Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ne Yeni Ne Başka
Ne Yeni Ne Başka

Ne Yeni Ne Başka

Ayşen Işık

“Kendi geleceğimi görmüştüm onda. Bir daha hiçbir erkeğe güvenemeyecektim. Hiç iyileşmeyecek bir yarayla, ölünceye dek yakamı bırakmayacak bir acıyla günleri atlatmaya, her an yüzeye…

“Kendi geleceğimi görmüştüm onda. Bir daha hiçbir erkeğe güvenemeyecektim. Hiç iyileşmeyecek bir yarayla, ölünceye dek yakamı bırakmayacak bir acıyla günleri atlatmaya, her an yüzeye çıkacak bir ağrıyla yaşamaya çalışacaktım. Gelecek dediği buydu. Yeni bir hayat dediği buydu, bu yaşta inzivaya çekilmek, dökük bir köy evinde tek başına yaşamaktı. Yeniden başlamak dediği canını kurtarmaktı.”

Güzel günlerin geleceğine dair ümidini hiç kaybetmeyenler, dünya ile kendileri arasındaki savaşta tarafsız kalmaya çalışanlar, yaşama şevkle bağlananlar, vazgeçmenin eşiğinde olanlar, aşkın ya da yalnızlığın insanı içine çeken girdabıyla boğuşanlar…

Ayşen Işık, Ne Yeni Ne Başka’da sıradan yaşamlarımızın “ara sokaklarına” sızıyor. Fark etmediklerimizi, fark etmek istemediklerimizi en ince ayrıntısına kadar gösteriyor. Bunu yaparken, her şeyin aynılığını, benzerliğini sezdirerek bir bakıma duygularımızı ortaklaştırıyor.

İÇİNDEKİLER

Güzel şeyler düşün 9
Buradayım 21
Soğuk soğuk kalp 27
Yengeç kanonu 33
Evet 39
İyi miyiz şimdi? 47
Ateş dikenleri 53
İşte o gün 65
Ne yeni ne başka 77
Sivri uçlar kenarlar 85

Güzel şeyler düşün

Günün geri kalanını motelin bahçesinde geçirmek istedim. Çamların altında tembellik edebilirdik, popomun üstünde oturmaktan başka bir şey düşünemiyordum artık. “Sorun yok, sen nasıl istersen,” dediyse de, bakışlarındaki hayal kırıklığı gözümden kaçmadı. Arabanın bagajından kamp sandalyelerini getireceğini söyleyerek çayını bitirmeden kalktı yanımdan. Masada bir başıma kalınca, bunu yapmayacağıma dair kendime söz verdiğim halde davetini yanlış anlayıp anlamadığımı sorgulamaya giriştim. Gerçekten bana ilgi duyuyor muydu? Yoksa bu geziye özel bir anlam yükleyen ben miydim? Program yaparken benim durumumu hesaba katmaması canımı sıkmıştı. Kahvaltıdan sonraki yürüyüşte ne kadar zorlandığımı fark etmemiş, üstüne daha yorucu, daha çetin bir aktivite önermeye kalkıyordu. Motelin çevresini şöyle bir turlamak için çıkmış, iki saat keçiler gibi dağ tepe dolanıp durmuştuk. Dilim dışarıda kan ter içindeydim döndüğümüzde. Yediğim sucuklu yumurtalar, ballı kaymaklı ekmekler midemden boğazıma tırmanıyordu.

Kendime gelmem için odama çıkmam, boynumdan aşağı yıkanıp üstümü başımı değiştirmem gerekti. Yatağa yaklaşmaya korktum, yorganın altına girsem sızar kalırdım. Buralara gelmişken Soğukpınar’ın kaynağını, o müthiş şelaleyi görmemek olmazmış. “Düşünsene, bir nehrin başlangıç noktası, hayat bulduğu yer. Su buz buz, paçaları sıvayıp gireceğiz, bakalım kaç dakika durabileceksin içinde?” Nasıl coşkuluydu anlatırken, nasıl iştahlandırıyordu insanı. Şelalenin çağıltısı kulaklarımdaydı. Kar sularının kayalıkların içinden kaynayıp köpürerek fışkırdığını canlandırabiliyordum gözümde. Tabii ki içim gitti. Tabii ki etkilendim. Ta ki elindeki dal parçasıyla toprağa şekiller çizerek yoldan bahsedinceye dek.

Sadece gidiş beş kilometre, bir de bunun dönüşü var. Köye kadar problem yokmuş, arabayla gidebilirmişiz, fakat sonrası yürümeli tırmanmalı, besbelli zorlu bir parkur. Güçlü kuvvetli olmayı gerektirdiği apaçık. O yolu kaldırabileceğimi nasıl düşünür? Ona hastalıktan söz etmesem neyse. Kanser atlattığımı biliyor. Üstelik üstünkörü anlatıp geçiştirmemiştim. Kasıtlı, maksatlı bir doğruculukla detaylara boğmuştum onu.

Bir daha buluşmak ister mi, arar mı, aramaz mı, ona göre karar versin demiştim kendimce. Ya beni can kulağıyla dinlemedi, ya idrak edemedi. Belki de dış görünüşüme aldandı, bilmiyorum. Ayda’nın aklına uyarsam olacağı bu. Tutturdu, anne lütfen, anne lütfen, bak çok havalı olacaksın, iyi hissedeceksin, allem etti kallem etti kendi kuaförüne götürdü beni. Saçlarımı kırpık kırpık kestirip turuncuya boyattırdı, yüzüme renk gelsinmiş. Öncesinde de dolabıma el atmıştı. Ne tutuyorsun bunları anne, hepsi üstünden dökülüyor baksana, şunun rengi kötü, bunun modası geçmiş, bütün kıyafetlerimi ayıklayıp eledi; kahverengi, lacivert, siyah, gri namına tek bir şey bırakmadı askıda…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Ölüler Böyle Sever ~ Charles BukowskiÖlüler Böyle Sever

    Ölüler Böyle Sever

    Charles Bukowski

    Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam....

  2. Aramızdaki En Kısa Mesafe ~ Barış BıçakçıAramızdaki En Kısa Mesafe

    Aramızdaki En Kısa Mesafe

    Barış Bıçakçı

    Onlara baktım, kardeşlerime. Ellerine, yüzlerine. Yoktan yere bir uzaklık, bir engel aramızda. Birbirimize, birlikte yaşadığımız onca şeyi aşıp yaklaşamayacakmışız gibi; ama öyle de yakınız...

  3. 05.45 İstanbul ~ Gökçe Bilgin05.45 İstanbul

    05.45 İstanbul

    Gökçe Bilgin

    “Ben bir katilim, o bir tutsak. Benzeyen ve benzemeyen yönlerimiz var. İkimiz de zamanın içine hapsolmuş, zamanın önümüze çıkardığı seçeneklere körlemesine dalıp duruyoruz. Plana,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur