Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Dilenciler
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Dilenciler

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Dilenciler

Ömer Obuz

İnsanlığın tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan dilenciler her dönemde farklı duyguların nesnesi oldular. Bazen merhametli, hayırsever olmanın vesilesi, bazen Doğulu kimliğin aynası…

İnsanlığın tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan dilenciler her dönemde farklı duyguların nesnesi oldular. Bazen merhametli, hayırsever olmanın vesilesi, bazen Doğulu kimliğin aynası olarak görüldüler. Her farklı ifade, dönemin sosyokültürel ve ideolojik taşıyıcısı oldu. Adalet dairesi ideolojisi etrafında örgütlenen Osmanlılardan kapitalizmle şerbetlenmiş modern yurttaşa, dilencilerin durumu dönemin muharrileri, yazarları, bürokratları tarafından hep konuşuldu ama bu konu üzerine çok az çalışma yapıldı.

Modern şehirlerin yükselişiyle birlikte nezih mekânlar yaratma arzusu, Batılı imgeye uymayan herkesi ve her şeyi şehirlerden dışladı. Darülaceze bir anahtar gibi her sorunda dile getirilirken Darülaceze’nin durumuna çoğunluk sessiz kaldı. Yardım edilmesi gereken insanlar, toplatılıp kapatılması gereken insanlara dönüştü ve hiçbir dönemde özne olarak görülmediler.

Bu kitap, dilenciliğin nedenlerini değil, sonuçlarını ortadan kaldırma konusunda muktedirlerin işbirliği üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’ndan erken Cumhuriyet’e uzanan muazzam bir sosyal tarih sunuyor.

İÇİNDEKİLER

Teşekkür 13
Başlarken 15
1
Doğu’dan Batı’ya dilenciler 24
2
Osmanlıların zihniyeti: Fi sebîlillah 39
Ahvalim perişandır merhametli sultanım: Alîller, acîzler,
marîzler
60
Zinhar Salıverilmeyeler: Kâr ü kisbe iktidarı olanlar 68
3
Geç Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e Metamorfoz 82
Zihinler: Şarklı ama Garp-lılar 89
Kaygılar: Cennet arzusundan dünyevi hazza 101
Dualar: “İnşaallah tayyare piyangosu çarpar” 106
Dilenmenin biçimleri 112
Çalgıcı dilenciler 118
4
Sefalete Karşı İktidar 128
Darülaceze’de isyan: “Bağlasan durmaz” 134
İşsizlik Trajedisi 141
Açlık, yalnızlık ve tabutlar 148
5
İfşa ve Damga 153
Türkten gayrısı: Çingeneler, Kıptiler 153
Kara Çarşaflılar 160
Taşralılar 165
6
Dışlamanın Sosyolojisi 173
Ürperten Hiciv 173
Kaç aportımanları var -dı? 188
Nefret, İstikrah ve Utanç 200
7
Dilencileri Dizginlemek 209
Sürgün ve dayak 209
Boğaz tokluğuna işe koşmak 217
Betona istif: Dilenciler kampı 225
Sondeyiş 234
Kaynaklar 237
Dizin 258

Başlarken
İnsanlık da böyle ilerler: birkaç zenginle, birkaç dilenciyle
–ve bütün yoksullarıyla.
E. M. Cioran

Dilenmenin tarihi bir nevi insanlığın tarihidir ki dilenciler, insanlık adına pek çok şey anlatırlar. Onlar kızgınlık ile şefkatin; tiksinti ile acımanın; öfke ile nefretin, özetle tüm insani duyguların yöneldiği ender insanlardı. Tanrı’nın muradını kazanma arzusuyla dilenenlere yönelen baskın duygu ise merhametti. Bu durum dilenciler ile yardım edenler arasında görünmez ama herkesin sırrına vakıf olduğu zımni bir anlaşmayı doğurmuştu. Bu anlayış Antik çağlardan modern dünyaya pek çok anlatıda görülüyordu. Odysseia’da geçen bir anlatıya bakılırsa çoban Eumaios, dilenciye yardımı Tanrı Zeus’la ilgili görüyordu çünkü “veren de esirgeyen de” o idi:

Senden daha yoksul biri gelse kapıma, konuğum, ağırlamadan edemem onu, saygısızlık olur, tekmil yabancılar ve dilenciler Zeus’tan gelmedir çünkü, az verirsin ama hoş edersin ya onların gönlünü, bilirsin sen de, uşakların kaderidir yaşamak korku içinde, hele hizmet ettikleri, efendileri, akılsız olursa.

Hindistan’a ait olan ve içerisinde hepsi birbirinden ilginç 70 öyküden oluşan Şukasaptati isimli eserin çerçeve öyküsünde de yardımlar bir anlamda isteklerinin meşruluğu için yapılıyordu. Zengin bir adam, insanları kötülüklerden koruyan Tanrı Brihaspati’den ve diğer tanrılardan bir erkek evladı dilemişti. Bunun için fırtına tanrısı Rudra adına kurbanlar kesti ve muhtaçlara yardım etti. Neticede tanrıların arzusuyla oğlu oldu, o da yaptıklarını bir kere daha tekrarlayarak kurban kesti. Dualar ederek dilencilere bol bol sadaka verdi. 2 Dede Korkut’ta Deli Dumrul, Azrail’in eşinin canını almaması için Tanrı’ya; düşküne, muhtaç olana yardım etmeyi vaat eden şu yakarışta bulunmuştu:

Ulu yollar üzerine
imaretler yapayım senin için
aç görsem doyurayım senin için
çıplak görsem donatayım senin için
alırsan ikimizin canını beraber al.

İlerleyen kısımlarda görüleceği gibi İslamiyet ve Hıristiyanlık’ta da düşküne merhamet edilmesi gerekliydi. Tanrı nazarında makbul olmanın yollarından biri, O’nun ihtiyaç sahibi diğer kullarına yardım etmekten geçiyordu. Gelgelelim düşkün ve dilenene ihsanda bulunmanın daha başka yararları vardı. Sözgelimi 19. yüzyıla ait Tasvir-i Ahlak kitabında Ahmet Rıfat, insana zevk veren üç şeyden birini acizlere ve zayıflara yardım ve ihsanda bulunmak olarak açıklarken güncel bazı araştırmalar da merhametin kişiyi iyi ve huzurlu hissettirdiğini ispatlıyordu.

Her durumda dilencilere yardımların motivasyonunu büyük oranda inançtan kaynaklı merhamet sağlıyordu. Çalışmanın uygun yerlerinde görüleceği üzere, insanoğlu başına gelen ya da gelmesi olası musibetler karşısında merhamete daha yatkın oluyordu. Dilenciye, düşküne, fukaraya hatta ağaçtaki kuş, sokaktaki kedilere yönelik tutum ve davranışların asıl belirleyicisi, mutlak huzura erme isteğiydi. Bu yüzden de uhrevi kaygıları baskın olanlar için muhtaç dilenciler, tabir caizse, “nimet”; dünyeviliğin göbeğindekiler içinse düpedüz bela olabiliyorlardı.

Sadakayla Tanrı’nın rızasının kazanılacağına yönelik inançtan doğan dilencilere yardım isteği kabul edelim ki bir yönüyle yoksul ve dilencilerin araçsallaştırıldığı anlamına geliyordu. XVI. yüzyılda ressam Pieter Bruegel’in Karnavalla Büyük Perhizin Kavgası isimli ikonik tablosunda resmedilen iki dünyanın bir tarafında dilenciler, hastalar, yaşlılar ve sakatlar vardı. Bruegel dilencileri, diğerlerinin onları nasıl araçsallaştırdığını gösteren biçimde resmetmişti: “Zenginler büyük perhizde ve kilisenin basamaklarında sıralanmış dilencilere tevazuyla sadaka vererek merhametlerini gösteriyorlardı.”

Tarihin önemli devlet adamlarından biri olan Nizamülmülk, Bağdat’ta hastalanınca hastalığını yenmek için miskin ve fukaraya sadakalar dağıtmıştı. İleri gelen devlet adamları ve sultanın ordusuna mensup olanlar da onun sağlığı için sadaka veriyorlardı. 6 Ferîdüddîn-i Attâr’ın insanlara gizli ve açıktan sadaka vermelerini öğütlemesinin nedeni benzerdi: “Böylece yaratıcının kahrından kurtulursun.”7 İslam dininde sadaka öyle önemliydi ki ihtiyacı olanlara düşük ve kalitesiz malların verilmesine bile rıza gösterilmiyordu. Bu, Bakara Suresi 267. Ayette “âdi şeyleri vermeye kalkışmayın” uyarısıyla sabitti. 8 Dinlerine son derece bağlı olan Müslüman Türkler için Tanrı’nın rızasını kazanma, yeryüzündeki tüm kaygıların önündeydi. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yoksullar ve dilenciler bu yüzden diğer bütün coğrafyalarda yaşayanların aksine çok daha şanslıydılar zira Osmanlılar, şayet biri avuç açmışsa ona mümkün mertebe iyimser bir tutum takınıyorlardı. Bu anlayış İslamiyet’ten kaynaklı olarak Osmanlı-Türk kültüründe, yaşanan tüm değişimlere rağmen yerleşikti. Bu kitabı yazma sürecimin pek çok safhasında yerleşik kültürün izlerinin ne denli güçlü olduğunu pek çok kez deneyimleme fırsatı buldum. Hatta çocukluk yıllarımda dilenenlere gösterilen iyimserliği ister istemez hatırlayıp durdum. 1980’lerin sonları ve 1990’larda, kimi günler güneş batınca dış kapının ürkekçe çalınışına dikkat kesilir, merakla karışık bir heyecan içerisinde annemin kapıya yönelişini gözlemlerdim. Önce bahçedeki ampul sararır, demirden kapı hafifçe aralanır, evin içerisine cırcır böceklerinin sesleri hücum ederdi. O kendine mahsus sesleri üstelik aynı dakiklikte çıkaran böceklerin akşam ritüeline, eşikteki kadının konuşması eşlik ederdi. Kapı önünde belirli belirsiz duran kadın, mahcubiyetle annemden yemek isterdi. Ona biraz beklemesi tembih edildikten sonra ev kapısı ayıp olur diye kapatılmaz ama zannediyorum mahremiyeti korumak için tamamen açık da bırakılmazdı. Hemen uygun araç-gereçlere yemekler doldurulurdu. Kapıya gelenler, talepte bulundukları kişilere, bir anlamda Tanrı’nın rızasını kazanma fırsatı sunmuş oluyorlardı ki talep edilenin verilmesinin amacı buydu. Zihnim beni yanıltmıyorsa, kapımıza gelenler evde fazla olan ne varsa onu almayı teklif ediyorlardı. Şeker, çay gibi temel gıdalar dışında zannederim temizliğe ihtimam gösterilmesinden ve bu tarz maddelere ulaşmanın zorluğundan bu insanlara kalıp sabunlar da verilirdi. Uzun lafın kısası bu insanlar, günümüzdekilerin aksine para yerine kullanabilecekleri şeyler istiyorlardı ve elleri boş gönderilmiyorlardı çünkü onlar sahtekâr ya da tembel değil, sefaletten kaynaklı rızk arayışındakiler olarak kabul görmüşlerdi.

Aynı yıllarda okuldan arta kalan zamanlarımı değerlendirebilmek için babamın yanına; bakırcılar, helvacılar, debbağlar, tiftikçilerile peynircilerin kısım kısım dizildiği çarşıya gittiğimde hâlleri pek pejmürde olan, parmakları avuçlarında küçük…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
  • Kitap AdıOsmanlı'dan Cumhuriyet'e Dilenciler
  • Sayfa Sayısı264
  • YazarÖmer Obuz
  • ISBN9786256584068
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur