Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mitoloji Sözlüğü
Mitoloji Sözlüğü

Mitoloji Sözlüğü

Azra Erhat

Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat´ın geniş bilgi ve kültürünün son ürünü, ustaca yazarlığının en yüksek aşamasıdır. Titizlikle hazırlanan kitap, başta Anadolu efsaneleri olmak üzere, Yunan…

Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat´ın geniş bilgi ve kültürünün son ürünü, ustaca yazarlığının en yüksek aşamasıdır. Titizlikle hazırlanan kitap, başta Anadolu efsaneleri olmak üzere, Yunan ve Latin mitolojisini açık seçik, tatlı bir dille okuyucuya sunmaktadır. Azra Erhat, efsaneleri, hem bilimsel bir gözle incelemeye, hem de dünya yazın ve sanatındaki yerlerini, eşsiz bir esin kaynağı olarak değerleriyle canlandırmaya çalışır.

Bu yolda, dilimizdeki çevirilerden de geniş çapta faydalanarak Mitoloji Sözlüğü´ne bir antroloji niteliği kazandırmıştır. Çabasına, bugüne dek mitoloji alanında çalışmış Türk yazarlarını da ortak etmiştir. Mitoloji Sözlüğü, genç, yaşlı herkesin zevkle okuyacağı bir elkitabı, Batı kültürünün tümüne ve özüne açılmış bir penceredir.

ÖNSÖZ

MYTHOS VE MYTHOLOGIA

İlkin Söz vardı, der Kitap. Bunu Platon duysa, söz mü, hangi söz, diye sorar. Çünkü eski Yunan dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır: Biri “mythos”, öbürü “epos”, üçüncüsü “logos”. Mythos söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mythos’a pek güven olmaz, çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler. Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos’a tarih değeri olmayan güvenilmez söylenti der, Platon gibi bir filozof da mythos’u gerçeklerle ilişkisiz, uydurma, boş ve gülünç bir masal diye tanımlar. Epos daha değişik bir anlam taşır: Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür, epos insana tanrı armağanıdır, güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir ozan. Ozanın sözünü tanımlayan epos böylece şiir, destan, ezgi anlamına gelmiş ve o gün bugün epik ve epope diye Batılı dillerin hepsinde yerini almıştır. Mythos’la epos arasında ilkinden bir yakınlık vardır, mythos söylenen sözün, anlatılan öykünün içeriği ise, epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü, süslü ve dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mythos o kadar etkili olur, epos’la mythos’un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere vere günümüze dek yaşamasını ve mythos kavramının çağlar ve uluslararası bir nitelik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır. Ama bir de logos vardı. Onun sözcüğünü başta Herakleitos olmak üzere İonya düşünürleri eski deyimiyle “physiologoi”, yani doğa bilginleri yapmıştır. Onlara göre logos gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos bir yasal düzeni yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın da logos’u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos’u bulmak, sırlarını göz önüne sermek, insan sözüyle dile getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos kavramıyla açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki logos-logia bugün herhangi bir araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer ek olmuştur. Mythos’la epos uyumlu bir bütün içinde birleştikleri halde, onlarla logos arasında ilkinden ve gün geçtikçe kesinleşen bir karşıtlık baş göstermiştir. Birbirine zıt iki akım almış yürümüştür. Ege kıyılarında filiz veren destanlar, övgüler, ezgilerin yanında, gene İonya’da doğup gelişen bilim kolları: Fizik, matematik, yer ve gök bilimi, tarih ve coğrafya. Bilginler mythos’un uydurduğu epos’un dile getirdiği tanrı masallarını hor görür, yerdikçe yerer, evreni ve insanı anlatmakta bu türün yalancı ve zararlı yollara saptığını ileri sürer dururlar. Ne var ki evren tanımını dile getirmek için bu bilginlerin çoğu da epos biçimine, yani destana özgü heksametron ölçüsüne başvurmaktan alamazlar kendilerini. Yalnız Herakleitos düzyazıyla dile getirir düşüncesini.

Platon’un tutumu daha da ibret vericidir. Homeros’u tanrılar üstüne yalanlar uydurdu, topluma zararlı efsaneler düzdü diye suçlamakla başımızı şişiren bu filozof “Devlet”, ya da “Gorgias” gibi en önemli dialoglarının sonunda gerçeğin gerçeğini, tanrılar katındaki hakikati gözümüzün önüne sermek, fiziküstü kanıtlarla tanımlamak istedi mi, bir mythos uydurur. Ne yapsın ki mythos’tan ayrı düşünemez, düşüncesi mythos kalıbına kendiliğinden girer. Mythos Yunan düşüncesiyle özdeştir denebilir hem yalnız Yunan mı, insan düşüncesi ve onun ürettiği dille özdeş olsa gerek ki, Homeros’tan bugüne dünya sanatçıları mythos’u kendilerine tükenmez bir esin kaynağı olarak almışlardır. Ama “mythologia” sözcüğünde mythos’la logos’un, karşıt bu iki kavramın birleştiğini görmüyor muyuz? Mythologia efsaneler bilimi anlamına gelmez mi? Hem gelir, hem de gelmez. Erken ilkçağda “mythologein” diye bir fiil vardır, masal anlatmak demektir, sözlü gelenekle dilden dile aktarılan efsanelerin ozanlarca sürdürülmesini de belirtir. Mythologia kavramı da aynı anlama gelir. Hem masal ve efsanelerin toplandığı kitap için, hem de ilkçağın sonlarında “mythographos”, yani mythos yazarı denilen derleyicilerin yaptığı iş için kullanılır. Ama mythologia bugün taşıdığı geniş ve kapsayıcı anlama gelmemiştir ilkçağın hiçbir döneminde. Mythos, çok tanrılı bir dinin tanrıları üstüne anlatılan efsane, mythologia da bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre, mythologia ilkçağın din kitabı olmak gerek, oysa değildir ve hiçbir zaman olmamıştır.

Çünkü bu efsaneler inanç  tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç düzeyine yükselmemiştir. Sözlü ya da yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde durmadan konu edinilip işlenen ve işlendikçe değişen mythos’lar ne kadar ozan, yazar, sanatçı varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle hiçbir zaman belli bir dinin tek kitabı halinde toplanamamıştır. Böyle bir çeşitlilik, böylesine öğreti ve yöntem yokluğu, bu tür başıboşluk, özgürlük ve özerklik başka hiçbir din ve efsanelerinde görülmemiştir. İlkçağ mythos’u layiktir, din adamının değil, sanatçının uğraşıdır, onun anlamı, yön ve biçimi din alanında verilmez, sanat alanında verilir. Asıl yaratıcısı da sözdür ve söz ustasıdır. Mythos, epos, giderek logos bile birleşmişlerdir onun doğup gelişmesine. Gerçekle ilişkisi olup olmadığına gelince, mythos’un gerçeğini sözün dışında aramak boşunadır. Asıl gerçek insan sözünün içinde, özünde, şiirindedir. Bunu anladığı içindir ki, ilkçağ insanı sözle birbirinden renkli, büyüleyici ve inandırıcı yapıtlar yaratabilmiş ve sözün bir kitap içinde donmasını önleyerek, çağdan çağa, insan kanı gibi sıcak sıcak akmasını, böylece canlılığını sonsuzluğa dek aktarmasını sağlamıştır.

MYTHOS YARATICILARI 

Herodot der ki, tanrı soylarını sayıp döken, tanrılara adlarını veren, niteliklerini tanımlayan ve efsanelerini anlatan, Homeros’la Hesiodos’tur. Yani çok tanrılı ilkçağ dininin yaratıcıları, peygamberleridir onlar demeye getirir. Ne var ki bu yaratıcılığın neye yarayacağını bilmez, bilemez Herodot. Yunan mythos’unun yazına vurulması, evet, Homeros ve Hesiodos’la başlar, ama orada kalmaz, Homeros’la Hesiodos’un yarattıkları tanrı soylarına ve efsanelerine – ki bu konuda ilk iki yaratıcının bile söyledikleri birbirini tutmaz  ekler, katkılar yapılır, yazın türleri çoğaldıkça mythoslar da yeni anlatımlar ve yorumlarla zenginleşir. Destan çağını İonya’da da, Yunanistan’da da “melos” denilen lirik şiir türleri izler, çalgı eşliğiyle tek kişinin, ya da bir koronun söylediği bu ezgilerde de mythos önemli bir yer tutar, “hymnos” denilen övgülerde başlıca konudur. Hele tragedya ile mythos yeniden doğar, tragedya yazarlarının elinde bir daha yitiremeyeceği bir öz ve anlamla yüklenir: İnsanlık dramının aynası, simgesi oluverir. Konusunu gerçek olaylardan alan bir iki tragedya dışında – ki bunlar da büyük tepkiyle karşılanmış ve tutunamamıştır – tragedyanın tek kaynağı mythos’tur. Destandan tragedyaya tür ve görüş ayrılığının gerektirdiği büyük bir farklılık vardır. Destanda başrolü oynayan tanrılar arka plana itilir, yeni tanrılar, yeni kahramanlar ön plana alınıp tragedya yazarının seyircilerine yaşatmak istediği dramın gereklerine göre aydınlanır. Dram insan dramıdır ama ipleri gene de tanrıların elindedir, onları destanda olduğu gibi bir dağın tepesinden savaşı yönetir ya da bir insanın ölüm kalımını tartıya vurur görmeyiz, amaç ve eylemleri saklı kalır, anlaşılmadığı oranda da korkunçtur; tragedya tanrıları, bilerek ya da bilmeyerek işlediği bir suç için insanı yıkıma götüren amansız yazgıyı, lanete uğramış bütün bir soyun zincirleme suç ve cezasını simgeler. Tragedyanın bu açıdan aydınlattığı mythos böylece alabildiğine zenginleşir, ama iş bununla da bitmez: Bin bir kent devletine ayrılmış olan Yunanistan’ın her bölgesi yerli mythos’unu yaratmak ve yaşatmak hevesindedir. Koruyucu olarak seçtiği bir tanrı üstüne kendi bölgesiyle ilgili efsaneler uydurmakta ya da olan efsaneleri kendi din ve devlet politikasına göre yorumlayıp değiştirmektedir. Efsane çemberleri böylece genişledikçe genişler: Troya savaşı çemberine Atina, Thebai, Korinthos çemberleri katılır, Odysseus’un serüvenleri destanına Argonaut’lar destanı eklenir, Dor ırklı boylar İon mythos’unun kişileriyle boy ölçüşecek bir destan kahramanı yaratıp bütün efsanelerini Herakles diye bir yarı tanrının çevresinde toplarlar. Mythos böylece içinden çıkılmaz girift ve karmaşık bir toplam oluverir. Bu çokluğu aydınlığa kavuşturmak için gerçekten bir mythos bilimine gerek vardır: O sırada, yani Yunan’ın klasik denilen parlak çağı sona erip de yaratıcılığı azaldığı, sanat gücünün tükenmeye yüz tuttuğu Hellenistik denilen dönemde efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir. İskenderiye ve Bergama kitaplıklarının kurulup çalışmaya açıldığı elyazmalarının alabildiğine çoğaltılıp eleştirildiği dönemdir. Bu dönemde türeyen mythos yazarları bir yandan başta Homeros olmak üzere büyük yazın yapıtlarını şerhler, notlar ve açıklamalarla kopya etmeye, bir yandan da efsaneler toplayıp kitaplar yazmaya koyulurlar. Bunların efsane derlemeleri bizim için önemli bir kaynaktır. Roma imparatorluğu döneminde de efsane düzme süreci canlıdır. Roma, Yunan mythos’undan esinlenerek kendi din ve mitolojisini kurmak hevesine kapılır. Yunan tanrılarını kendi yerli tanrılarıyla bir tutarak adlarını değiştirir, efsanelerin kimini benimser, kimini atar, kimini yerli efsaneleriyle karıştırır. Ta ilkçağın sonuna kadar bu böyle gider. Yunan-Roma mitolojisi dediğimiz bütün bu kaynaklardan ve daha sayamadığımız başkalarından alınmış, toplanmış, özetlenmiş efsane, masal ve öykülerin toplamıdır.

AKDENİZ MİTOLOJİSİ 

Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazmaya girişince bu bin bir kaynak arasından hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji deyince başta Yunan-Roma mitolojisi diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır. Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır, onu Yunanistan ve Roma’ya mal etmemiz, bu efsanelerin Yunanistan ve Roma uyruklu yazarların kalemiyle Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsanelerin çıkış yeri ne Yunanistan’dır, ne de İtalya, Anadolu’dur, Girit’tir, Mezopotamya’dır, Fenike, Mısır’dır, ya da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışımından ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da Romalı kaynak yazarlar anlattıkları efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi zaman siyasal amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler. Hem ozanlar ve yazarlar özgür müdürler? Kimin için yazdıkları, kime hizmet ettikleri belli olur. En büyük iki destan yazarı buna örnektir: Homeros İonya’lıdır, gönlü Troya’dan yanadır, ama efendileri Troya savaşını kazanmış, Anadolu’nun kilit noktası olan Dardanos kalesini yıkmış Akhalardır, onları kahraman göstermek zorundadır, oysa asıl insan-kahraman Hektor’dur İlyada’da. Vergilius ise Augustus çağının kültür politikasına hizmet etmekle görevlidir, Roma’ya bir kahramanlık geçmişi yaratmak amacıyla yazar Aeneis destanını ve Homeros’un tam tersine asıl gücü kuvveti Troyalılarda göstermeye çalışır. Bu açı ve erek farkları mythos anlatımında da farklılıklara yol açar. İkinci bir güçlük mythos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir. Son yıllara dek “Yunan mucizesi” diye bir balon uçup dururdu.

Batı dünyası insan değerlerinin dile geldiği ve büyük sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna inanırdı. Bu dar görüşlü açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne olduğu araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı mı, bile bile ve bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya girişilirdi. Troya’nın Çanakkale yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld-Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık merkezinin Homeros’un İlyada’sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona bilginler bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulurlar. Arkeolojinin son buluşları tarihle ilgili bilim kollarını göz kamaştırıcı bir ışıkla aydınlatmaktadır ama Anadolu arkeolojisi daha yenidir, Hititlere ancak son on, on beş yıl içinde yazılmış kitaplarda yer verilir, yüzyılımızın başlangıcında yayımlanmış bir mitolojide bakarsınız ki Ana Tanrıça Kybele’ye ancak yarım sütunluk bir yer ayrılmıştır. Apollon ya da Artemis’i Türkiye’nin Ege bölgesinde topraktan çıkarılan anıtların ışığında yorumlamak, değerlendirmek daha hiçbir derli toplu mitoloji kitabına erek ve görev olmamıştır. Kısacası ilkçağın yazılı kaynaklarıyla günümüzün buluşlarını bir araya getirerek çok yönlü bir görüşle toplamaya daha pek az bilgin girişmektedir. Bu yolda Halikarnas Balıkçısı çığır açıcı, yol göstericidir, yani Yunan’ı, Türk’ü olmayan, uluslararası tek bilimsel gerçeği aramaya koyulan gerçek bir bilgindir. Onun açtığı yoldan gitmekle birlikte eski yazın kaynaklarına da hakkını vermek “Mitoloji Sözlüğü” adıyla okuyucuya sunduğumuz bu kitabın tek amacıdır. Hemen söyleyelim ki bu kitap bir denemedir, eksiklerini, yetersizliklerini bile bile yayımlamaya giriştiğimiz bir deneme.

Yukarda sözünü ettiğimiz sorunları bir dereceye kadar çözümleyebilmek için bu “Mitoloji Sözlüğü”nü hem bir sözlük, hem de bir antoloji olarak düzenlemek yolunu seçtik. Efsanelik kişilerden kim söz ediyorsa Homeros mu, Hesiodos mu,tragedya yazarları mı, onların anlatımını elden geldiği kadar kendi metinlerinden vermeyi denedik. Burada Türkiye’de Türkçe olarak bulunan kaynakların çokluğu bizi sevindirdi. Tercüme Bürosunun açtığı çığır ve Milli Eğitim Bakanlığının yayımladığı ilk klasikler çevirilerinden bu yana çok çalışılmış ve Yunan-Latin yazınının ana yapıtları bugün okunur bir dille kazandırılmış bulunmaktadır. Daha öteye gidilmiş, mitolojik öyküler ve kişiler Batı yazınına olduğu gibi bizim de şiirimize konu olmuştur. Bizden önce Türkçe mitolojiler de yayımlanmıştır. Elimize geçenleri çalışmamıza ortak ettik. Bu çapta bir mitoloji sözlüğü bir tek kişinin yapacağı iş değildi. Batı kaynaklı bir tek mitoloji kitabını çevirmektense, kendi olanaklarımızla, kendi yazılı kaynaklarımızdan faydalanarak özgün bir deneme yapmayı yeğ gördük. Hangi kaynaklardan nasıl faydalandığımızı, bu kitabı nasıl hazırlayıp hangi yöntemlere göre dizdiğimizi kitabın sonuna eklediğimiz Sonsöz’de belirtmekteyiz. Okuyucu bu bölümde, sözlüğü nasıl kullanacağını da bulabilecektir. Sözün kısası ben burada tek başıma değil, yapıtları ve çalışmaları elime geçen birçok yazarlarla birlikte ortaya çıkmak istedim. Bu kaynakları bulmada ve değerlendirmede ister istemez kişisel eğilimlerime göre bir seçme yaptım. Okuyucu bunu bana bağışlasın ve eleştirilerini, yergilerini, önerilerini benden esirgemesin. Çabamın tek ödülü bu olabilir. Borcum büyüktür: En başta hocam Prof. Dr. Georg Rohde’yi anmak isterim. Mythos ve mythologia’nın ne olduğunu, böyle bir çalışmanın bilimsel yollardan nasıl sürdürüleceğini de göstermiştir. Bu kitaptaki “Kybele” maddesini onun 1937’deki Türk Tarih Kongresinde verdiği tebliğe borçluyum. Ama asıl esin kaynağım sevgili ustam ve dostum Halikarnas Balıkçısı’dır. Yurdumuzun eşsiz değerlerine saygıyı ve sevgiyi o aşıladı bana. Çok borçlu olduğum bir kişi de, birlikte çevirdiğimiz İlyada ve Odysseia’yı güzelim şiir diliyle Türkçeye kazandıran arkadaşım A. Kadir’dir. Bu kitap Homeros’la doludur, nasıl olmasın ki Batı uygarlığının ilk ve en büyük ozanı yurttaşımız Homeros burcu burucu Anadolu kokar.

Azra Erhat
İstanbul, 1972

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Mitoloji
  • Kitap AdıMitoloji Sözlüğü
  • Sayfa Sayısı335
  • YazarAzra Erhat
  • ISBN9789751403919
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviRemzi Kitabevi /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Homeros – Gül ile Söyleşi ~ Azra ErhatHomeros – Gül ile Söyleşi

    Homeros – Gül ile Söyleşi

    Azra Erhat

    “Homeros’u konuşalım burada, kimliğini, özelliğini kavramaya çalışalım, yapıtından da parçalar okuyalım hep birlikte. Ama bunu yaparken biraz da gezelim, eğlenelim, olmaz mı? Sizinle bir...

  2. İşte İnsan – Ecce Homo – ~ Azra Erhatİşte İnsan – Ecce Homo –

    İşte İnsan – Ecce Homo –

    Azra Erhat

    “Homeros’ta ‘insan’ dedim yola çıktım. Beden-ruh ikiliği dikildi karşıma, aldım inceledim; derken Platon’un insan anlayışı, toplum görüşü çeldi aklımı, onu da kavrayayım derken açıldım...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur