“Gene Yalnızlık – Seçme Denemeler”
Gene Yalnızlık Türk Şiirinin ve öyküsünün önemli adlarının seçme eserlerini gençlerle buluşturan Doğan Kardeş Dizisi, iki yeni kitapla deneme türüne çağırıyor okurunu… “Cânım Efendim, Bilseniz ne kadar severim “cânım” demeyi. Ca’yı şöyle uzatarak… Kısaca söylemenin de bir zevki, bir tatlılığı vardır, bilirim, ama “caaanım” demek daha hoşuma gider benim. Nasıl anlatayım? daha bir âşıkça oluyor, hani “âşık” denince bir de şair anlaşılıyor, işte o mânada, daha doğrusu iki mânasıyla birden. Benim durup dururken: “Cânım…” dediğim de olur.
Kedi
Kimsenin zevkine karışılmaz, kedileri ille herkes sevsin demiyeceğim; ama ben, kedi sevmiyenlerle anlaşamam. “Kiminle anlaşırsın ki!..” diyeceksiniz. O da yalan değil: bu yaşa geldim, büyüğü ile de, küçüğü ile de çekişmeyi bir türlü bırakamadım. Artık etmiyeyim, insanın yaşarsa arıyacak, ölürse rahmetle anacak eşi dostu, gücendirmediği, kırmadığı birkaç kimsesi bulunmalı diyorum, olmuyor. Öyle dediğimin ertesi günü, ne ertesi günü? yarım saat sonra, en canciğer dostumla bir çekişme, bir kavga, aramızda kan dâvâsı varmış gibi düşman oluyorum. Bakıyorum, arkadaşlarım geçimsiz insanlar değil, biribirleriyle dargınlık, küskünlük çıkardıkları yok, her dedikleri bir olmasa bile o ayrılıkları gözlerinde büyütmüyorlar. Tek tatsızlık çıkmasın diye biribirleri uğrunda en köklü sandığınız düşüncelerini feda ettikleri de oluyor. İyi ediyorlar: dünyada düşünce çok, değiştir değiştir kullan; dost bulmak zor.
Şaka söylüyorum sanmayın, sahi diyorum. Bir kimse ile bir işiniz çıksa, şiir, musiki üzerine, ne bileyim, herhangi bir şey üzerine neler düşündüğünü mü sorarsınız, kiminle düşüp kalkıyor, onu mu? Kendimizi aldatmıyalım, düşünceye öyle büyük bir değer verdiğimiz yoktur, hayatta bir süs, bir eğlencedir, olsa da olur, olmasa da… Ben de arkadaşlarıma benzemek isterdim; elimde değil, kimse kimsenin huyunu değiştiremiyor, hele kendininkini hiç değiştiremiyor. Ama, iyi bakarsanız, çekişmek, kavga etmek de gene anlaşmağa çalışmaktır. İnsan karşısındakini yola getireyim der de onun için söyler durur. Biri kediden hoşlanmadığını söylerse sesimi çıkarmam, başka bir yerden açarım.
Bütün çocukluğum kediler arasında geçti. Annem, babam, kardeşlerim, hepimiz kediyi severdik. Büyük büyük bahçeli evlerde otururduk, yirmi beş, otuz kedimiz bulunurdu. Martta, kabakta doğurdular mı, sanki düğün ederdik. Lohusa şerbeti kaynar, al basmasın diye sepetlere kırmızı kurdeleler bağlanır, küçük küçük altınlar takılırdı. Yavrulara ad arardık. Bir tanesi ölünce, içimize dert olurdu. Öyle gömmeğe falan kalkmazdık, herkes gibi biz de çöp arabasına atardık ama arkasından ağlardık… Bunun için olacak, kedisiz bir insanlığı aklım almıyor. Şimdi bahçesiz, deliksiz apartıman dairelerinde kedi beslenmiyor da bir eksiklik duyuyorum.
Kedi akıllı hayvandır demiyeceğim. Ama aptal da değildir. Köpek gibi insanı ille anlamağa, az çok insanlaşmağa çalışmaz. Eve girip çıkmak için, yiyeceğini bulmak, istemek için, hâsılı yaşaması için ne lâzımsa onu öğrenir. Yetmez mi? Biz insanlar her şeyi akılla ölçmeğe kalkıyoruz. Doğru, insan için akıl lâzım, zaten hayvanlar içinde aklını en çok işletebilen odur. Köpek nasıl koku almasiyle yaşarsa insan da düşünmesiyle yaşar. Ama insanlara vergi olan bir şeyi niçin hayvanlarda da aramalı? İnsanın aptalından nasıl hoşlanmazsam hayvanın akıllısından da öyle hoşlanmam. Hayvan hayvanlığını bilsin, elinden geliyorsa hayvanlığiyle övünsün, daha iyi… Ama övünmek de insanlara vergidir.
Kedi ne biçimli, ne güzel hayvandır! Yalnız irilerini, koca koca tüylülerini demek istemiyorum, en çalımsızında, hastalıklısında, sakatında bile bir zariflik vardır. Hele temizlenmesine bayılırım. Hani ön ayaklarından birini şöyle yana sarkıtıp da göğsünü yalaması vardır, baktıkça içim açılır. Sonra iğrenmiş gibi, titizlenmiş gibi gözleri bir tuhaf bakarak dilini bir de sırtına vurur… Ufacık bir lâstik top, daha iyisi takır tukur yuvarlanan bir ceviz arkasından sırtını kaldıra kaldıra koşan kediye ne buyurulur? Bundan daha hoş bir şey biliyor musunuz?..
Yemeğin tadını çıkarır. Hırlıya hırlıya, bir parçaya da elini atarak yemesi eğlencelidir; ama ben asıl uslu uslu, başını eğip gözünü kapatarak yemesini severim. Gözlerini kapaması bana hazzındanmış gibi gelir. Belki gerçekten de öyledir. Benim bir kedim vardı, kavun yerdi. İlk görünce biz de şaştık. Evin işlerine bakmağa yeni bir kadın gelmişti, ona söylemeği unuttuk; kadıncağız bir gün kavun keserken kedi gelmiş, sürünmüş, kendi dili ile istemiş, rica etmiş. Aldırılmadığını görünce bir sıçramış, kadının kolunu boydan boya yırtmış, bir dilimi aşırmış.
Şıpır şıpır bir ses çıkararak ne tatlı yerdi… Köpeğin yemesi gürültülüdür; hele lâklâk su içmesine hiç bakamam, sinirlenirim. Kedinin sessiz sessiz yiyip içmesi uzun uzun seyredilebilir. Kedi en umulmadık şeyleri yer, zeytinden hoşlananı çoktur, çukulata meraklısını da gördüm. Salataya alışanı da olurmuş, ama ben rastlamadım. Birinin huyu birine benzemez ki! Asıl sevdiğim tarafı da belki odur. Kedidir, bütün kediler gibidir, ama ötekilerden ayıran, yalnız kendinde görülen huyları da vardır.
Kedi için hayındır derler. Yemek yerken gözlerini kapaması da, kendine edilen iyiliği bilmemek içinmiş. Hiç hazzetmem öyle sözlerden. İnsanoğlunun kendini gözünde ne kadar büyüttüğünü, kediye bir lokma yemek vermesini de büyük bir iyilik sayıp karşılık beklediğini gösterir. Biraz da karşılık beklemeden bir iş görmeğe, ettiğiniz iyiliği iyilik saymamağa alışın. Kedi size bağlanacak, minnettar olacak da ne çıkacak? Oynamasını seyrediyorsunuz, siz de onunla oynayıp eğleniyorsunuz; okşuyorsunuz, yumuşacık tüyleri elinize zevk veriyor.
Daha ne istersiniz? Bir de kediden ille bir fayda mı gelecek? Ben “avcı” olmasını da pek istemem; fare, sıçan peşine düşmekten eğleniyorsa keyfi bilir; ama ta yanıbaşından geçen sıçana da aldırmasın, gene kızmam. Hayın da değildir, kendini seven insana bağlanır. Bir tanesini söylerler: yavrulamış, yavruların gözleri açılınca ağzında birer birer getirip hanımının önüne koymuş. Sevgisini daha nasıl göstersin?
Çok kıskançtır, üzerine ortak gelmesini istemez. Bu da hayın olmadığını, bir insana gerçekten bağlandığını göstermez mi? Biz, hayvanlar bizi ille büyük görsünler, biz onları sevsek de, sevmesek de, eziyet de etsek onlar bizi saysınlar istiyoruz. Hep insanın kendini beğenmesi. Kedinin de sizin gibi kendi keyfini, kendi rahatını arar bir canlı varlık olduğunu, onun da kendisini hayvanların en üstünü sayabileceğini düşünün, artık ondan kulluk, kölelik beklemezsiniz.
Kedinin hayınlığı bizde şiire bile girmiştir. Tevfik Fikret’in “Zerrişte”sini bilirsiniz: bir kedisi varmış, nazlanır, etmediğini komazmış… Anlattığından belli, hayvancağız oynamak istermiş. Ama Tevfik Fikret o ukalâca, böbürlenen edası ile: “Benim bütün sevdiklerim işte böyle çıktı” diye yanıp yakınır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıGene Yalnızlık – Seçme Denemeler
- Sayfa Sayısı112
- YazarNurullah Ataç
- ISBN9789750819858
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mimoza Sürgünü ~ Nazan Bekiroğlu
Mimoza Sürgünü
Nazan Bekiroğlu
Tamam, estetize ediyorum, idealleştiriyorum biliyorum. Düpedüz yazıyorum. Romantik olduğum da bir yafta gibi boynuma asılı. Ama ben gördüğümü söylüyorum. Neticede şu yazdıklarımda ben hem...
- Kağıt Kesikleri ~ İclal Aydın
Kağıt Kesikleri
İclal Aydın
Canım kardeşim, Mektubunu gün doğarken okudum. Central Park üzerine sis çökmüştü ve tatlı bir pembelik kaplamıştı gökyüzünü. Bir süre pencereden şehri seyrettim… New York…...
- Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih ~ Eduardo Galeano
Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih
Eduardo Galeano
Eserleri ve duruşuyla “dünyanın vicdanı” olarak anılmayı hak eden Eduardo Galeano, alternatif tarih yazımının en güzel örneklerinden biri olan Aynalar’da, insanlığın görkemli olduğu kadar...