Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sosyofobi – Dijital Ütopya Çağında Siyasal Değişim
Sosyofobi – Dijital Ütopya Çağında Siyasal Değişim

Sosyofobi – Dijital Ütopya Çağında Siyasal Değişim

César Rendueles

“Aslında dijital iletişim araçlarının yarattığı toplumsal coşku asılsızdır, dekoratiftir. Ortak varoluşumuzun teşvik etmesi gereken şeyi, yani birbirimize gösterdiğimiz ilgiyi teşvik etmeye faydası yoktur. Aynı…

“Aslında dijital iletişim araçlarının yarattığı toplumsal coşku asılsızdır, dekoratiftir. Ortak varoluşumuzun teşvik etmesi gereken şeyi, yani birbirimize gösterdiğimiz ilgiyi teşvik etmeye faydası yoktur. Aynı şey eşitlikçilik 2.0, yani toplumsal farkın Ağ’da en aza indiği duygusu için de geçerli. Radikal demokrasi evrensel bir müşteri-hizmet hattı değildir. Eğer durup düşünürseniz bunun biraz saçma olduğu anlaşılacaktır.”

İletişim teknolojileri, moderniteden arta kalan sorunları aşacak bir araç mı, yoksa sermayenin tahakkümünün yeni araçlarla sürdürülmesinin farklı biçimi mi? İletişim teknolojisindeki yenilikler, uzun zaman boyunca toplumsal hayatı olumlu yönde değiştirebilecek ütopik bir unsur olarak görüldü. Bilhassa Avrupa solu, genel olarak teknolojinin, özel olaraksa internetin ekonomik ve siyasi koşulların eşitlikçi bir yeniden inşasına zemin hazırladığı fikrinde ısrarcı oldu.

César Rendueles, beklentilerin aksine iletişim teknolojilerinin sosyal gerçekliği ve işbirliğini artırmak yerine sınırlandırdığını ileri sürüyor. Dayanışmanın ve geleneksel topluluk ilişkilerinin gereksiz olduğu konusundaki yaygın inanca karşı çıkan Sosyofobi, neoliberalizmin yarattığı sosyal tahribattan yola çıkarak teknolojinin çözüme dönük iddialarının gerçekliğini sorguluyor. Öte yandan, teknolojideki gelişmelerle eşitlikçi bir gelecek perspektifini yan yana getiren siber ütopyacı yaklaşıma şüpheyle yaklaşan yazar, kemer sıkma politikaları karşıtı İspanyol 15-M hareketi örneği üzerinden yeni toplumsal olanakları sorgularken, siber fetişizme yönelik toplumsal tepkinin boyutlarını inceliyor.

TÜRKÇE BASKIYA ÖNSÖZ
SOSYAL ERİME:
DİJİTAL DİSTOPYADA HAYATTA KALMAK,

Ağustos 2011’de Papa XVI. Benedict, her üç yılda bir düzenlenen bir Katolik toplantısı olan 26. Dünya Gençlik Günü için Madrid’i ziyaret etti. Dünyanın dört bir yanından gelen yüz binlerce genç, kavurucu güneşin altında birkaç gün geçirdi. Madrid’deki bir hastanenin acil servisinde çalışan bir doktor arkadaşım o hafta şehirdeki bütün ertesi gün haplarının tükendiğini ve Barselona’dan ek malzeme sipariş edilmesi gerektiğini söyledi. Aslında bu tamamen öngörülebilir bir durumdu. Dünya Gençlik Günü organizatörleri, yarı giyinik ve prezervatif kullanmaya isteksiz, aylak gençlerden oluşan bir kalabalığı bir araya getirdiklerinde ne olacağını düşünüyorlardı ki?

2023 yılından bakıldığında, yüzyılın başındaki siber ütopik projeler, hormon patlamasının eşiğindeki binlerce gencin Zen rahipleri gibi davranacağı umudu kadar aptalca geliyor. Bugün internete, sosyal ağlara ve dijital ekosistemin tamamına derin bir hayal kırıklığıyla bakıyoruz. Bize öfke, anlamsızlık, kızgınlık, saldırganlık ve yalandan oluşan nihilist bir distopya gibi görünüyor neredeyse. Peki, ortak bir yaşam projesi ya da müzakere araçları olmayan bireyleri anonim bir dijital alanda bir araya getirip aralarındaki etkileşimin denetimini, onların dikkatini çekmek ve paraya çevirmek için tasarlanmış algoritmalara teslim ettiğimizde tam olarak ne olacağını düşünüyorduk ki?

* * *

Bu kitap on yıl önce ilk kez yayımlandığında, SYRIZA (Radikal Sol Koalisyon) kıta ölçeğinde bir ekonomik demokratikleşme projesi olasılığıyla finansal Avrupa’yı sarsıyor, göstericiler İspanya sokaklarını doldurmaya devam ediyor, bütün dünya Tunus, Mısır ve Suriye meydanlarında olup bitenleri anbean takip ediyor, anti-kapitalist eylemcilerin protesto çığlıkları Wall Street’ten bile duyuluyordu. Geleceğin tarihçileri, otuz yıla yayılmış bir neoliberal hegemonyayı havaya uçuran böyle çalkantılı bir politik bağlamda, bilgisayarlar, dijital ağlar ve yazılım hakkında neden bu kadar çok tartışma yapıldığını merak edecek muhtemelen.

O dönem politik solun söyleminde teknolojik tartışmaların ne kadar merkezî bir yer tuttuğunu bugün anlamamız zor. Muhalif toplumsal hareketler, özgür kültürde, ticari olmayan işbirliğinin geleneksel kooperatifçilikten daha yenilikçi ve çekici bir yolunu görmek istiyordu. Geriye dönüp baktığımızda biraz utanç verici olsa da, hacker figürünü Leninist profesyonel devrimcinin bir tür aggiornamento’su [güncelleme] olarak idealize etmek alışılmadık bir durum değildi. Bunun nedeni, tekno-ütopyacılığın radikal sola yıpratıcı bir ikilemden çıkış yolu sunmasıydı. Bir yandan, özgürleştirici projelerin esas hedefi her zaman özgürlük oldu: Kapitalizmde sadece üst sınıfların sahip olduğu, bireyin en iyi yeteneklerini geliştirme fırsatını evrenselleştirmek için. Ama öte yandan, böyle bir kolektif proje ancak eşitlikçi karakterini garanti altına alan bir ortak dayanışma ortamında hayata geçirilebilir: Maksimum bireysel özgürlüğün, sağlam topluluklar, çoğulcu değerler ve çok uyumlu toplumlarda farklılığın yüceltilmesi bağlamında sağlanmasıyla… Bu, bir araya getirilmesi imkânsız bir yapboz gibi görünürken internet birdenbire kapitalist labirentteki gizli bir arka kapı olarak karşımıza çıkıverdi.

Dijitalleşmeyi hedeflemenin politik bir çıkmaz sokak olduğu bugün aşikâr görünüyor ama politik çelişkilerimizi çözecek teknolojik bir deus ex machina’nın cazibesine direnmek zordu. Aslında tekno-ütopyacı solun da sosyal demokrat ve uzlaşmacı bir versiyonu vardı. Büyük Durgunluk’un epeydir ortalığı kasıp kavurduğu 2009 yılında, dönemin İspanya Başbakanı José Luis Rodríguez Zapatero, seçim mitinginde, ülkemizin “daha az tuğlaya ve daha fazla bilgisayara” ihtiyacı olduğunu ileri sürüyordu. Milyonlarca insanın kripto balonunun saadet zinciri tuzağına düştüğü günümüzde, bunun İspanya’yı onlarca yıldır süründüren emlak diktatörlüğünün neden bu kadar avantajlı bir alternatifi olduğunu anlamak zor.

İlerici güçleri bu ideolojik ortama özgü bir tür teknolojik naiflikle suçlamak haksızlık olur. Tekno-ütopyacılık, neoliberal küreselleşmenin vahşi döneminden miras kalan ataletin bir parçasıydı. Alternatif de pek iç açıcı değildi: Sözü uzatmamı mazur görürseniz, uygarlığın kaderinin ayrılmaz bir şekilde tozlu Olivetti’lerine bağlı olduğuna inanan bir grup melankolik Avrupalı entelektüel. Gerçek şu ki, postKeynesyen kuralsızlaşmış kapitalizm, ilk andan itibaren dijital iletişimin hegemonik modeliyle derin bir yakınlık kurdu. Neoliberal karşıdevrim ile kurumsallıktan arındırılmış, özel ve pazarlanabilir bir dijital iletişim sistemi projesi birbirini besledi. Gelişen teknolojiler, savaş sonrası mali denetim sistemlerinin kaldırılmasını haklı göstermeye yardımcı oluyor ve neoliberaller genel olarak küresel bir iletişim ağının inşasını politik projelerinin önemli bir maddi temeli olarak görüyordu. Ama dijital teknolojinin, kapitalizmin şimdiye kadar yoksun olduğu bir şeyi sağladığını da anladılar: Bir toplum modeli ve kendine özgü bir kültür; küresel piyasaların samimi ve parasal olmayan bir şekilde gündelik toplumsal bağlara yansıması.

* * *

Dijital ütopya çağında, iletişim teknolojisi, olumsuz yönlerden (şirket denetimi, devlet gözetimi…) azade olmasa da gelişen demokratikleşme süreçlerinin önemli bir vektörü olan politik bir savaş alanı olarak da algılandı. Tekno-politik hipotez, “artırılmış gerçeklik” kavramına analoji yoluyla, bir artırılmış politik deneyim olanağı ya da en azından, ultra-tüketimci kitle toplumlarına özgü politik hoşnutsuzluk sürecine canlandırıcı bir alternatif sundu.

Dijital dönüş sadece önceki politik birikimi zenginleştirmekle kalmayacak, demokratik politik müdahale ihtimalinin koşullarında ve meşrulaştırma biçimlerinde önemli bir değişime yol açacaktır. Bu perspektiften bakıldığında, çağdaş toplumlardaki yeni temsil, katılım ve demokratik müzakere dinamikleri ile internet ve sosyal medyanın dağıtılmış ve işbirliğine dayalı mimarisi uyumlu olacaktır. Bunun altında yatan neden, iletişim teknolojisiyle ilişkili büyük bir tarihsel duraklama yaşandığı ve bunun toplumsal ilişkilerimizi, ekonomik yapıyı, kültürel tezahürleri ve sonuç olarak politik ve antropolojik olarak kendimizi anlamamızı etkilediği teziydi.

Bu tarihsel kırılma, öncelikle, kuşaklararası süreksizlik hipoteziyle ifade edilecektir. Yüzyılın başında Marc Prensky tarafından ortaya atılan “dijital yerliler” kavramının çok çeşitli ampirik araştırmalarla çabucak çürütüldüğü doğru. Siva Vaidhyanathan’ın alaycı bir ifadeyle belirttiği gibi, dört…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Popüler Bilim
  • Kitap AdıSosyofobi - Dijital Ütopya Çağında Siyasal Değişim
  • Sayfa Sayısı232
  • YazarCésar Rendueles
  • ISBN9789750536229
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Fırsat Eşitliğine Karşı ~ César RenduelesFırsat Eşitliğine Karşı

    Fırsat Eşitliğine Karşı

    César Rendueles

    “Doğal eşitlik tezinin sorunu basit ve rahatlatıcı bir hakkaniyet hissi uyandırması. Sanki eşitlikçilik sadece toplumun yozlaştırdığı doğal bir durumu korumaya yönelik basit stratejilere gereksinim...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur