, küstah nazarlarca kavranması mümkün olmayan bir aşk. Anlamayanlar da anlayışsızlıklarında mazur, nereden anlasınlar ki?.
Sonu o kadar kanlı geleceği için belki, Şems bir bıçak gibi böler Mevlâna’nın ömrünü tam orta yerinden ikiye. Öncesinde Mevlâna ne idiyse artık o değildir. Temkinliyse temkini bifakır, makul idiyse aklın sınırlarını çatlatır.
Şems sükûnet değildi. Mevlâna bu kadar fırtınayı nasıl taşıdı? Nasıl bu kadar yandı da yanmadı?
Şüphe yok ki Tebrizli’nin bariz vasfı karanlığıdır. Ama onun karanlığı karanlık değil sır olduğu için böyle aydınlatandır. Kim olduğu, ailesi, sülâlesi, mahiyeti belli olmamakla birlikte bu harikulade karanlığa en uygun düşen isim yine de Şemstir. Şems. Söylemiştim ki güneş demektir. Belki de bu yüzden Mevlevi ayininin rengi önce siyah, beyaz tennure sonra açılır.
Adı: Muhammed, Babası: Ali, Memleketi: Tebriz.
Sadece bu kadar. Başka hiçbir şey yok. Ne olur öyle kalsın! Çünkü başkasına gerek yok. Bu ne kadar içli bir kelamdır böyle. Ve ki, Şems’e ne kadar iyi yakışmaktadır.
İki kubbe var İslâm âleminde ki, ikisi de yeşil, Kubbe-i Hadra. Biri Peygamberin, biri Mevlâna’nın. Şimdi Mevlâna, Kubbe-i Hadrasının altında. Babası, oğlu, çelebisi ve kâtibi, Selâhaddin’i ve Hüsameddin’i ile üzerine titreyen zarif kalabalığının arasında. Dokunmaya kıyılamayacak denli soylu bir gül; nazlıdır, nazında. Vakurdur, vakarında. Şehirlidir, inceliklidir; nezaketinde, zarafetinde. Ve daha fazlasında, zamana uzanırken. Şems, uzakta. Karanlığında. Bir köşede. Tenhalığında. Yalnız yatıyor.
Yalnızlık aşkın vekâletidir. Ölüm aşkın kefaretidir.
Her aşk bir baş götürür. Bu kez baş veren Şems olmuştur.
(Nazan Bekiroğlu / Cümle Kapısı)
AİLEM
“Her şey insanoğluna feda iken, insanoğlu ise kendine cefa olmuştur.”
Ben Ali oğlu Muhammed. Tarihin andığı üzere: Tebrizli Şems. Dedem Azeri Türküdür. Babam Melekdadoğlu Ali,
Dedem Horasanlıdır. Dedem Alamüfte yetişip büyümüş daha sonra, Hasan Sabbah’ın talebelerinden olmuştur. Horasan’da dedemin ticari bir husumeti nedeniyle ailem Tebriz’e göç ederek oraya yerleşmiş. Ben burada 1183 yılında dünyaya gelmişim. Bana Muhammed ismini vermişler.
Soyum Şia’nın İsmailiyye mezhebinden, fıkhi olarak da Caferiyye ekolünü benimsemişlerdir. Dedemin çok hırçın, sivri dilli olduğunu söylerler. Çocukluğumda çok kavgacı ve sözünü esirgemeyen bu yapımdan dolayı annem beni hiç göremediğim dedeme benzetirdi. İnsanların iki yüzlülük ve yalakalıklarına tahammül edemiyordum. Yanlış yapanı gördüğümde öfkeleniyor lafımı esirgemiyordum. Babam bu özelliğimden dolayı:
— Deden dilinden belaları üzerimize çekti. Hiç kimse ile geçinemediğinden oralardan buralara göç etmek zorunda kaldık. Bari sen dilini tutmasını bil oğlum. Derdi.
Babam iflah olmam ve eğitim almam için beni medresede Kur’an öğrenmeye yolladı. Yaşıtlarım doğru dürüst cümle kuramazken ben yedi yaşında hafızlık eğitimine başlamıştım. Medrese hocası bana sıska çelimsiz olduğumdan “Tarla kuşu” lakabını vermişti. Oysa ben başlangıçta şahinleşecek sonra rüyalar kuşu üveyik olacaktım, onların haberleri bile yoktu. Sınıftakiler bir ayda cüzden Kur’an’a geçememişlerdi ben geldiğim günün ertesi Kur’an-ı Kerim’e başlamıştım. Hocam şaşırdı.” Sen normal değilsin tarla kuşu” demeye başladı. O gece babam teheccüd namazı kılmaya kalkmıştı. Abdest aldım arkasında namaza başladım. Selamdan sonra:
— Oğlum teheccüd cemaat namazı değildir, uykudan kalkınca kılınır üstelik sen mükellef yaşta değilsin. Ama namazı kılmana sevindim. Diye yanağımdan öperek odasına geçti. Rahlenin üzerindeki Kur’anı elime aldım okumaya başladım. Gecenin ortasında başladığım Kur’anı güneşin doğuşuna yakın bitirmek üzereydim. Gözüm yoruldu dinlenmek için uzandığımda içim geçmiş rüyamda melekler bana okuduğum âyetleri okuyordu. Uyandım. İçim sevinç dolu uyanışımla Kur’an’ı kapattım. Okuduğum âyetleri unutulmamak üzere ezberlediğimi fark ettim. Kur’anı tekrar elime aldığımda parmağım tevâfuken Şems sûresini açtı. Ayetleri okurken onuncu âyete gelince göğsümün balon gibi şiştiğini hissettim. Oraya bayılmışım. Kendime geldiğimde parmağım hâlâ onuncu âyetin üzerinde duruyordu. “Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp saran da elbette yıkıma uğramıştır.” Bu âyete çarpıldım. Tutuldum. Vurgun yedim. Şems sûresine âşık oldum. Bu âyetteki arıtmayı herkes nefsi köreltme anlar. Oysa nefsi olgunlaştırma şeytanı tökezletmedi. Toprağa tohum ekildiğinde yabancı her şeyden arıtıldığı gibi nefis de İlâhi ümitlerle arınır ve Allah’ın lütuf ve inayetine bırakır kendini.
Sabahleyin aileme:
— Bugünden sonra bana Şems diye seslenin. Kuran’daki Şems sûresine aşık oldu evladınız. O günden sonra ismim Şems olarak anıldı. Doğum yerimden dolayı Tebrizli Şems olarak tanındım. Dini ilimler hocam Rukneddin Secasi, derslerden sıkılıp pencereden bahçeye kaçtığım için, uçan mânâsında Parende demeye başladı. Haklıydı da Ömrüm boyunca hiçbir yere bağlanmaksızın oradan oraya uçan bir Şems i Parende olacagımı sezmiş olmalıydı.
Benim yetişmemde emeği geçen hocalarım: Ebu Bekir Selfebaf. Şeyh Kirmâni ve Rukneddin Secasi’dir. Ancak hocalardan faydalanmam ders tarzından ziyade, sohbet ortamında soru cevap şeklindedir. Genelde de münazara şeklinde geçiyordu ilim meclisimiz. Ruhumu tam mânâsı ile doyuran tek hocam Mevlâna’dır. Hoca dediğin hem öğrencin olmalı hem öğretmenin. Dostun olmalı. Sırdaşın olmalı. Hoca dediğin gönüldaşın olmalı. “Ben söyleyeyim sen dinle” dememeli. Söylemeden anlamalı. Hoca dediğin haldaş olmalı. Vaaz verir gibi konuşmamalı. Gönlüne ipotek koymamalı. Bazen hamur etmeli mânâyı. Bir kelime söylemeli ki ciltlerce kitaplardaki mânâyı akıtmalı. Damlada deryayı sunmalı hoca dediğin. Arayan olmalı. Aranılan olmalı. Hoca dediğin adayan olmalı.
ÇOCUKLUĞUM
“Sen teninle hayvan, ruhunla meleksin. Bunun için hem toprağa hem feleğe gidersin.”
Çocukluk çağlarında bana garip bir hal gelmişti. Gece hiç uyumuyor sabahtan akşama kadar ağzıma bir lokma koymuyordum. Üstelik ne uykusuzluk çekiyordum ne de açlık. Sanki gizli bir el beni güçlü bir halde ayakta tutuyordu. Annem sıcak tandır ekmeği, yağlama, haşlanmış et ve tatlı getiriyor ağzıma bir lokma aldığımda çıkarıyordum kendimi tıka basa doymuş gibi hissediyordum. Günlerce açlık hissetmeden yemek yemediğim su içmediğim oluyordu. Yaşıtlarım oyun oynarken ben bir ağacın altında güneş doğduktan batana kadar oturuyordum. Babamın dediğine göre görülmeyen varlıklarla sayıklama halinde konuşuyormuşum. Benim bile anlamakta zorlandığım bu halimi kimseler de anlayamadı. Babam bile ne olduğunu bilmiyordu. Bana diyordu ki:
— Sen deli değilsin, bilmem ki bu gidişin sebebi ne? Sende bu yola girmek için gerekli olan ne terbiye ne riyazet var. Ne de başka bir şey. Annen ve teyzen senin bu haline üzülüyorlar, sana cinlerin musallat olduğunu düşünüyorlar. Benden seni okutmam için hocaya, türbeye götürmemi istediler. Oğlum ne mecnun ne meczup, oturun oturduğunuz yerde diye susturdum. Muhammed’im nedir bu ahvalin? Babama dedim ki:…
“Aşkın Gözyaşları / Tebrizli Şems” için 52 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli) Tasavvuf
- Kitap AdıAşkın Gözyaşları / Tebrizli Şems
- Sayfa Sayısı340
- YazarSinan Yağmur
- ISBN6051130293
- Boyutlar, Kapak 13x22 cm, Karton Kapak
- YayıneviKARATAY AKADEMİ YAYINLARI / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Atam Oğuz ~ Ramazan Ateş
Atam Oğuz
Ramazan Ateş
Türklerin Atası olarak kabul edilen Oğuz Kağan kimdir? Bu soruya onlarca yanıt verebiliriz. Geçmiş zamanlardan beri Oğuz Kağan hakkında birçok araştırma yapılmış, birçok tez ortaya konulmuştur. Bu araştırmalardan yola çıkarak, Oğuz Kağan’ın Zülkarneyn, Makedonların efsanevi kralı Büyük İskender, Saka Hükümdarı Alp Er Tunga, Hun İmparatoru Mete Han, 2.Göktürk Devleti’nin kurucusu Bilge Kağan, olduğu iddia edilegelmiştir. Bu kişilerin her biri içinde güçlü kanıtlar sıralanmıştır.
- Kerim Usta’nın Oğlu ~ Halide Edib Adıvar
Kerim Usta’nın Oğlu
Halide Edib Adıvar
Her gece, akşam yemeğini yedikten sonra Kasım’ı yukarıdaki odaya gönderirler. İşte oda: Sokak üstündeki pencerenin önünde uzunca bir sedir, çocuğun yatağı oradadır. Sedirin üstüne,...
- Gecenin Atları ~ Ali Teoman
Gecenin Atları
Ali Teoman
Ali Teoman’ın ve “üçleme”nin son romanı: “Gecenin Atları” Ali Teoman’ın ölümünden iki ay önce bitirip YKY’ye teslim ettiği son romanı Gecenin Atları yayımlandı. Böylece...
süper bir hikaye yahu
süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr
çok güzel okunması gereken bir kitap
ikinciside çok güzel
Süper bir hikaye
Daha okumadım ama bu kitap hakkında herkesin olumlu eleştirileri var. Bende en kısa zamanda okuyacağım.
“Şems: Beni bu güne kadar doğru yazmayan kalemlere ses ”
anlatımı çok güzel..
çok güzel okunacağına inanıyorum ve enkısaa zamanda okuyaCAĞIM…
okunması gereken bir kitap
“Güneşim içerde uyuyor,
uyanıp dışarı çıkmasını bekliyorum ve gözlerimin o eriten gözlerine değmesini bekliyorum,
uyan SEVDİĞİM , KÖRDÜĞÜMÜM…”
kim bilir Hz Mevlana günlerce görmediği Şems’ini ne heyecanla beklemiştir diye düşünüyorum, kalp nasıl kaldırır onca zaman sonra AŞK-I İLAHİNİN TECELLİSİNİN gözlerini ilk gördüğü anı…
Çok güzel bir kitap ben çok sevdim.Şimdi sırada ikincisini okumaya geldi.
bence güzel kjitap ama çok güzel değil tebrizli şems i çokta iyi biyografi etmemiş mewvlana yı sadec eşems e aşık birisi olarak anlatmış ama mevlana öyle değil mesnevi nasıl ortaya çıktı …..
tam anlamıyla okuyamadığın belli , tabii bu herkese göre değişir, mesnevi nasıl mı ortaya çıktı kitabı anlamadan okumuşsun ,anlasan zaten bu yorumu yapmazdın
bence anlatılan anlatım şekli şems-i tebrizi ile meylana hazretlerinin dostluğunu değil farkli şeyleri anlatmış bu kitabı okuyan çoğu insan onların dostlukjlarından ziyade iki sevgili arasındaki aşkı düşünür. bencemevlana hazretleri i,le şems-i tebrizi bu kadar sığdüşüncelerle yaşamamış dostluklarını hele beraber gerçek AŞK’ı bulmaları bambaşka bir boyut Allah onları gerçekten anlayabilmeyi nasip etsin ve gerçekten öyle dost öyle bi dostluk bulabilmeyi…
Çok güzel bir kitap Şems ve Mevblana ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi heralde
Sinan Yağmurun emeğine sağlık…
harika demek bile yetmez bu kitaba..
BEN BEGE3NMEDIM BIRAZ ABARTI VE MODA AKIMI GIBI BIR ZAMAN SONRA DURUR TEKRAR TEKRAR ARIM BALIM SEKERIM GİBİ:)
okulda kitap okuma saatinde okumaya başladığım bir kitaptı.Fevkaladeydi.
Arkadaşlar bu kitabın e-book hali elinde olan varsa ve bana gönderebilirse ona minnettar kalırım, nijeryadan ulaşmak boraz zor zira.
barsevisgi@hotmail.com
aşk ilmi medresede öğrenilmez , aşkı kağıtlar da bildirmez.
eyvAllah…
insanın kendini kaybedeceği mükemmel bir kitap.. kitabın sayfa saysı az ama bir türlü bitmek bilmiyor.. daha doğrusu insan bitirmek istemiyor…
harika bir kitap mutlaka okunmalı..
YAZIK YAZIK!..
BÖYLE BÜYÜK İSLAM ALİMLERİNİN İSMİNDEN PARA KAZANABİLMEK İÇİN HER TÜRLÜ SAHTEKARLIK YAPILIYOR!..
ŞEMS-İ TEBRİZİ KİTABI, SAYFA 71 VE YAZILAN AYET!..
“EĞER ALLAH İNSANLARA AŞIK OLMASAYDI, İNSANLARIN O’NA AŞIK OLMALARI MÜMKÜN OLMAZDI”MAİDE 54.
DİKKAT!..
BÖYLE BİR AYET YOKTUR!..DENSİZLİĞİN BU KADARI DA FAZLA DOĞRUSU!..
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” Maide 54.
Sadece yazar Allah aşkını anlattığı içini bu Ayeti yorumlayarak yazmıştır.
Ayetler yorumlanamaz anlamları kesindir değiştirilemez
o zaman neden bu kadar çok tevsir var?
neden 4 meshep peygamber efendimizin sünnetlerini farklı yorumluyor?
Kitabı, hatta 3 seriyi de okudum; ama bazı hatalar var. Arkdaşın da dediği gibi Maide Suresi 54. Ayet diyerek, ayet yerine kendi yorumunu yazması büyük bir hatadır. Çünkü ayetin anlamı bellidir. Ne yalan söyleyeyim, ben de çok yadırgadım bu durumu.
İBRAHİM KANİ söyledi: Tarih: Ağustos 1, 2011
YAZIK YAZIK!..
BÖYLE BÜYÜK İSLAM ALİMLERİNİN İSMİNDEN PARA KAZANABİLMEK İÇİN HER TÜRLÜ SAHTEKARLIK YAPILIYOR!..
ŞEMS-İ TEBRİZİ KİTABI, SAYFA 71 VE YAZILAN AYET!..
“EĞER ALLAH İNSANLARA AŞIK OLMASAYDI, İNSANLARIN O’NA AŞIK OLMALARI MÜMKÜN OLMAZDI”MAİDE 54.
DİKKAT!..
BÖYLE BİR AYET YOKTUR!..DENSİZLİĞİN BU KADARI DA FAZLA DOĞRUSU!..
bu yorumu yazan arkadaşa sesleniyorum…bu kitabı okuyanlar böyle bir hatanın farkında değilde senmi farkındasın saygıdeğer din alimi arkadaşım..!
kitabı yeni aldım ve okumadan paylaşılan yorumlara bakmak istedim..ve Maide 54 ile ilgili geçen kısma baktım..ezbere yorum yapan şahsiyete üzülüyorum…
İbrahim kani arkadasım cok guzel bı noktayı yakalamıssın bende okudum ama orasına dıkkat etmemıstım… yalnız bence bu kadar sıddetle konusmasaydın belkı basım hatası ve yada yanlış tefsir edilmiş olabılır… ben ayete baktıgım da ortada bı sevgı var ama tabıkı burdakı aşk degıl…
çok güzel 2.okuyorum tavsiye ederim okumayanlara…
kitabı yeni okumaya başladım, okuyucu olarak tabii ki gereken yerleri eleştireceğiz. İbrahim Kani arkadaş çok haklı bu konuda, Allah’ın ayetleriyle ilgili yorum yapma hakkını kim veriyor bu adama, kendisi tefsir alimi mi? Ayrıca kitapta Muhyiddin Arabi ile ilgili Mevlana’nın yanında çakıl taşı bile olamaz diye, yazmış, Allah dostlarının derecelerini kendisi mi belirliyor?
burada bu kitabın başına okudum.ve gördügüm yorumların hepsi bir ikisi haric olumluydu.bende zaten begenmiştim yorumları okumadan.bu demek oluyorki başına başladıysanız sonunda getiricez :))))
ben bu kitabı kesinlikle en sevdiğim kitaplar içine koyuyorum ve yadırgayanları yadırgıyorum. ayrıca ikinci serisi olan hz. mevlana kitabını da aldım ve şu anda okuyorum. kasımda çıkacak olan kitabını da alacağım. bu kitap bana doğruyu öğretti ve dediğim gibi yadırgayanları YADIRGIYORUM!!!!
Çok abartılı ve tarihi gerçeklere uymayan bir eser. Şemsin kim olduğu öldürülüp öldürülmediği dahi tartışılırken ölümüyle ilgili bu derece ayrıntı verilmesini roman dahi olsa doğru bulmuyorum.Ancak duygusal yönü güçlü bir roman niyetine okunmalı biyografi değil.
VE ŞEMS DÖNMEYE KARAR VERDİĞİNDE SULTAN VELED İN O SİHİRLİ KELİMEYİ SÖYLEMESİNİ İSTER …HAMUŞ
Güzel
Aşkın göz yaşları Hz:mevlana’yı okuduktan sonra harcadığım saatlere üzüldüm.
bu gerçeklere dayanan şeyler değil bence.bu nasıl aşktır arkadaşlar.bir erkeğe duyulan taparcasına bir aşk…ben kendi görüşümü söylüyorum.bence göbekten atmaca.
Allah aşkı başka,peygamber aşkı da başka.İki sevgiliyi anlatan taparcasına bir aşk bu ya.karısına duymadığı aşkı şems’e duyuyor.ilk karısına yazdığı mektuplardan bile daha derin mektuplar.
yazdığı mektupları okurken hayretler içinde kaldım bazı satırları tekrar tekrar okudum.aklıma gelmedi değil sonların da da yazıyor bunların aşkı ….. ilişki diye.abi böyle birşeye ben inanmıyorum yani kitabın mevlanayı anlattığına.
bu kitabı herkes okur ama çok azı anlar anladığımızı zannedip saçma sapan yorumlar yapmak hiç hoş değil bence kendini ve ne istediğini bilenler okumalı
o zamanlar yaşayan insanlarda sizin gibi algılamış.ama bunun doğru olmadığını dşünüyorum manevi olarak düşünün.sadece bir dosta duyulan sevgiden bahsediliyor.kendi içinizdeki fesatlığı başkaları üzerinde yorumlayamazsınız.bence mevlana ile şemsi değil kendi kişiliğinizi gözden geçirin.
onların aralarındaki aşk tasavvufi bir aşk ralım
güneşle ay onlar ….yanlış şeyler düşünmeyelim biraz tasavvuftaki aşkı araştı
harika bir kitap. beni bütün sıkıntılarımdan arınmama sebep olan kitap. beni hayata bağlayan içimdeki aşkı yeniden keşfetmeme sebep olan kitap.. herkes okumalı bu AŞKI.. Aşk sadece Allahadır.. anlayabilene…
konu sadece dini mi?içeriği hakkında çok bilgi edinemedim.umutsuz bir arkadaşıma bi kitap alacağım hayata daha sıkı bağlanmasını istiyorum uygun kitap mı ?
Herkese selamlar ,
Öncelikle serinin ilk kitabını okuduktan sonra kafamda gerçekten büyük soru işaretleri oluştuğundan internette acaba sadece ben mi böyle düşünüyorum çelişkisiyle yorumlara bakarken bu siteyi buldum,
Lafı uzatmadan yorumumu yazayım ,bazı arkadaşlar gibi bende iki hazretin arasındaki tasavvufi ilişkinin ucu açık bir şekilde abartılarak yazıldığını düşünüyorum.İlahi aşk tan söz edildiği konusunda hem fikirim ancak ilahi aşkın anlatılış şeklini sindiremedim.
1 hafta önce şemsi tebrizi ve hz.mevlana yı kabirlerinde ziyaret ettim,şemsi tebrizinin kabrinin dahi BURADA OLDUĞUNA DAİR İNANIŞ VAR diyen yine şemsi tebrizi camii nin imamı olduğunu hepinize aktarıyım.Haliyle insan düşünmeye başlıyor,kabrinin dahi net bilinemediği bir zat şems hakkında vefatına dair net bir kaynak yokken bu derece ayrıntı nasıl bilinebilir?…Yanlış yazılacaksa ,üzülerek söylüyorum yazılmaması daha iyi ,ya da fikirleri ve yaşayış şekilleri farklı anlatış yolları aransa daha iyi olur diye düşünüyorum.
İlahi aşk diyip duruyoruz ancak hepimiz hemfikirizdir ki aşkın saf hali ,en saf hali Kuran ı Kerim de,o kitap haricinde yeryüzünde ilahi aşkı anlatabilicek bir kitap olma ihtimalinin olmadığını düşünüyorum ve ilahi aşkın başka bir yerde DE aranmasını yanlış buluyorum.
Sinan yağmur ve benzeri yazarlar!!! tasavvufi bir alimi nasıl olur da bir roman kahramını haline getirme cüretinde bulunurlar inanın şaşıyorum.Mesnevi yi açıp okuma fırsatı bulanlar Hz.Mevlana nın yazma düsturuna şahit olmuştur , saygı öyle yüksek boyutlara ulaşmıştır ki yanlışa mahal verme ihtimali düşünülmüş ve yeri gelmiş bitkiler yeri gelmiş hayvanlar üzerinden anlatılmıştır anlatılmak istenen.
Büyük alimlerin hakkında yazarken en azından onlardan da yazma düsturlarını vird edinilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yorumum uzun oldu kusura bakmayın ,son olarak ta
” Alimlerin ağzından çıkmamış bir sözü ,çıktı olarak söylemek ya da yazmak iyi niyetle olsa dahi iftira ve yalan hükmündedir,velev ki ALİMLERİN…”
Hz.Mevlana ve Şemsi Tebrizi yi İslam ve Kuran ı Kerim ışığından yoksun izlemek karanlığa bakmaktan hiçbir farkı yoktur.Onların nasıl Rabbi sevdiğini okumak lazım ama daha önemlisi Sevdiklerini sevmek lazım…
kmlbzkrt “Mesnevi yi açıp okuma fırsatı bulanlar Hz.Mevlana nın yazma düsturuna şahit olmuştur” demişsiniz. Okuduğunuz mesnevi kimin kaleminden çıkmıştı acaba ? Bir çok eser birileri tarafından ele alınıp değiştirilebiliyor sonuçta…Bazı şeyleri eleştirirken kendi kazdığınız kuyuya düşmemeniz gerekir diye düşünüyorum. Saygı ve sevgilerimle.
Okuduğum mesnevi hatta Hz.Mevlana’nın mesnevisinin tercümesini emekli albay merhum Şefik Can yapmıştır.Araştırma ihtimaliniz varsa Şefik Can ın tercümelereri en doğru tercüme olarak anılır.Kendi kazdığınız kuyu demekle neyi kastettiğinizi anlamadım umarım ”yorum” ve ”tabirinizle ”kuyu kazmak” arasındaki farkı biliyosunuzdur.Yazdığınız ”Bazı şeyleri eleştirirken kendi kazdığınız kuyuya düşmemeniz gerekir ” sözünüzü kendinize iade ediyorum,bi düşünün bakalım kuyu kazan kim ? düşen kim ?
Acizane tavsiyem merhum Şefik Can ‘ın tercüme ettiği Hz.Mevlana ‘nın eserleri ile diğer Tercümeleri akademik seviyede inceleyin.Şefik Can ‘ın hayatını nasıl ve neler yaparak geçirdiğini öğrenin.Elbetteki amacım tercümanından ziyade yazanına vurgu yapmak ama tercümesini yapan kalifiye ve duayenlerden eğitim almış bir yazar ,yabana atılmaması gerekir. Ayrıca Konya Müzeler Müdürlüğünün tek tavsiye ettiği tercümedir bunuda hatırlatıyım.
Güncel olduğu için Mesnevi Şerif yazdım ,Divan ı Kebir tercümesini de inceleyebilirsiniz ,Şefik Can ın konu ve dile ne kadar hakim olduğunu anlamanız için.
Ben size kazdığınız kuyu demiycem ama nacizane tavsiyem imkanınız varsa merhum Şefik Can ın eserlerini temin etmeniz ve ilgilenmeniz.
Çok satanlar listesinde olunca alıp okudum.Bu seri bana gerçek Mevlana ve Şems hakkında bilgi edinmem gerektiğini hatırlattı. Mevlana’nın mesnevisinin de kesinlikle okunması şart olduğunu.
Daha kitaba yeni başladım,ancak kitabın başlarında Muhyiddini Arabi hazretlerinin,Mevlananın yanında incinin yanındaki bi çakıl taşı dahi olmadığını ifade ediyor.ben bunu kesinlikle yazarın haddini aşan bi yorumu olarak düşünüyorum.bu yorum beni kitaptan soğuttu
1,2,3,4 SERİSİNİ DE OKUDUM, BU GÜNE KADAR OKUDUĞUM BİYOGRAFİK ROMANLARIN EN İYİSİ…AKICI BİR USLUP VE SÜRÜKLEYİCİ..BU YAŞTA KİTAP OKUMAYI BIRAKMAK ÜZERE İKEN ‘.. AMA SİNAN BEYİN BU AŞKIN GÖZYAŞLARI YENİDEN KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞIMI KAZANDIRDI.. TŞK.LER SİNAN YAĞMUR..OKUDUKÇA AĞLADIM.. AĞLADIKÇA AKŞI YAŞADIM, AŞKI YAŞADIKÇA DEĞİŞTIM…!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
bende bu kitabı daha okumadım ama hocamız okumamı tavsiye etti en kısa zamanda okuyacağım
SÜPER