“İnkılâplar, siyasi partiler, darbeler, suikastlar, isyanlarla imparatorluğun çöküş serüvenini ihtiva eden II. Meşrutiyet Dönemi, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın yaklaşımıyla Türkiye Cumhuriyeti için paha biçilmez siyasi laboratuvar tecrübesi olmuştur.”
Savaş, Siyaset, Cinayet: İttihat ve Terakki Üzerine Yazılar, Nevzat Artuç ve Abdurrahman Uzunaslan’ın yaklaşık 25 yıllık meşakkatli çalışmalarının bir meyvesidir. Söz konusu değerli iki bilim insanı gerek yurt içi gerek yurt dışı arşivlerinden istifade ederek II. Meşrutiyet, Balkan Savaşları, Trablusgarp, Ermeni Sevk ve İskân Meselesi gibi İttihat ve Terakki dönemine ilişkin kritik problemler hususunda ulaşabildikleri yeni belge ve bilgileri bu araştırmada ortaya koydular.
• Siyasi güç odaklarının 1913 Bâb-ı Âli hesaplaşmasında neler yaşandı?
• Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastının perde arkası ve akabinde yapılan tahkikatın neticeleri…
• Prens Sabahaddin’in II. Abdülhamid’e karşı başlattığı yoğun muhalefet ve Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girişini engellemeye yönelik çabaları…
• Cemal Paşa’nın Suriye’de tesis ettiği otoriter yönetim anlayışının detayları ve Osmanlı deniz gücünü artırmaya ve yenilemeye yönelik çalışmaları…
• Cemal Paşa suikastına ve suikastçılara dair son derece önemli tespitler…
• Kökenleri Fatih Sultan Mehmet devrine uzanan İstanbul Muhafızlığı nedir ve hangi dönemlerde nasıl faaliyet göstermiştir?
• İttihat ve Terakki liderleri yurt dışında neler yaşadı?
• İmparatorluğun dağılma sürecindeki siyasi iklim nasıldı?
• Talat Paşa İttihad-ı İslâm siyaseti çerçevesinde Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu’da hangi faaliyetlere girişti?
• Enver, Talat ve Cemal paşaların modern Türkiye’yi şekillendiren siyasetleri nelerdi?
Günümüzün en merak edilen dönemlerinden İttihat ve Terakki devrine dair tüm bu soruların cevapları ve daha fazlası bu kitapta…
Mehmed Reşad’ı uyarmıştır. Ancak iç siyasi çekişmeler nedeniyle uyarıları dikkate alınmamıştır. Prens Sabahaddin Bey, I. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki bloklaşma hareketlerini de yakından takip etmiştir. İttihatçıların Almanya ile yakınlaşma çabaları üzerine büyük endişeye kapılmıştır. Sadrazam Said Halim Paşa ve birkaç bakan dışında çoğu hükûmet üyesinin bile haberdar edilmediği, 2 Ağustos 1914 tarihli Türk-Alman ittifak anlaşmasından sadece bir gün önce Talat Bey’e endişelerini ihtiva eden bir telgraf göndermiştir. Bu durum, Prens Sabahaddin Bey’in ülke içinde ve hatta hükûmet üyeleri arasında çok etkili bir haber alma ağına sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Prens Sabahaddin Bey söz konusu telgrafında; I. Dünya Savaşı’nı insanlığı felakete sürükleyecek bir kâbus olarak nitelendirmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarafsız kalmasının mümkün olamayacağını, tarafsız kalsa bile toprak bütünlüğünü koruyamayacağını ifade etmiştir. Prens Sabahaddin Bey, Almanya ile muhtemel bir ittifak teşebbüsünden özellikle kaçınılmasını ve mutlak surette Üçlü İtilaf Devletleri’nin yanında yer alınması gerektiğini belirtmiştir.
Bu ifadeler olağanüstü entelektüel birikime ve yurt dışı deneyimine sahip Prens Sabahaddin Bey’in XX. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya siyasetinde yaşanan gelişmelerle ilgili ölçülü ve tutarlı siyasi analizlerde bulunabilme yeteneğine sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Talat Bey’e yazmış olduğu uyarı niteliğindeki telgrafına rağmen Türk-Alman ittifak antlaşmasının imzalanmasına engel olamayan Prens Sabahaddin Bey, bu defa Paris’te yakın dostları aracılığıyla Fransız Hükûmeti nezdinde bir takım barış teşebbüslerinde bulunmuştur. Bu münasebetle Fransa Dışişleri Bakanı ile bir görüşme dahi yapmıştır. Ancak onun bu çabaları Türk-Alman ittifakına engel olamamıştır. Prens Sabahaddin Bey, olağanüstü gelişmeler nedeniyle 15 Ağustos 1914’te Talat Bey’e ikinci telgrafını göndermek zorunda kalmıştır. Bu telgrafında; Almanya ile yapılan ittifak antlaşmasının millî çıkarlara aykırı olduğunu ifade etmiş, Yunanistan ve Romanya ile ortak bir Balkan ittifakı tesis edilerek çok geç olmadan Üçlü İtilaf Devletleri yanında yer alınması gerektiğini ifade etmiştir.
Prens Sabahaddin Bey’in bu tespitleri oldukça isabetli ve önemlidir. Kendisini idama mahkûm eden İttihatçı hükûmeti bu şekilde uyarmış olması son derece büyük bir olgunluk örneğidir. Vatanseverliklerinden şüphe edemeyeceğimiz İttihatçılar- tıpkı Prens Sabahaddin Bey gibi- muhtemel bir savaşta Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalamayacağını, bu nedenle Üçlü İtilaf Devletleri tarafında yer almak gerektiğini çok iyi idrak etmişlerdi. Cemal Paşa’nın Fransa ve İngiltere, Talat Bey’in Rusya nezdinde yapmış oldukları ittifak çabaları bu gerçeği gözler önüne sermektedir. Ancak Prens Sabahaddin Bey’in söz konusu telgraflarında, İttihatçıların söz konusu ittifak teşebbüsleriyle ilgili herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Oysaki iç siyasi gelişmeleri yakından takip eden Prens Sabahaddin Bey’in ittifak teşebbüslerinden haberdar olmaması zayıf bir ihtimal olarak görünmektedir. Telgraflarında bu husustan hiç bahsetmemiş olması ya gerçekten konuya vakıf olmadığı ya da İttihatçılarla yaşamış olduğu amansız siyasi rekabet gerçeğini akıllara getirmektedir. Buna karşın İttihatçıların, Prens Sabhaddin Bey’in söz konusu telgrafları üzerine nasıl bir tavır sergiledikleri veya ne düşündükleri konusu başka bir çalışmanın konusudur. Kanaatimizce İttihatçılar onun görüşlerine önem vermişlerdir.
Fakat İtilaf Devletleri’nin bitmek tükenmek bilmeyen hırsları ve ittifak tekliflerine yanaşmamaları ister istemez farklı bir dış politika seçeneğini gündeme getirmiştir. Öte yandan ilk defa tarafımızca yayınlanmış olan bu tarihi belgeler, Prens Sabahaddin Bey’in vatan kavramını yaşadığı siyasi hesaplaşmaların üzerinde tuttuğu gerçeğini hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymuştur.
V
1915 ERMENİ SEVK VE İSKÂNI OLAYI
Günümüzde en fazla tartışılan tarihi konuların başında Ermeni Meselesi ve bu meselenin en önemli süreci durumunda olup, 1915 Mayıs başlarında uygulamaya konulan ve ülkedeki Ermenilerin Suriye ve Mezopotamya’ya gönderilmelerini öngören iskân kararı gelmektedir. Meselenin bu kadar dallanıp budaklanmasında Ermenilerin uzlaşmaz tutum sergilemeleri ve başta Amerika ile Fransa olmak üzere büyük devletlerin ülkemize yönelik siyasi çıkarlar gözetmesinin önemli rolü olmuştur. Çalışmamızda 1915’te yaşanan olaylara farklı bir açıdan bakabilmeyi ve söz konusu olaylarla ilgili bundan sonra yapılacak çalışmalara ışık tutabilmeyi amaçladık. Bu yüzden şimdiye kadar pek çok çalışmada ele alınmış olan Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihçesine, I. Dünya Savaşı öncesi yaşanan gerginliklere, Van, Zeytun İsyanları’nın ayrıntılarına değinmek yerine iskân kararının alınmasına neden olan gelişmelere, bu kararın ne şekilde değerlendirilmesi gerektiğine, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ermenilere karşı olumsuz bir tutumda olup olmadığına, 1915 olaylarının yargılanma sürecine ve Ermenilerin bu mesele dolayısıyla ortaya koymuş oldukları uzlaşmaz tutumun boyutlarına orijinal belgelerden istifadeyle değinmeye çalışacağız.
1-1915 ERMENI SEVK VE İSKÂN KARARI2
NIÇIN ALINMIŞTIR?
Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914’te Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamış, 3 Ağustos’ta da seferberlik ilan etmişti. Ancak Ermenilerin çoğunluğu seferberlikle ilgili alınmış olan kararlara uymamışlar, meclisteki Ermeni mebuslarından bir kısmı da Rusya’ya kaçmışlardı. Bu durum üzerine Dâhiliye Nazırı Talat Bey Erzurum Ermeni Mebusu Varteks Efendi’yi çağırtarak olası taşkınlıklar durumunda can ve mal kayıplarının önüne geçilebilmesi amacıyla sağduyulu hareket etmeye davet etmiştir. Bu sıralarda ortaya çıkan küçük çaplı olaylar bastırılmışsa da 1915 Şubat’ında Zeytun ve Nisan ayı içerisinde Van, Çatak ve Bitlis’te baş gösteren geniş çaplı isyanlar, İttihat ve Terakki Hükûmeti’ni oldukça güç durumda bırakmıştır.3 Bölgedeki Ermeni isyanlarının giderek tehlikeli boyutlara ulaşması ve Ermenilerin Ruslarla iş birliği yapıp Müslüman ahaliyi katletmeye başlamalarının ardından, bu tarihe kadar iyi niyetini muhafaza eden Dâhiliye Nazırı Talat Bey, 24 Nisan 1915’te tüm vilayetlere göndermiş olduğu bir genelgeyle Ermeni komite merkezlerinin kapatılmasını ve sorumlularının derhâl tutuklanmalarını istemiştir.4 Söz konusu genelgeyle Ermeni komitecilerine büyük bir darbe indirilmiş olmasına rağmen isyan olaylarının önü alınamamıştır.
Bu yüzden, İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa’nın 8–10 Nisan 1915 tarihli telgrafı üzerine Konya’ya sevklerine karar verilmiş olan Zeytun Ermenileri, Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in yukarıda belirtmiş olduğumuz ve güvenlik gerekçelerinin ileri sürüldüğü genelgesi üzerine Halep, Urfa ve Zor’a iskân edilmeye başlanmıştır5 . Olayların artarak devam etmesi üzerine Harbiye Nazırı Enver Paşa, 2 Mayıs 1915’te Talat Bey’e bir yazı göndererek toplu hâlde bulunan Ermenilerin Rusya içlerine ve Anadolu’nun farklı bölgelerine gönderilmelerini istemiştir.6 Talat Bey, Enver Paşa’nın bu yazısı üzerine Ermeni yurttaşların iskânını fiilen başlatmış, birkaç hafta sonra da konuyu Meclis-i Vükelâ’ya havale etmiştir.
Olağanüstü toplanan Meclis-i Vükelâ, 31 Mayıs 1915 tarihli toplantısının ardından Ermeni iskânına dair gerekli resmî müsaadeyi vermiştir.7 Sonuç olarak, Ermeni iskânı kararı -İlber Ortaylı’nın da ifade ettiği gibi- olası bir isyan hazırlıklarına karşı alınmış bir tedbir niteliğinde olmayıp Ermenilerin bizzat isyan etmeleri ve masum Türk-Müslüman halkı katletmeleri üzerine son çare olarak alınmıştır.8 Nitekim Dâhiliye Nazırı Talat Bey, sevk kararının alınmasında amaçlarının Ermenileri imha etmek olmadığını, bilakis cephe gerisi güvenliğini sağlamak, Ermeni çetelerinin lojistik imkânlarını ortadan kaldırmak, Ermenilerin Ruslarla işbirliğini engellemek ve bu sayede Doğu Anadolu’da kurulması planlanan Ermeni devleti senaryolarının önüne geçmek olduğunu belirtmiştir.9 Başlangıçta savaş bölgeleriyle sınırlı tutulan iskân kararı, ülke içerisinde olası bir iç savaşa meydan vermemek amacıyla Anadolu içlerinde yaşayan diğer Ermeniler için de uygulamaya konulmuştur.10 Bu arada Ermenilerin iskân edilmesini öngören kararın Almanya’nın teşvikiyle alındığına dair bazı iddialar bulunmaktadır.11 Ancak Enver Paşa’nın ilgili yazısı gereğince Ermeni iskânını başlatmış olan Talat Bey, 16 Aralık 1915’de ülke genelindeki tüm vilayet ve mutasarrıflıklara bir yazı göndererek iskân kararının herhangi bir devletin baskısı veya etkisi altında kalınmadan tamamen iç güvenlik gerekçeleriyle alındığını vurgulamıştır.
2-ÜLKEDEKI ERMENILER İÇIN ÖNGÖRÜLEN, 31 MAYIS
1915 TARIHLI SEVK VE İSKÂN KANUNU ETNIK TEMIZLIK
ÇERÇEVESINDE DEĞERLENDIRILEBILIR MI?
İmparatorluk geleneğine sahip bir devletin en temel görevlerinden birisi olan iç güvenlik meselesi, değişik etnik gruplar göz önüne alınarak problemsiz bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. Osmanlı Devleti’nin 1915’te artarak devam eden Ermeni saldırılarına karşı başta Doğu Anadolu olmak üzere ülkedeki Türk-Müslüman halkın can güvenliğini sağlamak amacıyla Ermeni vatandaşlarını bulundukları bölgelerden kendi sınırları içerisindeki bir başka bölgeye iskân etme olayını “bir etnik grubu imha etmek” tabiriyle izah etmek mümkün değildir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz imparatorluk geleneğiyle yetişmiş ve bu geleneği özümsemiş İttihat ve Terakki liderlerinin ve sayısız etnik yapıyı yüzyıllardır bünyesinde barış ve huzur içerisinde yaşatma geleneği olan Osmanlı Devleti’nin, sınırları içindeki küçük bir Ermeni azınlığı özellikle hedef almış görünüyor olması tarihsel gerçeklerle de bağdaşmamaktadır. İçerisindeki irili ufaklı birçok azınlık grubu muhafaza eden Osmanlı Devleti böyle bir iddianın muhatabı olmaktan çok uzak görünmektedir.
Zira böyle ciddiyetsiz ve asılsız iddiaların hiçbiri, aynı gerekçelerle iskâna tabi tutulmuş olan Arap ve Rumlar13 ile herhangi bir iskâna tabi tutulmayan Yahudi, Dürzi, Maruni, Kürt, Süryani, Arnavut ve Boşnak Osmanlı vatandaşlarından gelmemiştir. Kaldı ki sınırları içerisindeki tüm unsurları bir arada yaşatma ve bu sayede devletin bütünlüğünü muhafaza etme amacı güden İttihatçıların salt Ermeni azınlığı kasıtlı olarak hedef almış olması, tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir.14 Ermenilerin nakli ve yerleştirilmeleri sırasında İttihatçı liderlerin resmî yazışmaları dikkate alınırsa onlarda öldürme düşüncesi yerine tamamen insancıl kaygıların ağır bastığı açıkça görülmektedir. Şu gerçeği de belirtmemizde fayda olduğu kanaatindeyiz:
Ermeni vatandaşlarımızın iskânları sırasında yaşanan bazı çirkin olayların sorumlusu olarak içeride ve dışarıda pek çok araştırmacının İttihatçı liderleri hedef göstermesi büyük bir talihsizlik olup son derece hassas bir dönemde ülke yönetimine gelmiş bu değerli insanların hayatlarına ve devlet görevlerindeki durumlarına ilişkin hiçbir bilgi ve belgeye sahip olunmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.15 Üst düzey resmî yazışmalar İttihatçı lider kadronun nakil ve yerleştirme işlemleri sırasındaki tutumlarını açıkça gözler önüne sermektedir. Örneğin dönemin yabancı basını tarafından Enver Paşa’yla birlikte olayların baş aktörlerinden birisi olarak gösterilen Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in16 14 Haziran 1915 tarihli Ermeni kafilelerine eşkıyalar tarafından yapılan her türlü saldırının en ağır şekilde cezalandırılmasını,17 12 Temmuz 1915 tarihli nakil sırasında kimsesiz kalmış Ermeni çocuklarının bakım, terbiye ve maişetlerinin temin edilmesini,18 16 Ağustos 1915 tarihli Ermeni vatandaşların nakli sırasında can, mal ve ırz güvenliklerinin sağlanarak iaşelerinin temin edilmesini,19 26 Eylül 1915 tarihli yolculuk güzergâhlarında ihmali görülen kamu mensuplarının görevden alınmalarını,20 27 Ekim 1915 tarihli yaklaşan kış şartları dolayısıyla yola çıkartılmışlar müstesna olmak kaydıyla yeni iskânların yapılmamasını,21 25 Kasım 1915 tarihli Ermeni iskânlarının geçici olarak durdurulmasını,22 15 Mart 1916 tarihli söz konusu sevkiyatın tamamen durdurulmasını23 ve 1 Temmuz 1917 tarihli Ermenilere karşı boykot çağrısında bulunanlara şiddetle karşı çıkılmasını isteyen yazıları,24 günümüz dünya kamuoyu ve Ermeni diasporası tarafından ortaya atılan haksız ve temelsiz iddiaların gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu gözler önüne sermektedir.
Yine İttihatçı lider kadrosunun önde gelen isimlerinden birisi olan ve bahriye nazırlığı ile IV. Ordu kumandanlığı gibi son derece önemli ve kritik görevlerde bulunan Cemal Paşa’nın şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış ancak Ahmed Cemal Paşa adlı biyografik doktora çalışmamızın sonucunda aydınlığa kavuşan, Paşa’nın hem iskân sırasında hem de iskân sonrasındaki genel tutumuna ilişkin detay bilgi ve belgeler, özellikle İttihatçı liderlere yönelik ithamların ne denli haksız ve mesnetsiz olduklarını ispatlamaktadır.
Zira Ermenilere yönelik iskân kararının alınmasında Cemal Paşa’nın hiçbir rolü olmamış ve bu kararının alınmasına kadar geçen sürede kendisine konuyla ilgili bilgi dahi verilmemiştir.25 İskân olayının başlaması üzerine Cemal Paşa, Ermenilerin Adana ve Halep üzerinden Mezopotamya’ya gönderilmelerine karşı çıkmıştır. Ona göre, hükûmet tarafından öngörülen bölgeye sevk edilecek Ermeniler, çok büyük zorluklarla karşılaşacaklardı. Paşa’nın bu düşüncesine dayanak teşkil eden en önemli neden ise bölgenin oldukça karışık olması ve yeni gelecek Ermeni kafilelerinin bu durumdan olumsuz yönde etkilenecekleri gerçeğiydi. Cemal Paşa’nın bu tutumu, İttihat ve Terakki içerisinde küçük çaplı münakaşalara bile sebep olmuştu. Mesela, İttihat ve Terakki’nin Merkez-i Umumi azalarından olan Dr. Bahattin Şakir Bey, “Biz Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis, Mamüretülaziz, Diyarbakır muhacirlerinin yüzde doksan beşini Musul cenubuna gönderiyoruz, siz ise onları Halep’e sevk ediyormuşsunuz.” sözleriyle Cemal Paşa’nın bu konudaki düşüncelerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Oldukça öfkelenen Cemal Paşa, “Bu namda bir vali ve kumandan tanımıyorum.” sözleriyle Dr. Bahattin Şakir’i Enver Paşa’ya şikâyet etmiş ve onun, bu mesele üzerinde hiçbir salahiyete sahip olmadığını belirtmek istemiştir. Neticede bu mücadeleden galip çıkan taraf Cemal Paşa olmuştur. Onun yoğun ısrarları üzerine, 1915 Temmuz ayından itibaren Suriye’ye de Ermeni muhacirleri gönderilmeye başlanmıştır.26 Cemal Paşa’nın, Ermenileri Suriye’de iskân etmeye yönelik ısrarında ondaki insancıl kaygıların çok büyük etkisi olmuştur.27 Cemal Paşa ayrıca, IV. Ordu mıntıkasına yapılan Ermeni iskânının28 problemsiz bir şekilde gerçekleştirilmesi uğruna çok büyük çaba sarf etmiştir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Tarih
- Kitap AdıSavaş, Siyaset, Cinayet
- Sayfa Sayısı304
- YazarNevzat Artuç- Abdurrahman Uzunaslan
- ISBN9786050845808
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviTimaş Tarih / 2022