Başkaları olmadan biz olamayız. Diğerlerine de önem verin. Onlara da fırsat tanıyın. Kendilerini göstersinler. Görüntüleri onları yansıtmıyor olabilir. Her şey göründüğü gibi değildir. Eğer bir yerde bir yıkıntı varsa mutlaka öncesinde bir yapı vardır ve o değerlidir. O kadar izole olmuşuz ki çevreden, insandan, doğadan… Gözümüzü daha yaşamadığımız geleceğe dikerek kör olmuşuz. Sonlu bir yaşamda sonsuz gibi ertelemişiz her şeyi. Hep göremediğimize, ulaşamadığımıza imrenmişiz. Yollar çizilmiş, saflar bölünmüş… Aynı zaman diliminde farklı boyutlarda yaşamışız. Yanından geçerken burnumuzun direğini sızlatan acılara göz yummuşuz. Sürekli tekliğe, kalabalıklar içinde yalnızlığa itilmişiz. Bu kitabı okuduktan sonra yaşama ve insanlara bakışınız değişecek. İnanın…
Uzun ve kaçınılmaz bir zaman dilimi, geçmek bilmeyen saatler, değişik bir ruh hâli, sonunu beklediğim zorunlu bir ara; hesaplaşma zamanı… Modem zaman mekaniği işlerken boşlukta hissetmek, sistemin açığını bulmak… Hayat devam ederken, bir durup düşünmek… Öyle bir günü yaşıyorum. Geçmişimi sorgu sandalyesine oturtup gerçekleri öğrenmeye çalışmak, itiraflarda bulunmak, kabullenmek, isteklerimin bazıları. Hayaller ve gerçekler arasındaki çelişkiler nelerdir? Monoton bir işleyişin sebebi fazla hayalperestlik midir? Cesaret pahalı mıdır? Yoksa korkular uzun vadeli bir ödeme planı midir?
Yaşadığımız dönem bireyselliği arka plana iterek, toplumsal bir yaşam tarzını ister istemez dayatıyor. Doğduğunuz ay, yıl sizi bir kalıba sokuyor. Doğulu olmak batılı olmak, burcunuz, hep bir yapı içindesiniz. Daha küçük bir bebekken bile renkleriniz var. Erkekseniz mavi, kızsanız pembe… Ya oyuncaklarınız? Erkeklerin arabaları, kızların bebekleri vardır. Doğdunuz yıldan itibaren aileniz her yıl aynı gün sevinmeyi tercih eder, yaşınız büyürken. Siz bir bebekken sizin hakkınızda düşünmeye başlarlar. Ne yemeli, ne içmeli, hangi okula gitmeli; nasıl biri olmalı? Hepsine kafa yorarlar. Burada amaç birey sistem adaptasyonudur. Öngörülebilir zamanda uzun vadeli bir bütçe ile maksimizasyonu gerçekleştirme gayretidir. Yaşınız ilerledikçe kişiliğiniz daha çok ete kemiğe bürünür.
Yavaş yavaş eleştirileriniz, tercihleriniz, kararlanınız oluşmaya başlar. Bunlar başkalarını mutsuz edip sizi mutlu edebilir ya da tam tersi… Ama artık alıcı konumunuz tepki vermeye başlar, önce sormaya başlarsınız sonra sorgulamaya… Kararlarınız mantık çerçevesinde de olabilir, duygusal da. Sonraki süreçte cümlelerde daha özne olarak görünmeye başlarsınız. Aile içinde başladığınız sosyal alan genleşmeye, çeşitlenmeye başlar. Farklı kişiler, alanlar tarafından sürekli uyarılırsınız. Sizin dünyanız büyürken gerçek anlamda dünya küçülür. Müdahalelerinizle bunu kısıtlayabilir ve devam etmesini sağlayabilirsiniz. Topluma bölgeye, ülkeye, şehre hatta evden eve başka yaşam formları ile sıkı bir sosyal ağ kurabilirsiniz. Algınız sizin yönettiğiniz kadardır.
Veriler işlendikçe, toplumsal bağlamda taşlar yerine oturur. Artık işleyen bir çarkın dişlilerinden birisiniz. Seçtiğinizi düşünüyorsunuz, aslında seçildiniz. Sadece sistemin istediği şartları karşıladığınız için uygun bölgede yer edindiniz. Örnek olarak üretim hattında, ürünleri büyüklüklerine göre ayıran bir bant düşünürsek, önce küçük delikler vardır. En küçük ürünler bu deliklerden aşağı düşerler sonra daha büyükleri daha büyük deliklerden… Bir ayrışma oluşur. Yani ayrışma kapladığınız alanın büyüklüğüne bağlıdır.
Evet! Şimdi bunlar var ve inkâr edilemez ama sen bu sınıflandırmayı istemiyorsan düzenle çatışma başlıyor. Ben yanlış adres için yola çıktığını düşünenlerden biriyim, belki senin gibi. Yukarıda saydıklarımın çoğu benim için geçerli değildi. Maddi durum burada önem arz ediyor. Bizimki de pekiyi sayılmazmış. Bu yüzden ebeveynlerim çoğu toplumsal kaidelere takılmadan direkt geçmiş. Örneğin bebekken ailemin renk takıntısı olmamış; ne bulduysa giydirmişler.
Ya da bir şey yiyip içerken vitamini düşünmemiş, ne bulduysa yedirmiş. Onlara göre doymak yeterli… Geleceğe dair bir plan yapmaktan ziyade okula gitsin, okusun diye düşünmüşler. Mesela komşunun çocuklan veya okula giden herhangi bir çocuk gibi… Kısaca edebiyatına girmeden kestirme gidersek fakirlik aslında bir özgürlük alanıdır, çünkü kural yok. Maddi durumunuz iyiyse belli kurallara, davranışlara uymak zorundasınız ama fakirseniz durum değişiyor. Bence konuyu biraz açalım: Aileniz size çok da yönlendirme yapamıyor; önünüze bir hedef koymadan yapabildiğinizin en iyisini yapmanızı istiyor. Aslında şunu söylüyorlar: Diptesin! Ayaklar zaten yere basıyor zıplamak için, en azından bir şansın var, bunu kullan. Etrafınızdaki insanlar samimi çünkü size siz olduğunuz için değer veriyorlar ve başka bir beklentileri yok. İç dünyanız dışa göre daha yaşanabilir, konforlu… Hayalleriniz sizi sürekli kamçılıyor daha azimlisiniz, keşfedecek o kadar çok şeyiniz var ki, zaman size yetmeyebilir. Daha hızlı olmalısınız. Bu size bir stres yüklüyor. Süreklilik, doğru tercih, kısa yol… Cebinizde sürekli bunlarla yürüyorsunuz ve doğru zamanda çıkarıp çıkarıp harcıyorsunuz.
Ailem yapmadığı için geleceği planlama işi bana düşmüştü, sık sık düşünüp kafa yorardım. Bolca imkân, saygıdeğer bir kişilik ve huzur… Doğal bir yaşam tarzı, yeni yerler görmek… Bunlar sürekli hafizamı meşgul etmiştir. Şimdi zamana gelirsek hålen huzurlu bir hayat istiyorum: Doğayla iç içe yaşamak, başarılı olmak, gezmek bunlar hep aynı. Aradaki fark ise zaman; aradan çok sular akmış, geçmişten bugüne düz bir çizgi çekemem çünkü eğriler, yokuşlar ve duraklamalar var. Hayat debisi yüksek akan bir nehir gibi, bazı yerlerde su sığlaşıp hızını düşürüyor. İşte o anlarda mücadeleyi bırakıp etrafına bakmaya başlıyorsun ve Güzelmiş aslında.” diyor. sun. Daha alışamadan tekrar mücadeleye geri dönüyorsun. Ne için? Dairenin içinde kalmak ve sürdürülebilir maddi fonksiyonlar için. Sürekli bir iş, düzenli bir gelir akışı, kira ödemeleri, faturalar, mutfak masraflarını karşılayarak rotanda gitmeni sağlıyor. Ve buradaki asıl bakılması gereken nokta bunu severek mi yapıyorsun? Bu sorunun cevabı aslında senin mutlu olup olmadığını belirleyecek. Yaşadığın hayattan memnun musun? Sevdiğin işi yapıyor musun? Istediğin gibi yaşıyor musun?
Yine geçmişten gelen ve değişmeyen bir şey daha var, iç dünyamda her zaman kavga eden, tartışan iki kişi var. Birincisi olması gereken bu değil diyor, daha iyisini yapabilirsin, ikincisi ise belki de elinden gelenin en iyisi bu diyor. Yaşanan her önemli olaydan sonra kavga ederler, birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışırlar. İkisine de farklı zamanlarda hak verdiğim oldu. Doğruyu söylemek gerekirse ikincisinin haklı olacağından hep korktum. “Eğer en iyi yapabildiğim bu ise hayallerim hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.” diye düşünmüşümdür. Yıllardır bu ikisi arasında mekik dokudum. Başarılı olduğumda gurur duydum, başarısızlığımda ezik hissettim. Birinci düşüncemin doğru olmasını istedim. Hep ona odaklandım. Daha iyisini yapabilirdim. Ama nasıl? Bu soruyu sürekli kendime sordum ve dedim ki:
“Bence bu güne kadar bana dayatılanı korkarak kabul ettim, riske girmedim. Ben o üretim hattındaki küçük deliğe düşen küçük meyve oldum. Çünkü hep dar bir alanda yaşamayı kabul ettim, alanımı genişletmedim. Özgürlük sandığım alanda tutsak kaldım. Kaybedecek çok şeyim olmamasına rağmen kazanmak için oynamadım. Elimde yeterince argüman vardı, kullanamadım. Durumunu kabullenmiş insan daha huzurludur derler. Ben yıllarca böyle idim. Hep içten içe hesaplaşmalar yaşadım. Geldiğim noktadan geriye doğru baktigimda ben bunca zamanı hor kullanmışım.”
Saat oldukça ilerlemişti, göz kapaklarım gözlerimi açık tutamayacak kadar ağırlaşmıştı. Evet, karar vermiştim bu her seyin aynı olduğu son geceydi, değişim uykuyla başlayacak Ertesi gün işe geç kalmıştım. Telefonumun şarjı bitmiş olmasından dolayı alarm çalmamıştı. Hemen giyinip maratoncu edasıyla sokağa fırlamıştım. Hareket etmek üzere olan otobüse bir uzun atlama hamlesiyle bindikten saniyeler sonra ilerlemeye başladık. Kafalar sağa sola sallanırken ayaktaki yolcular dün gece izlediğim zombi karakterlerine benziyorlardı. Kendimi onlardan kaçan kişi olarak görüyordum. Fark edilmemek içinde onlar gibi davranmalıydım, en azından film de öyleydi. Ben de onlar gibi sallanıp, gözlerimi yola sabitledim. Düşünüyorum da bence bugün kimse işe gitmek istemiyor beyinlerimiz uyanmadan bedenimiz ayakta. Açık olan gözlerimiz içler acısı… Şoför, “Karayolundan bıktım bugün deniz üzerinden gideceğim.” dese kimse görmeyecek. Sıkıcı bir yolculuktan sonra nihayet ineceğim durağa gelmiştim.
Inerken, “Sahte zombiler sizi! Nasıl kandırdım? Ben sizden değilim ki.” diye sırıttım. Indikten sonra hızlı adımlarla işyerinin güvenlik görevlisinin olduğu giriş kapısına ulaşmış tim. Içeride orta yaşlı, geceden kalan uykusunu, göz kırpmamamla kovmaya çalışan güvenlik görevlisi vardı. Bana isim ve bölüm sordu. Sonra müdürümü arayıp ismimi söyledi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıBir Değişimin Anatomisi
- Sayfa Sayısı80
- YazarUlaş Pakir
- ISBN9786259453330
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAlaska Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Söylenmemiş Sözler ~ İclal Aydın
Söylenmemiş Sözler
İclal Aydın
Üzüm ve zeytinin, yağ, bal ve şarap küplerinin, kadırgaların, binbir şifalı otun en eski vatanı Urla. Dünyanın zalimliği ve insanın vahşiliğinden şüphesi olmayanları, dünyanın...
- Bir Hayalin Ardında ~ Muhammed Tarık Koç
Bir Hayalin Ardında
Muhammed Tarık Koç
Elektriğin gittiği bir akşam, mum ışığında Sümeyra için yazıyordum… Yuvarlak tahta masanın üzerinde yanan sönük mum alevi, üzerindeki lambayla göz göze gelmişti. Onları gördüm....
- Her Kimsen – İlk Set ~ R. İdeli
Her Kimsen – İlk Set
R. İdeli
Eflâl serisinin çok satan yazarından spor ve romantizm temalı yepyeni bir gençlik kitabı! Sayın sen, ben Deva. Deva Çetinceviz. Adımdan da anlayacağın üzere ben...