İçindekiler
Önsöz ……………………………………………………………………………… 13
gemi ……………………………………………………………………………. 19
satanica
beyaz timsah lanetleri ……………………………………………………. 27
alkolik asit ……………………………………………………………………. 28
dölyatağı haramileri ………………………………………………………. 29
uykunun rengi ………………………………………………………………. 30
kir duası’ndaki sis saati …………………………………………………… 31
şerefleks ………………………………………………………………………. 32
çatık kapı …………………………………………………………………….. 33
bu bulduğum ……………………………………………………………….. 34
on iki eylül bağırsağı ……………………………………………………… 35
pasttimemanie ……………………………………………………………… 36
‘necromantic’ ……………………………………………………………….. 37
zıkkım …………………………………………………………………………. 38
çevrimdışı yaradılış ……………………………………………………….. 39
r i n g ………………………………………………………………………….. 40
e k s i f i k i r ………………………………………………………………… 41
pabuçlarım …………………………………………………………………… 42
sinekkaydı bombardıman ……………………………………………….. 43
İçindekiler
pençenin şüphesi sendromlar ………………………………………….. 44
f e w y o r k ………………………………………………………………….. 45
yorgun tecavüz …………………………………………………………….. 46
o m e n ……………………………………………………………………….. 48
narkotikte ilk sorgu ……………………………………………………….. 49
dün yağmurla kar hakkında konuşuldu …………………………….. 51
t e k s t ………………………………………………………………………… 52
neoplazma tapınakları ……………………………………………………. 53
buruşmak maksadı ………………………………………………………… 54
ihtişamlı derinlik …………………………………………………………… 55
verev muskalar ……………………………………………………………… 56
birbirine dargın yeminler ……………………………………………….. 57
yüzüm hipotenüsüm ……………………………………………………… 58
eski dilde eski ……………………………………………………………….. 59
özgül sağırlık ………………………………………………………………… 60
kıyamet ……………………………………………………………………….. 61
gonat …………………………………………………………………………… 63
boşluk harbini kaybetmenin bedeli ………………………………….. 64
kabahat, ahbabım benim
iktidarın görgü tanıkları …………………………………………………. 67
sinir kıyımı …………………………………………………………………… 69
Ruh Randevuevi
Kafka ya da Kaf …………………………………………………………….. 75
tilkilerin ıq’su ……………………………………………………………….. 76
onlar …………………………………………………………………………… 79
derin bir çukur sun ……………………………………………………….. 80
van ……………………………………………………………………………… 81
q u e e r ………………………………………………………………………. 82
Kof Fok Aynadadır.. fuck.. ……………………………………………….. 83
Üçüz Kuleler ………………………………………………………………… 84
dizkapağı kurşunu …………………………………………………………. 85
hidrofobi ……………………………………………………………………… 86
hakkımdaki yanılgı teoremi …………………………………………….. 87
maphya ……………………………………………………………………….. 88
çatal karası …………………………………………………………………… 89
hiçcinsel ………………………………………………………………………. 90
CanHasret …………………………………………………………………… 92
lades …………………………………………………………………………… 93
hayalet ………………………………………………………………………… 94
hareket noktası …………………………………………………………….. 95
sır………………………………………………………………………………… 96
periferik ………………………………………………………………………. 97
Morfin Matematiği ………………………………………………………… 99
Kurt Cobain’in Çocukluğu ……………………………………………. 100
i’m a j ………………………………………………………………………… 101
şeysizlik sıkıntıları ……………………………………………………….. 102
her meyve bir yaradır …………………………………………………… 103
umrumdayım ……………………………………………………………… 104
cin delili …………………………………………………………………….. 105
hoyrat ……………………………………………………………………….. 106
galaksi otobüs durağı ……………………………………………………. 107
keskin tespih ………………………………………………………………. 108
kış aşkına requiem ………………………………………………………. 109
ziyankârne …………………………………………………………………. 111
Önsöz
İlk şiirlerini, ilk kitaplarını yadsıyan, dünya görüşleri ve ideolojilerini değiştiren, estetik ve şiir anlayışlarında büyük kırılmalar görülen şairler vardır. İlk şiirlerinden başlayarak, yeni bir soluk ve sesle, döneminde yazılanlardan apayrı bir şiirle edebiyat dünyasına giren küçük İskender, bu şairlerden değildir. Yazdıklarını kendinin kılmış ve o kendiliğin yatağını genişletip yeni katmanlar, dallar budaklar ekleyerek şiirini çoğaltan bir şairdir o. Bu kitabının adıyla göndermede bulunduğu, genç yaşında Makedonya kralı olmuş Büyük İskender’le şaşırtıcı benzerlikler taşır şairin yaşamı. Pers İmparatorluğu’nu yıkan, Yunan kültürünü Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Hindistan’a, Mısır’a kadar taşıyıp Doğu kültürüyle kaynaştırarak Helenistik dönemi başlatan, eşcinselliği, inatçılığı, yürekliliği, ataklığı ve çok içki içmesiyle bilinen, Persepolis ve Thebai kentlerini yaktırıp yıktıran ve dünya tarihine adını böyle yazdırıp genç yaşta ölen Büyük İskender gibi, o da yarattığı pek çok yenilikle egemen etik ve estetik anlayışı altüst etti. 1980’lerden itibaren şiirde adından sıklıkla söz ettiren küçük İskender, kentler yakıp yıkmadı ama ideolojik yönden aileden ahlaka tüm kurumlarıyla, gelenek, yaşam biçimi ve kurallarıyla düzeni, verili kültürü yıkmaya yönelen bir anarşist oldu. Yazınsal türler arası sınırlamaları, yerleşik şiir anlayışı ve beğenisini, sözdiziminden noktalamaya yazım kurallarını dikkate almadı; dilinden estetik yargılarına, yazınsal iktidara başkaldırdı. Bu bağlamda, “Yıkıcıdır şiir. Gayrimeşrudur,” diyen Cemal Süreya ve, “Şiir, ancak başkaldırının şiddeti içinde güçlü bir anlama sahip olabilir,” diyen Georges Bataille ile benzer bir düşünceyi benimsedi. İlk şiir kitabı 1988’de çıkan şairin, 2006 yılında ilk kez verilenMelih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü aldığı İskender’i Ben Öldürmedim kitabı, 2005’te yayımlandı.
Oldukça üretken bir şair olan küçük İskender’in, on yedi yıllık bu süreçte, kimi yıllar iki ya da üç şiir kitabı olmak üzere (biri toplu, biri seçme şiirlerinden oluşan) yirmiden fazla şiir kitabı basıldı. “Ozan, alışkanlıkları bozan kişidir,” der ya St. John Perse, küçük İskender de türlerinden diline, biçimlerinden konu ve içeriğine, edebiyatın “edep”ini bozdu. Bilinip de bilmezden gelinenleri, arzulanıp da söylenemeyenleri ya da dolaylı yollardan duyumsatılmaya çalışılanları, bilincinde ve düşleminde canlanan çoğu şeyi açıkça ve yüreklice dile getirdi. Zamanında yazılmakta olan şiire eklemlenerek, onu kopyalayıp çoğaltmaya yöneldi; yazınsal iktidarın onayını almayı umursamadı. Ciddiye Alındığım Kara Parçaları’ndaki bir şiirinde, “benden başkası öldürmüş olamaz İskender’i” derken bu kitabında, sanki polis sorgusunda, işkence altındayken ya da “alkolik asit”liyken söylemişçesine, “iskender’i ben öldürmedim,” der. Böylece aykırı yaşantısı, duygu ve düşünceleriyle, yazdıklarıyla uyumsuz olduğu, suçlandığı toplumda; kendini ve masumiyetini savunuyor gibidir. Sevgi ve aşka, doğruluğa, iyiliğe tüm değerlerin yozlaştığı bir dünyayı, “kötülük toplumu”ndaki çürümeyi ve şiddeti yansıtırken kötülüğe, kötülüğü yazarak karşı çıkar.
Yabancılaşmış, özünü yitirmiş insanı, koşullandırılarak alıştığımız somut gerçeklikleri, tüm çıplaklığıyla, çarpıcı, hırçın, kaba, küfürlü, öfkeli, saldırgan ve alaycı bir dille yerer. Ancak bu kitabındaki şiirlerde dikkati çeken özelliklerden biri, dil ve söyleyişteki öfke, gerilim ve şiddetin yerini daha dingin, daha yoğunlaştırılmış bir anlatımın alması; duygulardan çok bilgi ve zekâya seslenilmesidir. Kitabın söylemindeki bu dinginliği, “bir ateşkes ilanı, fırtına öncesi sessizliği” diye niteler şairin kendisi. Ayrıca sözcük ekonomisini çok dikkate almayan, birçok ayrıntı ve dağınık, savruk çağrışımlar, imgelerle şiirler yazan İskender’in, bu kitabında daha kısa, boşluklu, sıfat ve mecaz kullanımı azaltılmış, anlamsal derinliği öncelediği şiirlere yöneldiğini söyleyebiliriz. Şair, İskender’i Ben Öldürmedim kitabı üstüne yaptığı söyleşilerde, kitabın adıyla, dolaylı yoldan, modernist bir şairin ve modernizmin öldürülmesini anlatmak istediğini belirtir. Ona göre, günümüz şiiri gittikçe muhafazakârlaşmaktadır. Bu ortamda İskender, uçlarda yer alan, öncü, sıra dışı, aykırı şiiriyle, içinde yaşadığı toplumun din, ahlak ve sanat anlayışının sınırlarını zorlar. Bilinçaltının kaotik, lanetli, mayınlı alanlarında yol alır; oradaki batık denizaltı gemisinde bulduklarını “şimdi”ye taşır. Gündelik yaşamdaki eşitsizlik, sömürü, baskı, şiddet ve ikiyüzlülüklerin yanı sıra parçalanan kişilikler gibi, suçlanan, ötekileştirilen, şiddet ve işkenceye uğrayan, cezalandırılan bedenlerin de özgürlüğünü savunur. İktidar ve otoritenin, bireyin bedeni üzerinde kurmaya çalıştığı egemenliğe, günah ve ayıplarla seçimlerini, eylemlerini sınırlamasına karşı çıkar. Aşkta olsun, cinsellikte olsun çoğu zaman şiddete ve pornografik ögelere de yer verir. Bedenin özgürlüğünü kısıtlayan ataerkil / heteroseksüel politikanın belirlediği cinsiyet rollerini yıkmak ister. Dili deforme edip söyleyişi abartarak, kimi zaman üstgerçekçi / fantastik öğeler de katarak gerçekliği radikal bir tutumla ve ironik bir biçimde şiirleştirir. Hasan Bülent Kahraman, 1980 sonrası toplumcu şiirimizin aktığı kaynaklardan biri olarak küçük İskender şiirini görür.
İlkgençlik yıllarında, 12 Eylül döneminin devlet baskısı ve şiddetini yaşayan şair, “Adın İskender dediler, ben / İşkence dediler sandım,” diyerek bilinçaltına yerleşmiş korkusunu dışa vurur. Baskı ve cinayetleri, işkenceleri, toplu kıyımları benimseyenler yanında bunlara tepkisiz kalanları da lanetler, onları suç ortağı olarak görür. Bu olayların unutulmamasını, bunları yapanların ve zihniyetlerinin, insanlık için, gelecek için büyük bir tehlike olduğunu belirtir. Faşizme, çağ dışı, tutucu düşünce ve eylemlere karşı duygu ve duyarlıkları, vicdanlarıyla gerçekten insan olanlara seslenerek onları da muhalif olmaya çağırır. Aile içi şiddetten devlet terörüne, Sivas’ta yakılanlardan Nazilerin toplama kamplarındaki gaz odalarında öldürülen, fırınlara atılan çocuklara, dinsel ve ırkçı cinayetlere, toplu kıyımlara çarpıcı göndermelerde bulunur:
“Kaç anne öldürdün, kaç babaya kanlısın (…) Boş vakitlerde derin devletini sınarken memleket / Belki oturup üç beş şiir yazar, içer, üç beş şair yakarız”, “iki kolun arasındaki boşluğu / dua ile dolduran / o muazzam / o muntazam vitrin / atılan kesik bir kelleyle kırılıyor”, “birilerince alındılar (…) başkalarınca tutulup ellerinden / fırınlara götürüldüler!” küçük İskender, günümüz dünyasında gittikçe artan suç ve şiddeti, görülemeyen ya da gösterilmeyen kimi kötülükleri ifşa edip belirginleştirerek, zaman zaman kendi üzerinden yansıtarak bir farkındalık ve duyarlık yaratmak ister. Bir söyleşisinde suç ve şiddeti işleyerek, yapılan haksızlıkları, kötülükleri göstererek insanlara “vicdan azabı çektirme”yi amaçladığını söyler. Yaşamla ölüm gibi aynı bedende yer alan iyi ile kötü arasında ilişki kuran İskender, kötülüğü besleyen kapitalist toplum, büyük kent yaşamı ve ikiyüzlü burjuva ahlakını sorunsallaştırır; devlet ve hiyerarşik örgütlenmeye karşı bireysel özgürlüğü savunan anarşizan bir tutumu benimser. Bu bağlamda, “Çürüyen bir toplumda, sanat, eğer gerçeğe sadık olacaksa, çürümeyi de yansıtmalı,” diyen Ernst Fischer ya da “kötülüğe kötülükle karşılık vermek”ten söz eden Baudrillard gibi düşünür. Düzen ve iktidar yanlısı aydın ve şairleri, modernizmin günün koşullarına uymayan kimi olumsuz, sıradanlaşan kuruluş ve oluşumlarını, bunların yandaşlarını, resmi tarihi ve onun yalanlarını da eleştirir. Onlar için “Halk yiyen aydınlar! / Bir halt yediğini sanan aydınlar!”, “düzen ve iktidar konsomatrisi şairler” demekten çekinmez. “İntikam da gülümser,” diyen İskender, en sert eleştiri ve söylemlerinde bile çoğu zaman ironik tavrını sürdürür. “Eski boktan imparatorluklarla avunan”ları, “Tarihin sosyal orospuları”nı, “teslim alınmış vicdan”larıyla gerçekleri çarpıtanları lanetler. Bir kadının soğukluğundan söz ettiği, “dayatılmış bir milli marş kadar soğuk” dizesiyle yakınlık duymadığı fanatik milliyetçilere göndermede bulunur. Jean Cocteau, Rimbaud’nun gerçek değerini “sözdizimine getirdiği yenilik”te görür. küçük İskender de dilin kural ve olanaklarını zorlayan, farklı alanlardan, birbirlerine uzak sözcükleri yan yana getirerek şaşırtıcı bağdaştırmalarla değişik tasarım, çağrışım ve özgün imgeler oluşturur. Birbirleriyle ilgisizmiş gibi görünen kimi dizeler arasında, ses uyumunun yanı sıra dikkatli bir okumayla, okuyana göre değişebilecek, çağrışımlar ve duygular uyandırabilecek anlamsal bağlantılar kurar.
Sözcük oyunları ve anlam kaydırmalarıyla, sözcük türetmeleri ve kimi sözcüklere, ortak dilin dışında, özel anlamlar yükleyerek ilginç benzetme, eğretileme ve göndermeleriyle şiirini zenginleştirir. “Şiir, eşitliği savunur,” diyen İskender, sözcükler arasında da eskiyeni, yerli-yabancı, kaba, argo, küfürlü, iğneleyici ayrımı yapmaz. Verili ve alışılmış olanla yetinmeyen, sözcük oburu İskender, kendisi de ekler getirerek, harflerini, yazılışlarını değiştirerek yeni sözcükler türetir: “alkolik asit, şerefleks, eksifikir, few york, maphya, hiçcinsel, ziyankârne, özgül sağırlık, kankaranlık, on iki eylül bağırsağı…” Özellikle gençlerin sözlüklere bakmadan anlamlarını çıkaramayacakları birçok eski (Osmanlıca, Arapça, Farsça) sözcük kullanır; kimilerini sesleri, kimilerini de anlamsal zenginlikleri için: “ahkâm, cismani, evla, fütursuz, fevri, hezeyan, huzme, itlaf, ilhak, inkâr, infilak, idraksiz, kasvet, kallavi, münferit, mübalağa, münzevi, münhasır, müptezel, meczup, müstesna, malumat, nebze, pâre, rabıta, şaibe, şuur, tezahür, temkin, tali, teşekkül, tedarik, viran, zerre, zaviye…” İskender ayrıca tıp öğreniminin kendisine kazandırdığı sözcükleri de sıkça şiirlerine taşır: “patoloji, kadavra, amnezi, koma, cerahat, sürmenaj, habis, bağışıklık, kesik iltihaplanmaları, biyopsi, neşter, tümör, elektroşok, kanama, ödem, kabakulak, kalp krizi, siroz, kangren, lösemi…” Bunların kimiyle de ilginç ve özgün çağrışım ve imgeler yaratır: “kelepçelenmiş sürmenaj”dan, “ruh hastası nesirler”den, “sosyopat bilinç”ten, “hastaya acilen rüya vermek”ten söz eder, kalp krizinde bile bir “ayaklanma” ya da başkaldırı görür. Şiirlerinde İngilizce sözcüklere de yer veren İskender’in bu kitabında da “omen”, “ring”, “queer”, “pasttimemanie”, “necromantic” gibi şiir adlarıyla karşılaşırız. Kimi şiirlerde, dize kırmanın yanı sıra sözcükleri de böler ve bir sonraki dizede devam eder: “… bahçe // deki”, “… eksik / ti…”, “… kurbanları / nı…”, “… solucanlar / la…”, “… uyku / suzluğun…”, “… sütun / larıyla…”, “… or / kestrada…”, “… obua – / nın…”, “… ku / raldışı…” Kimi sözcüklerde harfler ya da heceler arası boşluklar bırakır: “delikanlı ya ait”, “haritası yla”, “kapat tılar”, “yıkandı ğı” gibi. Noktalama imleri ve kesme imini kullanmada, sözcüğü bölerken heceleri dikkate almada yerleşik kurallara uymadığı yazım biçimlerini de görürüz onun şiirlerinde: “… adına, / ydı…”, “oyalanmak- / ta.dır.”, “… gözü / nden…”, “… kuş / anmış…”, “… binildi / yse de.” İskender’i Ben Öldürmedim, Nuh efsanesine göndermede bulunan, ayrıksı ilk şiir “gemi”den sonra, üç bölümden oluşuyor: ilk bölüm “satanica”, yani şeytansı ve şeytanca; ikinci bölüm suçu, dostu olarak nitelediği “kabahat, ahbabım benim”; üçüncü bölümse yine günahkâr bir mekân “Ruh Randevuevi”. küçük İskender’in bu kitabındaki yalın, yoğunlaştırılmış kısa şiirlerinde, bilinç akışı gibi yöntemlerden de yararlanarak anlatımına derinlik kazandırdığı görülüyor. “Yoksa kim kışkırtabilir yanlışlığı böyle şehvetle” diyen şair, okurunu kışkırtmaya devam ediyor.
Gonca Özmen
gemi
Çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri gemi,
Yağmur, hüviyetini kaybetmiş potansiyel suçlu
Rüzgârın kimsesi yok tabiattan başka
Zanlıyım, kendimce haklıyım, bu kış ellerime
eksi sonsuz uçlu
upuzun kapalı müzelerin
hep bir çığlıkla hareketlenecek heykellerinin
mermer bronz karışımı
soğuk beyaz karışımı
aldatıcı göz bebeksiz bakışları bulaştı, evet, harika,
sis çoktan ulaştı denizin sinirlerini bozan
geç dalgasının korku tabirlerine,
Baudelaire aldım yanıma okurum diye
felsefe ağaç olsa hangi meyveyi verirdi ve
onu anlarım belki, onunla avunurum, hevesiyle;
şimdilik
gecenin esrara
sevgilinin ihanete aç teşekkül mertebesinde
belki gemide, belki de sessizliğin güvertesinde
bir takım adamlar gülüşüyor
bir takım adamlar yalan yanlış örgütleniyor
halka ait bir manayı hayasızca aralarında bölüşüyor
hayır, yere düşmüş yalnız bir biletin önünde;
Aslında tedirgin ve sıkılganlar
Aslında cahil ve saldırganlar
Herkes kadar bir gemiye binip gitmekle
Şiddetin kendisiyle uzlaşmakla
Uzaklaşmakla
Uzaklaşmanın hayat paydasıyla çatışmaktalar..
evet,
çocukken aynı sınavda çözemedikleri tek soruyla
o tek sorunun cevabıyla boğuşmaktalar: Onca
ağırlığına rağmen neden batmaz bir gemi
Her gemi batmak için son bir yolcu mu bekler..
Son yolcunun darmadağın beyni, kalbi mi
indirecektir şalteri; gemi
öyle mi çekilecektir içeri, hayır, örneğin, gerisin geri,
toprağın da olsa kaldırma kuvveti
öyle kolay gömülemezdi hiçbir ölü, hiçbir hüzün neferi;
toprak
iterdi, tutardı, çırpınırdı
istemezdi gövdesine bir şeyin ansızın girmesini;
Gemi
Çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri;
Toprak da duruyor
Zaman da, adamlar da.. Önemli bir aşk şaheseri
edasıyla çözülüyorum iskeletimden
etlerimle uçuşuyoruz yapışmak üzere
bir başka iskeletten ufka açılan
yeni
varoluştan oluşmuş hallerden hallere seviyeli;
Belki de çok oldu gemi limandan ayrılalı ve gideli;
Başlamış bir yolculuğun arkasından karada yazılan seyir defteri
Tarih mi demeli buna, günce mi daha doğru, bellek mi,
Hoş, ben ellerimi hep yıpranmış çımalara benzetirim
Parmaklarım salkım salkım çımadan sarkar sarkar sarkar
Kaç gemiyi bağlamak için limana fırlatılmış ellerim
Çımacılar mı hain, eldivenler mi kaygan, deneyler mi uğultulu,
Ufukta kaybolmaya yüz tutmuş bu büyük yüzen sedyeye
Kimi zaman mabet de demeli, nazar da demeli, büyü de demeli
Çatlamış bir alın kemiği
gibi kafatasında beyne doğru ilerliyor gemi;
ya çok bildik aynı bir sima var dümende, kazan dairesinde, radarda
ya da
kıyıdayız, hayaller kurarken ölüme dair, erdeme dair; anlıyoruz:
terk edildik,
Diğerlerini kurtarırken telaşla o,
Tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz,
Meğer Nuh, asla sevmemiş hiçbirimizi.
2004-2005
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Şiir
- Kitap Adıİskender’i Ben Öldürmedim
- Sayfa Sayısı112
- YazarKüçük İskender
- ISBN9789750745744
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kendine Alışmak ~ Sevil Sevinç Kandil
Kendine Alışmak
Sevil Sevinç Kandil
Çok sevdiğin Ya da kendinden başkasını sevmediğin hayat var ya! Senin karmaşıklığına Senin çözümlenmeyecek sandığın sana alışır Sen de bir alışabilsen kendine… *** ÖNSÖZ...
- Ashab-ı Aşk ~ Murat Sinan İnce
Ashab-ı Aşk
Murat Sinan İnce
Bir güneş doğdu bugün, gözlerinden Üzerime… Baktığım her yerde, Bir nefes seni hissediyorum, Ciğerimin en derin yerinde. Yürekten çırpınıyorum, Yaşamaya adarken En güzel günleri,...
- Kelimelerle Sevişmek ~ Ertuğrul Adem Karışan
Kelimelerle Sevişmek
Ertuğrul Adem Karışan
Mavi Usulca dokunuyor, ellerin omuzlarıma Bir vapur karşıya geçiyor, Sen geçiyorsun, ellerin omuzlarımda, Bir martı havalanıyor ardından Sen uçuyorsun, ben ölüyorum kanatlarında. En tatlı...