Birazoku

And olsun ki yeni başlıyoruz!

Büyük Taarruzun 100. yılını aştığımız bu günlerde duamız, bu kutlu zaferin sahiplerine olduğu kadar, yeni bir kurtuluş savaşı sınırında olmanın uyanışınadır. Düşman ve ihanet boyut değiştirmiş, düğmeye basmış, her yere sızmış ve maskesi kör olana tanınmaz hale gelmiştir. Kurtuluş, şimdi çok daha önemli. Tek Dünya Devleti sapkınlığını kurma üzerine, yüz yıllık planlarını devreye sokanlar, hiç şüphesiz insanlığı çok daha fazla kana bulayacaklar. Türkiye’de ise bu sürecin tam ortasında! Bu sürecin artık üçüncü dünya savaşı olduğunu söylesek abartmış olmayız, çünkü durum tam olarak bu!

Biz dünyayı konvansiyonel bir akılla okuyup şeytanı eski usuller ile beklerken, şeytan tabi ki boş durmadı ve her kılığa girdi. Hiç olmadığı kadar, insanlığı ele geçirmek için her şeyi tek tek planladı. Oyunun kurallarından çok, kendisini yerle bir etti. Savaş başladı ve geriye dönüş yok!

Okuyana ve okutana

Yazdıklarıma ve yazacaklarıma

Yazana ve yazdırana

İnsanların vebalini taşıyan iki yüzlülere

Yalana uyana ve korkana

Masum kalpleri yağmalayanlara

Uyuyan ve uyananlara

Görene ve kör olana

Gördüklerine ve görmezden gelinenlere

Ah alan ve utanmayana

YEMİN OLSUN!

ÖN SÖZ 

Anlamak artık bir mesele değil,
ölüm kalım meselesidir.

Bu kitap insanlık, milletim, vatanım ve de büyük bir umuda bağladığım ahiretim için aldığım kutlu bir risktir. Yem belki sizsiniz, ancak uçuruma atılan ülkemiz, insanlık ve nesillerdir. “Hiçbir şey eskisi gibi olamayacak” sözündeki her şey, herkes uyur ise geriye hiçbir şey bırakmayana kadar devam edecek! Vatan, millet, ulus, kimlik, cinsiyet, namus, doğa, canlı, cansız, din, inanç, tarih, insan ve ruh… Bunca kaos ortamı, yangınlar, hastalıklar, iflaslar, ölümler, depremler, seller, afetler ve açlık seni neye hazırlamak için? Bizlerden neyi saklıyorlar?” demiştik ancak yetmedi. Depremler yeterince hatırlattı mı? Şimdi her şeyi ortaya serme zamanı. “Tek Dünya Devleti” sapkınlığını kurma üzerine, yüz yıllık planlarını devreye sokanlar, hiç şüphesiz, insanlığı eşi benzeri görülmemiş kaoslara buladılar ve bulayacaklar. Şifa, Öze dönüş ve Mahfuz derken konular sanki dünyanın sonuna geldi. Bir önceki seride kaos gündeminin yalan dolu amaç ve takvimini gözler önüne sererken şimdi hedefin bizler olduğunu anlatacağız.

Biz dünyayı konvansiyonel bir akılla okuyup şeytanı eski usuller ile beklerken, şeytan tabii ki boş durmamış ve kılık değiştirmiş. Oyunun kurallarından çok, kendisini yerle bir etti. Bu sürecin artık “3. Dünya Savaşı” olduğunu söylesek abartmış olmayız, çünkü durum tam olarak bu! Peki, bu planlı kaosların, ülkemiz için ‘yeni bir Kurtuluş Savaşı’ anlamı taşıdığını söylemek ne kadar gerçekçi olur? Hiç olmadığı kadar gerçekçi, hep olduğundan daha da tehlikelidir. Büyük Taarruz’un 100. yılında duamız, bu kutlu zaferin sahiplerine olduğu kadar, yeni bir kurtuluş savaşı sınırında olmanın uyanışınadır! Düşman ve ihanet boyut değiştirmiş, her yere sızmış ve maskesi kör olana tanınmaz hâle gelmiştir. Kurtuluş, şimdi çok daha önemli! Türk milletine ve insanlığa umut olma duasıyla. O yüzden, biz değilsek kim? Şimdi değil ise ne zaman? “Senden olanlar ile yola çık. İçinizden hiç kimse geriye dönüp bakmasın!”

Eray Hacıosmanoğlu
Toplum Bilimci, Aile Danışmanı

“İNSANI ELE GEÇİRME
SAVAŞI”

Oyunun kuralları değil, kendisi değişiyor. 

“Nûn ve Kaleme, akıllı ve sorumlu varlıkların satır satır
yazmaya devam ettikleri kitaplara, sicillere ant olsun!”
(Kalem Suresi/1)

Yazdıklarıma yemin olsun ki çok önemli zamanların içine
girdik.
Okuyana ve okutana
Olanlara ve olacaklara
Yazdıklarıma ve yazacaklarıma
Yazana ve yazdırana
İnsanların vebalini taşıyan iki yüzlülere
Yalana uyana ve korkana
Masum kalpleri yağmalayanlara
Uyuyana ve uyananlara
Görene ve kör olana
Gördüklerine ve görmezden gelinene
Ah alan ve utanmayana
Enkaz altında kalana ve atasına ant olsun!

Ant olsun ki yeni başlıyoruz! O yüzden bildiğini sandığın her şeyi unut! Öyle zamanlardan geçiyoruz ki yazdıklarımı, olanlar karşısında ve Allah’ın huzurunda şahidim kılmayı düşünerek size aktarıyorum. Her yazı, yazanın şahidiyse eğer, yazdıklarım da Allah’ın huzurunda şahidim olsun. Nûn’a, Kaleme ve satır satır yazdıklarına yemin olsun demek, her yazdığınız şahidiniz olacak demektir. O yüzden yalan yazan her kalem, yazdığının karşılığını göreceği gibi, doğru yazan her kalem de kendi şahidi olarak karşı durmasının mükâfatını alacak. Okuyup hareke geçen de öyle, korkup kaçan da.

O halde başlayalım… Öncelikle şu konuyu da açıklığa kavuşturalım ki ele aldığım konulara ayetlerden yola çıkarak açıklama çalışmam, sakın sizi ‘dini’ zafiyetler üzerinden ikna etmeye çalışıyormuşum gibi hissettirmesin. Bu ön yargıdan sıyrılıp, ayette geçen ifadeleri anlayarak okuyup konulara bir de bu yönden bakmanızı istiyorum. O yüzden, düşüncelerimden bağımsız olarak ayetleri sunmadığımı ve aslında ayetlerin düşüncelerimin temelini nasıl belirlediğini, yani esas kaynağın kendimden çok, beslendiğim bu memba olduğunu anlamanızı bekliyorum. Yaşantım, yolum yordamım böyledir, demek istemiyorum. Böyle olması gerektiğine vurgu yapıyorum.

“Şüphesiz Allah, katında şerefli ve itibarlı olanınız, yaşantısını, yolunu, yordamını Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışanlarınızdır. Çünkü Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (Hucurat/13) “Bunca kaos ortamı, yangınlar, hastalıklar, iflaslar, ölümler, depremler, seller, afetler ve açlık seni neye hazırlamak için? Bizlerden neyi saklıyorlar?” demiştik Mahfuz’da, hatırladınız mı? Depremler yeterince hatırlattı mı? Şimdi her şeyi ortaya serme zamanı. “Tek Dünya Devleti” sapkınlığını kurma üzerine, yüz yıllık planlarını devreye sokanlar, hiç şüphesiz, insanlığı daha önce görülmemiş şekilde kana bulayacaklar. Bu sürecin artık “3. Dünya Savaşı” veya “3. Paylaşım Savaşı” olduğunu söylesek abartmış olmayız, çünkü durum tam olarak bu! Peki, bu planlı kaosların, ülkemiz için ‘yeni bir Kurtuluş Savaşı’ anlamı taşıdığını söylemek ne kadar gerçekçi olur? Hiç olmadığı kadar gerçekçi, hep olduğundan daha da tehlikelidir.

1915’te sekiz ay süren Çanakkale kara savaşlarıyla içeri giremeyenler, 1919’da her koldan işgale kalkışıp, Kurtuluş Savaşı ile yıllar süren bir mücadele sonucu tekrar geri püskürtülmedi mi? Vazgeçmiş gibi mi görünüyorlar? Kahramanmaraş üzerinden başlayan bu yıkım sonrasında yeni bir kahramanlığa hazır mı bu millet? Biz dünyayı konvansiyonel bir akılla okuyup şeytanı eski usuller ile beklerken, şeytan tabii ki boş durmadı ve hiç olmadığı kadar detaylı bir şekilde, insanlığı ele geçirmek için her şeyi tek tek planladı.

Oyunun kurallarından çok, kendisini yerle bir etti. Sağlığı, merhameti, yalanı, anneyi, aileyi, rızkı bile birer savaş silahına çevirdi. Büyük Taarruz ’un 100. yılında duamız, bu kutlu zaferin sahiplerine olduğu kadar, ‘yeni bir Kurtuluş Savaşı’ sınırında olmanın uyanışınadır! Düşman ve ihanet boyut değiştirmiş, her yere sızmış ve maskesi kör olana tanınmaz hale gelmiştir. Kurtuluş, şimdi çok daha önemli! Küffar, bu sefer gizli maskeler ile kapıdan içeriye sızdı ve aramızda dolaşıyor. Tüm dünya için başlayan bu sürecin adı “Büyük Sıfırlanma” ve finalinde ortaya konan 2030 takvimi ise en az yüz yıllık planlarının tezahürü olan “Yeni Dünya Düzeni”, yani “Tek Dünya Devleti” sapkınlığı. Ben buna sapkınlık diyorum, çünkü hiç olmadığı kadar zulüm, yalan, kan ve gözyaşı ile yoğrulan böylesi bir karşı devrim, hiç şüphesiz sadece şeytanın tasarlayabileceği bir sistemdir.

…