Vajinaya dair enfes bir kültür çalışması olan bu kitapta yazar, ilkin kadın cinselliğini tarihsel, anatomik, antropolojik ve biyolojik açıdan etraflıca inceliyor; tıp metinleri, efsaneler, antik kaynaklar, bilim, romantik edebiyat ve fantezi kaynakları üzerinden vajinanın feminist ve lezbiyen literatüründeki yerine bakıp, aydınlatıcı ve eleştirel gözlemlerde bulunmaya girişiyor. Daha sonra da klitoris sünneti, bekâret kemeri, Freudyen teoriler, cinsel arzu, sevişme, orgazm ve doğum gibi temaları ele alıp bunları kadınlar açısından doğurduğu sonuçlarıyla birlikte değerlendiriyor. Tabii, cinsellikte erkeklerin rolünü ve kadın cinselliğinin yaşanmasında erkek iktidarının ve erkeklerin bilgisizliğinin kısıtlayıcı rolünü de göz ardı etmeden…
Sonuç olarak Jelto Drenth’in Dünyanın Kökeni: Vajina kitabı, dünya kültürlerindeki gelenekler ve alışkanlıkları irdeleyen, yer yer mizahi ve akıcı bir dille kaleme alınmış bir kitap; deyiş yerindeyse, vajinaya dair etkileyici bir bilim-kurgu öyküsüdür.
İÇİNDEKİLER
1) Kadınlık Üzerine .
2) Sözcük Arayışları
3) Kadın Üreme Organlarının Anatomisi: Gerçekler
4) Fizyoloji: Üreme Organlarının (Cinsel) İşlevi Üstüne
5) Bekâret
6) Freudyen Düşüncenin Gücü.
7) Üreme Hakkında.
8) Kadınların Cinsel Sorunları.
9) Klitorisin Ameliyatla Çıkarılması (Klitoridektomi).
10) Hekimler ve Dölyatağı (Uterus).
11) Vibratör.
12) Kadın Kokusu
13) Dişilik Korkusu ve Nefreti.
14) Kadın Cinsel Organlarının Yüceltilmesi ve Onlara Tapınılması
Kaynakça .
KADINLIK ÜZERİNE
Bir yayıncı, kadın üreme organları hakkında bir kitap yazmak ister misiniz, diye sorduğunda ne yaparsınız? Böyle bir durumda ilk akla gelen sorun, tabii bu konuda söylenecek yeterli sözüm var mı, olacaktır. O da, bu işi erkek bir yazarın yapması doğru olur mu, sorusuna yol açar. Peki ama, bu saygısızlık olmaz mı?
Bir erkeğin, ‘kadın cinsel organları hakkında her şeyi öğrenmek’ için ne gibi sebepleri olabilir? Daha önemlisi, başkaları ona ne gibi amaçlar yakıştıracaklardır? Siz daha ne olup bittiğini anlamadan adınız şehvet düşkününe çıkabilir. Ben on dört veya on beş yaşındayken erken gelişmiş bir arkadaşım adı Willy’ydi bana Noel’de How to Stay the Night adlı bir cep kitabı hediye etmişti. O kitabı yıllar önce kaybetmiş olsam da bazı önerileri aklıma öyle kazınmış ki, doğrusu hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Kitaptaki abartılı, sözde entelektüel diyalog şöyleydi: “Tabii Eloise” kitap Fransızca’dan çevrilmişti “kadının cinsellikle kendinden geçişi çok daha derindir, çünkü bedeninin yapısı gereği kendini açmak zorundadır, bu nedenle aşması gereken korkular daha fazladır ama kazancı da fazladır, oysa sadece bedenin dışındaki cinsel organını tehlikeye atan erkeğin şehvetinde belirli bir kayıtsızlık, hatta düşmanlık sezilir…” Ve böyle devam ediyordu, yazar iyi seçilmiş sevgili adaylarının, olgun meyveler gibi, böyle psiko gevezelik yapan amatör psikanalistin kucağına düşeceğini âdeta garanti etmekteydi.
Batı kültürü, kadınların cinsel olarak erkeklerin becerilerine muhtaç olduğunu işleyen görüntülerle doludur. Casanova ve Frank Harris gibi ünlü âşıkların eserlerini okuyanların, onların kendini beğenmişliği ve baştan çıkardıkları kadınların onlarla tanışma şansına eriştikleri için böyle baş döndürücü deneyimler yaşadıklarından emin olmaları karşısında herhalde mideleri bulanır. Uyuyan güzel, uyanamadığı için uyumayı sürdürür. Onu uyandıracak bir prens lazımdır.
Prens, yol göstericilik hizmetinin karşılığını kesinlikle alır. Hayat boyu sürecek bağlılık ve sınırsız cinsel tatmin onun hakkıdır. Hollanda yasaları evlilik ilişkisinde de tecavüz olabileceğini (ve bu fiilin cezalandırılması gereken bir suç olduğunu) daha yeni kabul etmiştir. Eski yasa, evli bir kadının kocasından cinsel tatmini esirgeyemeyeceği ilkesine dayanıyordu; yasa koyucu bir zamanlar bunu kasti bir yorumla belirlemişti. Bu, kökenleri kültürümüzde çok eskiye dayanan bir düşüncedir. Bazı ülkelerde çocuklar hâlâ, satır aralarım okuduğunuzda erkeklerin mücadele ettiği en yaygın cinsel sorundan, erken boşalmadan söz eden tekerlemeler söylerler. Haksız da sayılmazlar. Boşalmasını kontrol edemeyen erkek, kadınlara karşı görevini yerine getiremez, böylece evlilik haklarını yitirir. Karşı cinsten kişilerin ilişkilerinde aşın özgüven ve sahiplenme duygusu önemli rol oynadığı için bu haklar önemlidir. Kuşkusuz bunların altında daha kırılgan duygular da gizlenir. Erkekler, kadın cinselliğinin kendilerininkinden çok daha güçlü ve aşkın olduğuna içten içe inanırlar. Erkek, kadının cinselliği sayesinde, tek başına giremeyeceği bir cennete
adım atar.
Bu yeni bir fikir sayılmaz. Ovid’in Metamorfozunda kocasının onu sık sık aldatmasına sinirlenen Hera’yı Zeus’un nasıl payladığı anlatılır ne de olsa, kadınlar sevişme eyleminden erkeklerden
çok daha fazla zevk almaktadırlar. Hera bu iddiayı sorgulayıp şüphe gölgesi düşürünce, çiftleşen iki yılanla karşılaşma şanssızlığına uğrayana dek yedi yıl kadın olarak yaşadıktan sonra, doğduğu cinsiyete dönmesine izin verilen Teiresias’a başvururlar. Teiresias, Zeus’un sözünü onaylar. Cinsel hazza on puan verilecek olsa, kadın üç kere üç puan alırken, erkeğe tek bir puan düşecektir. Hera tartışmayı kaybettiği için öfkelenip Teiresias’ı kör eder, Zeus da gönlünü almak için ona, mitolojide ün kazandıracak olan bilicilik yeteneğini bağışlar. Oedipus’a babasını öldürüp annesinin koynuna girdiğini açıklayan, Teirestas’tır.
Ortaçağ’da Salo’lu Gerard, kadınların cinsellikten daha fazla zevk duymalarının nasıl açıklanabileceği konusunu bilimsel olarak ele almıştır. Gerard burada dört sebep ileri sürer: Birincisi, kadınlar erkeğin tohumunu alırlar; ikincisi, kendi tohumlarını bırakırlar; üçüncüsü, cinsel birleşme sırasında dölyatağının hareketini hissedebilirler; dördüncüsü, erkeğin cinsel organının sürtünmesi onlara pruritum et titilationom, şehevi bir haz duygusu verir. Bu yüzden, bazı kadınların asla bitmeyen bir cinsel haz döngüsü yaşamalarına hiç şaşırmamak gerekir.
Dolayısıyla, kadınlar ne kadar çok cinsel ilişkiye girerlerse o kadar daha fazlasına ihtiyaç duyarlar, dölyatağının boynunda biriken safra ve tuz buharları, kadınların ne kadar çok cinsel ilişkiye girerlerse o kadar daha şehvetli olmalarının sebebini açıklamaktadır,’
Ben bu kitabın üstünde çalışmaya başladığım zaman, bu projenin, insanların cinsel davranışlarındaki farklılıkları yakından incelemek açısından mükemmel bir fırsat olduğunu fark ettim.
Seksologlar çoğu zaman, cinsellik alanının zenginliği ilgilerini çektiği için bu uzmanlık dalını seçerler. Bize sorunlarım itiraf eden insanların hikâyeleri, her zaman bu özel alandaki bilgimizi zenginleştirecektir. Hastalarımızın birçoğunun, cinsel deneyimlerin geniş yelpazesini kabul etmekte zorlanması şaşırtıcıdır. Onların sorunlarının temelinde çoğu zaman, istedikleri tatmini sağlamayan bir tür cinsel norm arayışı vardır. Seksoloji hastalarının çoğunun ilk ve öncelikli isteği normal olmaktır.
Son olarak belirtmek isterim ki, elinizdeki kitabı yazarken ikinci bîr konu daha ortaya çıktı, bu da iki cinsiyetin var oluşunun yarattığı hayret uyandırıcı karmaşaydı. Tarih ve antropoloji, cinsler arasındaki farklılıklara anlam yüklemek ve aralarında köprüler kurmak için duyulan evrensel arzuyu görmemizi sağlar. Bu durumda, cinsel organlar güçlü duygu kaynakları olarak karşımıza çıkarlar. Elinizdeki kitabın zengin çeşitlilikteki garip gerçeklerin bir derlemesi halini almasının kaçınılmazlığının altında yatan sebep de budur.
SÖZCÜK ARAYIŞLARI
Ne zaman adet görsem (bu sadece üç kez oldu) bütün sancıya, rahatsızlığa ve pisliğe karsın bedenimde tatlı bir gizi taşıdığımı hissediyorum Bu yüzden, büyük dert olmasına rağmen, bir bakıma o gizi bir kez daha içimde hissedeceğim günü iple çekiyorum.’
İnsanlar kadın üreme organları ve kadın cinselliği konusunda yazmaya veya konuşmaya başladıklarında, genellikle hakkında pek az şey bildiğimiz ve bir giz perdesiyle Örtülü bir dünyaya girmek üzere olduklarını vurgularlar. Utanç ve korku hep yanı başımızdadır. Latince ‘ayıp yer (kısım)’ anlamına gelen pudenda sözcüğü, bu organlardan söz ettiğimiz zamanki duygularımızı yansıtır. Ortaçağ’da, ‘Kadınların Sim’ özsel bir terimdi: Baedeker’ın genelde bütün yolculuk kitaplarım kapsayacak şekilde kullanılması gibi, kadın sağlığı konusundaki her kitaba da Kadının Sırrı denirdi. Okur, bir ‘Kadının Sim’ kitabında sağlık konusunda çeşitli öneriler, çoğu zaman da güzellik konusunda ipuçları bulurdu.
Sigmund Freud da, kadın cinselliğinin kendisinde her zaman yarattığı çaresizlik duygusunun tam olarak bilincindeydi. Söz konusu çaresizlik, onun genel görüşleriyle bağdaştırmakta zorlandığı bir alandı; bu yüzden ondan ‘karanlık kıta’ diye söz ederdi. Klasik eğitim görmüş okurlar, Pandora’nın kutusunun bir kötülük ve hastalık kaynağı olduğunu bilirler. ‘Kutu’nun vajina, dölyolu için kullanılan argo bir deyim olması sadece bir raslantı mıdır? Bu çifte anlama Flamanca, Almanca ve Fransızca’da da rastlanabilir (doos, Büchse, boite).
Leonardo da Vinci, insan anatomisiyle yoğun bir şekilde ilgilenmişti ve bunu yapan ilk kişiydi. Erkekler ve kadınların cinsel organlarının iğrenç olduğuna, bedenin geri kalan bölümleri böylesine güzel ve cinsel içgüdü de böylesine karşı konmaz olmasaydı insan soyunun çoktan tükenmiş olacağına inanıyordu. Leonardo, cesetler üzerinde çok sayıda çalışma yapmıştı; iğrenmesinin bir sebebi belki de buydu. Ancak bu konuda cinsler arasında bir ayrıma gitmeyi düşünmemişti, ki bu da onun lehine bir noktadır. Çok sayıda sanatçı, erkek üreme organlarını ayrıntılarıyla resmetmeye değer bulduğunu gösterirken, kadın üreme organlarım aynı değere layık bulunmamıştır. Kadınlarla kızların kendi cinsel organları hakkındaki bilgileri de genellikle pek azdır. Bu, bir yerde Yaradan’ın suçu sayılır, zira bir kadın bir ayna olmadan bu organlarını iyice tanıyamaz {kaldı ki, aynayı bulsa bile gözlerinin sağlam olması gerekir). Yirmi yıldan daha fazla bir süre önce New York’lu psikoterapist Lucille Bloom, pratisyen bir hekimin bekleme odasından seçtiği 68 kadından cinsel organlarını (içteki ve dıştaki) çizmesini istemişti. O deneyde kadınların yarıdan fazlası klitorisi çizmeyi ‘unuttular’, ayrıca gençlerin bu konuda yaşlılardan daha da bilgisiz olduğu anlaşıldı.
VARLIĞI AĞZA ALINMAYAN BİR ORGAN: KLİTORİS
Labia minora’nın üstünde klitoris vardır, yuvarlak ve biraz uzuncadır… İki boş bölümü, küçük bir bağcığı, birkaç kanalı, kanla sertleşebilen iki kası, ön derisi ve küçük bir başı vardır, ‘kadının aleti’ adını da buna borçludur. Duyarlılığa sahip bu bölüm, sevişme sırasında kadına en çok zevk veren bölgedir, bu yüzden oestnım Ventris, yani Venüs’ün atsineği’ adını almışın. Klitoris genelde oldukça küçüktür: ergenlik çağına giren kız çocuklarımızda ortaya çıkar, yaslan ilerleyip de aşık olmaya başladıktan zaman gelişir. En ufak bir şehvet uyansı onun, boş bölümleri sayesinde, şişmesine neden olur; ve cinslerin birleşmesi sırasında erkek organına benzer bir senlik kazanır.”
Klitoris özel bir dikkati hak etmektedir. Ortaçağ’a ait metinlerde ondan ender olarak söz edilir, çünkü biricik işlevi kadının şehvetini tatmin etmek olan bir organdan asla söz edilmez. Böyle bir şehvet tabuydu. O zamanlar her organ işlevi ve amacıyla tanımlandığından, Henri de Mondeville on dördüncü yüzyılın başlarında, klitorisin daha kabul edilebilir bir işlevi olduğunu varsaymaktaydı.’ Klitorisi idrar yolunun bir uzantısı olarak tanımlayıp, onu küçük dille kıyaslamıştı. Küçük dilin işlevi nedir? O devirde küçük dilin soluduğumuz havadaki bir şeyi değiştirdiğine inanılıyordu; hem Ortaçağ fizyologları vajinadaki hava akımlarından da söz ederlerdi, hatta sık sık hava yoluyla hamile kalındığı hikâye edilirdi. Eğer klitoris kuşakların yeniden üretilmesinde bir rol oynuyorsa, o zaman bu organ artık tabu sayılmazdı.
Klitoris’in küçük dille karşılaştırılmasının ilginç yönleri vardır. Biz bu kitapta çocukluk yaşlarında klitorisin kesilmesi (klitoridektomi) geleneğini ayrıntılarıyla ele alacağız birçok Afrika ülkesinde küçük dilin de çoğu zaman kesildiği çarpıcı bir gerçektir. Burada güdülen amaç, önlem almaktır; boğaz iltihaplarında küçük dilin boğulmaya yol açabileceği düşünülmektedir. Eritre’de bütün çocukların küçük dili birkaç aylıkken geleneksel üfürükçüler tarafından kesilir ve bu da elbette çeşitli tıbbi komplikasyonlara yol açar.’
Arjantinli yazar Federica Andehazi, 1997’de yayınladığı Anatomist adlı romanında kısmen tarihsel bir figürü ele almıştır: Venedikli anatomi bilgini Mateo Columbo’nun hayavanı ve onun ‘kendi Amerikası’ olan klitorisi nasıl keşfettiğini anlatır. Colombo’nun 1559 yılında, klitorisin bilimsel bir tanımım yaptığı ve bunun öncellerinin tanımından çok daha gerçekçi ve güvenilir olduğu tarihsel bir gerçektir. Colombo bununla övünürdü, ama kendinden daha genç bazı çağdaşlarından iğneleyici sözler işittiği de olurdu. İşte, Colombo’nun inançlara karşı çıkan bu keşfine Engisizyon’un aldığı tavır, romanın dramatik ana temasını oluşturur. Gerçek hayatta da son derece gülünç bir paralellik yaşanmıştır: Andehazi’ye kitabı için Arjantin’in en ünlü edebiyat ödülü verilmiş, ancak ödüle adını veren kadın yazarla tanışmayı reddetmiştir. Ödülün karşılığı olan para banka hesabına havale edilmiştir. Anlaşılan bazı sırlar günümüzde bile sıkı sıkıya korunmaktadır.
Yaşadığı devirde insanların çoğu Colombo’nun keşfini hoş karşılamamışlardır. Nitekim, on altıncı yüzyıl cadı avlarının büyük bir gayretkeşlikle sürdürüldüğüne tanıklık edecektir; Maileus MaJezicantm (Cadıların Çekici) adlı popüler kitabın yazarlarına göre, cadıların meme uçlan onların teşhis edilmesini sağlayan ipucuydu. Şeytanın şehvetle kan içtiği meme ucu, aslında kadının gizli bölgesindeydi. Bu durumda, klitorisin çoğu zaman cadının meme ucu olarak kabul edildiğini düşünmek de mümkündür. Thompson, 1593’te bir idam törenini izleyen bir tanığın sözlerini aktarmıştır:
İdam bitince… kurbanların üçü de son nefesini verdikten sonra gardiyan hepsinin giysilerini çıkarttı ve Alice Samuel’in çıplak bedeninde, bir santim uzunluğunda meme ucu gibi küçük bir et uzantısı buldu; ona birlikte baktılar ve önce göstermekten kaçındılar, çünkü bu uzantı, görülmesi uygun olmayan gizli bir bölgedeydi. Yine de …
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Cinsellik Kadın-Erkek Tıp
- Kitap AdıDünyanın Kökeni Vajina
- Sayfa Sayısı387
- YazarJelto Drenth
- ISBN9944916851
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAGORA KİTAPLIĞI / 2007