“Delirdiğimi düşünüyorlar. Ben de öyle düşünüyorum. Benim onlardan farklı düşündüğüm kısım şu; delirmiş olmam saçmaladığım anlamına gelmiyor. Boyut değiştirdim, bunun kabul görmüş adı da delilik. Ancak deliliğin hakkını vermem lazım, daha gidecek yollarım var, yani olmalı.”
Okşan Mağara, Kendine Ait Bir Oda Bir Salon’da yalnızlık hallerimizi anlatıyor. Kendi kendimize konuşmak zorunda kaldığımız sahici ya da etrafımızda onlarca insan varken iç sesimizden başka hiçbir ses duymadığımız o kırılgan yalnızlıkları… Yanıp bitip kül olduğumuzu düşünenlere inat, tüm olumsuzlukların içinde tebessüm ettirecek bir yan bulmayı da ihmal etmiyor. Hayatı bütünüyle kucaklıyor bir bakıma, madem ki varız, yaşayalım gitsin diye fısıldıyor okurunun kulağına. Acıysa acı, mutluluksa mutluluk!
Kendine Ait Bir Oda Bir Salon, her satırında bizi kendimizle karşılaştıran öyküler…
İÇİNDEKİLER
Maskeyle gelen 7 • Küpe 17
I can’t understand! 21 • Şapka 25
İkinci el beddua 29 • Hiç canım kalmadı 33
Damdaki yalancı 37 • Şok kampanya! 41
Ruhumun senden… İlahi! 47
Benim babam, Şirin Baba’yı döver! 51
Konuş onlarla 57 • Kızılcık şerbeti 61
İyimser bir papatya 65 • Kesik söz 69
Tutamayanlar 73 • Sevgili günlük 75 • Öz 79
Hasetler diyarında 83 • Suçumda bit var 87
Zar zor 91 • Hanımeli 97 • İhbarname 101
Gündelik 105 • Eyvallah! 109 • Ana, tema 113
Maskeyle gelen
Pandemi başlayalı bir ay olmuştu; evde olmanın, alarmsız uyanmanın, televizyondaki sabah programlarıyla tanışmanın tatlı heyecanı yavaş yavaş sönüyordu. Her gün sitedeki markete gidiyor ya da telefon edip birkaç şey sipariş ediyordum. Marketin sahibi Kemal Abi, tek başına bütün sosyal çevrem olmuştu. Her gün vaka sayısını konuşuyor, sayıların nasıl da bizden saklandığını, aslında çok daha fazla olduğunu, vaka ve ölüm sayılarını belirli bir oranda artırdıklarını konuşuyorduk. Büyük oyunu çözüyorduk kendi kendimize. Sitede korona olduğundan şüphelendiğimiz tiplerin dedikodusunu yapıyorduk bir de: “Çift maske takmaya başladı, kapısının önünden geçerken öksürük seslerini duydum, çöpleri ilaç kutusuyla dolu…” Kendimize suni heyecanlar yaratıp günleri birbirinden farklı kılabiliyorduk böylece. YouTube’dan baka baka yaptığım yemekler, kendime şarap ya da rakı sofrası kurmalarım neticesinde kilo almaya başlamıştım.
Yürüyüş yapmaya karar verdim, her gün bir saatimi ayıracaktım. İlk 5 gün, 60 dakikanın 5 dakikasını koşacak, 6. gün itibariyle 10 dakika koşmaya başlayacak, bu rutinde ilerleyerek nihayet bir saat boyunca aralıksız koşar hale gelecektim. Hedefim buydu. Sitede yürüyüş yapanların yaş ortalaması 60’tı. Kolesterol ve şeker düşürme niyetinde olan bu kitle, maskesiz yürüyüş yapan herhangi birini görürse hep birlikte üzerine yürüyüp bu sorumsuzu çiğ çiğ yiyebilecek kadar gergindi. İlk gün 55 dakika boyunca yüksek tempo yürüdüm.
Son 5 dakikamın yokuşa denk gelmemesi için ince hesaplar yaptım ve sitenin en düz zemininde yavaş yavaş koşmaya başladım. 5 dakikanın sonuna başarıyla geldiğimde kendime yüksek sesle, “AFERİN KIZ,” dedim. Nasıl olsa yüzümde maske vardı, kimse dudaklarımın oynadığını göremezdi. Kendi sesimi duyunca kendimi özlediğimi, yüzümde maske varken dilediğim kadar konuşabileceğimi fark ettim. Eve geldim, holdeki aynada kendimle göz göze gelip, “Yarın tekrar görüşürüz,” diyerek maskeyi çıkardım. Ertesi gün, uzun zamandır görmediğim biriyle buluşacak gibi heyecanla hazırlanıp dışarıya çıktım. Maskemi taktım ve yeniden buluştuk…
“Günaydın.”
“Günaydın, bir daha çıkmazsın sanıyordum.”
“Yoo artık her gün yürüyeceğim. Hatta koşma planım da
var.”
“İyi de sen koşamazsın ki!”
“Benim gibi koşamayan bir sürü insan varmış, kademeli olarak artırınca koşulabiliyormuş. Dün 5 dakikayla başladım, deneyip göreceğiz bakalım.”
“Dün 5 dakika koşmadın, fark etmedim sanma, 4 dakikada bıraktın.”
“Hayır 5 dakika koştum!”
“Koşmadın, 09.56’da başladın, 10.00’da bıraktın.”
“Hayır 09.55’te başladım.”
“Eskiden de böyle oyunbozandın sen, hiç değişmemişsin.”
“Evet ya eskiden, esas sen! Eskiden de böyle negatiftin.
Beni hep aşağıya çekiyordun.”
“Ben sana gerçekleri söylüyordum canım, kendini kandırmana kıyamıyordum.”
“Bana kıyamadığın için mi merdivenden itmiştin beni?”
“Ben itmemiştim, sen atladın.”
“Tamam ya, seninle konuşanda kabahat zaten. Sustum,
sen de sus!”
Saatin 09.55 olduğunu kendime gösterircesine bileğimi yüzüme yaklaştırıp salladım ve koşmaya başladım. Kan ter içinde kalarak saat tam 10.00’da, koşmayı da yürümeyi de bıraktım. Başarmış olmanın gururu ve kendimden emin bir havayla çenemi yukarı dikip eve geldim. Aynadaki kendime sitemkâr bir bakış atarak maskemi çıkardım. Kendimi aynada bırakıp, yeniden tek başıma kalınca merdiven meselesini enine boyuna hatırlamaya çalıştım…
10 yaşındaydım, anneannemin apartmanında, her gün her dairede düzenli olarak salçayla kavrulan soğan kokusunun sindiği merdivenlerde, kendi kendime oyun oynuyordum. Yaz günüydü, dışarısı çok sıcaktı, merdivenin boşluğu ise 40 yıldır hiç güneş uğramadığından kaya gölgesi gibi serindi. Merdivenin birinci basamağına çıkıp pıt diye atladım, sonra ikinci basamak, sonra üçüncü, dördüncü, beşinci… Fazla basitti, biraz daha zorlaştırsam eğlenecektim. Bu kez birinci basamaktan arkam dönük atladım, sonra ikinci basamak. Heyecanlanmaya başlamıştım, görmeden atlayabilmek zor işti. Üçüncüden ve dördüncüden de ters durarak atladıktan sonra, kendime sesli bir “AFERİN” vermiştim. İçimdeki küçük hanımla o gün tanışmıştık. “Dördüncüden atlamadın ki, üçüncü basamaktan iki kere atladın, öö,” dedi! “Hayır dördüncü basamaktan atladım!”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Hikaye
- Kitap AdıKendine Ait Bir Oda Bir Salon
- Sayfa Sayısı117
- YazarOkşan Mağara
- ISBN9789750535291
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gözyaşı Konağı ~ Şebnem İşigüzel
Gözyaşı Konağı
Şebnem İşigüzel
1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada’ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa’yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye...
- Ruhun Parmak İzi Varlıklar 1 ~ Mehmet Eroğlu
Ruhun Parmak İzi Varlıklar 1
Mehmet Eroğlu
Bilimci BAel, yirmi bin yıllık Varlık Uygarlığı’nın sonunu getirecek gizemli hastalığın sırrını çözmek için İŞtar-HEpat sisteminin, uygarlıklarının doğduğu ancak daha sonra terk edilen uzak...
- Elgin Taşlar – doksanüç loş hikâye ~ Enis Batur
Elgin Taşlar – doksanüç loş hikâye
Enis Batur
“Vaktim olsaydı, daha kısa yazardım,” doğru. Vaktim kalmamış olabilir, doğru. Bu hikâyeleri uzaktaki bir kuyudan çektim. Taşların menşei sahiden şüpheliydi. Derine indikçe azalıyordu ışık,...