Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hekimlik Sanatları
Hekimlik Sanatları

Hekimlik Sanatları

Ercan Kesal

“Hastasının ciğerindeki lekenin sorumlusunun evinin duvarındaki leke olduğunu bilen hekim, iyi hekimdir. Hekimlik hikâye biriktirme sanatıdır… Hastanın hikâyesini dinlemektir aslında hekimlik. ‘Al bu ilaçları…

“Hastasının ciğerindeki lekenin sorumlusunun evinin duvarındaki leke olduğunu bilen hekim, iyi hekimdir. Hekimlik hikâye biriktirme sanatıdır… Hastanın hikâyesini dinlemektir aslında hekimlik. ‘Al bu ilaçları yut,’ demek bir şey değil, ondan bir şey çıkmıyor zaten. Ben hekimliğin böylesini görür görmez vazgeçtim.”

Ercan Kesal, çocukluğunda hekimlere özenmesiyle başlayıp tıp öğrenciliğine uzanan kendi hikâyesi üzerinden, hekimliğin değişik çehrelerine bakıyor: mecburi hizmet, taşra hekimliği, muayenehanecilik, uzmanlık, “hastanecilik”… Hekimliğin emek süreci, zorlukları, hazları, muammaları üzerine düşünüyor. Tabii, hekimlerin toplumsal ve siyasal sorumlulukları üzerine de…

Hekimlik Sanatları, hekimliğin gerektirdiği beceriler yanında, onun sinemayla, sanatla ve edebiyatla kesişimlerine de eğiliyor… Ercan Kesal’ın kendi deneyiminden hareketle… Ve “Daha çok bilgi yerine biraz daha bilgelik,” “Hastalık yoktur, hasta vardır,” gibi öğütlerle.

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ………………………………………………………………………………………….. 9
ANAM, DOKTOR FADİME KESAL…………………………………………… 1 3
DOKTOR ALİ GÖRÜCÜ…………………………………………………………….. 19
BABAM GAZOZCU MEVLÜT VE DERTLERİ…………………………… 2 5
HARBİYE, MÜLKİYE, TIBBİYE……………………………………………… 3 3
HOCALARIMIZ…………………………………………………………………………. 49
TAŞRA DOKTORU…………………………………………………………………….. 5 9
DARBEDEN SONRA…………………………………………………………………. 67
MECBURİ HİZMET YILLARI ………………………………………………….. 7 7
HEKİMLİK, İNSAN VE ZAMAN………………………………………………. 8 5
MUAYENEHANE HEKİMLİĞİ, AHİLİK VE ESNAFLIK …………. 9 7
HEKİMLİK, PSİKİYATRİ VE
EYLÜL PSİKİYATRİ MERKEZİ DENEYİMİ…………………………..105
HEMŞERİM DERNEĞİN NERE?…………………………………………….117
HEKİMLİK VE SANAT…………………………………………………………….121
ÖZEL HASTANE MESELESİ…………………………………………………. 129
MESLEK ÖRGÜTLERİMİZ ……………………………………………………. 137
BENİM HEKİMLERİM…………………………………………………………… 141
ÖĞÜT BAHSİ……………………………………………………………………………147

GİRİŞ

İnsan deneyimlerinden başka bir şey değildir ve belleğin evi insanın kalbidir. Eve dönmek ise “masumiyet çağına” geri dönmek. Çocukluğa dönmek elbette. Kaygılardan azade, doğan her güne şaşkınlık ve coşkuyla bakabildiğim o günlere, babamın saçlarımı okşadığı, anamın eteklerinde kaybolduğum zamanlara dönmek. Domates kokusuna, rüzgârın hışırtısına, bozkırın sessizliğine, alnımda parlayan güneşe dönmek. Yeniden ve bu kez her şeyin farkında olup, hiçbir şeyi heba etmeden içime çekerek dünyayı bir kez daha yaşama fırsatı istemek hayattan. Ama bunların hiçbirinin olmayacağını bilmek de en kötüsü. Hatırlamak seçerek unutmaktır. Bu yüzden hatırlamakla unutmayı kardeş kavramlar gibi düşünürüm. Toplumsal bellekle ilgili belki de en veciz söz bizden çıkmış: “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür!” Tıp fakültesi son sınıfta öğrenciydim. Karşıyaka’dan Bornova’ya gidecek otobüse binerken, babamda bir şey fark ettim: “Baba! Sen sol ayağını neden sürüyorsun?”

Babamın sol ayağında başlayan ve hiç farkında olmadan yaşadığı şey, yıllarca sürecek ve ilerleyecek olan “Parkinson hastalığı”nın ilk belirtileriydi. Hastalık hızla ilerliyordu. Her şeyin iyisini, güzelini hem de büyük bir rahatlıkla yapan babam, giderek birçok şeyi annem yardım etmeden halledemez olmuştu. Babam yıllarca kolaylıkla altından kalktığı birçok şeyi yapamıyor olmanın şaşkınlığı ve öfkesiyle önce inatla uğraşıyor, sonra hep aynı cümle çıkıyordu ağzından: “Of! Yapamıyorum, olmuyor.” Babam artık “özürlüydü”. Hareket özürlüsü. Mesleğim hekimlik. Yıllarca, ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgiyi gözleyerek, şahit olarak yaşadım.

Ama ne yazık ki bir insanın kendi organlarını istediği gibi kullanamamasının veya isteği dışında ortaya çıkan hareketlere müdahale edememesinin ne demek olduğunu hiç öğrenmemişim. Ta ki bütün bunlar bir yakınımda ortaya çıkana kadar. Bunu ben babamla birlikte öğrendim. Yıllarca dürüstlüğü, onuru ve ahlâkı öğütleyen babam, hastalığı ile de bana bir şeyler öğretmeye devam ediyordu işte. Babam, yaşamı bir mucize gibi görürdü, kol ve bacaklarımızla, ellerimizle, gözlerimizle, kulaklarımızla, aklımızla hiç farkında olmaksızın yaşadığımız onlarca şeyi, hayatın bize bahşettiği bir armağan sayıp, şükretmenin anlamını, vücudunda bir eksikliği ya da yokluğu yaşayanların neler hissedebileceğini, onlarla yan yana durmanın, onlara destek vermenin nasıl soylu bir uğraş olduğunu öğretti, öğrendim. Babam ve onun şahsında tüm hastalarıma olan şükran duygularım, gönül borcum hiç bitmeyecek. Beni her gün yeniden yeni sınavlara sokan hekimlik mesleğimden alnımın akıyla çıkabilmem için gerekli “hesaplaşma” fırsatını bana onlar vermiştir.

Anıların “belleğin bekçileri” olduğuna inanırım. Belleğimizi diri tutan, unutmayı engelleyen, çerçöpü temizleyen… O yüzden galiba hep iyi bir anlatıcı olmak istedim. Edebiyat ve sinemayla ilişkimi de buradan tesis ediyorum. Elbette hekimliğimi de! Anlatmaya başlayalım o zaman…

ANAM, DOKTOR FADİME KESAL 

Çok karlı bir kış günü. Eski bir Avanos evindeyiz, doğduğum ev burası. Hastayım ve ateşler içindeyim. Sanki bir rüya âleminde gezer gibi sessizce odanın bir köşesinde yatıyorum. Annem yanıma geliyor bir ara ve biraz zorla da olsa kaldırıyor. Giyiniyorum. Üzerimde abilerimden birinin eski paltosu. Evden çıkıp yürümeye başlıyoruz. Kasabalarda mesafe dediğin nedir ki. Biraz ileride avlusu olan bir eve geliyoruz. Kapıda birçok terlik ve ayakkabının dizili olduğu bir ev. Kemerli bir odadan içeriye giriyoruz. Annem odanın ortasında gürül gürül yanan sobanın yanındaki mindere oturtuyor beni. Az sonra tek ayağı aksayan bir adam giriyor içeri ve hiçbir şey söylemeden duvarın içine gömülü ahşap dolaptan bir şeyler çıkarıyor. Gaz ocağını yakıp çıkardıklarını metal bir kapta kaynatmaya başlıyor. Ardından, şimdi bile gözümün önünden gitmeyen mavi beyaz bir kutuyu, çok kıymetli bir mücevheri okşarcasına sehpanın üzerine dikkatlice koyuyor. Bir penisilin iğnesi bu! Topal sıhhiyeci, kaynayan sudan çıkarıp kuruladığı cam şırıngaya kutudaki ilacı çekiyor ve ucuna iğneyi takıyor.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Sağlık
  • Kitap AdıHekimlik Sanatları
  • Sayfa Sayısı151
  • YazarErcan Kesal
  • ISBN9789750535055
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Peri Gazozu ~ Ercan KesalPeri Gazozu

    Peri Gazozu

    Ercan Kesal

    “Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse,...

  2. “Aslında…” ~ Ercan Kesal“Aslında…”

    “Aslında…”

    Ercan Kesal

    Tüm yapıp ettiklerimizle aramızdaki mesafe, aslında bunların yarattığı iktidarın ne kadarından vazgeçebildiğimizin mesafesidir.Hayat aslında kalabalıkmış gibi görünüyor ama çok izole yaşıyoruz ve yalnızız.Her şeyden...

  3. Kendi Işığında Yanan Adam – Tanıdığım Metin Erksan ~ Ercan KesalKendi Işığında Yanan Adam – Tanıdığım Metin Erksan

    Kendi Işığında Yanan Adam – Tanıdığım Metin Erksan

    Ercan Kesal

    “Hikâye hep aynı aslında doktor. Fakir oğlan, kızı sever. Kavuşamaz. Çaresiz terk eder, ayrılır oradan. Kız başkasıyla evlenir. Oğlan döndüğünde zengin ve güçlüdür. İntikamı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur