Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Festergrimm
Festergrimm

Festergrimm

Thomas Taylor

MEKANİK BİR DEV UYANIRKEN, KASABA İÇİN ZAMAN DARALIYOR! Büyük Nautilus Oteli’nin Kayıp Eşya Koruyucusu Herbie ve korkusuz arkadaşı Violet, şu ana dek Tuhaf Deniz…

MEKANİK BİR DEV UYANIRKEN, KASABA İÇİN ZAMAN DARALIYOR! Büyük Nautilus Oteli’nin Kayıp Eşya Koruyucusu Herbie ve korkusuz arkadaşı Violet, şu ana dek Tuhaf Deniz Kasabası’nın pek çok sırrını ortaya çıkarmıştır: Dalgaların altında gizlenen, sahillere vuran ve kilitli kapıların ardında yatan sırlar. Zeki ve acımasız düşmanları Sebastian Yılanbalık, kasabanın soğuk ve fırtınalı bir gününde ölümden dönmüşçesine ortaya çıkıp uzun süredir kapalı olan balmumu müzesini açma planlarını anlattığında, maceraperest ikili onun kötü niyetlerinden şüphelenir. Araştırmaları onları kasabanın sırlarla dolu efsanevi geçmişine götürdüğünde, haklı olduklarını anlarlar. Sebastian Yılanbalık, anahtarının Herbie’de olduğunu inandığı bu sırrı ortaya çıkarmak için her şeyi göze almıştır. Ölümden dönen ezeli baş düşman… Ürkütücü efsaneler… Hareket eden balmumu heykelleri… Ve kasabayı kasıp kavuran devasa bir robot… Devamı için yeterince cesaretli misin?

HAYALET TREN 

BELA, TUHAF DENIZ KASABASI’NA KASIM AYI sonlarının soğuk ve fırtınalı bir gününde geri döndü. Bunu ilk fark eden tabii ki Violet olmuştu. Ama bu konuda en başından beri midesi alt üst olup kötü bir şeyler hisseden ta kendimdim, Büyük Nautilus Oteli’nin Kayıp Eşya Sorumlusu Herbert Limon. Bu, sürpriz bir otel konuğunu karşılamak üzere kasabanın yıkık dökük tren istasyonuna gönderildiğimiz andan itibaren başlayan kötü bir histi. Biz sert rüzgârlar esen bilet gişesinden geçip perona doğru çıkarken Vi, “ Tuhaf Deniz Kasabası’nda bir tren istasyonu olduğunu bile bilmiyordum,” dedi. Paslar içindeki eski tren yolu, Tuhaf Kayalıklar’ın içine uzun zaman önce oyulmuş tünelingirişinde kayboluyordu. “Sanki bir hayalet tren gelecekmiş gibi görünüyor.” Bay Yumuşakça, rüzgârın tren platformunda sürüklediği ölü yapraklara ve onları bir vızıltı sesi eşliğinde aydınlatan antika sokak lambasına bakarak “Peh!” diye yanıt verdi.

Bahar mevsimi gelene dek kimsenin temizlemeyeceği örümcek ağlarıyla kaplı TUHAF DENİZ KASABASI’NA HOŞ GELDİNİZ tabelası, yerine getirilememiş bir söz gibi gıcırdadı. Rüzgâr ferforje sütunların arasından uğuldayarak eserken, bir yerlerden de açıklamakta zorlandığım düzenli bir gümleme sesi geliyordu. Otel Yöneticisi korkudan ürpererek “Otele kışın bu kadar az konuk gelmesine şaşmamalı,” diye ekledi. Yanımdaki ikiliye şöyle bir göz attım ve dudaklarım gülümsemeyle bükülme arasında seğirdi. Hem en iyi arkadaşım Violet, hem de Büyük Nautilus Oteli’in sefil yaşlı yöneticisiyle birlikte her gün dışarı çıktığım yoktu. İkisiyle birden aynı anda uğraşmak zorunda kalmak, çok garip hissettiriyordu. “Öyle pek de kullanılan bir tren hattı değil,” diye açıkladım Violet’e. “Bugünlerde daha çok turistlerin ilgisini çeken bir yer sayılır.” Bethuselah (İbrahimi dinlerdeki Metuşelah’la tek harf farkı var.

Orijinalinin anlamı kılıçla gelen ölüm ya da mızraklı adam) adındaki antika buharlı tren, yaz aylarında eski uçurum hattında tıslayıp fıslayarak bir yukarı bir aşağı çalışırdı ve yol üstündeki neredeyse unutulmuş birkaç köyde dururdu. Ağustos ayında binen deniz – kum – güneş turistlerinin bu treni ilginç bulduklarını tahmin edebiliyordum. Ama ilginç, hava bir kez kapanıp da kışın karanlığı çöktükten sonra anlamı kolaylıkla ürkütücüye kayan sözcüklerden biriydi. Tren sezon dışında yine de toprak kaymalarının ve hava koşullarının izin verdiği ölçüde zaman zaman çalışıyordu. Yine de o dönemde trene binmek için keçileri kaçırmış olmanız gerekirdi. İşte ben de o yüzden, ihtiyar Bethuselah’ın kasabaya gizemli bir ziyaretçi getirmesini beklerken Violet’in dibine sokulmuş ve paltomla atkıma sarınmış bir halde “Bu konuda hiç iyi şeyler hissetmiyorum,” diye söylenip durdum.

Benim nasıl hissettiğimi görmezden gelen Violet, cebindeki buruş buruş kâğıt poşetten Fosil Hanım’ın karamel şekerlemesini çıkarırken Otel Yöneticisi’ne ısrarlı bir tavırla “Gelen bu gizemli özel konuğun kim olduğu hakkında gerçekten de hiçbir fikriniz yok mu?” diye sordu. Bay Yumuşakça topuğunun üstünde dönüp öfkeden diken diken olmuş bıyıklarını Violet’e çevirdi ve “Hayır, hiçbir fikrim yok,” diye patladı. “Hem bu seni neden ilgilendiriyor, bilmiyorum. Ben Büyük Nautilus Oteli’nin Leydi Kraken’ın emriyle gönderilmiş bir temsilcisi olarak burada bulunuyorum. Herbert Limon da bütün valizleri taşımak ve kendisine ne denilirse onu yapmak için burada. Bana senin neden burada olduğunu hatırlatır mısın, küçük hanım?” Violet omuz silkti. Ona hiç de yakışmayan tatlı bir masumiyet dolu bakışla “Belki de trenleri seviyorumdur,” diye yanıt verdi. “Ve buraya da bir trene bakmaya gelmişimdir.”

“Püfff!” dedi Bay Yumuşakça. “Hiç de sanmam! Sen buraya çok özel konuğumuzu yakından görmek ve her zamanki gibi Limon oğlanın işini yapmasını engellemek için geldin. Ama seni uyarıyorum, Violet Parma! Hanımefendi Hazretleri, bu çok özel kişiyi karşılarken önüne kırmızı halı serilmesi için gereken her şeyin yapılmasını rica etti. Ve sen işimize engel olmayacaksın!” Ve püfff! demesinden kalanları bir mendille bıyığından silerken çok önemli görünmeye çalıştı. Gözleri merakla parlayan Violet, “Öyleyse gerçekten de herhangi birisi olabilir yani?” dedi. “Bir film yıldızı olabilir! Ya da şampiyon bir sporcu. Ya da…” Kâğıt poşeti bana uzatmadan önce ağzına heyecanla bir parça karamel şekerlemesi attı. “Karanlık bir geçmişi olan ve gelişiyle yepyeni bir maceranın kıvılcımını ateşleyecek gizemli birisi!” Gözleri sinirle kısılan Otel Yöneticisi, kâğıt poşeti bırakmam için elime vurdu. “Görev başında tatlı yenmez! Ve karanlık geçmişlerle maceralar da yok, çok teşekkürler! Eğer elimde olsaydı… Ah, bu ses de ne?” Daha önce fark ettiğimiz gümleme sesi, giderek şiddetleniyordu. İçimdeki kötü hissin daha da artmasıyla “Bu…” demeye başladım. “Bu bir ayak sesine benziyor.

Hem de saçaktan geliyor!” Bay Yumuşakça, peronun üstünü örten gıcırtılı tahta saçağa doğru bakıp “Saçmalık!” diyerek burnundan güldü. “Neden birisi orada, tepemizde olsun ki? Neden şuradaki…

şuradaki deliğe doğru yürüsün? Hem de ayaklarını aynı bir şey… bir şey gibi ağır, korkunç, kararsız adımlarla sürüyerek? Aynı bir… Aynı bir…” Yutkundu. “Aynı bir zombi gibi mi?” diye sordum ve Yumuşakça korkudan kaskatı kesildi. Yaklaşan her neyse onu görmek için üçümüz de yavaşça peron saçağındaki deliğe doğru baktık. Güm… güm… Güm! Ses, tam deliğin yanında birdenbire kesiliverdi. Ve hiçbir şey olmadı. Violet bir karamel şekerlemesi küpünü daha mideye indirmeden önce, parlayan gözlerle “Belki de gerçekten bir hayalet trendir,” dedi. “Ne kadar heyecanlı!” “Ah, daha neler!” Bay Yumuşakça kendini toparladı. “Eminim bunun gayet mantıklı bir açıklaması…” Ve işte tam o sırada, yıkık dökük tren istasyonunun gölgelerinin arasından, korkunç bir çaresizlik çığlığı eşliğinde hayalet belirdi!

BETHUSELAH

YA DA DAHA DOĞRUSU HAYALET ÇATIDAKI delikten düştü ve bir gümbürtüyle tren peronunun zeminine çakıldı. Ve o sırada bunun bir hayalet olmadığını, aslında… “Bir martı!” diye çığlık attım ve çığlık atarken de bunu zaten en başından beri biliyormuş gibi görünmeye çalıştım. Gerçekten de, tüyleri karman çorman olmuş grili mavili bir martı, perondaki yaprak yığınının üstünde debelenip duruyordu. Kulak tırmalayıcı tiz bir çığlık daha patlattı ve iki bacağıyla kanatlarından birine sıkıca sarılmış mavi bir şeyi şiddetle gagaladı. Bay Yumuşakça gerisin geri giderek “İğrenç!” diye bağırdı. “Pis şey!” “İğrenç değil,” dedi Violet. “Dolanmış. Eski bir poşete dolanmış.”

Violet karamel şekerlemesi poşetini hiç tereddüt etmeden elime tutuşturdu ve zor durumdaki kuşun yanına çömeldi. Violet’in etrafında acı içinde kıvranarak dönüp duran kuşa bakmak, bana martıların ne kadar büyük olabildiğini hatırlattı. Vi naylon torbayı yakalamaya çalıştı ama şiddetli bir gagalamanın hedefi olmamak için ellerini çekmek zorunda kaldı. Ardından, martı bir kez daha debelenirken ve serbest haldeki tek kanadı anlamsızca yeri döverken Violet atılıp kuşu sıkıca ama nazikçe yere bastırdı. Martı onu delicesine gagaladı. Ama bir zamanlar Kayıp Eşya Büromdan ödünç alınmış ve hâlâ iade edilmemiş fazlasıyla büyük paltosunun kolları, onu korudu. “Orada öylece durmasana Herbie!” Violet kuşu elinden kaçırmamak için nefes nefese mücadele ediyordu. “Ona yardım etmeliyiz.

Yanında plastiği kesecek bir şey var mı?” “Kesmek mi?” Bay Yumuşakça, sanki gerçekten bir hayalet belirmiş de o yüzden gördüklerine inanmakta güçlük çekiyormuş gibiydi. “Ona yardım etmek mi? Saçmalama, kızım! Martılar baş belasıdır. Onlar haşarattan başka bir şey değildir. Onu raylara doğru tekmele ki tren, sefaletine son versin. Dünyadan bir tane kanatlı sıçan eksilmiş olur o kadar.” Violet, Otel Yöneticisi’ne çok keskin bir bakış atarken ben de ceplerimin derinliklerini karıştırdım. Keşke Violet’in keskin bakışlarından birini kuşu kurtarmak için kullanabilseydim. Ama Violet’e verebileceğim tek şey alet çantamın anahtarıydı. “Sorun yok, sorun yok.” Vi, dolanmış mavi naylon torbayı anahtarla keserken bir yandan da panik içindeki martıya yumuşak bir sesle fısıldadı. “O korkunç adamı dinleme hiç. Birazdan özgür kalacaksın.” Hiçbir şey demedim. Bay Yumuşakça’yla aynı fikirde olmaktan nefret ediyordum ama martıların her biri gerçekten de hem baş belası hem de hırsızdı! Ve Tuhaf Deniz Martıları da en kötüsüydü.

Yıllar içinde bu sinir bozucu kuşlara hatırlayamayacağım kadar çok patates kızartması ve çörek kaptırmıştım. Ama bir yandan Violet’in haklı olduğunu da biliyordum. Zavallı şeyi yavaş ve naylonlu bir ölüme terk edemezdik. “Peh!” dedi Bay Yumuşakça. “Sizin gibi iyilik timsali muhallebi çocuklarının sorunu da bu işte. Bir karşılığı olmadığında bile iyilik yapıyorsunuz. Ama o hayvan sana teşekkür etmeyecek, kızım. Karşılıksız iyilik yaptığında yaralı kalbine eşlik edecek bir de yaralı elin olur, olacağı o işte.” Torba sonunda çıktı ve artık öbür kanadı da serbest kalan kuş daha da büyük bir güçle debelenmeye başladı. Violet, martıyı serbest bırakmak için elleriyle kaldırırken “Geri çekilin!” diye bağırdı. Kuş havaya fırladı, peron boyunca çılgınca kanat çırptı ve gökyüzüne yükseldi. “İyiliğin daima bir karşılığı vardır,” dedi Violet ayağa kalkıp Otel Yöneticisi’yle yüz yüze gelerek. “Bir gün siz bir yabancının yardımına ihtiyaç duyarsınız ve…” Ama Violet daha sözünü bitiremeden martı birdenbire tekrar ortaya çıktı! Violet’e doğru dalışa geçip onu vahşice gagalamaya başlayınca o da elleriyle gözlerini korumak zorunda kaldı. Violet acı içinde çığlık atarken kuş başının üzerinde asılı kalacak şekilde kanatlarını çırpmaya devam etti ve onu tekrar tekrar gagaladı.

Ardından, bacaklarımı ona yardım edebilmek için nihayet harekete geçirdiğim sırada koca beyaz kuş bana doğru kanat çırptı! Suratımın dibinde son bir kanatlı dinozor çığlığı daha patlatarak karamel şekerlemesi poşetini elimden kaptı, güçlü kanatlarını çırpıp istasyonun üzerindeki gökyüzüne doğru yükseldi ve uçarak denize doğru uzaklaştı. Bir ayağının etrafına hâlâ küçük bir mavi naylon torba parçası sarılıydı. “Violet!” Koşa koşa yanına gittim. “Vi, iyi misin?” Violet ellerini indirdi. Yanağında kötü bir kesik, yüzünde de bir şaşkınlık ifadesi vardı. Ve işte tam o sırada yeni bir ses duyduk. Korkunç, hırıltılı, kulak tırmalayıcı bir ses. Sesin geldiği yere baktığımızda bunun kendini kaybetmiş bir şekilde gülen Bay Yumuşakça’nın sesi olduğunu anladık. Gıdaklarcasına sesler çıkararak “Ahk ahk ahk,” diye kahkaha attı. “Bu çoook iyi…” Devam etmeden önce derin bir nefes alması gerekti. “Belki artık dersini almışsındır, kızım. Evrenin iyilik yapanlara altın tepside ödüller sunduğunu ve herkesin hak ettiği tatlıyı aldığını zannediyor olabilirsin ama martı sana aksini söylüyor. Hah! Umarım gerçeklerin acıttığını görmüşsündür. Şimdi temizlen bakalım. Tren geliyor ve özel konuğumuzun bir kan gölüyle karşılanmasını istemem. Tuhaf Deniz Kasabası’nın zaten yeterince kötü bir şöhreti var.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Gargantis ~ Thomas TaylorGargantis

    Gargantis

    Thomas Taylor

    Tuhaf Deniz Kasabası’nın üzerinde patlamaya hazır fırtına bulutları dolaşıyor. Balıkçıların söylediğine göre buna sebep olan şey efsanevi bir canavar. Ve bilirsiniz ki efsanelerin, yeniden...

  2. Dan Ve Buzdan Piramit ~ Thomas TaylorDan Ve Buzdan Piramit

    Dan Ve Buzdan Piramit

    Thomas Taylor

    Dan’in hayaletlerle kurduğu bağ, onu bu kez Londra’nın en yüksek noktasında kimsenin cesaret edemeyeceği bir görevle yüzleştiriyor. Ancak herkesin bilmesi gereken bir şey var...

  3. Mermedusa ~ Thomas TaylorMermedusa

    Mermedusa

    Thomas Taylor

    TUHAF DENİZ KASABASI’NDA YAŞANAN HER ŞEYE İNANIN ÇÜNKÜ BUNLARIN TEK NEDENİ MERMEDUSA! Malamander macerasının üzerinden tam bir yıl geçer ve kış yeniden Tuhaf Deniz Kasabası’nın...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sevgiler Clementine ~ Carlie SorosiakSevgiler Clementine

    Sevgiler Clementine

    Carlie Sorosiak

    Clementine bir dâhi. Su içerken matematik denklemleri çözüyor, rüyalarını Latince görüyor, düşünürken etrafına ahududu kokusu yayıyor. O, aynı zamanda bir fare. Ve doğduğu laboratuvardan...

  2. Ya Sen Olmasaydın / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 9 ~ İpek OngunYa Sen Olmasaydın  / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 9

    Ya Sen Olmasaydın / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 9

    İpek Ongun

    Aysun, yaz tatili için Almanya’dan Türkiye’ye gelirken, çelişkili duygular içindeydi. Üstelik kendi arzusuyla değil, babasının zorlamasıyla gerçekleşiyordu bu gezi. Kuzeni Özgür ve eşi Serra’yla...

  3. Umutsuz ~ Colleen HooverUmutsuz

    Umutsuz

    Colleen Hoover

    Lise son sınıf öğrencisi olan Sky çapkınlığı kendi şanıyla yarışan Dean Holder’la tanışır. İlk karşılaştıkları andan itibaren Holder onu hem korkutur hem de cezbeder....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur