Bu kitap, Karl Marx ve Friedrich Engels’in sanat ve edebiyat üzerine yazı ve mektuplarından oluşmaktadır. Marx ve Engels’in sanat anlayışı, bilimsel ve devrimci dünya görüşleriyle uyumlu bir bütünlük oluşturur. Sanatın niteliği, tarihsel gelişimi, toplumsal hedefleri, toplumsal örgütlenmeyle ilişki içerisindedir.
Toplumsal bilinç biçimlerinden biri olarak sanatın özü, kökeni ve toplumsal işlevi, toplumsal yapının analiziyle anlaşılabilir. Gerçekliğin yansıtılmasının biçimlerinden birisi olan sanatsal yaratıcılık, aynı zamanda onu kavramanın da bir yoludur.
Marksist estetiğin kurucu fikirlerini barındıran bu kitap, aynı zamanda Antikçağdan Rönesansa, Thomas Moore’dan Cervantes’e dek bir sanat tarihi okuması sunmaktadır.
Karl Marx
Almanya, Trier’de doğdu (1818). Trier Lisesi’ne girdi ve bu sırada Grekçe ve Latince öğrendi (1830). Bonn Üniversitesi’nde bir yıl felsefe ve edebiyat eğitiminin ardından Berlin Üniversitesi’ne geçerek hukuk öğrenimi gördü. Genç-Hegelciler’e dâhil oldu (1836). Jena Üniversitesi’nde Demokritos ile Epikuros’un Doğa Felsefelerindeki Ayrım isimli doktora tezini verdi (1841). Rheinische Zeitung gazetesine yazılar yazdı; Deutsch-Französische Jahrbücher’in editörlüğünü yaptı (1842). Friedrich Engels ile tanıştı (1844). Paristen sürülerek Brüksel’e (1845), 1848 Şubat Devrimi ardından da buradan Köln’e geçti. Birçok sürgünün ardından ömrünün sonunda kadar yaşayacağı Londra’ya gitti. (1849). Burada vefat etti (1883). Başlıca eserleri: Die Heilige Familie (F. Engels ile, 1845), Thesen über Feuerbach (1845), Die deutsche Ideologie (F. Engels ile, 1845), Das Elend der Philosophie (1847), Manifest der Kommunistischen Partei (F. Engels ile, 1848), Der achtzehnte Brumaire des Louis Bonaparte (1852), Grundrisse (1857-58), Das Kapital (1867).
Frıedrıch Engels
Almanya, Barmen’de doğdu (1820). Ailevi nedenlerle Elberfeld Lisesi’nden ayrıldı (1838) ve Bremen’deki ticaret odasında çalışmaya başladı. Felsefe alanında okumalar yaptı. Ütopik sosyalist Owen, sol çartistler Harney ve Jones ile ilişkiler kurdu. Gönüllü olarak başvurduğu askerliğini Berlin’de yaptı (1841). Babasının Manchester’da bulunan dokuma fabrikasında işe başladı ve işçi sınıfı üzerine çalışmalara başladı. Marx’la tanıştı (1844). Komünist İletişim Komitesi’ni kurdular (1846). 1848 Devrimi sebebiyle Belçika’dan sınır dışı edilince önce Köln’e, ardından Londra’ya yerleşti. Birinci Enternasyonal’de görev aldı (1864-1876). Londra’da öldü (1895). Başlıca eserleri: Die deutsche Ideologie (K. Marx ile, 1845), Manifest der Kommunistischen Partei (K. Marx ile, 1848), Anti-Dühring (1878), Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staats (1884).
İçindekiler
Birinci Kısım
Materyalist Kültür Tarihi Kavramı
1. Toplumsal Varlık ve Toplumsal Bilinç 15
2. Kültürün Doğal Koşulları ve Gelişmesi 19
3. Kır Görünümleri 22
4. Tarihsel Materyalizmin Kabalaştırılmasına Karşı 31
5. Lessing Menkıbesi Üzerine 36
6. Sınıf İlişkileri ve Sınıf Bilinci 44
7. Bilimsel ve Kaba Sınıf İdeolojisi Kavramları 49
8. Tarihsel Süreklilik ve Çelişkileri 53
9. Tarihsel Gelişmenin Düzensiz Karakteri ve Sanat
Sorunları
56
İkinci Kısım
Genel Sanat Sorunları
1. İdeolojik İçerik ve Gerçekçilik 61
2. Gerçek Tarihte Trajik ve Komik 68
3. Devrimci Tragedyanın Sorunları 72
Üçüncü Kısım
Çeşitli Parçalar
1. Dil ve Yazın 85
2. Doğaçlama ve Şiir 87
3. Yazınsal Biçem Üzerine 88
4. Yazınsal Polemik Üzerine 92
5. Çeviri Üzerine 96
Dördüncü Kısım
Sınıflı Toplumda Sanat
1. Sanatın Kökeni: Sanatsal Duyunun Tarihsel Gelişimi 105
2. Sanatın Doğuşunda Emeğin Rolü 109
3. Sanatsal Yaratma ve Estetik Algı 110
4. Toplumsal İş Bölümü ve Toplumsal Bilinç 111
5. Emeğin Yabancılaşması ve Kapitalist Toplumda İşçi
Sınıfının Durumu
113
6. Para ve Dünya Kültürü Paranın Çarpıtıcı Gücü 114
7. Kapitalizm ve Tinsel Üretim: Sanat ve Şiir ile Kapitalist
Üretim Tarzı İlişkisi
120
8. Burjuva Beğenisi ve Evrimi 122
9. Kapitalist Toplumda Sanatçının İşi 124
10. Basım ve Sanatsal Yaratma Özgürlüğü 128
11. Çilecilik ve Haz 133
12. İş ve Eğlence 135
13. Burjuva Uygarlığı ve Suç 137
14. İşçi Sınıfının Tarihsel Görevi: Proletarya ve Servet 140
15. İşçi Sınıfı ve Toplumun İlerleyen Gelişimi 143
16. İşçi Sınıfı ve Kültür 145
17. Proleter Devrimi ve Burjuvazisinin Vandallığı 151
Beşinci Kısım
Sanat ve Komünizm
1. Eşitlikçi Komünizmin Eleştirisi 157
2. Bireysellik ve Toplum 161
3. Özgürlük Âlemi ve Maddi Emek 166
Altıncı Kısım
Toplumsal Düşünce, Yazın ve Sanat Tarihi
Birinci Bölüm
Eskiçağ
1. İnsani Kültürün Doğuşu 171
2. Mitolojinin ve Destanın Başlangıçları 173
3. Samilerin Destan Geleneği 174
4. Homeros’un Şiirlerinde Eski Yunan Toplumu 175
5. Yunan Tragedyası 177
6. Eski Yazarlara Göre Kadının Yunanistan’daki Konumu 181
7. Eskiçağ Köleliği ve Dünya Kültürü 185
8. Yunan Sanatlarında Plastik Öge 187
9. Yunan Aydınlanması 190
10. Eskiçağ Dünyasında Din ve Kültür 192
11. Eskiçağ Dünyasının Çöküş Çağında Felsefi Eğilimler 194
12. Lucretius Carus 196
13. Horatius 198
14. Persius’un Taşlaması 199
15. Lukıanos 200
İkinci Bölüm
Ortaçağ
1. Ortaçağ Alman Kültürü 201
2. Eskiçağ ve Ortaçağ Yazınında Aşk 204
3. Wagner ve Alman Destanı 207
4. Siegfried Menkıbesi ve Alman Devrimci Akımı 209
5. Eski İrlanda Yazını 211
6. Eski İskandinav Destanı 218
7. Erken Ortaçağda Dan Şiiri 220
8. Chanson de Roland 224
9. Provans Yazını 225
10. Şövalye Aşk Şiiri 227
11. İngiltere’de Köylü Eşitlikçi Düşünceler 228
12. Alman Halk Kitapları 230
Üçüncü Bölüm
Rönesans
1. Eskiçağ Dünyasının Sonu ile Ortaçağın Sonundaki
Durum
241
2. Dante’den Garibaldi’ye Dek İtalyan Kültürü 243
3. Dante 244
4. Petrarca 245
5. Boccaccio 247
6. Büyük Rönesans 248
7. Titian 251
8. Reformasyon Döneminin Grobian Yazını 252
9. Reformasyonun Tarihsel Anlamı 254
10. Thomas More 255
11. Shakespeare 257
12. Calderón 261
13. Cervantes 263
Dizin 265
Editörün Notu
Elinizdeki eser Karl Marx ve Friedrich Engels’in eserlerinden yapılmış olan sanat ve edebiyat üzerine seçkilerden oluşmaktadır. Krylov’un derlemesinden farklı olarak bu nüshada son iki bölüm yer almamaktadır. Eserde ‘Ed.’ kısaltmasıyla gösterilen tüm dipnotlar bu derlemeye aittir. Öner Ünalan’ın bu çevirisi elinizdeki hâliyle ilk kez yayımlanmaktadır. Vefatından önce daktilo nüshası şeklinde bıraktığı ve el yazısıyla not düştüğü tüm düzeltmeler gözden geçirilerek elinizdeki çeviriyi oluşturmuştur. Yayın sürecindeki destekleri için Ünalan ailesine, özellikle sayın Yosum Kurtulmaz’a teşekkür ederim.
Ebubekir Demir
I
Toplumsal Varlık ve Toplumsal Bilinç
1
Yaşamlarının toplumsal üretimi sırasında insanlar kaçınılmaz ve istençlerinden bağımsız belirli ilişkilere, maddi üretken güçlerinin belirli bir gelişme aşamasına uyan üretim ilişkilerine girerler. Bu üretim ilişkilerinin tümü, ekonomik toplum yapısını, üzerinde hukuksal ve politik bir üstyapının yükseldiği ve belirli toplumsal bilinç biçimlerine uyan gerçek temeli oluşturur. Maddi yaşam üretme tarzı, genel olarak, toplumsal, politik ve zihinsel yaşam sürecini koşullandırır. İnsanların varlıklarını belirleyen bilinçleri değildir, tersine, bilinçlerini belirleyen toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumun maddi üretim güçleri, var olan üretim ilişkileriyle ya da –aynı şeyin hukuksal dışa vurumuyla söylenirse– o zamana dek içinde işledikleri mülkiyet ilişkileriyle çatışırlar. Bu ilişkiler, üretken güçlerin gelişme biçimleri olmaktan çıkıp onların engelleri olurlar. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. Ekonomik temelin değişmesiyle, bütün o koca üstyapı oldukça çabuk dönüşür. Böyle dönüşümler göz önünde tutulurken, ekonomik üretim koşullarının doğal bilimdeki kesinlikle belirlenebilen maddi dönüşümleri ile hukuksal, politik, dinsel, estetik ya da felsefi biçimler, kısaca, insanların aracılıkları ile bu çatışkının bilincine vardıkları ve bu çatışkıyla sonuna dek savaştıkları ideolojik biçimler her zaman ayırt edilmelidir. Tıpkı bir kimse hakkındaki kanımızı, onun kendi hakkında düşündüklerine dayandırmadığımız gibi, böyle bir dönüşüm dönemini de onun kendi bilinciyle yargılayamayız, tersine, bu bilinç, maddi yaşam çelişkileriyle, toplumsal üretken güçler ile üretim ilişkileri arasında var olan çatışkıyla açıklanmalıdır. Hiçbir toplumsal düzen, yer verebileceği bütün üretken güçler gelişmeden önce yok olmaz ve yeni, daha yüksek üretim ilişkileri, varlıklarının maddi koşulları eski toplumun döl yatağında olgunlaşmadan önce asla görünmezler. Bundan ötürü, insanlık, her zaman, yalnız çözebileceği sorunlarla uğraşır; çünkü, konu daha dikkatlice ele alındığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi ancak çözümünün maddi koşulları önceden varken ya da hiç değilse, oluşum sürecindeyken ortaya çıkar; kalın çizgileriyle. Asya tipi, Eskiçağ, feodal ve modern burjuva üretim tarzları, ekonomik toplum oluşumunda ilerleyen çağlar diye adlandırılabilir. Burjuva üretim ilişkileri, toplumsal üretim sürecinin uzlaşmaz karşıtlıklı son biçimidir; bireysel uzlaşmaz karşıtlık anlamında değil, ama bireylerin toplumsal yaşam koşullarından doğan uzlaşmaz karşıtlık anlamında uzlaşmaz karşıtlıklı; aynı zamanda, burjuva toplumun döl yatağında gelişen üretken güçler, bu uzlaşmaz karşıtlığın çözümü için maddi koşulları yaratır. Dolayısıyla, bu toplumsal oluşum, insan toplumunun tarih öncesine son verir.
2
Düşünceler, kavramlar ve bilinç üretimi, öncelikle, insanların maddi etkinliklerine ve maddi [ekonomik] ilişkilerine doğrudan doğruya bağlıdır; gerçek yaşamın dilidir. İnsanların kavraması, düşünmesi, zihinsel ilişkileri, bu aşamada, hâlâ, maddi davranışlarının doğrudan dışa akışı gibi görünür. Bu, bir halkın politikasının, yasalarının, ahlakının, dininin, metafiziğinin vb. dilinde dışa vurulduğu biçimiyle, zihinsel [mental] üretim için de söylenebilir. Kavramlarının, düşüncelerinin vb. üreticileri insanların kendileridir, yani üretken güçlerinin ve bunlara en son biçimlerine dek uyan ilişkilerin belirli bir gelişmesiyle koşullanmış gerçek, etkin insanlardır.2 Bilinç [das Bewusstsein], bilinçli varlıktan [das bewusste Sein] başka bir şey olamaz ve insanların varlığı onların gerçek yaşam sürecidir. Her ideolojide insanlar ve ilişkileri camera obscuradaki3 gibi baş aşağı görünüyorsa, insanların fiziksel yaşam sürecinden ötürü nesnelerin retinada baş aşağı olması gibi, bu görüngü de insanların tarihsel yaşam sürecinden ötürü böyledir.
Gökten yere inen Alman felsefesinin tam tersine, burada yerden göğe çıkılmaktadır. Bu, yaşayan insanlara varmak için, insanların söylediklerinden, imgelediklerinden, tasarladıklarından ya da anlatılmış, düşünülmüş, imgelenmiş, tasarlanmış insanlardan yola çıkmamaktır; yalnız gerçek, etkin insanlardan yola çıkmaktır ve insanların gerçek yaşam sürecini temel alarak bu yaşam sürecinin ideolojik yansılarının [reflex] ve yankılarının gelişmesini göstermektir. İnsanların beyinlerinde biçimlenmiş gerçeksiz imgeler [phantom] de zorunlu olarak, onların ampirik olarak doğrulanabilir ve maddi temellere dayalı maddi yaşam süreçlerini yüceltir. Ahlak, din, metafizik ve başka bütün ideolojiler, kendilerine uyan bilinç biçimleri gibi, bundan ötürü, bağımsız olma görünüşlerini yitirir. Onların tarihi yoktur, gelişmeleri yoktur; ancak insanlar, maddi üretimlerini ve maddi ilişkilerini geliştirerek, bu geliştirmeyle birlikte gerçek dünyalarını, dahası düşünmelerini ve düşünme ürünlerini değiştirirler. Yaşamı belirleyen bilinç değildir, ama bilinci belirleyen yaşamdır. Başlangıç noktası birinci yaklaşım için yaşayan birey gibi ele alınan bilinçtir; gerçek yaşama uyan ikinci yaklaşım biçimi içinse yaşayan gerçek bireyler kendileridir ve bilinç yalnızca onların bilinci olarak göz önünde tutulur.
Bu yaklaşım biçimi öncüllerden [premiss] yoksun değildir. Gerçek öncüllerden yola çıkar ve onları bir an bile bırakmaz. Onun öncülleri, gerçeksiz [fantastic] bir yalıtım ve saptanmışlık içindeki insanlar değildir, belirli koşullarda kendi gerçek, ampirik olarak algılanabilir gelişme süreçleri içindeki insanlardır. Bu etkin yaşam süreci betimlenir betimlenmez, tarih, ampiristlerde olduğu gibi bir ölü (hâlâ soyut) olgular dermesi ya da idealistlerde olduğu gibi imgelenmiş öznelerin imgelenmiş bir etkinliği olmaktan kurtulur.
Kurgunun [speculation] bittiği, gerçek yaşamın başladığı yerde, sonuç olarak, gerçek, pozitif bilim, insanların pratik etkinliğinin, pratik gelişme sürecinin açıklaması [yorumu, expounding] başlar. Bilinç üzerine söylenen boş sözler biter ve onların yerini gerçek bilginin alması gerekir. Gerçeklik betimlenince, kendine yeter bir felsefe [die selbstaendige Philosophie] varlık ortamını yitirir. Olsa olsa, o felsefenin yerini, ancak insanların tarihsel gelişmesinin gözlenmesinden çıkarılmış en genel sonuçların, soyutlamaların bir özeti alabilir. Gerçek tarihten kopmuş bu soyutlamaların kendileri, hiçbir değer taşımazlar. Onlar yalnız tarihsel gereçlerin düzenlenmesini kolaylaştırmaya, bu düzenlemenin ayrı katmanlarının sıralanışını göstermeye yararlar. Ama onlar, asla, felsefenin yaptığı gibi, tarih çağlarının düzgün olarak sıralanması için bir reçete veya şema sağlamazlar. Tersine, güçlükler, ister geçmiş bir çağla ister bugünle ilgili olsun, gereçlerin incelenmesine ve düzenlenmesine ve edimsel [actual] sunumuna girişilince başlar.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.