Lynn Painter’ın çıkış kitabı “Filmlerden Daha Güzel”de, romantik komedi filmlerine takıntılı bir genç kızın, hayalinde büyüttüğü aşkın peşinden koşmasının ve daima yanında olan birine âşık olmasının samimi ve eğlenceli hikâyesine tanık olacaksınız.
“Ben, bir oğlanın önünde durmuş, beni sevmesini isteyen bir kızım sadece.” —Aşk Engel Tanımaz
Liz Buxbaum, hayatı boyunca aşka inanan biri olmuştur. Aşk hayatında, umduğu heyecana sahip olamasa bile çocukluğundan beri iç içe olduğu romantik komedi filmleri sayesinde, bir gün O’nu bulacağını biliyordur. Bulmak zorundadır. Bu yüzden, çocukluk aşkı Michael Young, hayatına tekrar girince Liz’in bütün umutları yeşerir ve aklında kırk tilki dolaşmaya başlar. Böylece Liz, çocukluğundan beri en büyük düşmanı olan ve onu rezil etmeyi görev edinmiş Wesley Bennett ile aşk uğruna işbirliği yapmak zorunda kalır. Ama aşk her şeye değerdir, değil mi?
Liz, bir yandan Wes’le planlar yapıp adım adım Michael’a yaklaşmaya çalışırken öte yandan sürekli Wes’le takılmaya başlar. Bu durum, insanların dikkatini çekmeye başlayınca işlerin sarpa sarması kaçınılmaz bir hâl alır ve Liz, kendini hiç ummadığı bir yerde bulur.
Zaten söz konusu aşk olunca her şeyin planlandığı gibi gittiği nerede görülmüştür ki?
*
Her zaman en büyük hayranım, en katı eleştirmenim ve ayakkabı endüstrisindeki adilere olan güvensizliğimin tek başına sorumlusu olan kadın, mükemmel annem için. Uyumam gerekirken yorganın altında kitap okumama izin verdiğin için teşekkür ederim.
Ve kapağı görüp kitabı okumaya fırsatı olmayan sevgili babam için. Stella’nın sahnesine bayılır ve ketçabı hatırlardı.
Nur içinde yat, Jerry Painter (17.05.1939-18.05.2020)
-L. P
*
GİRİŞ
“Ben, bir oğlanın önünde durmuş,
beni sevmesini isteyen bir kızım sadece.”
-Aşk Engel Tanımaz’
Annem, bana daha ikinci sınıfa geçmeden flört etmenin altın kuralını öğretmişti.
Yedi yaşındayken bile kâbus gördüğümde annemin odasına gizlice girerdim. (Küçük bir cırcır böceği, korkutucu gelmeyebilir ama robot gibi konuşuyorsa ve senin ikinci adını biliyorsa bayağı ürkütücü olabilir.) Bridget Jones’un Günlüğü filmi, şifonyerin üstünde duran küçük televizyonda açık olurdu ve annem, yatağın ucunda oturduğumu fark etmeden önce filmin çoğunu izlemiş olurdum. O sırada, birinci sınıfa giden biri için pek de uygun olmayan içeriği izlemekten beni alıkoymak için geciken annem yanıma kıvrılırdı ve filmin mutlu sonunu beraber izlerdik.
Ama benim birinci sınıftaki hâlim bir türlü anlayamazdı. Neden Bridget daha tatlı ve cazibeli olan birini, âdeta dev bir zaman kaybı olan kişi için bırakırdı ki? Bu nasıl mantıklı olabilirdi?
Evet, filmin olayını tamamen kaçırıp çapkın erkeğe sırılsıklam âşık olmuştum. Bugün bile, annemin saçımla oynayıp yanlışımı düzelttiğinde çıkan sesini duyabiliyor ve vanilya aromalı parfümünün kokusunu alabiliyordum.
“Libby Loo’m, cazibeler ve entrikalar seni sadece bir yere kadar getirebilir. Ve bunlar mutlaka kaybolur. İşte bu yüzden asla körü çocuğu seçmemelisin.”
Sonrasında, romantik filmler izleyerek, hayatı keşfedip yüzlerce benzer an paylaştık. Bu bizim olayımızdı. Abur cuburlarımızı alır, yastıklara yaslanır; annemin koleksiyonundaki, öpücüklerle dolu, mutlu sonla biten filmleri, başkalarının kalitesiz realite dizilerini bitirmesi gibi bir oturuşta bitirirdik.
Geriye dönüp baktığımda, mükemmel aşk hikâyesini arama sebebim, daha “aşk” kelimesini heceleyebilecek yaşa geldiğimden beri muhtemelen buydu.
Annem öldüğünde, bana mutlu sonlara olan tereddütsüz inancını miras bıraktı. Benim mirasım ise, aşkın hep bir ihtimal olduğu ve buna her zaman değeceği bilgisiydi.
Bay Doğru -düzgün adam, güvenilir bir model hemen dibimde bekliyor olabilirdi.
Bu yüzden hep hazır durumdaydım.
Sonunda, benim de o aşkı yaşamam sadece an meselesiydi.
BÖLÜM BİR
“Kimse ruh ikizini on yaşındayken bulmaz. Yani o zaman ne eğlencesi kalır, değil mi?”
-Beni Unutma
Gün, herhangi bir gün gibi başladı.
Bay Fitzpervert terliğime bir kıl yumağı bıraktı, kulak mememi düzleştiriciyle yaktım ve okula gitmek için kapıyı açınca. ezeli düşmanım olan kapı komşumu arabamın kaputunun üstünde şüpheli bir şekilde yayılmışken yakaladım.
“Hey!” Gözlüğümü yukarı ittim, ön kapıyı arkamdan çekip kapattım ve resmen ona doğru saldırıya geçerken yeni, sevimli ve çiçek desenli ayakkabılarımı kirletmemeye dikkat ederek komşumun olduğu tarafa doğru koştum. “İn arabamdan.”
Wes aşağı atladı ve gülüşü tam tersini söylemesine rağmen ben masumum der gibi kollarını iki yana açtı. Wes’i anaokulundan beri tanıyordum. Bu çocuk hayatının bir gününde bile masum olmamıştı.
“Elindeki ne?”
“Hiçbir şey.” Elini arkasına sakladı. İlkokuldan sonra uzayıp erkeksi ve biraz da çekici bir hâle gelmiş olsa bile, annemin gül çalılığını “yanlışlıkla” havai fişekle yakan, aynı olgunlaşmamış çocuktu hâlâ.
“Çok paranoyaksın,” dedi Wes.
Önünde durdum ve gözlerimi kısıp yüzüne baktım. Wes’te a varamaz çocuk yüzlerinden vardı; ağzından tek kelime çıkmasa bile. hayat adil olmadığı için, upuzun kirpiklerle çevrili olan koyu gözleri dünyaları söylüyordu.
Tek kaşını kaldırdığında, ne kadar saçmaladığımı düşündüğünü anladım. Gözlerinin kısılmasının, beni anlamaya çalıştığı ve başıma açtığı yeni sıkıntıdan dolayı kavga edeceğimiz anlamına geldiğini, pek de hoş olmayan sayısız karşılaşmalarımızdan biliyordum. Ve şu an olduğu gibi kahverengi gözleri parlıyor ve haylazlıkla kırpılıyorsa, hapı yuttuğumu bilirdim. Çünkü haylaz Wes hep kazanırdı.
Wes’i göğsünden dürttüm. “Arabama ne yaptın?”
Tam olarak arabana hiçbir şey yapmadım.”
“Tam olarak mi?”
“Hey. Sözlerine dikkat et, Buxbaum.”
Göz devirdim. Bu da, “Eğlendim. Bu arada babaanne ayakkabılarını beğendim ama gitmem gerek,” demeden önce dudaklarınin sinsilikle kıvrılmasına sebep olmuştu.
“Wes…”
Sanki ben konuşmuyormuşum gibi dönüp öylece gitti. O fazla öz güvenli, rahat haliyle evine doğru gitti. Verandaya gelince sinekliği açtı ve omzunun üzerinden bana. “İyi günler, Liz!” diye bağırdı.
Pekála, bu iyiye işaret değildi.
Çünkü ciddi ciddi benim iyi bir gün geçirmemi istemesi mümkün değildi. Kapıyı açıp açmamak konusunda bile endişelenerek arabama baktım.
Bakın… Wes Bennett ve ben, yolumuzun sonundaki uygun park yeri için elimizden geleni ardımıza koymadığımız, tam zamanlı bir savaşta birbirimizin düşmanıydık. Genelde Wes kazanırdı ama sadece pis bir hileci olduğu için. Demir piknik masası, kamyon motoru, canavar kadar büyük kamyon tekerleri gibi, kaldırmaya gücümün yetmeyeceği şeyler koyarak park yerini rezerve etmemin komik olduğunu düşünürdü. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır.
(Maskaralıkları, mahallenin Facebook sayfasında -babam da o gruba üyeydidikkat çekiyordu ve dedikodu sever yaşlıların, mahallenin manzarasını bozan çirkin şeyler için öfkeden köpürüp klavyelerine sarılmalarına sebep oluyordu ama buna rağmen hiç kimse, Wes’i durduracak ne bir şey söylemiş ne de bir şey yapmıştı. Bu nasıl adil olabilirdi ki?)
Ama bir kereliğine de olsa zafer dalgalarında gezinen ben oldum. Çünkü Wes, dün arabasını park yerinde üç gün üst üste birakmaya karar verdiği için belediyeyi aramak gibi harika bir fikir aklıma gelmişti. Omaha’da yirmi dört saat park yeri kuralı vardır, bu yüzden sevgili Wesley tatlı, minicik bir trafik cezası kazandı.
Yalan söylemeyeceğim, polisi Wes’in arabasının ön camına o cezayı koyarken görünce, mutfakta mutluluktan biraz dans etmiş olabilirim.
Arabaya binip kemerimi takmadan önce dört tekeri de kontrol ettim. Wes’in kahkahasını duydum. Sağ ön kapının camından ona bakmak için eğildiğimdeyse, kapısını hızlıca kapattı.
Sonra, Wes’in neye bu kadar güldüğünü gördüm.
Trafik cezası tutanağı artık benim arabamdaydı. Kağıt, ön camin ortasına, arkasını göstermeyen renksiz koli bandıyla yapıştırılmıştı. Ticari kolileme bandı gibi görünen, kat kat bant.
Arabadan inip bantların kenarlarını tırnağımla çıkarmaya çalıştım ama bürün kenarlar iyice yapışmıştı.
Aptal.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıFilmlerden Daha Güzel
- Sayfa Sayısı304
- YazarLynn Painter
- ISBN9786053047346
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yüzyüze ~ Cengiz Aytmatov
Yüzyüze
Cengiz Aytmatov
Cengiz Aytmatov’un Yüzyüze isimli hikâyesi, bir Kırgız köyündeki erkeklerin askere alınması neticesinde hayatlarını tek başlarına idame etme mecburiyetinde olan kadınları, onların çektiği çileleri anlatır....
- Sicilyalı ~ Mario Puzo
Sicilyalı
Mario Puzo
Sicilyalı, Mario Puzo’nun eserleri içinde bir köşe taşıdır. Bu kitapta; cinayetin, adaletin ve ihanetin romantik ve unutulmaz öyküsünü bulacaksınız. “Michael Corleone’nin Sicilya’daki sürgün hayatı...
- Sahtekar ~ Damon Galgut
Sahtekar
Damon Galgut
Adam Napier hayatına yeniden başlamak için Johanesburg’dan ayrılır. İşsiz ve amaçsızdır ama içinde edebiyat hırsı vardır, şiir yazmak ister. Hayatını gözden geçirip içindeki şairi...