Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dar Koridor
Dar Koridor

Dar Koridor

Daron Acemoğlu, James Robinson

Bazı toplumlar özgürken, diğerleri neden otoriter yönetimler altında veya anarşi içinde yaşadılar ve yaşıyorlar? Özgürlük Batı’ya özgü bir durum mu? Özgürlüğün ve demokrasinin akıbeti ne olacak? Daron…

Bazı toplumlar özgürken, diğerleri neden otoriter yönetimler altında veya anarşi içinde yaşadılar ve yaşıyorlar?

Özgürlük Batı’ya özgü bir durum mu?

Özgürlüğün ve demokrasinin akıbeti ne olacak?

Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’a göre özgürlük “doğal” bir durum değil… Güçlü bir sivil toplum ile güçlü ama prangalanmış bir devletin birbirlerini dengelemesiyle, süreç içinde elde edilen bir kazanım. Bu zor şartlar sağlandığında girilen “dar koridor”da kalmak ise sürekli bir çaba gerektiriyor…

Dar Koridor okuru tarihte uzun bir yolculuğa çıkarıp özgürlüğün doğuşu, sürdürülebilirliği ve akıbeti hakkında çarpıcı sonuçlara ulaştırıyor…

İçindekiler

Önsöz ……………………………………………………………………………11
1. bölüm / Tarih nasıl sona erer?……………………………………….19
2. bölüm / Kızıl Kraliçe……………………………………………………..54
3. bölüm / Güç istenci ………………………………………………………99
4. bölüm / Koridor dışındaki ekonomi…………………………….123
5. bölüm / İyi yönetim için alegori…………………………………..154
6. bölüm / Avrupa makasları …………………………………………..181
7. bölüm / Cennetten gelen yetki…………………………………….233
8. bölüm / Bozuk Kızıl Kraliçe…………………………………………271
9. bölüm / Ayrıntılardaki Şeytan ……………………………………..302
10. bölüm / Ferguson’da sorun ne? …………………………………..343
11. bölüm / Kâğıttan Leviathan …………………………………………379
12. bölüm / Vehhab’ın çocukları ……………………………………….412
13. bölüm / Kızıl Kraliçe kontrolden çıkarsa……………………..434
14. bölüm / Koridora giriş…………………………………………………474
15. bölüm / Leviathan’la yaşamak …………………………………….513
Teşekkür……………………………………………………………………..549
Bibliyografya çalışması…………………………………………………551
Haritaların kaynakları………………………………………………….575
Kaynaklar ……………………………………………………………………577
Fotoğraf albümü kaynakçası…………………………………………611
Dizin……………………………………………………………………………613

Önsöz

Özgürlük Bu kitap özgürlük hakkında. İnsanların özgürlüğü neden ve nasıl elde ettikleri (veya edemedikleri) ve bunun doğurduğu sonuçlar, özellikle de refaha dair olanları hakkında. Özgürlük tanımımız İngiliz filozof John Locke’unkiyle aynı. [İnsanlar] …Kimseden izin almadan ve başkasının iradesine bağımlı olmaksızın… eylemlerini düzenleyebilip malları ve kişilikleri üzerinde uygun buldukları şekilde tasarruf edebiliyorlarsa… [özgürdürler]. Özgürlük bu anlamda tüm insanların en temel arzularından biridir. Locke’un da üzerine basarak söylediği gibi: Hiç kimse başkasının yaşamına, sağlığına, özgürlüğüne ve malına zarar vermemelidir.

Ne var ki tarih boyunca özgürlüğe nadiren rastlanır ve bugün de durum farklı değildir. Her yıl Ortadoğu, Afrika, Asya ve Orta Amerika’da milyonlarca insan yurtlarını terk edip hayatlarını riske atıyorlar. Bunu yapmalarının nedeni daha yüksek kazanç veya daha iyi maddi olanakların peşinde koşmaları değil. Kendilerini ve ailelerini şiddet ve dehşetten korumak istemeleri. Özgürlük şimdiye kadar filozoflar tarafından birçok farklı şekilde tanımlandı. Fakat Locke’un da söylediği gibi, bizce en temelde özgürlük, insanların şiddetten, sindirilmekten ve diğer aşağılık eylemlerden muaf olmalarıyla başlar. İnsanlar hayatları hakkında özgürce tercih yapabilmeli ve akıl almaz cezalar ile merhametsiz toplumsal yaptırımların tehdidi olmadan tercihlerini hayata geçirebilecek araçlara sahip olmalıdır.

Dünyanın en büyük felaketi 

Ocak 2011’de Suriye’de başkent Şam’ın tarihi bölgesinde bulunan Hareke pazarında Beşar Esad’ın baskıcı yönetimine karşı kendiliğinden oluşan bir protesto gerçekleşti. Kısa bir süre sonra güneydeki Dara kentinde birkaç çocuk duvara “Halk hükümetin düşmesini istiyor” yazdı diye tutuklanıp işkence gördüler. Protestolar başladı ve toplanan kalabalık çocukların serbest bırakılmasını istedi. Polis müdahalesi sonucu iki kişi öldü. Ardından patlak veren kitlesel gösteriler hızla tüm ülkeye yayıldı. Belli ki ülkede hükümetin düşmesini isteyen çok kişi vardı. Kısa sürede iç savaş çıktı. Devlet, ordu ve güvenlik güçleri ülkenin büyük bölümünde ortadan kayboldu. Suriyeliler özgürlük yerine kendilerini iç savaş ve denetimsiz şiddet içinde buldu. Latakya’da medya organizasyonları yapan Adam daha sonra olan biteni şöyle değerlendirecekti: Ödüllendirilmeyi umuyorduk, ancak sonuçta elimize geçen dünyanın en büyük felaketi oldu. Halepli oyun yazarı Hüseyin’in yorumu ise şöyleydi: Şimdi kontrolü elinde tutan bu karanlık grupların Suriye’ye gelebileceklerini hiç sanmıyorduk. Bu “karanlık gruplar”ın başında o sıralarda IŞİD diye bilinen ve “İslam Halifeliği” kurmayı amaçlayan sözde “İslam Devleti” adlı grup geliyordu. IŞİD 2014’te Suriye’nin önemli kentlerinden Rakka’nın denetimini ele geçirdi. Suriye sınırının diğer tarafındaki Irak’ta da Felluce, Ramadi ve 1,5 milyon nüfuslu tarihi Musul kentini zapt etti. IŞİD ve benzeri silahlı gruplar, Suriye ve Irak hükümetlerinin çöküşüyle oluşan devlet boşluğunu, inanılmaz bir zalimlikle doldurdular. Dayak atma, kafa kesme ve sakatlama vakaları sıradan hale geldi. Özgür Suriye Ordusu’nda savaşçı olan Ebu Firas, Suriye’deki “yeni normali” şöyle tarif ediyordu: İnsanların doğal nedenlerle öldüğünü duymayalı o kadar çok oldu ki. Başlangıçta bir veya iki kişi öldürülüyordu. Sonra bu sayı yirmi oldu. Sonra elli. Ardından bu normalleşti. Eğer elli insan kaybettiysek, “Allah’a şükür sadece elli!” diye düşünmeye başlamıştık. Artık bombaların veya mermilerin gürültüsü olmadan uyuyamıyorum. Bir şey eksikmiş gibi hissediyorum. Halepli fizyoterapist Amin’in o günlere dair hatıraları ise şöyle:

Oradakilerden biri kız arkadaşını aradı ve “Canım telefonumun kontörü bitti. Seni Amin’in telefonundan arayacağım” dedi. Bir süre sonra kız arkadaşı arayıp sevgilisini sordu, ona öldürüldüğünü söyledim. Kız ağlamaya başladı. Arkadaşlarım “neden söyledin?” diye sordular. “Çünkü gerçek bu. Normal. O öldü” dedim… Telefonumu açıp “kişiler” listemi gözden geçirdiğimde sadece bir ya da iki kişinin hâlâ hayatta olduğunu görürdüm. Bize şunu söylemişlerdi: “Eğer biri ölürse numarasını silmeyin. Sadece adını Şehit’e çevirin.” …

Telefon defterimi açtığımda gördüğüm hep Şehit, Şehit, Şehit… olurdu. Suriye devletinin çöküşü, muazzam bir insani felakete yol açtı. Savaştan önce ülkede yaşayan 18 milyon kişiden yaklaşık 550 bininin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. 6 milyondan fazla insan ülke içerisinde yer değiştirmiş durumda. 5 milyon kişi ise yurtdışına kaçtı ve halen mülteci olarak yaşıyor. Gılgamış problemi Aslında Suriye devletinin çöküşüyle ortaya çıkan facia çok da şaşırtıcı değildir. Uzun zamandan beri filozoflar ve sosyal bilimciler çatışmaların çözümü, yasaların uygulanması ve şiddetin sınırlandırılması için bir devlete ihtiyaç olduğunu savunurlar. Locke’un da dediği gibi:

Yasanın olmadığı yerde özgürlük de yoktur

Nitekim Suriyeliler, birtakım özgürlükleri kazanmak için Esad’ın otokratik yönetimini protesto etmeye başlamışlardı. Adam ise o günleri pişmanlıkla anımsıyor: Ne garip… Yolsuzluğa, suç oluşturan davranışlara, kötülüğe ve insanların canının yakılmasına son vermek için gösteri yapmaya başlamıştık, oysa sonuç daha fazla insanın canının yanması oldu. Adam gibi Suriyelilerin boğuştuğu bu sorun insanlık tarihi kadar eskidir. 4200 yıl önce yazılan ve günümüze kadar ulaşan en eski tarihi eserler arasında yer alan Sümer tabletlerinin aktardığı Gılgamış Destanı’nın da konusunu budur. Gılgamış, günümüzdeki Irak’ın güneyinde yer alan Fırat Nehri’nin çoktan kurumuş bir kolunun kıyısına kurulmuş, belki de dünyanın ilk kenti olan Uruk’un kralıydı. Destanda Gılgamış’ın, halkına sağladığı kamu hizmetleri ve ticaret sayesinde gelişen çok önemli bir kent yarattığı anlatılır. Bakın kale duvarları güneşte nasıl bakır gibi ışıldıyor. Taş merdiveni tırman. Uruk’un surlarında yürü, kenti saran yolu takip et, güçlü temellerini, tuğlalarını incele. Nasıl da ustalıkla inşa edildiklerini gör. Çevrelediği toprağı, görkemli sarayları ve tapınakları, dükkânları ve pazaryerlerini, evleri, kent meydanlarını gör.

Fakat yine de bir şeyler eksikti.

Gılgamış gibi başka kim var ki? … Kent onun. Sokaklarında kasılarak, kibirle, başı yukarıda yürür, yurttaşlarını vahşi bir boğa gibi ezer geçer. O kraldır, ne isterse yapar, babadan oğlunu alır ve eziyet eder; annesinden kızını alır ve kullanır… Kimse ona karşı koymaya cesaret edemez. Gılgamış kontrolden çıkmıştı, biraz Suriye’nin Esad’ı gibi…

Umutsuzluk içindeki halk, “Cennetteki göklerin tanrısı ve Sümer tanrılarının panteonundaki baş tanrı Anu’ya çığlıklarını duyurmaya” çalışıyordu. Şöyle yalvarıyorlardı: Cennetteki Babamız, Gılgamış… tüm sınırları aştı. İnsanlar onun zulmünden mustarip… Sen kralının böyle yönetmesini mi beklersin? Bir çoban kendi sürüsünü parçalar mı? Anu bu sitemleri duyup yaratılışın anası Aruru’dan bazı isteklerde bulundu: Gılgamış’ın bir ikizini, onun kuvvetine, cesaretine ve kavgacılığına denk bir ikinci benlik yarat. Yeni bir kahraman yarat ve bu ikisi birbirlerini mükemmelen dengelesinler ki Uruk’a huzur gelsin.

Böylece Anu daha sonra “Gılgamış problemi” adını vereceğimiz soruna, devletin kötüden ziyade iyi niteliklerinden yararlanmak için otoritesinin ve gücünün denetlemesi çözümünü geliştirdi. Anu’nunki ikiz çözümüydü ve bugün insanların “denetim ve denge mekanizması” dedikleri şeye benziyordu. Gılgamış’ın ikizi Enkidu onu frenleyecekti. 4000 yıl sonra ABD’nin hükümet sisteminin kurucu babalarından James Madison da Anu’nun bu çözümünden etkilenecek ve anayasaların “hırsların diğer hırsları dengelemesi” için tasarlanmaları gerektiğini savunacaktı. Gılgamış ikiziyle ilk kez bir yeni gelinin ırzına geçmek üzereyken karşılaştı. Enkidu evin girişini kapamıştı. Kavgaya tutuştular. Her ne kadar Gılgamış sonunda kavgayı kazansa da rakipsiz ve despotik gücünü kaybetmiş oldu. Peki bu kavga Uruk’ta ilk özgürlük tohumlarının atılmasını sağladı mı? Maalesef hayır. Gökyüzünden paraşütle indirilen denetim ve denge mekanizmaları genellikle fayda etmez. Uruk’ta da işe yaramadı. Kısa süre sonra Gılgamış ve Enkidu birlik olmaya başladılar. Destanın aktardığı gibi:

Sarılıp öpüştüler. Kardeş gibi el ele tutuştular. Yan yana yol aldılar. Yakın arkadaş oldular.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Araştırma - İnceleme
  • Kitap AdıDar Koridor
  • Sayfa Sayısı632
  • YazarJames Robinson.Daron Acemoğlu
  • ISBN9786050969009
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2020

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İktidar Ve Teknoloji ~ Simon Johnson.Daron Acemoğluİktidar Ve Teknoloji

    İktidar Ve Teknoloji

    Simon Johnson.Daron Acemoğlu

    Tarih boyunca teknoloji ve ilerleme el ele yürüyen iki kavram olarak değerlendirildi. Teknoloji çoğu zaman gücü elinde bulunduranlar tarafından yönlendirildi, ancak her zaman toplumun...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur