Her şey zamanın içinde savrulup gider. Unutulur mu? Asla unutulmamalı. Değerli olan yalnızca zamandır. Geçmiş ise geçmişin olmalıdır. Yükleri ağır olur. Onları bırakın. Size yük olan insanları ve yaşanmışlıkları orada bırakın. Bırakmak zorundasınız. Onları yalnızca bazen bir anı olarak tutmalısınız. Asla güneşin doğuşuna dâhil etmemelisiniz. Güneş her gün tüm güzelliği ile sizin için doğar ve doğmaya devam edecektir. Hiçbir şey sona ermez. İnsanlar sizin yönetmenliğini yaptığınız dizide oynadılar ve rolleri bitti. Kimi başrolde oynadı. Kimi figüran olarak ama bitti. Bitmeliydi. Bunu ise siz belirlediniz. Belki başrol olarak belirlediğiniz insanlar başarılı değildi. Keşkelere yer olmamalı. Hata yapmak güzeldir. Unutmayın her hata gerçeğe en yakın olandır. Ama bitmiş değil devam ediyor. Yine de hala yönetmen sizsiniz. Yeni insanları dâhil edebilirsiniz. Eğer cesur olamazsanız çaresiz olursunuz. Bu da bir seçimdir. Ancak sonuçları ağır olan bir seçimdir. Bence kalkmalısınız ve insanlardan ümidinizi yitirmemelisiniz. Unutmayın gecenin en karanlığı gündüze en yakın olanıdır…
MUTLULUĞUN ve huzurun beni terk ettiği o gece… 21 Eylül gecesiydi… Gerçek hayata uyandığım o gece, içimde bazı şeyleri sorgulamaya başlamıştım. Kendime neden yalnızlık hissini yaşadığımı sormuştum. Aslında her şey yolunda gibi görünürken, kendimi yolunda gitmeyen bir yol ayrımına gelmek üzere bulmuştum.
Gece saat iki gibi arkadaşlarım ile geçirdiğim bir kutlamada yalnız çıkmıştım. Sahilin soğuk rüzgârı üstümdeki paltoyu delerek, adeta göğsümün kafesine şimşek rüzgarlarını estiriyordu. Üşümüştüm. Beni yine tuhaf bir his kaplamıştı. Kendimi Üsküdar’da kız kulesinde bulmuştum. Manzarasını kendimi bildim bileli sevmişimdir. Nedense buraya her gelişimde yaşadığım hayatı farklı bir biçimde sorgulama gereği duyuyorum. Okuduğum kitaplarda kendimi aradığım zamanlar da oluyor. Fakat her kitap çocuklukla ilgili sorunları dile getiriyor. Geçenlerde psikoloğa gittim. Açıkçası neden gittiğimi ben de bilmiyorum. Seansım normal bir sohbet gibi gelişti. Seyran hoca seansım bitmek üzere iken bana, “Seni bir daha görmek isterim.” dedi. Açıkçası sohbeti hoşuma gitmişti. “Haftaya tamam diyelim mi ?” deyince, ben de “Olur.” dedim. Hafta bitmeden tekrar gitmiştim. Bazı soruları beynimde bir takım şeyleri uyandırmış gibiydi. Fakat ben o şeyleri kapatmaya çalışıyordum. Seans sırasında sorduğu her soruyu, “Bilmiyorum.” diye cevapladım. O ise, söylediklerim karşısında bakışları ile peki der gibi cevaplar vermişti.
Güzel bir odası vardı. Oturduğu koltuğun arkasında bir takım heykeller dikkatimi çekiyordu. Yunan tanrisi Zeus, Hera, Demeter gibi heykeller vardı. Hera’nın güzelliğini birçok kitapta duymuşumdur ve hep etkilenmişimdir. Zeus’un aşkı, Demeter…
Bereketin ve mevsimlerin tanrısı… İçimdeki mevsimleri ve duygularımın bana yaşattığı soğukluğu ve sıcaklığı Demetlere sormak isterdim. Zeus’a ise gözlerine bakıp bana aşkı anlat demek isterdim. Tabi ki bunların hayalden ibaret olduğunu biliyorum. Içimdeki mevsimleri de, soğukluğu ve sıcaklığı da, benim bulmam gerekiyordu. Fakat nasıl olacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Sahil yolunda yürüyerek hep düşündüm. Zihnimi yeterince yordum ama bir cevap bulamadım. Adeta bir elim kapağı açmaya çalışırken diğer elim kapağı kapatmaya uğraşıyor gibi yorulmuştum. Aslında beni yoran zihnim ya da bedenim degildi. Kendimi tedavi etmem gerektiğine karar vermiştim.
Bazanın altındaki defter günler sonra aklıma gelmişti. Fakat nedense bilmiyorum. Elim her bazanın altına gittiğinde, içimde bir ürperti oluşuyordu. Cocukken yazdığım günlük o bazanın altındaydı. Bir anlık cesaret ile bazayı açıp, içindeki günlüğü çıkarmıştım. Salondaki masaya bırakmıştım. Ahşap bir kutunun içine koyup, kalın bir bant ile bantlamıştım. Bu kadar açılmaması için neden bantladığımı hatırlamıyorum. Her açmak için dokunduğumda, bir şeyler beni geri çekiyordu. Makası alıp açmaya başladım. Kutunun içinde bir silgi ve bir bebek vardı. O ve günlük…
02/02/2000
MERHABA günlüğüm. Seninle arkadaş olmaya geldim. Seninle konuşmaya geldim. Tek arkadaşım bildiğim kuşumu, özgürlüğe bıraktığımı düşünürken, babamın söylediği gibi her ne kadar istemesem de, onu ölüme kavuşturmuşum. Ailemiz ile yaşayan muhabbet kuşumuzu kafesten çıkartıp, özgürlüğüne kavuşturdum. Babam bana çok kızdı. Doğru bir şey yaptığımı düşünüyor ve buna inanıyordum. Kuşumuzu özgürlüğe değil, sanırım ölüme kavuşturmuştum. Şubat ayıydı. Kuşun dışarıda donarak öleceğini söylemişti. O an ne hissettiğimi açıkçası ben de bilmiyordum.
Babam bana muhabbet kuşlarının yaşaması için, kafeste olması gerektiğini söylemişti. Bunu bilmiyordum. Ama bunu öğrenmem kuşumun ölmesine sebep olmuştu. Dün gece uyuyamadım. Gece boyunca ağla maktan gözlerim şişmişti. Kuşumu özgür bıraktığım balkona gidip, Allah babaya bakıp yalvarıp ölmesin diye dualar etmiştim. Babaannem bir babamızın da gökyüzünde olduğunu söylemişti. Allah baba bizi sever ve bize zarar vermezmiş.
Babaannem bize hep böyle söyler. Bizleri sevdiği gibi kuşları da sevse olmaz mıydı? Şu an hava çok soguk. Ben evdeyken bile üşüyorken, o üşüyor mudur? Üşüyorsa bile benim evim olduğu gibi onun da bir evi var midir?
Çok tuhaf ben yıllardır tek sırdaşımın bir günlük olduğunu zannediyormuşum. Meğerse bir de kuşum varmış. Acaba kuşu özgürlüğüne kavuşturduğumu düşünürken, o kafese kendim girmiş olabilir miydim? Ve hala birinin beni o kafesten çıkarmasını mı bekliyorum? Kafesin kapağı açıldığı zaman ne olacak kuşum gibi özgürlüğe mi kanat çırpacağım yoksa ölüme mi?
06/02/2000
Merhaba güzel defterim. Merhaba harçlıklarımı biriktirerek aldığım güzel kalemim. Dört gündür seninle yazamıyorum. Günlerdir senden önceki tek arkadaşım Bademi düşünüyorum.
Sanırım yastayım. Babaannem, “Sevdiklerimiz öldüğü zaman üzülür ve yas tutarız.” demişti. Ondan öğrenmiştim bu kelimeyi. Günlerdir kar yağıyor ve geçen gece epey kar yağmıştı. Sabah kalktığımda kuşumu görürüm ümidiyle camı açtığımda her yerin bembeyaz olduğunu gördüm. Aşağıya baktığımda mahalledeki diğer çocukların kartopu oynadığını gördüm. Ne yazık ki artık kışı, karı ve soğuğu hiç sevmiyorum.
Annem bana dışarı çıkabileceğimi ve mahalledeki çocuklarla kar topu oynayabileceğini söyledi. Ben ise Badem gelir ümidiyle dışarı çıkmak istemiyordum. Çünkü gözüm hep gökyüzündeydi. Allah babaya çok dua ettim. İnanıyorum kuşum bir gün geri dönecek. Babaannem, “Allah babanın dualarımızı özellikle de çocukların duasını geri çevirmeyeceğini” söylemişti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıEylül'ü Beklemek
- Sayfa Sayısı80
- YazarErcan Kaya
- ISBN9786259970417
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAlaska Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Haziranın Yirminci Günü ~ Cenap Şahabettin
Haziranın Yirminci Günü
Cenap Şahabettin
Edebiyat-ı Cedide topluluğunun en önemli temsilcilerinden Cenap Şahabettin, yazı hayatına erken yaşlarda başlamış ve şiirde büyük başarı elde etmiştir. Bu başarısını nesirde de kaydeden...
- Dünyadan Aşağı ~ Gaye Boralıoğlu
Dünyadan Aşağı
Gaye Boralıoğlu
“Önümde belki bir dakika var, belki bin dakika.Belki bir gün var, belki bin gün… Geride ise yüzlerce hatayla, çok eksiklerle, dile gelmemiş suçlarla, telafi...
- Düş Batımı ~ Hanife Mert
Düş Batımı
Hanife Mert
Kaçsam diye düşündü! Çok uzaklara. Kimsenin tanımadığı bilmediği bulamayacağı uzak diyarlara gidip kaybolsam… Her şeyi geride bırakıp kendime yeni bir hayat kursam diye geçirdi...