“Ne zaman insan olacağını bilmezsen, ne zaman cadı olacağını da bilemezsin. Ve yoldan çıkmaktan korkarsan, hiçbir yere gidemezsin.”
Yakın geçmişte, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız Sör Terry Pratchett’ın, dünya çapında 85 milyonun üzerinde satan 41 kitaplık, kültleşmiş “DiskDünya” dizisinin beş kitaptan oluşan muhteşem ve eğlenceli “Tiffany Sızı” alt serisinin ikinci kitabı Gökyüzü Dolu Şapka’da, DiskDünya’nın yorgun topraklarındaki amansız hayatta kalma mücadelesi sürüyor.
Daha önceki yıllarda iki ayrı baskı yapan ve beğeniyle okunan Gökyüzü Dolu Şapka’nın, Niran Elçi’nin pürüzsüz Türkçesiyle, Delidolu Yayınları tarafından yeniden gözden geçirilen baskısında, yeteneklerini geliştirmeye çalışan genç cadı Tiffany’yi ele geçirip beyninde yaşamayı amaçlayan büyük bir tehlike var. Kadim ve korkunç bir şey: Kovan! Pusuda bekleyen Kovan, Tiffany’yi ele geçirebilmek için her şeyi yapmaya hazır. Ya Kovan Tiffany’yi ele geçirecek, ya da Tiffany, Kovanı alt edecek. Üstelik bu sefer, her şeyle savaşan Küçük Özgür Adamlar bile Tiffany’yi kurtarabilmek için çaresiz kalabilir…
Akıllıca ve kurnazca yazılmış Gökyüzü Dolu Şapka’da, Tiffany ve tüm zamanların en gürültücü, en sert, en pis kokan ecinnileri Küçük Özgür Adamlar ile birlikte, kuyruğu yerine kafası olan bir atla karşılaşabilir, Uçan Pastırma Kardeşler ile yerçekimine meydan okuyabilir, horon tepen katır Clarence’i görebilir, zihninizi okuyabilen Topsy ile Tipsy ile belleğinizi sorgulayabilirsiniz. Tabii Kovan sizi ele geçirmeyi başarmazsa…
“Kovan bi… bedensiz bi zihin gibidir ama düşünemez. Bazıları onun korkudan başka bi şey olmadıını sööler. Hiç ölmez. Ve yaptıı şey…”
DiskDünya serisi, hayal gücünün sınırlarını zorlayan kurgusunun yanı sıra kuantum fiziğinden sanayi devrimine, popüler kültür klişelerinden edebiyat ve sinema klasiklerine uzanan değişik kültür unsurlarına saygı duruşunda bulunarak gerçek dünyadaki pek çok konuyla dalga geçmeyi bilen, göz kamaştırıcı bir edebiyat harikası…
GİRİŞ
“Periler ve Onlardan Sakınma Yolları” adlı kitaptan
Yazan: Sezgiye Kene
Nac Mac Feegle:
(Aynı zamanda Ecinniler, Küçük Özgür Adamlar, Küçük Adamlar ve
‘Kimliği Belirsiz Silahlı Kişi ya da Kişiler’ olarak da tanınırlar.)
Nac Mac Feeglelar, peri ırkları arasında en tehlikeli olanlarıdır, özellikle sarhoş olduklarında. İçmeye, savaşmaya ve hırsızlık yapmaya bayılırlar ve yere çivilenmemiş olan her şeyi çalarlar. Eğer çivilenmişse, çivileri de çalarlar. Bununla beraber, onları görüp de hayatta kalabilenler, bu perilerin şaşırtıcı ölçüde sadık, güçlü, azimli ve kendilerine has bir şekilde, oldukça ahlâklı olduklarını söylerler. (Hiçbir şeyi olmayan kişilerden hiçbir şey çalmazlar mesela.) Ortalama bir Feegle erkeği, (Feegle kadını nadir bulunur) on beş santim boyunda ve kızıl saçlıdır. Tenleri, taşıdıkları dövmeler ve çivit denen bir boya yüzünden mavi renktedir. Ve bütün bunları görecek kadar yakında olduğunuza göre, muhtemelen size vurmak üzeredir. Eski malzemelerden yapılmış, belli bir özelliği olmayan İskoç eteği giyerler; çünkü Feeglelar kabilelerine karşı sadakatlerini dövmeleriyle gösterirler. Tavşan kafatasından yapılmış miğfer takıyor olabilirler.
Feeglelar, saç ve sakallarını genellikle tüy, boncuk ve canlarının çektiği başka her türlü şeyle süslerler. Mutlaka kılıç taşırlar; ama kılıç yalnızca gösteriş içindir, çünkü aslında tekme ve kafalarıyla savaşmayı tercih ederler.
Tarih ve Din
Nac Mac Feegleların nereden geldiği bilgisi, şu ünlü Geçmişin Pusları’nda kaybolmuştur. Kötü Kraliçe’nin kinci ve diktatörce yönetimine karşı çıktıkları için Masal Diyarı’ndan atıldıkları rivayet edilir. Ama sadece ayyaş oldukları için atıldıklarını söyleyenler de vardır. Dinleri varsa da, hakkında pek az şey bilinmektedir. Bu konu hakkında bilinen tek gerçek, ölü olduklarına inandıklarıdır. Mavi bir gökle kaplı, dağlar ve savaşacak şeylerle dolu, güneşli dünyamıza bayılırlar. Bunun gibi harika bir dünya herkese açık olamaz, derler. Bu dünya olsa olsa, cesur savaşçıların ölünce geldikleri bir cennet ya da Valhalla* olmalıdır. Bu yüzden, şöyle bir mantık yürütürler: Onlar da eskiden başka bir yerde yaşıyorlardı ve öldükleri zaman, çok iyi adamlar oldukları için, buraya gelmelerine izin verildi. Bu son derece yanlış ve uçuk bir düşüncedir, çünkü hepimizin bildiği gibi, asıl gerçek bunun tam tersidir. Bir Feegle öldüğü zaman çok yas tutulmaz. Az miktardaki yasın nedeniyse, “Son Dünya” adını verdikleri yaşayanların dünyasına gitmeden önce, ölen kardeşleriyle daha fazla zaman geçirememeleridir.
Adetler ve Yaşam Ortamı
Nac Mac Feegle kabileleri, eski kralların gömülü olduğu höyüklerde yaşamayı tercih ederler. Höyüklere gömülmüş altınların arasına rahat mağaralar oyarlar. Genelde höyüğün üzerinde bir iki dikenli çalı ya da mürver ağacı yetişmiş olur. Feeglelar özellikle eski, içi boş mürver ağaçlarını severler, çünkü o ağaçlar yaktıkları ateşler için baca görevi görür. Ve elbette, höyükte bir de tavşan deliği de olur. Daha doğrusu delik, tıpkı bir tavşan deliğine benzer. Çevresinde tavşan pislikleri ve Feeglelar özellikle yaratıcı bir günlerindeyse, belki birkaç parça tavşan kürkü bulunur. Höyüğün içindeki Feegle dünyası biraz arı kovanına benzer ama bir kovanda bulunandan çok daha az bal ve çok daha fazla iğne vardır burada. Bunun sebebi, Feegleların arasında dişilerin çok az olmasıdır. Belki bu yüzden, Feegle kadınları çok sık ve çok kısa aralıklarla bir sürü bebek doğurur. Bebekler doğduklarında bezelye tanesi boyundadır ama iyi beslenirlerse çok hızlı büyürler. (Feegle halkı, bebekler için gerekli olan sütü çalabilmek için insanların yakınında yaşamayı tercih eder.) Kabilenin kraliçesine kelda adı verilir. Kelda yaşlandığında kabilenin büyük kısmının annesi olur. Kocası, Koca Adam olarak bilinir. Bir kız çocuğu doğduğu zaman –sık olan bir şey değildir bu– keldalığın sırlarını, onların deyişiyle gizini öğrenmek için, annesinin yanında kalır. Evlenecek yaşa geldiğinde kabilesini terk etmek zorundadır. Ve bu uzun yolculukta onu korusunlar diye, yanına erkek kardeşlerinden birkaçını alır. Genellikle keldası olmayan bir kabileye gider. Çok, çok nadiren, keldasız kalmış bir kabile yoksa mesela, değişik kabilelerden Feeglelar toplar ve kendi ismi ve kendi höyüğü olan yeni bir kabile kurar. Kendine bir de koca seçer. Ondan sonra, kabile içinde onun sözü yasa olsa da, mutlak bir itaat görse de höyüğünden nadiren uzaklaşır. Kelda, kabilesinin hem kraliçesi hem tutsağıdır. Ama bir kez, birkaç günlüğüne de olsa, bir insan kızı kelda olmuştur…
Narin mizaçlı kişilere uyarlanmış Feegle Sözlüğü:
Abidik gubidik: Saçma, saçmalık.
Boynumuz kıldan ince: Kendisini bekleyen yazgıyı kabullenmek.
Amanın!: ‘Aman Tanrım!’ ile ‘Sinirim tepemde ve birazdan sorun çıkacak’ arasında değişen anlamları olan genel bir nida.
Antika: Tuhaf, garip.
Bulut: Bana ‘yorgun’ anlamına geldiği söylendi.
Esrar: Gizli şeyler.
Eyvah: Genel bir ümitsizlik nidası.
Fos: bkz. Kofti.
Kılçık: Can sıkıcı kimse.
Kıpkılçık: Gerçekten can sıkıcı kimse.
Kocakarı: Her yaştan cadı.
Kocakarı işi: Bir cadının yaptığı her şey.
Kocatip: İnsan.
Kofti: İşe yaramaz kişi.
Koyun: Çimen yiyen ve ‘mee’ diyen yünlü şeyler. Diğer türle çok kolay
karıştırılır.
Kubur: Tuvalet.
Muşmula: Yaşlı kadın.
Özel Koyun İlacı: Üzgünüm ama muhtemelen kaçak imal edilmiş viski. Koyunlar üzerinde ne etkisi olduğunu kimse bilmiyor. Fakat tek bir
damlasının, çobanlara soğuk kış gecelerinde, Feeglelara ise her zaman iyi geldiği söylenir. Sakın evde denemeyin.
Vecibe: Çok önemli, geleneklerin ve büyünün şart koştuğu görev. Bir kadın ismi değil.
Bölüm 1
AYRILIK
Tepelerin üzerinden görünmez bir sis gibi, çıtırdayarak geldi. Bedensiz hareket etmek onu yoruyordu, bu yüzden çok yavaş süzülüyordu. Şimdi düşünmüyordu. Son düşüncesinin üzerinden aylar geçmişti, çünkü onun adına düşünme işini yapan beyni ölmüştü. Beyinler hep ölürdü zaten. Şimdi yine çıplaktı işte ve korkuyordu. Çimenlerin üzerinde ağır ağır ilerleyen şey; yünlü ve meleyen şu beyaz yaratıklardan birinin içine saklanabilirdi. Ama onların da beyinleri faydasızdı, çimenler ve meleyen diğer şeyler dışında hiçbir şey düşünemiyorlardı. Hayır. Onlar iş görmezdi. Daha iyi bir zihne ihtiyacı vardı: Güçlü bir zihne, kudretli bir zihne, onu güvende tutabilecek bir zihne. Aramaya devam etti… Yeni botlarından utandı: Kaskatı ve pasparlak! Parlak botlar! Rezaletti bu. Temiz botlar deseniz, hadi neyse. İçine su girmesin diye botları birazcık cilalayabilirdiniz. Ama botların yapması gereken şey, çalışmaktı. Parlamamalıydılar. Tiffany Sızı, yatak odasındaki halının üzerinde durdu ve başını iki yana salladı. O botları bir an önce sürtüp eskitmeliydi.
Bir de yeni, kurdeleli hasır şapkası vardı. O konuda da şüpheler besliyordu. Aynada kendine bakmaya çalıştı ama kolay iş değildi bu. Ayna lekeli, çatlak ve avuç içi kadardı. Etrafında gezdirerek kendini mümkün olduğunca çok görmeye çalışması ve gördüğü parçaların birbirine uyup uymadığını hatırlaması gerekiyordu. Ama bugün… yani, normalde evde bu tür şeyler yapmazdı ama bugün düzgün görünmesi önemliydi ve çevrede kimse olmadığından… Aynayı yatağın yanındaki dingildek sehpaya koydu, lime lime olmuş halının ortasında durdu, gözlerini kapattı ve konuştu: “Beni gör.”
Ve uzakta, tepelerin üzerinde; bedensiz ve zihinsiz ama korkunç bir
açlık ve dipsiz bir korku hisseden şey, gücü sezdi.
Bir burnu olsa, havayı koklayabilirdi.
Aradı.
Buldu.
Ne tuhaf bir zihin, tıpkı iç içe geçmiş, gittikçe küçülen bir zihin
yumağı gibi! Ne kadar güçlü! Ne kadar yakın!
Hafifçe yön değiştirdi ve biraz daha hızlandı. Hareket ederken,
sinek sürüsü gibi bir ses çıkarıyordu.
Koyunlar bir anlığına, göremedikleri, duyamadıkları ve kokusunu alamadıkları bir şey yüzünden huzursuzlanarak melediler…
…sonra da otlamaya devam ettiler.
Tiffany gözlerini açtı. Oradaydı işte, kendinden bir iki metre uzakta. Kendi kafasının arkasını görebiliyordu.
Hareket eden ‘kendisine’ bakmadan, dikkatle hareket etti. ‘Kendisine’ baktığı anda bu numaranın sona ereceğini öğrenmişti. Bu şekilde hareket etmek oldukça zordu ama sonunda kendi önüne geçti ve kendini tepeden tırnağa süzdü. Kahverengi gözler ve onlara uygun kahverengi saçlar… Bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. En azından saçları temizdi ve yüzünü yıkamıştı. Üzerindeki yeni elbise, görüntüsünü biraz düzeltiyordu. Sızı ailesinde yeni giysiler almak o kadar sıradışı bir şeydi ki! Ve elbette, seneye de giyebilsin diye elbiseyi birkaç beden büyük almışlardı. Ama en azından açık yeşildi ve yere değmiyordu. Parlak botları ve hasır şapkasıyla tam bir çiftçi kızı gibi görünüyordu; ilk işine gitmeye hazırlanan, oldukça saygın bir çiftçi kızı gibi… Bu kadarı yeterli olmalıydı. Kafasındaki sivri tepeli şapkayı da görebiliyordu, ama çok dikkatli bakınca. Havada bir ışıltı gibiydi, gördüğünüz an kayboluyordu.
Yeni hasır şapkası endişelendirmişti onu ama sivri şapka, hiç yokmuş gibi hasır şapkanın içinden geçivermişti. Bunun sebebi, bir bakıma, var olmamasıydı. Şapka, yağmurlu havalar dışında görünmezdi. Güneş ve rüzgâr içinden geçip gidebiliyordu ama yağmur ve kar bir şekilde onu görüyor, ona gerçek bir şapkaymış gibi davranıyordu. Dünyadaki en harika cadı vermişti onu Tiffany’ye. Siyah elbise giyip siyah şapka takan; gözleri, hasta bir koyunun içinden geçen terebentin gibi içinize işleyen; gerçek bir cadı. Onu tanımak bile bir ödüldü. Tiffany büyü yapmıştı, ciddi bir büyü. Yapmadan önce yapabildiğini, yaparken de ne yaptığını bilmiyordu. Yaptıktan sonra, nasıl yaptığını anlamamıştı. Şimdi nasıl yaptığını öğrenmek zorundaydı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Genç Yetişkin Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGökyüzü Dolu Şapka
- Sayfa Sayısı312
- YazarTerry Pratchett
- ISBN9786257314763
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kutsal Kemikler (Cep Boy) ~ Michael Byers
Kutsal Kemikler (Cep Boy)
Michael Byers
İşte nihayet DAN BROWN ve DA VINCI’nin ŞİFRESİ’ne ciddi bir rakip çıktı. Publishing News TARİHİN EN KARANLIK SIRRI… BİR İNSAN İSKELETİ… İSRAİL, VATİKAN ve...
- İz Bırakanlar Unutulmaz ~ Sarah Willis
İz Bırakanlar Unutulmaz
Sarah Willis
ON BEŞ YAŞINDAYIM VE HAYATIN GERÇEKLERİNE TUTUNMAK İÇİN CAN ATIYORUM… Ben arkadaşlarıma hiç benzemiyorum, mesela kendime ait bir odam hiç olmadı. Yaşadığım yerleri hatırlamıyorum,...
- Dünyanın Merkezine Tünel Kazmak ~ Kevin Wilson
Dünyanın Merkezine Tünel Kazmak
Kevin Wilson
“Merak ediyorum, acaba insanoğlunun takıntıları da, Japon balıkları gibi, koşullar ne kadarına izin verirse o kadar mı büyüyor?” Kevin Wilson’ın karakterleri gerçekle hayal, sıradanla...