Transfer olan ruhlar, yavaş ölen bedenler, sistemin maymunları, mahallenin yamyamları, duvarlara toslayan arzular, çeneleri kıran gülleler ve gökten yağan traktörler arasında soluk soluğa bir yolculuk…
Aynı adla televizyona uyarlanan ödüllü ilk roman Sıcak Kafa ve yirmili yılların açılışını yapan Kübra’nın ardından, Afşin Kum’un dizginsiz tahayyülünden, durmaksınızın artan entropinin peşinde on dokuz öykü…
*
Kırk Üçteki Korkunç Traktör Yağmuru
Bir yerlerde okumuştum; büyük tehlike zamanlarında yahut hayati risk altındayken salgılanan hormonlar, aynı zamanda âşık olmayı da kolaylaştıran bir etkiye sahipmiş. Normal, süregiden hayat içinde dikkatinizi çekmeyecek kişi, birlikte bir dehşetin ortasında kaldığınızda, durup dururken aşkınızın nesnesi olabiliyor. Felaket filmlerinin hep, film boyunca felakete birlikte göğüs geren kadınla adamın öpüşmesiyle bitmesi, tamamen uyduruktan bir klişe değilmiş yani.
Bana soracak olursanız, evet, Burcu’yla birbirimizi böyle bir zamanda tanıdık; beraber geçirdiğimiz ilk gün, yaşadığımız yerin akıl almaz bir felakete uğradığı gündü; ama işin doğrusu, o benim pek farkımda olmasa da ben onun çok önceden farkındaydım. Hatta onu ilk gördüğümden beri aklımin giderek büyüyen bir bölgesini işgal etmekteydi.
İstanbul’un çevre semtlerinden birindeki sitemize yeni taşınıyorlardı. Kamyondan eşyalar boşaltılıp eve götürülürken, annesi ve babası, taşıyıcılara yol göstermekle meşguldü. Burcu, babasının arabasına yaslanmış, kollarını kavuşturmuş, çevreye bakınıyordu. Ben evden çıkmış site kapısına doğru yürüyordum. Burcu diğer tarafa bakıyordu o sırada, yüzü görünmüyordu. Üzerinde siyah bir kazak ve kot pantolon vardı. Kestane rengi saçları akşam kızıllığında pırıl pıril parlıyordu. Ben yanından geçip gitmeden bu tarafa dönse keşke, dönse de yüzünü görsem diye düşünüyordum. Bazen, birinin yüzünü daha görmeden güzel olduğunu anlarsınız va, nasıl oluyorsa. Belki, güzelliğin verdiği güven kişinin duruşuna yansıyordur. Ya da o yüzü güzel olarak algılamamızı sağlayan makbul genetik kombinasyon, benimkiler gibi jinefil gözlere her açıdan fark edilebilen gizli mesajlar gönderiyordur. Her neyse, ben tam yanından geçerken döndü ve gözlerimin içine baktı. Heyecanlandım aniden, “Hoş geldiniz,” dedim. Gülümsedi. Gülümserken gözlerinin altında bir kırı şıklık beliriyordu. O kadar tatlı, o kadar sıcaktı ki gülümsemesi, insanın içi eriyordu ona bakarken. “Hoş bulduk,” dedi. Başını çevirdi sonra. Ben de yürüyüp gittim, ne yapayım!
Sonraki günlerde, site bahçesinde karşılaştıkça selamlaştık ama konuşmadık. Durup dururken konuşma başlatabilen biri olamamışımdır zaten. Umutsuzca şansımın yardımını bekliyordum. Okulda da karşılaşıyorduk bazen. Benden bir üst sınıftaydı, sadece lise sonların olduğu eski binadaydı. Bazen bahçede, bazen de sabah gelirken veya akşam dönerken görüyorduk birbirimizi. Selamlaşıyorduk. Eğer bir noktada konuşmaya başlamazsak bu selamlaşmalar da anlamsızlaşa cak. sonra da sönümlenecekti. Çok korkuyordum böyle ol masından. Ona nasıl yaklaşacağımı, muhabbeti nasıl başlatacağımı düşünüp duruyordum. Tanışıp konuştuğumuz senaryolar canlandırıyordum kafamda. Hatta rüyalarıma giriyordu sık sık. Onun başı bir nedenle derde giriyor ve ben ona yardım ediyorum. Bisikletinin kilidi sıkışmış mesela. açamıyor, ben açıyorum. Yöntemini biliyorum, bisikletler hakkında aşağı yukarı her şeyi bildiğim gibi. Ona kendi bisikletimden bahsediyorum. Kadrolu bisikletlerin daha iyi olduğunu söylüyorum, hem hafif hem sağlam oluyorlar. Bisikletin mekaniğinden bahsediyorum, tork kavramından, açısal sıkmak istemiyorum, bisiklet ve fizik benim için büyüleyici momentumdan, vites sisteminin nasıl çalıştığından. Fazla da olsa da herkes için öyle olmayabilir. Babamdan arakladığım şakayı yaparak tatlıya bağlıyorum; bisikletçiler dünyanın en aptal insanlarıdır, çünkü bisikletin onları bir yerlere götürdüğünü sanırlar, halbuki aslında onlar bisikleti götürürler. Gülüyor, gözlerinin altındaki o tatlı kırışıklık çıkıyor ortaya.
Ama bu kendiliğinden ve doğal olarak ortaya çıkıp ta şıp konuşmamızı, aramızdaki görünmez duvarın yıkılmasını sağlayan durumlar, hayallerde ve rüyalarda kalıyor. Gerçek hayatta, karşıdan geldiğini görüyorum, başıyla kibarca selam veriyor, yanımdan geçiyor, evine gidiyor ya da sınıfına. Böylece aylar geçip gitti, ta ki o felaket gününe, kırk üçteki korkunç traktör yağmuruna kadar.
Ben okul servisindeydim. Burcu servis kullanmazdı. Okula nasıl gidip geldiğini bilmiyordum ama o gün, babasının arabasını görmüştüm okul çıkışında. Onu almaya gelmişti belli ki. Trafik kilitlendi. Bu saatlerde sıkışıklık normaldi ama bu hal, sıkışıklığın ötesindeydi. On beş dakika kadar milim ilerlemeden bekledikten sonra, şoför kapıları açtı isteyen insin diye. O sırada, otobüsün en arka koltuklarında, mobil ekranlarından bir video izleyip hayret dolu ünlemler çıkaran grubun arasına sızarak ne izlediklerini görmeye çalışmaktaydım. Tam “Özel efekt lan bu, bilgisayarla yapmışlar,” deyip ilgisini kaybederek gruptan ayrılan birinin yerine terfi etmek üzereydim ki kapıların açıldığını gördüm, vazgeçtim, aşağı indim.
İnsanlar arabalarından çıkmış, yolu kilitleyen olağan dışı durumu çözmeye çalışıyordu. “Kaza mı olmuş?” dedim yanımızdaki arabadan çıkmış birine, bilmem işareti yaptı. İleriye doğru yürüdüm. Burcuların arabasını gördüm, hemen arkasından da arabadan çıkan Burcu’yu. Kalbim hızla çarpmaya başladı birden. Ani bir kararla oraya doğru yürüdüm. Burcu sağa sola bakındı, beni gördü, el salladı. Bana…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıKırk Üçteki Korkunç Traktör Yağmuru
- Sayfa Sayısı208
- YazarAfşin Kum
- ISBN9786256756007
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviApril Yayıncılık / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Zaman Kurucusu ~ Mehmet Erikli
Zaman Kurucusu
Mehmet Erikli
Biraz önce yüzünü düşürdüğü masasından, ne yaptığını bilmeyen bir insanın tavrıyla doğrularak, çalışma arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında kendisini dışarıya atıverdi. Tam dışarıya çıkmıştı ki...
- Garip ~ Sadık Yalsızuçanlar
Garip
Sadık Yalsızuçanlar
Sadık Yalsızuçanların bütün öyküleri Sadık Yalsızuçanların ipek kadar hafif ve ince dilinden, gerçek kadar ağır ve yoğun öyküler bu kitapta bir araya geliyor. Sırlı...
- On Gece Düşleri ~ Natsume Soseki
On Gece Düşleri
Natsume Soseki
“Etrafımdaki eşyalar bir görünüyor bir kayboluyor. Ama odaya uğramayan tek şey yıllardır peşinden koştuğum, arayıp da bulmaya çalıştığım ancak bir türlü erişemediğim hiçlik.” Japonya’nın...