Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İkinize de Yer Var
İkinize de Yer Var

İkinize de Yer Var

Marquis De Sade

“Kendisinden söz etme fırsatı bulacağımız Matmazel de Villeblanche ‘doğadaki sapmalar arasında o yarı filozofları, hiçbir şey anlamaksızın her şeyi incelemeye, çözümlemeye çalışan o yarı…

“Kendisinden söz etme fırsatı bulacağımız Matmazel de Villeblanche ‘doğadaki sapmalar arasında o yarı filozofları, hiçbir şey anlamaksızın her şeyi incelemeye, çözümlemeye çalışan o yarı filozofları en fazla düşündüren, onlara en garip gelen, belli yapıda ya belli yaradılıştaki kadınların kendi cinsiyetlerindeki insanlara karşı duydukları o tuhaf istektir’ diyordu. (…)
‘Sappho’nun çok öncesinde ve sonrasında bize bu tür fantezileri, bu tür tercihleri olan kadınları sunmamış ne tek bir ülke, ne de tek bir kent vardır evrende.’ (…)

İster öğüt, ister eğitim, ister organın niteliği ya da kanın kaynaması (Madras’ta doğmuştu) ya da doğanın dürtüsü deyin, Matmazel de Villeblanche erkeklerden nefret ediyordu. İffetli kulaklar safoculuk sözünden ne anlıyorsa kendini tümüyle ona kaptırmış, hazzı yalnızca kendi cinsiyetindeki insanlarda buluyor, Aşk’tan duyduğu nefreti Venüs’ün tanrıçalarında gideriyordu (…)

‘Çılgınlıkların en büyüğü doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı yüzümüzün kızarmasıdır’ diyordu. Tuhaf zevkleri olan bir insanla alay etmek, en az tek gözlü ya da topal doğmuş bir insanla alay etmek kadar barbarcadır ve bu aptallara mantıklı ilkeleri anlatmaya kalkışmak da yıldızların akışını durdurmaya çalışmaktan pek farklı değildir.”

Büyük yazar Marquis de Sade’ın, iki ciltte toplayacağımız Hikâyeler/Hikâyeciklerinin ilk cildi İkinize de Yer Var, gerçek bir mizah şaheseri. Decameron tadında…

İçindekiler

Yılan 9
Bir Gaskonya Nüktesi 11
Mutlu Aldatmaca 13
Cezalandırılan M… 16
Batağa Saplanmış Piskopos 20
Hortlak 21
Beni Hep Böyle Kandırın 24
Saygılı Koca 26
Bütün Taşranın Gerçekliğine Tanıklık Ettiği
Akıl Almaz Serüven 28
Kestane Çiçeği 33
Filozof Eğitmen 35
Namuslu Geçinen Kadın ya da
Beklenmedik Karşılaşma 38
Emilie de Tourville ya da Ağabeylerin Vahşeti 45
Augustine de Villeblanche ya da
Aşk Uğruna Çevrilen Dolaplar 75
Nasıl İsterseniz Öyle Olsun 91
Göze Göz Dişe Diş 94
Kendi Kendini Boynuzlayan Adam ya da
Beklenmedik Barışma 99
İkinize de Yer Var 111
Cezalandırılan Koca 114
Papaz Koca 121
Longeville Şatosu’nun Sahibesi ya da
Bir Kadının İntikamı 129
Dolandırıcılar 138
Faxelange ya da Tutku Suçları 145

YILAN

Bu yüzyılın başlarında, Dijon’un en sevimli, en güzel kadınlarından biri olan Başkan C…’nin eşini herkes tanır, bu kısa öykümüzün konusunu oluşturan, sürekli olarak yatağının üstünde duran beyaz bir yılanı okşayıp durduğunu da herkes bilirdi. Kendisini yine böyle bir durumda gören, bu güzel başkan eşinin yılanına gösterdiği özenin nedenlerini öğrenmek için yanıp tutuşan bir kadına “Bu hayvan, dünyadaki en iyi dostumdur benim” dedi bir gün.

“Eskiden Madam” diye sürdürdü konuşmasını, “şan ve şöhret kazanmak için benden çok uzaklara gitmek zorunda kalan gönül çekici genç bir erkeğe âşık olmuştum. Benden kendisi gibi yapmamı, günün belli saatlerinde salt sevgimizle, aşkımızla ilgilenmek için insanlardan uzak bir köşeye çekilmemi istemişti giderken. Bir gün, saat beş sularında, sözümü tutmak üzere bahçemizin öbür ucundaki seraya kapanmaya giderken -böyle bir hayvanın bahçemize girmesinin kesinlikle mümkün olmadığını siz de kabul edersiniz- kendisini tapınırcasına sevdiğimi gördüğünüz bu gönül çekici hayvanı ayaklarımın önünde fark ettim. Kaçmak istedim, yılan önüme uzandı boylu boyunca.

Aman diliyormuş gibi bir hali vardı, sanki benim, kötülük yapmak gibi bir düşüncesi olmadığına inanmamı istiyor, bu konuda yeminler ediyordu. Sakinleştiğimi görünce yanıma yaklaştı, ayaklarımın ucunda binbir çevik hareketle kıvranıp durdu, ellerimi üzerine götürmekten alamadım kendimi, hafifçe, incelikle başını sürdü avcuma, tutup dizlerimin üzerine oturtma cesaretini buldum kendimde, kıvrılıverdi, uyuyor gibiydi sanki. Kaygı dolu bir huzursuzluk sardı benliğimi… Elimde olmaksızın gözlerimden akan yaşlarla sırılsıklam oldu gönül çekici hayvan… Acımın yoğunluğuyla uyandı uykusundan… başını göğsüme doğru kaldırmaya çalıştı… göğsüme sürtündü, okşadı… ve yorgunluktan bitik, yığılıp kaldı… ‘Ah, Tanrım! Olan oldu işte’ diye bağırdım, sevgilim öldü! Gizli, gizemli bir duygunun elimde olmaksızın beni bağladığı bu yılanı kaptığım gibi o uğursuz yerden kaçtım… Siz nasıl yorumlarsanız yorumlayın, Madam, gizli bir sesin karşı konulmaz uyarılarıydı bunlar ve sekiz gün sonra, yılanın tam bana görünmüş olduğu anda sevgilimin öldürülmüş olduğunu öğrendim.

Bu hayvandan ayrılmayı artık hiç mi hiç düşünmüyorum, o da ölene dek bırakmayacak beni. O gün bu gündür evliyim onunla ve hiçbir güç onu kesinlikle benden koparamaz.” Sözlerini tamamladıktan sonra yılanını aldı, göğsüne koydu, kendisine sorular soran kadının karşısında sanki bir İspanyol köpeğiyle oynuyormuşçasına yüzlerce tur attırdı ona. Bu öykü bütün Burgonya taşrasının inandığı kadar gerçekse eğer, ey ulu Tanrım, ne kadar tuhaf, açıklanması ne kadar olanaksız kararların var senin!

BİR GASKONYA NÜKTESİ 

XIV. Louis’den yüz elli altın liralık ödül kazanan Gaskonyalı bir asker, parasını almak için, geleceğini haber vermeden, elinde kralın emri, bazı senyörlerle yemek yemekte olan Mösyö Colbert’in yanına çıkar. “Lütfen söyleyin bana” der, nereli olduğunu belli eden o konuşma biçimiyle. “Hanginiz Mösyö Colbert’siniz?” “Benim, bayım” diye yanıtlar bakan, “size ne gibi bir hizmette bulunabilirim acaba?” “Hiç denecek kadar küçük bir şey, Mösyö, yüz elli altın liralık bir ödül yalnızca. Hemen avcuma sayıverin bitsin bu iş.” Karşısındakinin eğlenebilecekleri biri olduğunu fark eden Mösyö Colbert, ondan yemeklerini bitirmeleri için izin ister ve fazla sıkılmaması için de kendileriyle birlikte yemek yemeğe davet eder.

Gaskonyalı, “Seve seve” diye kabul eder daveti. “Yemek de yememiştim zaten.” Yemek biter, bu arada yardımcısını uyarmaya fırsat bulan Bakan, askere çalışma odasına çıkmasını, ödemenin kendisine orada yapılacağını söyler. Gaskonyalı odaya çıkar… ama kendisine yalnızca yüz altın lira ödenir. “Benimle alay mı ediyorsunuz, Mösyö” der memura, “ödülümün yüz elli altın lira olduğunu görmüyor musunuz?”

“Bakın, bayım” diye yanıtlar memur, “kralın buyruğunu görüyorum görmesine de, elli lirayı yediğiniz yemeğin bedeli olarak kesiyorum yalnızca.” “Allah kahretsin, elli lira ha, bizim handa yirmi kuruş bile tutmaz böyle bir yemek.” “Bu konuda size yürekten katılıyorum ama handa sayın Bakan’la yemek yeme ayrıcalığına da hiçbir zaman sahip olamazsınız.” “Tamam öyleyse” der Gaskonyalı, “paranın geri kalan kısmını da tutun elinizde, yarın bir arkadaşımla birlikte yemeğe geleceğim, böylece ödeşmiş oluruz.” Bu yanıt ve bu yanıta yol açan şaka, soyluları bir süre pek eğlendirdi, Gaskonyalı’nın ödülüne elli lira daha eklendi. Gaskonyalı zafer kazanmış olarak döndü memleketine, Mösyö Colbert’in yemeklerini, Versailles’ı ve oralarda nüktelerin nasıl ödüllendirildiğini anlata anlata bitiremedi.

MUTLU ALDATMACA 

Sevgilisiyle iş üzerinde yakalanmadıktan sonra küçük bir çapkınlık serüveni yaşamanın eşlerinin onurunu kırmayacağına, onları incitmeyeceğine inanan düşüncesiz kadınlarla doludur etraf. Olayları hep bu açıdan gördükleri için de günahları sürekli tehlikeli sonuçlarla noktalanır. Languedoc’ta Nimes’de yaşayan, soylu bir kadın olan Markiz de Guissac’ın başına gelenler burada bir özdeyiş olarak belirttiğimiz şeyin gerçek bir kanıtıdır.

Çılgın, düşüncesiz, hoppa, neşeli, incelik ve zerafet örneği Madam de Guissac, Baron d’Aumelas’yla birbirlerine gönderdikleri bazı hafifmeşrep mektuplardan bir zarar gelmeyeceğini düşünür çünkü her şeyden önce bu mektuplardan kimsenin haberi olmayacaktır. Ayrıca bu mektuplar şanssızlık sonucu ele geçecek bile olsa suçsuzluğunu kanıtlayabileceği için kocasının gözünden hiç mi hiç düşmeyecekti. Yanılıyordu… Çok kıskanç biri olan Mösyö de Guissac bu ilişkiden kuşkulanır, oda hizmetçisini sorguya çeker, bir mektubu ele geçirir. İlk bakışta korktuklarını doğrulayacak bir şeyler bulmasa da elindekiler kuşkularını beslemeye fazlasıyla yeterlidir. Ne yapacağını bilememenin o acımasız anında bir eline bir tabanca, öbürüne de bir bardak limonata alarak öfkeyle karısının odasına dalar… “Aldatıldım, Madam” diye bağırır, “aldatıldım, okuyun bu mektubu, yeterince aydınlatıyor beni. Düşünecek zamanınız yok, ölüm seçeneğinizi size bırakıyorum.”

Markiz kendini savunur, kocasına yanıldığını söyler, yeminler eder. Evet, doğru, tedbirsizce davrandığı için suçludur, bundan başka da hiçbir suçu yoktur. “Ne yaparsanız yapın artık beni inandıramazsınız, vefasız kadın” diye bağırır öfkeli koca. “Artık beni asla inandıramazsınız, karar vermekte acele edin, yoksa hemen şu an bu tabanca karartır gününüzü.” Zavallı Madam de Guissac korku içinde zehirde karar kılar, bardağı alır ve içer. Bardağın yarısına geldiğinde “Durun” der kocası. “Tek başınıza ölmeyeceksiniz, sizin tarafınızdan ihanete uğradıktan, sizin tarafınızdan aldatıldıktan sonra benim ne işim var bu dünyada?” Ve bu sözleri söyledikten sonra bardağın geri kalanını içer.

“Ah, Mösyö” diye bağırır Madam de Guissac. “Her ikimizi de içine soktuğunuz bu korkunç durumda günah çıkarmak için bir papazı esirgemeyin benden. Bir de annemle babama son kez sarılabilmem için izin verin bana.” Hemen o an bahtsız kadının istediği kişileri aramaya adamlar gönderilir. Kadın, kendisini dünyaya getirenlerin kucağına atar kendini, suçlu olmadığına yeminler eder. Ama, aldatıldığına inanan bir kocaya, kendisini de eşiyle birlikte acımasızca ölümle cezalandıran bir kocaya ne denebilir ki? Herkes umutsuzluk içindedir, gözlerden oluk gibi yaşlar boşanır.

Bu arada günah çıkaracak olan papaz da gelir… “Hayatımın bu korkunç anında” der Markiz. “Ana babamın gönül huzuruna kavuşmaları ve gelecekte saygıdeğer biri olarak anımsanmak için hepinizin önünde günah çıkaracağım.” Ve doğduğu günden bu güne vicdanını rahatsız eden her şeyi yüksek sesle bir bir sayıp döker. Böyle bir anda karısının duygularını saklamaya cesaret edemeyeceğinden emin olan dikkatli eş, Baron d’Aumelas’nın adını duymadığı için mutluluktan havalara uçar. “Sevgili büyüklerim, gönlünüz rahat olsun” diye sarılır kayınpederiyle kayınvalidesine.

“Kendisine yaşattığım korkular için kızınız bağışlasın beni ama bana öylesine endişeler yaşattı ki, ben de birazını ona yaşatma hakkı buldum kendimde. İçkilerimizde zehir yoktu, merak etmesin. Rahat bir soluk alalım; ama gerçekten namuslu bir kadının yalnızca yanlış, kötü bir şey yapmamak zorunda olması bir yana, kuşkuya bile yer verebilecek davranışlardan uzak durmaya da özen göstermesi gerekir. Markiz binbir güçlükle kendine gelir, zehirlendiğine öylesine inanmıştı ki, imgelemi böyle bir ölümün bütün sıkıntılarını bir bir yaşatmıştı ona. Titreyerek ayağa kalkar, kocasına sarılır, acı mutluluğa bırakır yerini. Bu korkunç olaydan iyi bir ders alan kadın gelecekte böyle hataların yanıltıcı görüntüsüne bile imkân vermeyeceğine yemin eder. Sözünü tutar ve kocasının en küçük bir uyarısına bile meydan vermeden otuz yıldan fazla birlikte yaşarlar.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşkın Suçları ~ Marquis De SadeAşkın Suçları

    Aşkın Suçları

    Marquis De Sade

    “ ‘Bakın işte’ der Courval’a, ‘yeryüzünde zavallı Florville’den daha suçlu, daha günahkâr biri olmadığına şimdi inanıyor musunuz? Beni tanı, Senneval, hem kız kardeşin olan...

  2. Erdemle Kırbaçlanan Kadın ~ Marquis De SadeErdemle Kırbaçlanan Kadın

    Erdemle Kırbaçlanan Kadın

    Marquis De Sade

    Marquis de Sade… İnsanların ruhundaki kötülüğü, çarpıklığı haykırdıkça toplum dışına itilen, doğa-toplum ilişkisini çağının çok ötesinde değerlendirdiği için sevgisiz bırakılan bir bilinç. Sadizm olarak...

  3. Tanrıya Karşı Söylev ~ Marquis de SadeTanrıya Karşı Söylev

    Tanrıya Karşı Söylev

    Marquis de Sade

    Fransız edebiyatçı ve filozof Marquis de Sade’ın bu kitabı, Tanrı’yı özgün ve benzersiz bir durumdan yola çıkarak düşünmektir. Ona göre ateizm, şiddetli ve çelişik...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Faust ~ Johann Wolfgang GoetheFaust

    Faust

    Johann Wolfgang Goethe

    Goethe “Faust” konusuyla 1770-71 yıllarında ilgilenmeye başlamış, 1808’de 1. kitabın ardından, tam 24 yıl sonra 2. kitabı tamamlamış, bu metin ölümünden sonra basılmıştır. Faust’un...

  2. Boşluk ~ Barbara KingsolverBoşluk

    Boşluk

    Barbara Kingsolver

    YENİ DÜNYA KADAR DERİN VE ZENGİN Boşluk, Meksika’nın sıcak kalbi ve 1950’lerin soğuk McCarthy Amerikası arasında kalan bir adamın güvenlik arayışının, insanın içine işleyen...

  3. Bozkırkurdu ~ Hermann HesseBozkırkurdu

    Bozkırkurdu

    Hermann Hesse

    “Uçarı bir yaşam” insanı olmaya kalkışan katıksız bir düşün insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu’nun hikâyesi. Hesse, kentin ışıklarına...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur