Ey Âdemoğlu! O elma zehirli, hâlâ anlamadın mı?
Bunca kaos ortamı, yangınlar, hastalıklar, iflaslar, ölümler, depremler, seller, afetler ve açlık seni neye hazırlamak için?
Bizlerden neyi saklıyorlar? Aklının kontrolünü kaybeden herkes “neye inanacağımızı şaşırdık” diyerek denize düştü ve yılana sarıldı. Oysa zehir şifaydı, plan ise yılan.
Yalan da yılandı ve o da şeytana aitti.
Bir şeyi anlamayıp inkâr ettiğinizde o şeyin esaretinden de kurtulamazsınız. O yüzden başımıza gelen her şeyin olanlara bir bahane olabileceğini önce bir anla ve başla.
Oku!
Susma, durma, hakkını ara, inan, niyet et, dua et, çalış, irade göster, harekete geç, anla ve uyan!
Artık ismimi değiştirmek için çok geç. Geri dönmek için de öyle.
Nerede ne ne yapıyorum, neciyim…
Hiçbir şey için geriye dönüş yok. Senin için de öyle! Bizi yok etmek için her şeyi yapacaklar. Madem bu dünya ve bu vatan bizim, o zaman onlara nasıl savaşılacağını gösterelim!
Gül, dalga geç, alaya al, inanma ama silkelen!
Sen uyursan savunmasız insanlar mahsun olur, aileler yıkılır, tabiat bozulur, ölümler artar, hastalıklar boyut değiştirir. Yangınlar çoğalır, iklimler bozulur, deprem ve tsunamiler her şeyi alır götürür. İnsanlık susuz kalır, aç kalır, köle olur ve şeytanın elinde yok olur gider!Sen uyursan, her şey mahfuz kalır!
ÖN SÖZ
Söylemek zorunda olduklarımı
söylemek zorundayım.
Şüphesiz biz merkez olarak önceki kitapların devam serilerini düşünüp yazarken, konunun küresel bir kaos gündemine bu kadar erken dönüşeceğini hiç beklemiyorduk. Ancak dünya hiç olmadığı kadar tehlikeli, akıl ve yalan dolu bir savaşın içerisine sinsice çekildiğinde işler değişti ve biz de bütün algımızı önce vatan savunması, sonra da savunmasız insanların zihinleri üzerinden girişilen bir kıyıma karşı sağlam bir hamleye odakladık. Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir dünyada günlük rutinlerimize devam edip olup biteni görmezden gelemezdik.
Bu yüzden bu kaosta üstümüze düşen sorumluluğu alıp, toplumları ve insanlığı tehdit eden her ayrıntıyı inceleyip gereğini yapmak için işe koyulduk. Tehlike olarak gördüğümüz her konunun üstüne giderken uzmanlıklarımızdan veya herhangi bir güçten değil, vatansever bir duruş ile taşıdığımız bu toprakların kanından ilham aldık. Bütün bu kaoslar başlayana kadarki süreçte Psikolojik Danışmanlık merkezimizde araştırmalarla sadece var olan ruhsal rahatsızlıklara değil, problem henüz insanların başına gelmeden önce “neler yapılabilir”e de çalışıyorduk. Resmi bir kuruma dönüştüğümüz ilk yıllarda kitaplarımızla sorduğumuz ilk soru daha çok psikosomatik hastalıklar üzerineydi.
O yüzden ilk kitabın adı Hastalıkların Duygusal Sebepleri’ydi. Duygusal sorunlardan kaynaklı hastalıkların sonuçları konusunda bir bela yaşanmadan önce çözüm olabileceği için heyecan verici bir çalışmaydı. Aldığımız eğitimlerle birlikte çok derin dehlizlerle karşılaştık ve kendimizi de bu şekilde donattık. Hastalıkların Duygusal Sebepleri, uyguladığımız psikolojik destek yöntemleriyle eş zamanlı uygulandığında kişilerde gözle görülür bir iyileşme oluyordu ve bu bizi son derece heyecanlandırmıştı. Çünkü ruh sağlığında düzelme olan kişiler, psikosomatik nedenlerle bir hastalığa yakalanmış ise en basit ihtimalle, o duygusal mesele ortadan kalktığında fiziki iyileşmeye dolaylı yönden fayda sağlamaya başlıyordu.
Devamındaki kitabımız Geçmişin Travmalarından Kurtulmak ile geçmişe yani geçmişin travmalarına savaş açmıştık. Çıkış noktası geçmişten gelen travmalar olsa da geçmişin geleceğini işaret ediyordu ve neyi yaşamayınca o problemin ortaya çıkmayacağını da net bir biçimde ortaya koyabiliyorduk. Bunları bilmek, travmatik anıların sonuçlarını ortadan kaldırmada da bizleri çok güçlü kılıyordu. Bu iki kitabın sorusu üçüncü seriyi yani geleceğin geçmiş travmalarına yoğunlaşmayı gerektirse de geldiğimiz noktada çok daha tehlikeli bir canavar arada bir yerde maskesini takmış, tek gözünü dikmiş bize bakıyordu. Buradaki sorun gizli ve zor olması değil, maskelerle donatılmış olmasıydı. Bu maskenin gizli yüzlerini ortaya çıkarmaya girişmek birçok riskle birlikte tehlikeli bir girdaba girmek anlamına geliyordu. Şeytan insanlığa olanca gücüyle saldırırken dünyayı okumak, ayrıntıları bulup çıkarmak ve zihinsel bu savaşta bir düşünür olarak cephede olmak hiç bu kadar önem arzetmemişti. Ancak bu topraklar konu her ne olursa olsun korkmayı emretmiyordu.
Biz de kolları sıvadık ve tüm sevdiklerimizden uzakta, dağ başında bir eve kapanıp bir yıla yakın bir süre bu çalışmalar için, ülkemiz için, geleceğimiz ve sizler için çalıştık. İstesek Aile Dizimlerine devam eder, bireysel seanslar alır, toplumun o anki sorunları üzerinden yayınlar yapar ve ciddi yatırımlar da yapabilirdik. Ancak bu kolay olandı ve korkaklık gerektirirdi. Tabii ki bunu yapmadık. Birilerinin emriyle kapanmalar, açılmalar ve kontrol edilmeler bize göre değildi ve biz de durmadık. Bizi eve kapatmalarını beklemedik. Madem dünyayı kapatıp açma niyetindeler, biz de kendimizi dağ başında bu konuya kapattık. Bu çalışma esnasında tüm dünyadaki yangınları gördük, sellere ve afetlere şahit olduk, ekonominin bütün takvimle bağlantılı yıkımlarına şahit olduk. Ancak sabrettik. Azimle ve duayla bu işe koyulduk ve sonuçlarıyla size geri döndük. Çok şükür.
Bu çalışma tamamlandığında dozu o kadar fazla oldu kişi eline aldığında neyle karşı karşıya olduğuna tam kapılmadan okuyup uyanabilsin diye, bu kadarlık kısmını Mahfuz olarak isimlendirdik. Çünkü psikolojik örüntüler, toplumsal girdaplar ve gerçeklik üzerindeki yıkım ve savaşın inançlar yok edecek boyutlarını sonraki çalışmaya bıraktık. Kitabın ana konsepti önceki çalışmalarımızla geleceği okuyup önceden çözüm üretme noktasında aynı prensibe dayansa da toplumsal olarak çok daha büyük bir gücü içinde barındırır oldu.
Çünkü bu kan sadece spesifik bir hastalığa düşen insanlara değil, denize düşüp yılana sarıldık diyen, neye inanacağımızı şaşırdık diyen herkese umut niteliği taşıyordu. Tehlikesi de asıl buradaydı. Bu kadar büyük hedefleri karşımıza alırken arada bir yerde durup, tek gözünü dikip bize bakan canavar bizim de ona baktığımızı fark etti. Sadece bizim değil inanan bir avuç azınlık da olsa daha ne gözlerle karşılaşacak. Biz maskesini zorlayıp yerinden çektikçe farklı sesler çıkaracak, yeri gelecek kaçacak delik arayacak. Savunmasız insanların üstüne hayırsever maskeleriyle yaklaşmalarına müsaade etmeyip, ne için doğduysak onun için yaşadığımızı hem kendimize hem de onlara gösterene kadar bu konunun üstüne gideceğiz. Neden mi biz dili kullandım? O “biz” ben ve birlikte çalıştığımız uzmanlar değil. O biz hepimiziz. O biz bu vatan. O bize ve tüm insanlığa umut olma duasıyla. Haydi başlayalım.
Eray Hacıosmanoğlu
1
BÜYÜK SIFIRLANMA
BAŞLADI
“kitabın hangi elinden verilsin?”
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Onlar, ille de kendilerine meleklerin ya da bizzat
Rabbinin gelmesini veyahut da Rabbinden birtakım
işaretlerin gelmesini mi bekliyorlar? Ancak bilsinler ki,
Rabbinden birtakım işaretlerin geleceği günde inanmak,
daha önceden inanmamış ya da inancında bir hayır
kazanmamış kimseye bir yarar sağlamaz.
De ki: O halde bekleyin! Kuşkusuz biz de beklemekteyiz.”
İnsanlık tarihinin belki de en önemli ve en tehlikeli zamanlarına girdik. “Büyük sıfırlanma” ile adeta zoraki bir kıyamet girişimine tanıklık ediyoruz. Neye inanacağını seçmenin hayati sonuçlarının olacağı bu savaşta tarafını doğru seçmek, mecazi anlamda kitabın hangi elinden verileceğini belirler. Yukarıdaki ayetten de anlıyoruz ki, yanlış yola inanan sonradan doğrusunu görse de kurtulmaz. Birtakım işaretlerle karşılaştıktan sonra inanmaksa, iş işten geçmiş anlamına gelir. O yüzden, her ne yapıyorsan ve neye tutunuyorsan, en başından yolunu doğru seç ki kitabının hangi eline verileceği belli olsun. Dünya daha da yok olmadan önce anla ki, hiçbir şey mahfuz kalmasın. Mahfuz kalmak yok olanın değil, var olanın korunması ve saklı kalmasıdır. Olmuş ve olacak olan her şeyin yazılı olduğu o kitap Levh-i Mahfuz ise, saklı kalan da mahfuzdur. Bilmek aklın işiyse, inanmak kalbe aittir. Kalp ise akıldan üstündür. O yüzden sen secdede iken kalp yukarıda, beyin ise aşağıdadır. Büyükler bu ayrıma akl-ı selim, Kur’an ise “kalb-i selim” der. Sen kalbini hisset ve aklına mukayyet ol. Yeni bir döneme girildi ve geriye dönüş yok!
Neye inanacağını seç!
Yeni bir yüzyılın içinde olduğumuz bu zamanlarda gelişen dünya ile birlikte artık yeni bir çağdan da söz edilmeye başlandı. Bazıları adına “Singularity”, bazıları da “4. Sanayi Devrimi” dedi, ancak kimse gerçekte neye sürüklendiğimizi söylemedi. Son doğal insan nesli için kararlar alınmış, planlar çoktan yapılmıştı. Şeytan yine devredeydi ve bu yüzden devrim, kaosla başladı. Evet, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”tı ve olan her şeye alışman için, adına da “yeni normal” dendi. “Büyük Sıfırlama” dedikleri bu dönüşümün karşısında insan, tarihin en büyük sınavına itildi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Kapitalizm Politika
- Kitap AdıMahfuz
- Sayfa Sayısı208
- YazarEray Hacıosmanoğlu
- ISBN9786257479615
- Boyutlar, Kapak15,5 x 23 cm, Amerikan Bristol
- YayıneviHayy Kitap / 2022