UZAYDA VEZAMANDA CURCUNALIBİR YOLCULUK.Kesinkes bildiğim ilk şey şu: Eğer sorular mantıksızsa, cevaplar da mantıksız olacaktır.
Milyoner kâşif Winston Niles Rumfoord uzaygemisiyle bir kronosinklastik infundibulumun ortasına dalarak saf enerjiye dönüşür. Yalnız elli dokuz günde bir maddeleşebilir ve bir saatliğine dünyadaki evine dönebilir. Tek tesellisi, artık geçmişi ve geleceği tamamen görebilmesidir: Karısının, dünyanın en zengin ve en ahlaksız adamı Malaki Constant’la birlikte uzay yolcusu olacağını da bilmektedir. Malaki’nin bu beklenmedik destansı yolculuğu onu tanıdık ve tanımadık pek çok gezegene, dünyamızın işgaline, Titan’da yüz binlerce yıldır bekleyen bir uzaylı turiste götürecektir. Acaba bu parçaları bir araya getirebilecek başka biri var mıdır?
“En İyİ kİtabı… Hayatın anlamının ne olduğunu sormaya cüret ettİğİ gİbİ, kendİ sorusunu cevaplıyor da.”
Esquire
Özel acente Alex Vonnegut için, sevgiyle
“Geçen her saat Güneş Sistemi’ni Herkül’deki
Büyük Küresel Yıldız Kümesi M13’e yetmiş bin
kilometre daha yaklaştırıyor – ve hâlâ, ilerleme
diye bir şeyin olmadığında ısrar eden zibidiler var.”
Ransom K. Fern
1
Zakkum ile Zambiya Arasında
“Galiba yukarıdaki beni seviyor.”
Malaki Constant
Günümüzde herkes hayatın anlamını kendi içinde bulmayı biliyor. Ama insanlık her zaman bu kadar şanslı olmadı. Yüz yıldan kısa bir süre önce insanlar içlerindeki bilmece kutularına kolay kolay erişemiyorlardı. Sorsanız, ruha açılan elli üç kapıdan birinin dahi adını söyleyemezlerdi. Fasa fiso dinler çok rağbet görüyordu. İnsanlık, her insanın içinde var olan hakikatlerden habersiz, gözünü hep dışarılara diker, hep dış sınırları zorlardı. İnsanlığın dış sınırları zorlayarak öğrenmeyi umduğu şey, kâinata kimin egemen olduğu ve kâinatın hangi amaçla yaratıldığıydı. İnsanlık, öncülerini her zaman dışarıya, her defasında daha dışarıya yolladı. En nihayet uzaya fırlattı onları, o uçsuz bucaksız, renksiz, tatsız, ağırlıksız dışarılık denizine.
Taş atar gibi fırlattı. Bu mutsuz öncüler uzayda, dünyada zaten bolca bulunan şeyi buldular sonu gelmez bir anlamsızlık kâbusunu. Uzayın, o sonsuz dışarılık denizinin üç getirisi oldu: boş hamaset, kaba komedi ve pisi pisine ölüm. Ama dışarılık en nihayet, farz olunan cazibelerini yitirdi. İçerilikten başka keşif alanı kalmadı. Keşfedilmemiş bir tek insan ruhu kaldı. İyiliğin ve bilgeliğin başlangıcıydı bu. Peki insanlar eski zamanlarda, ruhları henüz keşfedilmemişken neye benzerdi? Az sonra okuyacaklarınız gerçek bir hikâye olup Kâbus Çağı’nda geçiyor, yani üç aşağı beş yukarı İkinci Dünya Savaşı ile Üçüncü Büyük Buhran arasına denk düşen bir zamanda.
* * *
Dışarıda kalabalık birikmişti. Kalabalık o gün bir maddeleşme olacağı için toplanmıştı. Bir adamla köpeği maddeleşecekti, yoktan var olacaklardı yani – ufacıktan oluşmaya başlayacak, sonunda her insan ve her köpek kadar elle tutulur, gözle görülür olacaklardı. Kalabalığın maddeleşmeyi görme şansı olmayacaktı. Maddeleşme özel mülkte vuku bulacak ailevi bir hadise olduğundan, kalabalığın temaşaya davet edilmeyeceği üstüne basa basa söylenmişti. Maddeleşme, tıpkı modern zamanların medeni idamları gibi, yüksek, boş, korumalı duvarlar ardında gerçekleşecekti. Dışarıda toplanan kalabalığın, idamlar sırasında duvarların dışında bekleyen kalabalıklara benzerliği çoktu. Kalabalık hiçbir şey göremeyeceğini bilmesine rağmen yakında olmaktan, boş duvarlara bakıp içeride olanları gözünde canlandırmaktan zevk alıyordu.
Maddeleşmenin gizemleri, tıpkı idamların gizemleri gibi duvarlarda büyüyüp çoğalıyor, kalabalığın taş duvarlara hayalifener saydamlarından yansıttığı hayalifener düşlemleriyle pornografikleşiyordu. Şehrin adı Newport’tu ve Samanyolu galaksisindeki Güneş Sistemi’ne ait Dünya gezegeninde bulunan ABD ülkesinin Rhode Island eyaletindeydi. Duvarlarsa Rumfoord Malikânesi’nin duvarları oluyordu. Maddeleşmeye on dakika kala polis ajanları, maddeleşmenin beklenenden erken gerçekleştiği, duvarların dışında gerçekleştiği, adamla köpeğinin iki sokak ötede ayan beyan görülebileceği söylentisini yaydılar. Kalabalık da mucizeyi görmek için söylenen yere akın etti. Kalabalık mucizelere bayılıyordu. Kalabalığın en arkasından yüz elli kiloluk bir kadın gidiyordu.
Boğazında guatr, bir elinde elmaşekeri, diğer elindeyse altı yaşında solgun bir kız çocuğu vardı. Çocuğu elinden tutmuş, lastikli ipin ucuna bağlı bir top gibi çekiştirip duruyordu. “Wanda June,” dedi kadın ona, “uslu durmazsan seni bir daha hiçbir maddeleşmeye getirmem.”
* * *
Maddeleşmeler dokuz yıldır olagelmekteydi, her elli dokuz günde bir. Dünyanın en bilgili, en güvenilir insanları onlardan birini görme ayrıcalığının kendilerine tanınması için yalvar yakar olmuş fakat hep hüsrana uğramışlardı. Bu önemli adamlar ricalarını nasıl ifade ederlerse etsinler her defasında geri çevriliyorlardı. Bayan Rumfoord’un özel sekreterinin elyazısıyla gönderilen ret mektubunun içeriği hiç değişmiyordu.
Bayan Winston Niles Rumfoord talep ettiğiniz davetiyeyi gönderemeyeceğini size bildirmemi istedi benden. Kendisi nin bu konudaki hissiyatını, yani gözlemlemeyi arzu ettiğiniz fenomenin trajik bir aile meselesi olduğunu ve aile dışından bireyler tarafından, ne kadar asilce bir meraktan dolayı da olsa izlenmesinin uygun düşmeyeceğini anlayışla karşılayacağınızdan emin.
Bayan Rumfoord’la ekibi, maddeleşmeler konusunda kendilerine yöneltilen on binlerce sorunun hiçbirine yanıt vermemişlerdi. Zira Bayan Rumfoord dünyaya bilgi verme yükümlülüğünün pek az olduğuna inanıyordu. Bu yok denecek kadar az yükümlülüğü de her maddeleşmeden yirmi dört saat sonra yazdığı bir raporla başından savardı. Raporu yüz kelimeyi asla geçmez, malikâne girişinin bitişiğindeki duvara vidalanmış camdan bir kutunun içine uşağı tarafından bırakılırdı. Malikânenin tek girişi, batı duvarında açılmış bir “Alice Harikalar Diyarında” kapısıydı.
Kapı en fazla bir buçuk metre yüksekliğindeydi. Demirden yapılmıştı ve kocaman bir Yale tipi kilitle kapalı tutuluyordu. Malikânenin geniş bahçe kapıları, üzerlerine tuğla duvarlar örülerek iptal edilmişti. Demir kapının yanındaki cam kutuya bırakılan raporlarda hep aynı soğuk ve hırçın dil kullanılırdı. Az çok merak eden herkesi üzmekten başka işe yaramayan bilgilere yer verilirdi. Bayan Rumfoord’un kocası Winston’ın köpeği Kazak’la beraber tam olarak saat kaçta maddeleşip kaçta maddesizleştiği belirtilirdi. Adamla köpeğinin sağlık durumları her defasında iyi olarak değerlendirilirdi. Bayan Rumfoord’un kocasının geçmişi ve geleceği açık seçik görebildiği ima edilmekle birlikte, onun bu yeteneğini örnekleme zahmetine hiç girilmezdi.
* * *
Kalabalığın katakulliye getirilip malikânenin etrafından uzaklaştırılması, kiralık bir limuzin batı duvarındaki küçük demir kapıya sorunsuzca ulaşabilsin diyeydi. Edward dönemi züppeleri gibi giyinmiş ince yapılı bir adam limuzinden inip kapıdaki polise bir kâğıt gösterdi. Siyah gözlükler ve takma bir sakalla kimliğini gizlemişti. Polisin başını sallaması üzerine adam cebinden çıkardığı bir anahtarla kapının kilidini açtı. Boynunu eğerek içeri girdi ve kapıyı arkasından çekip kapattı. Limuzin basıp gitti. Küçük demir kapının üstündeki tabelada “Dikkat Köpek Var!” yazıyordu. Batmakta olan yaz güneşinin kıvılcımları, duvarın betonuna karıştırılmış cam kırıklarının irili ufaklı çentiklerinde titreşmekteydi. Kendi eliyle kapıyı açıp içeri giren adam, Bayan Rumfoord tarafından bir maddeleşmeye davet edilmiş ilk kişiydi.
Büyük bir biliminsanı değildi. İyi bir eğitim bile almamıştı. Virginia Üniversitesi’nde okurken daha ilk senesinin ortasında atılmıştı. California’nın Hollywood bölgesinden Malaki Constant’tı, gelmiş geçmiş en zengin Amerikalı – ve bednam bir hovarda. Küçük demir kapının dışındaki tabelada “Dikkat Köpek Var!” yazsa da içeride köpek namına yalnızca bir iskelet vardı. İskelet, zalimce boynuna geçirilmiş çivili bir tasmayla duvara zincirlenmişti. Çok iri bir köpeğe aitti – bir çomara. Uzun dişleri sımsıkı birbirine geçmişti. Kafatası ve çenesi, vahşi bir parçalama makinesinin şeytanca eklemlenmiş, zararsız maketini oluşturuyordu. Çeneler eskiden belli ki şöyle çat diye kapanırdı. Şuralarda parlak gözler vardı, şuralarda keskin kulaklar, şurada ikircikli burun delikleri, şurada da etçil hayvanın beyni. Kas lifleri şurayla şurayı birbirine bağlayarak dişleri etin içinde şöyle çat diye bir araya getirirdi.
skelet sembolikti; hemen hiç kimseyle konuşma- 16 yan bir kadın tarafından hazırlanmış bir tiyatro aksesuvarı, bir sohbet malzemesiydi. Geçmişte duvarın dibinde sahiden bir köpek ölmüş filan değildi. Bayan Rumfoord o kemikleri bir veterinerden satın alıp beyazlatmış, cilalatmış, sonra da tellerle birbirine bağlatmıştı. Zamanın ve kocasının kendisine giydirdiği külahlara yönelik çok sayıdaki buruk ve anlaşılmaz yorumundan biriydi bu iskelet.
Bayan Winston Niles Rumfoord’un 17 milyon doları vardı. Bayan Winston Niles Rumfoord, Amerika Birleşik Devletleri’nde erişilebilecek en yüksek sosyal mevkiye sahipti. Bayan Winston Niles Rumfoord sağlıklı ve güzel olduğu kadar yetenekliydi de. Yeteneği şiir alanındaydı. İmzasız olarak, Zakkum ile Zambiya Arasında adlı ince bir şiir kitabı yazıp yayımlatmıştı. Kitap gayet olumlu eleştiriler almıştı. Kitabın adı, küçük sözlüklerde “zakkum” ile “Zambiya” arasında yer alan tüm sözcüklerin “zaman”la ilgili olduğu gerçeğinden esinlenilmişti. Gelgelelim Bayan Rumfoord gibi dört başı mamur biri bile hâlâ, bir köpek iskeletini duvara zincirletmek gibi, malikânenin bahçe kapılarına tuğla duvarlar ördürmek gibi, malikânenin meşhur bahçelerindeki simetrik çiçek tarhlarını New England cangılına çevirmek gibi denyoluklar yapabiliyordu.
Demek ki neymiş? Para, mevki, sağlık, güzellik ve yetenek her şey demek değilmiş. Gelmiş geçmiş en zengin Amerikalı olan Malaki Constant, “Alice Harikalar Diyarında” kapısını arkasından kapattı. Siyah gözlüklerini ve takma sakalını çıkarıp duvardaki sarmaşığa astı. Köpek iskeletinin önünden çevik adımlarla geçerken güneş enerjisiyle çalışan kol saatine göz attı. Yedi dakika içinde Kazak adında canlı bir çomar maddeleşip ortalıkta gezinecekti.
Davetiyesinde “Kazak ısırır,” demişti Bayan Rumfoord, “onun için lütfen dakik ol.” Constant buna –dakik olması yönündeki uyarıya yani– gülümsemişti. Dakik olmak, bir yere vaktinde varmak anlamına geldiği gibi, uzayda bir nokta olarak var olmak anlamına da geliyordu.1 Constant uzayda tabii ki bir nokta olarak vardı başka türlü nasıl var olunabilirdi ki? Keşfedeceği şeylerden biri de bu olacaktı – uzayda başka türlü var olmanın nasıl bir şey olduğu.
Bayan Rumfoord’un kocası mesela, uzayda başka türlü vardı. Winston Niles Rumfoord, Mars’a iki günlük mesafede, hususi uzaygemisiyle, varlığı bilinmeyen bir kronosinklastik infundibulumun ortasına dalmıştı. Yanında yalnızca köpeği vardı. Şimdi Winston Niles Rumfoord’la köpeği, varlıklarını dalga fenomeni olarak sürdürüyorlardı yani anlaşıldığı kadarıyla Güneş’ten başlayıp Betelgeuse’da biten çarpık bir sarmal içinde titreşmekteydiler. Dünya’nın yolu tam da bu sarmalla kesişmek üzereydi.
* * *
Krono-sinklastik infundibulumlar hakkında yapılabilecek hemen her kısa açıklama, alanın uzmanlarını yüzde yüz rahatsız eder. Bununla birlikte, şimdiye değin yapılmış en iyi kısa açıklama büyük olasılıkla Dr. Cyril Hall’a aittir. Çocuklar için Merak Edilecek ve Yapılacak Şeyler Ansiklopedisi’nin on dördüncü cildinde yer alan bu açıklama, yayıncıların nazik izinleriyle aşağıda eksiksiz olarak alıntılanmıştır:
KRONO-SİNKLASTİK İNFUNDİBULUMLAR: Diyelim ki babacığın dünyanın gelmiş geçmiş en akıllı adamı, öğrenilebilecek ne varsa hepsini biliyor, her konuda her dediği doğru çıkıyor ve her konuda haklılığını kanıtlayabiliyor. Şimdi de bir milyon ışık yılı uzaktaki güzel bir dünyada yaşayan bir diğer küçük çocuk hayal et, bu çocuğun babacığı da o çok uzaklardaki güzel dünyanın gelmiş geçmiş en akıllı adamı olsun. O da tıpkı senin babacığın kadar akıllı, senin babacığın kadar haklı olsun. Yani iki babacık da akıllı, iki babacık da haklı. Ne var ki bu iki babacık bir gün karşılaşacak olsalardı feci bir tartışmaya tutuşurlardı; çünkü hiçbir konuda uzlaşamazlardı. Bu durumda kendi babacığının haklı, öbür küçük çocuğun babacığının haksız olduğunu söyleyebilirsin ama unutma ki Evren muazzam büyüklükte bir yer.
Muazzam sayıda insanın haklı oldukları halde uzlaşamamalarını mümkün kılacak büyüklükte bir yer. İki babacığın da haklı oldukları halde feci kavgalara tutuşabilmelerinin sebebi, haklılığın pek çok farklı biçimde var olabilmesi. Öte yandan, Evren’de her babacığın öbür babacığın meramını nihayet anlayabildiği yerler de var. O yerlerde, birbirinden farklı tüm hakikatler, babacığının güneş enerjisiyle çalışan kol saatinin içindeki parçalar kadar uyumlu. İşte böyle yerlere krono-sinklastik infundibulumlar diyoruz. Görünüşe bakılırsa Güneş Sistemi krono-sinklastik infundibulumlarla dolu. Varlığından emin olduğumuz kocaman bir tanesi var ki Dünya ile Mars arasında duruyor.
Orada olduğunu biliyoruz çünkü Dünyalı bir adamla Dünyalı köpeği onun tam ortasına daldı. Bir krono-sinklastik infundibuluma gidip yerden göğe kadar haklılığın tüm farklı biçimlerini görmek güzel olurdu, diye düşünebilirsin; lakin bu çok tehlikeli bir iş. O zavallı adamla zavallı köpeği şimdi uzayın dört bir yanına savrulmuş durumda, yalnızca uzayın olsa iyi, zamanın da.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıTitan’ın Sirenleri
- Sayfa Sayısı312
- YazarKurt Vonnegut
- ISBN9789750759680
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Önceki Günün Adası ~ Umberto Eco
Önceki Günün Adası
Umberto Eco
"Önceki Günün Adası", batan bir gemiden kurtulup bir başka gemide "karaya" çıkan "Roberto de la Grive"in öyküsü. On yedinci yüzyılda geçen bu öykü, Roberto'nun sevdiği kadına yazdığı mektuplar ve gemide tuttuğu notlarla ulaşıyor bize. Roberto'nun ıssız gemide geçirdiği günler boyunca eski yaşantısıyla ilgili anımsamaları, bir dönemin siyaset, sevgi, bilim, toplum yaşantılarını yeniden kurarak, tarih, toplum, insan ilişkilerini değerlendirmemizi sağlıyor.
- En Karanlık Gece; Karanlığın Efendileri Serisi 1. Kitap ~ Gena Showalter
En Karanlık Gece; Karanlığın Efendileri Serisi 1. Kitap
Gena Showalter
EN KARANLIK GECELERDE SAKLANIR AŞK Showalter muhteşem bir yazar. -Karen Marie Moning Doğaüstü aşk romanlarının en önemli yazarlarından birisi. -Kresley Cole Güçleri İnsanüstü Tutkusu...
- Gün Olur Asra Bedel ~ Cengiz Aytmatov
Gün Olur Asra Bedel
Cengiz Aytmatov
Cengiz Aytmatov’un bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, tutsaklığa, baskılara ve sürgünlere...