Şehrin Öncesi, Şimdisi, Sonrası
Şehirler, sadece içlerine hapsolduğumuz cehennemler ya da sefasını sürdüğümüz, vaatlerinin, hayallerinin peşine düştüğümüz bir harikalar diyarı değildir. Şehirler aynı zamanda bir öyküler, anılar, efsaneler bohçasıdırlar. O bohçadan ne kadarını duyar dinlersek o kadar yaklaşırız onlara…
Tarihte en çok kuşatma görmüş şehirlerin kraliçesi, iki kıtaya yayılmış acılar ve şenlikler zengini İstanbul’la kaç şehir yarışabilir öykü, anlatı, söylence bolluğu söz konusu olduğunda? Uzun tarihi sadece onun değil, üstünde yaşamış herkesin hali pür melali. Çağlarına, dönemlerine göre hep anılar, öyküler biriktirmiş bağrında. Zamanlardan zamanlara…
Zaman Ötesi İstanbul, yakın tarihin arkeoloğu Gökhan Akçura’nın usta kalemi ve hınzır bakışıyla bize cumhuriyetten geleceğe uzanan İstanbul’un binbir yüzüne dair öyküler anlatıyor. Kimileyin gülerek, kimileyin hüzünlenerek.
İÇİNDEKİLER
Afrodit’in Başına Gelenler / 7
Bobstile Maşallah! / 21
Killing İstanbul’da! / 35
Halis Türk Tarzanı / 53
King Kong Boğaz Köprüsü’nde Ne Arıyor? / 67
Ben Cüce Simon / 79
Bayram Yerinde Bir Şahmeran / 87
Bir Masal Ülkesi: Lunapark / 99
Büyük Sünnet Düğünü / 119
Biz Amerikan Kovboyları / 129
Ek: 1 Kovboy Pantolonu: Blue Jean / 141
Cıbılgız ya da Striptiz / 145
Ek: 2 Halikarnas Balıkçısına Göre Striptizin Tarihi / 160
Beyoğlu’nda Bir Paten Sarayı: Skating Palace / 163
Sam Amca’dan Langırt’a / 177
Ek: 3 Sesli mektup ya da Voice-O-Graph / 195
Türkiye’nin İlk Plak Fabrikaları / 197
Radyo Katil, Gramofon Maktul! / 215
Saçaklı Raziye ya da Halley Adında Bir Kuyruklu Yıldız / 223
Zaman Ötesi İstanbul Tahayyülleri / 231
Cıbılgız ya da Striptiz
Striptiz, dünya standartlarına göre bize oldukça geç girdi. Elbette sahneye çıkıp soyunanlar, şöyle ya da böyle erkeklerin içini gıcıklayanlar her daim vardı. Ama adını koyarak sahnede striptiz yapmanın ülkemiz açısından miladı 1956 yılı dolaylarıdır. Genellikle de ilk striptizcinin Zambella topluluğuyla gelen Colette olduğunda birleşilir. Agâh Özgüç de, Türkiye’de pavyon ve gece kulübü yaşamına striptizi Fransız Colette’in getirdiğini söyler. Bu yılların gazetelerinde söz konusu gösterinin tarifi ise şöyle yapılır: “Striptease’de artist sahneye giyinmiş olarak çıkar, sonra kendisini müziğin ahengine terkederek, üstündekilerini teker teker seyircilerin gözü önünde çıkarır. Bazı müzik hollerde artistler, vücudun en mahrem yerini örten minicik bir sliple, bazılarında ise anadan doğma, çıplak olarak kalırlar.”
tabiri caiz ise colette Önce Colette’le başlayalım ve soralım; kimdi bu öncü striptizci? Colette Jerry, 1955-56 yıllarında Türkiye’ye gelen Zambella revü topluluğunun yıldızlarından biriydi. İzmir Fuarı Göl Gazinosu, Ankara Palas Oteli ve İstanbul’da da Kordon Blö kulübünde gösteriler yapan topluluğa kendi adını veren yöneticisi Zambella, aslında 1940’lı yıllarda Paris Carousel gece kulübünün tanıttığı travesti yıldızlardan biriydi. Ama topluluğun büyük ses getiren yıldızı Colette oldu, çünkü o güne kadar görülmedik ölçüde soyunuyordu! Sine-Radyo dergisi, “… şimdiye kadar memleketimize gelen hiçbir dansöz, Colette kadar şöhret yapmamıştır, ismi etrafında bu derece gürültü koparmamıştır” diye yazıyordu. Colette Ankara Palas pavyonunda numaralarını icra ettiği sırada, seyircileri arasında sık sık hükümet erkânı da yer almıştı. Bu yüzden kızcağızın adı “siyasi dansöz”e bile çıkmıştı.
Ankara’da kazandığı hayran kitlesi o denli büyüktü ki, İstanbul’a hareket ettikleri gecenin akşamı, daha önce 250 kişinin doldurduğu Ankara Palas Pavyonu’nda, programda Colette olmadığı için sadece sekiz müşteri bulunmaktaydı. Dönemin ünlü gazetecilerinden Şinasi Nahit Berker, Colette’le söz konusu Ankara döneminde Akis dergisi için röportaj yaparken, “devlet ricali karşısında cömertçe soyunan bir artist” tanımını kullanıyordu. Colette, Berker’e Türkiye’ye gelmekten çok memnun olduğunu ve ilk kez bir başbakanın (Adnan Menderes de seyretmiş kendisini) ve devlet başkanının karşısında striptiz yaptığını söyledikten sonra şöyle devam ediyor: “Sayın Celal Bayar, beni hem İzmir’de hem de burada birkaç defa seyretmek lütfunda bulundular. Çok demokrat bir devlet başkanınız var.
Halkın arasına girmekten son derece hoşlanıyorlar. Benden iltifatlarını da esirgemediler. Sayım günü akşamı da buraya yeniden teşrif ettiler. Yanlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Refik Koraltan ve yaverleri de vardı. Kendilerini, dediğim gibi İzmir’de Göl Gazinosu’ndan tanıyordum. Burada da görünce son derece mütehassis oldum. Göl Gazinosu’na iki, üç defa resmen, birçok defa da hususi surette gelmişlerdi.
Zannedersem benim numaramla alakadar olmak lütfunu esirgemediler. Bu benim için büyük şereftir.” Colette yurtdışında başbakan ve cumhurbaşkanları karşısında numara yapmasının protokol tarafından engellendiğini ama burada “herkes halk adamı” olduğu için bu şerefe mazhar olabildiğini söylüyor: “Onun için seyircilerimin arasında bu kadar mümtaz şahsiyetler bulunuyor. Hele bakanlarınızı, her akşam burada görebiliyorum. Türkiye’ye geldiğimden işte bunlardan dolayı çok memnunum. Mesleğimizin şerefi artıyor!” Aynı dönemin tanığı olan Burhan Oğuz da, 15 Aralık 1955 tarihli günlüğünde Colette’le ilgili şu notu düşmüş: “Haftalardan beri pavyonda iğne atsan yere düşmüyor. Reisicumhur beş defa seyretmiş, vekil ve mebuslar her akşam geliyorlarmış.” Topluluk bir süre sonra Ankara’dan İstanbul’a geçer ve Kordon Blö’deki gösterilerine 6 Ocak 1956 gecesi başlar. İlanda, “Meşhur Fransız Revüsü Zambella” topluluğunun yıldız isimleri sıralanırken Colette’in adının yanına parantez içinde “çıplak” sıfatının eklenmesi uygun görülmüş. Aslında açıklamaya da pek gerek yoktu, Ankara dedikodularından sonra Colette İstanbul’da merak, hayranlık, bir kesim açısından da nefretle beklenmekteydi. Gazeteler Colette’in gelişini “Akis mecmuasının yazdığı yazılarla kendisine büyük bir propaganda sağlamış olan ve Ankara’da bir hayranlar topluluğu bıraktıktan sonra şehrimize gelen dansöz” diye duyuruyorlardı. Colette’in İstanbul’a gelişi gazetecileri pek hareketlendirmişti. Gösteriyi izleyen Tercüman gazetesi muhabiri, Colette’in performansını şöyle özetliyordu: “Colette güzel vücudunu seyircilerine doyuncaya kadar gösteren bir dansın üstadıdır. Amerikalılar buna striptiz diyorlar.
Salondaki hava iyice ısındıktan ve bu dansa ait müzik başladıktan sonra Colette nazlı bir eda ile evvela üzerinde bulunan kırmızı tülleri atıyor. Sonra entarisini çıkarıyor. Sonra sütyenini atıyor ve tabiri caiz ise soyunuyor. Bu hareket kulaktaki küpeye, koldaki bileziğe, parmaktaki yüzüğe kadar devam ediyor ve karşınıza kadın vücudunun en güzeli anadan doğma olan bir beyaz hayal gibi çıkıyor.” Ardından yine Tercüman gazetesi yıldızın yaşamını, “soyunan dansöz Tercüman’a hayat hikâyesini yazdı” spotuyla duyurarak yayımlar. Bu anlatıda Colette, babasının iflas etmiş olduğunu ölürken öğrendiklerini ve çaresiz kalarak striptize başladığını anlatır: “Paris’in en şık kolejine giden, yazlarını Cannes’da geçiren, paranın kıymetini bilmeyen bir genç kız, hayatını nasıl kazanabilirdi? Bir gün aynanın karşısında çırılçıplak soyundum ve vücudumu teşhir etmeye karar verdim.
Natüralist barında balede, sonra tek başıma sahneye çıktım. Kaç kere film çevirmek için teklif aldım, fakat sinemayı sevmediğim için kabul etmedim. Geçen sene Mösyö Zambella’nın trubuna girdim ve dünyayı dolaşmaya başladım, fakat çıplaklık bir meslek olmadığı için evlenip bir yuva kurmak istiyorum. En büyük arzum da on iki çocuğa sahip olmaktır.” Yeni Yıldız dergisinin dedikodu sayfalarında da Colette sık sık karşımıza çıkar. Dergiye göre Zambella heyetinin İstanbul’da ağırlandığı, “ilk Müslüman ve dindar ev” eski Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın Boğaz’daki yalısı olmuştur. Colette’i Kordon Blö’de merakla izleyenler arasında Müzeyyen Senar, Muzaffer Tema gibi şöhretli isimler de bulunmaktadır. Derginin yazdığına göre Colette’in sevgilisi, aynı ekipten dansöz Yvette Le Mazou’dur.
oturak âlemlerini niye yasak ettik? Fikret Adil, işte bu ilk dönemlerinde striptiz hakkında şunları yazıyordu: “Her tarafta bakıyorsunuz ‘streap tease’ denilen bar numaraları alıp yürümüş bulunuyor. ‘Artist’ ve ‘artistik’ numara diye kimsenin de sesini çıkarttığı yoktur. Bu çırılçıplak soyunma gösterileri müstehcenden de fazla iğrenç ve bayağıdır. Eğer sahiden ‘artistik’ olsaydı, çıplak soyunan kadınların büyük ressam ve heykeltraşların eserlerine benzemeleri, yani vücutlarının ‘anormal’ olmaları gerekirdi. Çünkü sanat eseri, tabiatı düzeltir, kendi ölçülerine uydurur. Bu demektir ki, tabiat bir ‘artistik eser’ değildir, onu sadece telkin eder, ilham verir.
Ankara ve İstanbul’da da bar ve gazinolarda görülmeye başlayan çıplak kadın teşhiri büyük rağbet görüyor. Çünkü, bayağının müşterisi çoktur. O halde ‘oturak âlem’lerini neden yasak ettik? Orda, hiç olmazsa bir usül ve kaide vardır, oynayan kadına kimse gözünü kaldırıp bakmaz, ayıptır. Beyaz kadın ticaretini de neden yasak ettik ve ne diye bu kadar şiddetle takip ediyoruz. (..) Neden umumi yerlerde soyunan ve bunun için para alan, soyunduğu yerlerin sahiplerine de para kazandıranlara karşı susuyoruz? Bu iş açıktan açığa olmuyor diye mi? Filmleri, açık sahneleri olmasın diye sansür ediyoruz. Bütün dünya böyle yapıyor. Müstehcen neşriyatı takip ediyoruz.
Bütün dünya böyle yapıyor. Amma, yüzlerce göz önünde çırılçıplak soyunanlara göz yumuyoruz. Ne münasebet, gözlerimizi dört açıyoruz. Halbuki bu manzara, mezbahada kesilmiş bir ineğin derisinin yüzülmesine ve dans namı altında ötesini, berisini sallayışları, yeni boğazlanmış hayvan etlerinin nebati titreyişlerine benziyor. Şu farkla ki, sahiden boğazlanan sanat ve seyircilerdir.” Colette ve Zambella Revüsü işte böyle ülkeyi birbirine katarak gösterilerini tamamlar ve Beyrut’a doğru hareket eder. Lakin arkalarından yazılan yazılar hiç azalmaz. Peyami Safa şöyle diyordu: “Türkiye’ye Colette diye bir Fransız müzikhol aşiftesi gelmişti.
Bütün marifeti halkın önünde çırılçıplak soyunmaktı. Fransa’da ve Almanya’da binlercesine kolayca rastlanan güzel vücutlardan birinin sahibiydi. İstanbul’u, Ankara’yı, İzmir’i ve resmî ve gayrı resmî birçok şahsiyetleri birbirine kattı.” Peyami Safa, Milliyet’teki bu satırlarının ardından, Avrupa toplumlarını örnek göstererek şu saptamada bulunuyordu: “Bu çıplaklığın, bolluğun ve ucuzluğun cinsî ahlak bakımından büyük bir faydası var. Kadın vücudu metafizik ve esrarlı mahiyetini kaybediyor. (…) Doya doya bakıyorsunuz ve baka baka doyuyorsunuz.” Hemen hemen aynı günlerde Beyrut’dan acı bir haber gelir. Colette aldığı uyuşturuculardan zehirlenerek ölmüştür. Bu ölüm kaza mıdır, cinayet mi, anlaşılmadan kalır.
dört motorlu pamela Colette’le hemen aynı dönemde İstanbul’a gelen, efsanesi çok daha uzun sürecek bir diğer striptizci ise Pamela’dır. Ya da çok bilinen lakabıyla Dört Motorlu Pamela! Amerikalı, İngiliz ya da Kanadalı olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunan Miss Pamela’nın adına ilk kez 31 Aralık 1955 tarihinde, yani yılbaşı programında Kervansaray Gece Kulübü’nün ilanında rastlıyoruz. Ama bu gelişi pek uzun sürmemiş olacak ki, 30 Haziran 1956 günü Taksim Gazinosu’nun ilanında yeniden lanse edildiğini görürüz: “Casino de Paris yıldızlarından orijinal göğüs dansları ile beynelminel şöhret yapmış, bu sahada dünyada yegâne dansöz Miss Pamela’yı 2 Temmuz’dan itibaren Taksim Belediye Gazinosu Varyete Bahçesi ve Teras Pavyonu’nda göreceğiz.” Ardından yine gazete ilanlarını takip ederek gösterilerin başladığını ve sürdüğünü öğreniyoruz. İstanbul erkeklerinin büyük ilgisi sonucu Pamela’nın ünü hızla artmaktadır. Eylül ayı sonunda yine aynı gazinonun verdiği ilanda bu kez Miss Pamela’nın ağzından şu bilgileri ediniriz: “İstanbul’uve Taksim Gazinosu’nu çok sevdim. Biraz daha kalıp yeni sezon başlangıcı için hazırladığım yeni strip-tease’lerimi göstereceğim.”
Aynı günlerde Pazar dergisinin dedikodu sütununda şu bilgiler yer alıyor: “Pamela’nın yıldızı hâlâ parlıyor. Göğüs ve kalça püsküllerinin istikametini tayin etmeye gelenler arasında gençler ve bekârlar bilhassa göze çarpıyor. Bunlar arasında Pamela’yı pavyonun bütün masalarından on beş yirmi defa seyredenler de var. Ne yazık ki bu İngiliz dansözü hayranlarını göremiyor. Burnunun ucunu göremeyecek kadar miyop çünkü. Dansını bitirip de elbisesi ile pavyona inince, iri gözlükleri, 1.86 boyuyla dansözden çok kâtibelere benziyor zaten. Geçen akşam Pamela ile birlikte Sosis adlı köpeği de pavyona indi. Böylece pavyon Nuh’un gemisi gibi bir şeye benzedi.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat
- Kitap AdıZaman Ötesi İstanbul
- Sayfa Sayısı248
- YazarGökhan Akçura
- ISBN9786254130076
- Boyutlar, Kapak11x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2022