Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sanat ve Siyaset Konuşmaları
Sanat ve Siyaset Konuşmaları

Sanat ve Siyaset Konuşmaları

Edouard Louis, Ken Loach

İki farklı ülkeden, iki farklı kuşaktan iki sanatçı, Ken Loach ve Édouard Louis, sanatı, sinemayı, edebiyatı ve bunların günümüzdeki rolünü tartışıyor. Sanat, sınıf şiddeti…

İki farklı ülkeden, iki farklı kuşaktan iki sanatçı, Ken Loach ve Édouard Louis, sanatı, sinemayı, edebiyatı ve bunların günümüzdeki rolünü tartışıyor. Sanat, sınıf şiddeti sorununu nasıl gündeme getirebilir ve yeniden düşünebilir? Bu iki sanatçının eserlerinde öne çıkan işçi sınıfı nasıl temsil edilebilir? En güvencesizlerin aşırı sağa yöneldiği küresel politik bağlamda sanatın rolü nedir? Milliyetçiliğin ve sağ popülizmin dünyanın her yerinde yükselişini tersine çevirmek için sol ne yapabilir

Loach ve Louis, Sanat ve Siyaset Konuşmaları’nda düşüncelerini karşılaştırarak ve eserlerine dayanarak bu soruların yanıtlarını arıyor.

İÇİNDEKİLER

Birinci Konuşma: Çalışma ve Şiddet 9
İkinci Konuşma: Siyaset ve Dönüşüm 31

BİRİNCİ KONUŞMA
Çalışma ve Şiddet

Édouard Louis: Bir benzerliğe değinerek ve bununla ilgili bir soru sorarak başlamak istiyorum. Kitabım Babamı Kim Öldürdü’de babamın yaşamını ortaya koymaya çalıştım. Babam, yaklaşık 35 yaşında, çalıştığı fabrikada bir kaza geçirdi. Kablolarla tavana bağlanmış bir ağırlık üzerine düşüp belini ezdi. Bu kazadan sonra, birkaç yıl boyunca hareket edemedi ve maluliyet aylığı aldı. Ta ki Fransa devleti –kaza sonrası oluşan sıkıntılar yüzünden geceleri gözümün önünde kıvrandığını görmeme rağmen– onun işe dönebileceğine, bunu yapabileceğine karar verene kadar. Yaşanan şuydu aslında, Fransa’da maluliyet aylığı ya da sosyal yardım alabilme şartları ağırlaştırılmış, hükümet “kemer sıkma”ya karar vermişti… Bunun sonucu, iş yapabilir olduğuna kanaat getirildiği andan itibaren (hangi kriterlere göre?), babamın ilgili kurum tarafından bir iş bulmaya zorlanarak hırpalanması oldu; ona “Ya bir iş bulursunuz ya da üç kuruşluk aylığınızı da kaybedersiniz” dediler, yani ya açlıktan öleceksiniz ya da çalışırken öleceksiniz, sanki ezilenlerin iki seçeneği vardı:

Ölmek ya da ölmek. Ben de kitabımı buradan yola çıkarak, bir parça da senin olağanüstü filmin Ben, Daniel Blake’in etkisinde kalarak yazdım. Filminde bir adam, İngiliz kurumları tarafından, sağlık durumunun içler acısı haline rağmen, ne pahasına olursa olsun işe dönmeye zorlanıyordu çünkü devlet tümüyle bir yükten kurtulmuştu ve onun gibi, iş yapabilecek durumda olmayan bir adama artık para ödemek istemiyordu. Adama telefon ediliyor, iş aradığını kanıtlaması isteniyor, toplantıya çağrılıyor… Tüm bunlar beni filminde toplumsal ve siyasi zulümden bahsedildiğini düşünmeye sevk ediyor.

Gözüme çarpan şey, ezilenlerin genelde bir dışlanma diliyle ilişkilendirilmesi; “dışlanmışlar”, “dışlanmanın şiddeti” diyoruz, oysa babamın ya da Daniel Blake’in hayatına baktığımızda asıl çarpıcı olan, bu yaşamların, dışlanmaktan öte, korkunç bir zulme maruz kalması, ki bu iki mekanizma pekâlâ birlikte işleyebiliyor. Sonuçta, tahakkümün nesnesi, dışlamadan çok daha fazla, zulüm değil midir? Dışlanma, yani dışlanabilmek, bir ülkeden gitmek, çekilmek, bir siyasi rejimi terk etmek anlamında, çok küçük çaplı da olsa genelde bir ayrıcalıktır. Örneğin, bilindiği üzere, savaştaki bir ülkeden kaçan mülteciler, o toplumun en yoksulları değil, genelde birkaç bin euro karşılığında kendilerini ülkeden kaçıracak birisini bulabilecek gücü olan, orta sınıfa mensup ya da serbest meslek sahibi insanlardır.

Fransa’da ya da Amerika’daki siyahların yaşamına baktığımızda ve maruz kaldıkları polis ve hukuk şiddetinin boyutunu göz önüne aldığımızda, dışlanmaktan ziyade zulüm mağduru oldukları söylenebilir. Sence de geleneksel siyasi dili dönüşüme uğratmak ve belki de merkezine, çağdaş siyasetin işleyişini analiz ederken zulüm fikrini yerleştirmek gerekmiyor mu? Ken Loach: Bu zor bir soru. Demek istediğim, çok iyi bir tespit ve ben yanıtın ekonomiyle başladığını düşünüyorum. Çalışmanın doğası değişti. Güvencesiz işlerin sayısı çoğaldı, bu işlerin çoğunda çok düşük ücretler alınıyor ve artık şirketlerin çalışanlarına asgari ücret ödememesine imkân tanıyan yöntemler de mevcut. Son tahlilde, insanlar çok düşük bir ücret karşılığında çok zor işleri kabul etmeye mecbur bırakılıyorlar.

Onlara bu işleri kabul ettirmekte kullanılan yöntemlerden biri de, onları çalışmayan insanları büyük acıların beklediğine inandırmak. Bu işleri kabul etmek zorunda kalıyorlar çünkü çalışmayanları büyük acılar beklediğine inanıyorlar, bu bir yöntem. Çalışmama sebebi bir hastalık ya da fiziksel engel bile olsa, onur kırıcı ve düşük ücretli bir işte çalışmanın bizden yani toplumdan yardım alarak, destek görerek yaşamaktan daha makul olduğu dayatılıyor. Devletin bekasının söz konusu olduğunu iddia ediyorlar ama söz konusu olan biziz aslında, değil mi, hepimiziz, öyle değil mi? Eğer birlikte yaşıyorsak, zor zamanlarda birbirimize destek olmalıyız.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat
  • Kitap AdıSanat ve Siyaset Konuşmaları
  • Sayfa Sayısı48
  • YazarEdouard Louis.Kolektif, Ken Loach
  • ISBN9786257118798
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri ~ Edouard LouisBir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri

    Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri

    Edouard Louis

    Bu fotoğrafa bakarken dili yitirdiğimi hissettim. Onu bütünüyle özgür, tüm bedeniyle geleceğe doğru yol alırken görmek, aklıma babamla paylaştığı yılları, maruz kaldığı aşağılamaları, yoksulluğu,...

  2. Babamı Kim Öldürdü ~ Edouard LouisBabamı Kim Öldürdü

    Babamı Kim Öldürdü

    Edouard Louis

    Birtakım iç hesaplaşmalar içindeki yazar uzun zaman sonra çocukluğunun geçtiği, küçük, çirkin bir Fransız kentinde yaşayan babasını ziyarete gider. Karşısında bulduğuysa, erkeklerin duygularını bastırması...

  3. Eddy’nin Sonu ~ Edouard LouisEddy’nin Sonu

    Eddy’nin Sonu

    Edouard Louis

    1990’ların sonunda, Kuzey Fransa’daki yoksul bir kasabada, işsizlik, alkolizm, ırkçılık ve homofobiyle iç içe büyüyen Eddy Bellegueule’ün tek istediği ailesinin, arkadaşlarının ve kasabalıların gözünde...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur