Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü
Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü

Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü

Horst Klengel

“Hammurabi, kral, yetkin kişiyim ben… Haklarından yoksun bırakılmışlara adalet dağıtmak için kusursuz sözlerimi dikme taşıma yazdım ve adaletin kralı olarak resmimin katında kurallaştırdım. Krallar…

“Hammurabi, kral, yetkin kişiyim ben… Haklarından yoksun bırakılmışlara adalet dağıtmak için kusursuz sözlerimi dikme taşıma yazdım ve adaletin kralı olarak resmimin katında kurallaştırdım. Krallar arasında seçkin kralım ben…” Yasalarını kaydettiği “Dikme Taş”ın öndeyişinde kendisini böyle tanımlıyor Kral Hammurabi. Tanrılar tarafından, “Ülkede adaleti görünür kılmak, soysuzlukları ve kötülükleri yenmek, güçsüzün hakkının güçlü tarafından gaspedilmesini önlemek, kara başlılar üzerine bir güneş gibi doğmak ve ülkeyi aydınlatmak üzere”, hükümdar olmakla görevlendirildiğini söylüyor. Yaklaşık dört bin yıl öncesinden günümüze kalmış belgelere göre, Mezopotamya ile Basra Körfezi arasındaki geniş coğrafyaya hükmeden Kral Hammurabi’nin 43 yıllık saltanatının ve ünlü “Hammurabi Yasaları”nın öyküsü böyle başlıyor. O dönemde insanlar nasıl yaşardı? Ne üretirlerdi, nasıl paylaşırlardı? Sosyal, siyasal, ahlaksal ve hukuksal normlar nasıl biçimlenmişti? Neydi bu dillerden düşmeyen “Hammurabi Yasaları”nın içeriği ve Babil’deki yaşamın ihtişamı? Profesör Horst Klengel, “Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü” adlı çalışmasında, muhteşem Babil kentine yerleşerek, devasa bir imparatorluk ve hukuk sistemi geliştiren bir uygarlığın izlerini sürüyor.

GİRİŞ
1802 yılının 4 Eylül’ünde Göttingen Bilim Akademisi hocası Georg Friedrich Grotefend, Eski Pers çiviyazısını çözmek gibi tutkulu bir amaca yönelik bir araştırma başlattı ve kendisinden önce, başka bilim adamlarının da gerçekleştirmeye çalıştığı şeyi başardı: O zamanlar henüz az sayıdaki örneklerinden tanınan ve simgelerinin çiviye benzemesi nedeniyle “çiviyazısı” olarak isimlendirilen o gizemli yazının okunmasına ve yorumlanmasına yarayacak anahtar çözümü buldu. Ancak 19. yüzyılın ortalarında önasya’da başlayan arkeolojik araştırmalarda gün ışığına çıkan çok sayıda çivi yazısı metnin anlaşılır duruma getirilebilmesi için, daha pek çok bilim adamının onyıllar sürecek çabası gerekecekti. Çiviyazısı araştırması, “Asur bilimi” bağımsız bir bilim dalı durumuna gelene kadar daha uzun bir yol katedilecekti. Ancak 1975’te doğumunun 200. yıldönümü kutlanan Georg Friedrich Grotefend kuşkusuz bu bilimin beşiğini sallamıştı.
Çiviyazısı metinlerin keşfi ve okunmasıyla, yalnızca, o zamana dek bilinmeyen bir çok tarihsel olay ve devletin tarih sahnesine çıkarılmasıyla kalınmamıştır. Bunun yanı sıra, isimleri, yazgıları ve etkinlikleriyle sayısız tarihsel kişilik de görüş alanımıza girmiştir. Eylemlerini çiviyazısıyla kaydetti renler öncelikle hükümdarlardı ve isimleri pek çok belge ve mektupta geçmekteydi. Bunlar arasında M.ö. 18. yüzyılda, o zamanlar ekonomik ve toplumsal açıdan dünyamızın en gelişmiş ülkelerinden biri olarak kabul edilen Babil’i egemenliği altında bulunduran Kral Hammurabi de vardı.
Babilli Hammurabi eski Mezopotamya’nın yetiştirdiği en önemli, aynı zamanda da en tanınmış hükümdarlar arasında sayılabilir. Seksen yıl önce Fransız arkeologlar tarafından Sus’da bulunmuş ve o günden beri tekrar tekrar ilgi odağı olmuş olan o ünlü Dikme Taşı Yasalar onun ismi ve resmiyle bağlantılıdır. Bununla birlikte, sonraki sayfalarda bir “kahraman”ın öyküsünü, ismi âdeta bir çağın simgesi olmuş o hükümdarın yaşamöyküsünü bulamıyoruz. Üstelik bugün henüz hiç kimse, günümüze kalmış kaynaklara dayanarak Hammurabi’nin yaşamöyküsünü yazacak, kişiliğinin ve karakterinin güvenilir bir portresini çizecek durumda değildir. Zaten biz de burada bunu amaçlamıyoruz. Üzerinde duracağımız konu daha çok o dönemin yaşam koşullan, önemli olayları ve değişiklikleri olacaktır.
Bunu söylerken, Mezopotamya’nın Eski Babil dönemini tümüyle aktarmanın, o zamanki yaşamı; coğrafi koşullar, kaynaklar, siyasal tarih, ekonomi ve toplum, kültür ve din şemasına göre, olabildiğince kapsamlı ve ayrıntılı biçimde yansıtmamızın söz konusu olmadığını da belirtmek istiyoruz. Gerçi eski Babil yaşamının bu alanlarını da burada anlatmak gereklidir, ancak genel olarak toplumun daha iyi anlaşılmasına katkısı bulunmayacaksa, ayrıntılara girmekten kaçınılacaktır. Yani, edebiyatın, sanatın, dinin vb. özel bölümler halinde ele alınamayacağını söylemek zorundayız. Dolayısıyla, daha çok, Hammurabi döneminde saptanan olgu ve değişiklikler toplumsal bağlamda ve önemli görüldüğü yerde bu yolla kültür tüm yönleriyle ele alınamasa da yazılacaktır.
Dikkatimizi Eski Mezopotamya tarihinin bu çağının ötesine yöneltmeden ne Eski Babil dönemini, ne de Babilli Hammurabi gibi kişilerin yaptıklarını anlatmanın, hele hele değerlendirmenin olanaksız olduğu açıkça ortadadır. Ancak eski Babil döneminin, Mezopotamya’nın ve bunun da ötesinde tüm Önasya’nın tarihsel gelişimi içindeki yerini belirledikten sonra ona hakkını verebileceğiz. Bu nedenle, genel sorulardan yola çıkarak somut durumlarda, tek tek kaynaklarda yanıt arayacak ve buradan tekrar genellemelere gideceğiz. Bu işlemin sav ve varsayımlara dayandırılmaksın gerçekleştirilemeyeceği, eldeki belgelerle yeterince aydınlatılmamış ya da pekiştirilmemiş bir alan üzerine yeni yeni köprüler atmak gerekeceği önceden kabullenilmelidir. İnsanlık tarihinin o erken dönemleriyle uğraşan tarihçi böyle bir riski göze almaksızın çalışamaz ve genel bir tablo çizemez; Eski Babil dönemi gibi zaman ve mekân açısından böylesi sınırlı bir doneminkini bile. Bu durumda, sonraki sayfalarda sunulacaklar özellikle de Eski Babil dönemi ve onun yazıt mirasından bazı yeni görüşler kazanma çabamız bir deneme olarak yorumlanmalıdır.
“Ülkenin Atası” Hammurabi
“Hammurabi, kral, yetkin kişiyim ben. Tanrı Enlil’in bana armağan ettiği, rahipliklerini Tanrı Marduk’un bana verdiği ‘kara başlılar’a karşı ilgisiz davranmadım, ellerim kucağımda oturmadım. Gönenç yerleri aradım onlara, çektikleri ağır sıkıntıyı giderdim, nur doğdurdum üstlerine. Tanrı Zababa ve Tanrıça İştar’ın bana armağan ettiği silahla, Tanrı Ea’nın bana yazgı olarak verdiği kavrayışla, Tanrı Marduk’un bana armağan ettiği yetenekle, ülke kıvansın diye yukarıdaki ve aşağıdaki düşmanları yok ettim, direnişleri bastırdım, insanları korunmuş konutlara yerleştirdim, onları sürekli uyaran birini başlarına geçirdim. Yüce tanrılar beni görevlendirdi: Yani ben sürüsünü iyi güden, asası doğru çobanım. Yararlı gölgem kentimin üzerine yayılmış duruyor, kucağıma Sümer ve Akad ülkesinin insanlarını aldım. Ülkenin dostu olan koruyucu tanrımla birlikte barış içinde onlara bakıyorum, onları bilgimin derinliğiyle kuşatıyorum. Güçlüye güçsüzün hakkını yedirtmemek için, dula, öksüze adalet dağıtmak için Babil’de, başını Tanrı Anu ve Tanrı Enlil’in yükseklere diktiği kentte, Asangila’da, temelleri gök ve yer gibi sonsuza dek duracak olan evde, ülkenin hukukunu düzenlemek, ülkenin kararlarını belirlemek, haklarından yoksun bırakılmışlara adalet dağıtmak için kusursuz sözlerimi dikme taşıma yazdım ve adaletin kralı olarak resmimin katında kurallaştırdım. Krallar arasında seçkin kralım ben.’”
Bu tumturaklı, kuşkusuz tümüyle dönemin üslubunda yazılmış sözlerle Hammurabi, yasalarının sonunda kendini değerlendirmiş ya da daha doğrusu, yazıcılarına kaleme aldırmıştır. Bu yapıtın girişinde, öncelikle onu hemen tüm Mezopotamya’nın efendisi yapan askeri başarıları vurgulanırken, Babil ülkesinde hak ve adalete, dulların ve öksüzlerin, yoksulların ve güçsüzlerin korunmasına yaptığı büyük hizmetler de övülmektedir. Bunun yalnızca, hükümdar Hammurabi’nin sağlığında ya da ölümünden sonra ününü yüceltmek için yazılmış edebi bir övgü, geleneksel süslü sözler olmadığını ileride göreceğiz. Öte yandan, onun kendine biçtiği bu değere zaman zaman ve neredeyse harfi harfine inanmış ya da bugün hâlâ inanmakta olan tarihçilere katılmak da pek olanaklı görünmüyor. Egemenlik alanında “bir hukuk devleti görünümü” veren, “dünya tarihinin en yetkin kişilerinden”, “Mezopotamya’nın en büyük hükümdarı” olması için “yazgı tarafından seçilmiş” kral olarak o, “Babilonya hükümdarları arasında kendisine bağlı insanları koruma bakımından da en önde gelen kişi” olarak tanımlanıyordu. Hatta o dönemdeki belgelerde onun çok temiz bir kişiliğe sahip olduğu belirtiliyor, onun örneğin Büyük Kral gibi kendini “barış getirici”, “ülkesine bağlı bir hükümdar”, “dindar bir adam” ve “yüreğinin derinliklerinde savaşı pek sevmeyen yaradılışta biri” olarak tanımlayan, “içten toplumsal duyarlılığı bulunan bir insan” olduğu doğrulanıyordu. Bu şifadan burada biraz alaylı biçimde yorumluyorsak, amacımız Hammurabi’nin tüm bu olumlu niteliklerini yadsımak değildir. Özellikle mektupları, yazıcılarının elinden çıksa bile, onu, öznel olarak bazı iyi şeyler yapmak istemiş ve nesnel olarak da bunları gerçekleştirmiş bir kişilik olarak göstermektedir. Ancak kişilik denince, Hammurabi düzeyinde bir hükümdarınki söz konusu olsa bile, toplumun belirlediği bir özellik, kesin toplumsal koşullar altında kazanılmış bir kişilik ve kendisi de biçimlendirici olarak zamanın koşullarını etkilemiş bir bireyin kişiliği’olarak anlaşılmalıdır. Öyleyse Kral Hammurabi’nin kişiliği de çağından ayrı tutulamaz; o, bu çağ tarafından yaratılmış ve aynı zamanda bunun içinde sınırlarını bulmuştur. Sippar surlarının yeniden yapımı dolayısıyla kaleme aldırttığı bir toprak çivi yazıtta Hammurabi, halk arasında her gün bir tanrınınki gibi anılan ve sonsuza dek asla unutulmayacak iyi bir isim yaptığını iddia ediyordu’, ismi, Babilonya’nın resmî geleneğinde gerçekten de unutulmadı. Bununla birlikte Hammurabi’ye daha hükümdarlık zamanında uyruğundan kimilerinin; “Hammurabi benim yaratıcımdır7′, “Hammurabi benim güneş tanrımdır”, “Hammurabi sonsuza dek yaşasın”, “Hammurabi güvendiğim kişidir”, “Hammurabi bir arada tutan kuşaktır”, “Hammurabi yüceltendir”1 gibi hitap tarzlarıyla, ona neredeyse tanrı gibi taptığını gösteren işaretler de vardır. Bir dizi isim, ismi verenle Hammurabi arasında ki özel bir ilişkiye işaret etmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bu türden namlar, çocuğun babasının ya da ailenin kraldan aldığı ihsanlar nedeniyle verilmiştir.
Eski Babil Dönemi ve Ondan Günümüze Kalanlar
Daha önce birçok kez “Eski Babil” terimi kullanıldı. Peki  bu neyi  anlatmaktadır?  “Eski  Babilce”, Akad ca’nın (yani BabilceAsurca’nın) M.Ö. 2. binyılın ilk yarısındaki Mezopotamya’dan günümüze ulaşmış kaynak malzemenin büyük bölümünün aktarıldığı bir dil aşamasıdır. Bu sırada, daha önce Güney Mezopotamya’da egemen olan Sümerce, konuşulan bir dil olarak gitgide geri plana itildi ve artık yalnızca katip okullarında varlığını sürdürdü. Gündelik uygulamaya ilişkin yazılar belgeler ve mektuplar artık, hemen tümüyle Akadca yazılırken, buralarda öğrenci ve öğretmenler pek çok edebî yapıtı Sümer dilinde kaydediyorlardı. Akadca’nın baskın duruma gelmesinin nedeni; öncelikle Sami dilini konuşan nüfusun artışı ve daha sonra ele alınacak, “Amurru” boylarının artan göçler iyi e ilişkili bir süreç siyasal erki ele geçirmiş olmasıydı. Her ne kadar hukuki belgeler ve yönetimsel metinler hâlâ Sümerce ibareler içerse de, anlaşılan bunlar çoğunlukla Akadca okunuyordu. Sümer dili yaşayan bir dil olmaktan çıkmıştı.
Dar anlamda “Eski Babil aynı zamanda 19. yüzyıldan 16. yüzyıla dek Babil’e egemen olan ve Hammurabi’yle en ünlü temsilcisini çıkaran hanedanlıktır. Şimdiye değin Babil’de daha eski hükümdarlar saptanamadığından o, Babil’in ilk hanedanı olarak da nitelendirilir.
Elimizde, Mezopotamya tarihinde “Eski Babil”dönemini dil ve politika alanlarında belirlemeye yarayacak kanıtlar vardır. Bununla birlikte, bu dönem kendi içinde ne sosyoekonomik ne de politik açıdan gerçek bir bütünlük göstermemiştir. Bölgesel farklılık gösteren tüm gelişmeler, güç ilişkilerindeki değişmeler ve etnik değişiklikler bir yana bırakıldığında, burada üzerinde durulması gereken öncelikle iki “evre” vardır: Erken Eski Babil dönemi ve yaklaşık, Larsa’lı RimSin’le, Babil’li Hammurabi’nin hükümdarlıkları sırasında başlayan Geç Eski Babil dönemi. Böylesi bir zamansa! ayrımın öncelikle toplumsal gelişim açısından korunması…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur