Kimileri rüyalarının peşine düşer, kimileri de kâbuslarının.
Daisy Jones ve The Six’i herkes tanırdı.
60’lı yılların sonunda henüz genç bir kızken en popüler kulüplerin aranan ismi, en ünlü rock yıldızlarının sevgilisi, partilerin neşesi hâline gelen Daisy Jones’un dünyaya haykırmak istediği şeyler vardı. Listelerin zirvesine oynayan The Six ise, üstündeki sorumlulukların ve aniden gelen başarının yüküne dayanamayan solistleri Billy Dunne’ın turnede çıldırmasıyla taze kan arayışındaydı. Bu ikilinin birleşmesiyle bir efsanenin doğması kaçınılmazdı.
Daisy çıplak ayaklarıyla sahneye çıktığı an yer yerinden oynadı. Müzikleri çağa damga vurdu. Albümleri her yerde çalıyordu. Turnede nereye gitseler biletleri yok satıyordu. Ta ki o son konsere kadar.
Ayrılıklarının ardındaki sır neydi?
THE
SIX’iN
YÜKSELiŞi
1966–1972
The Six, Pittsburgh, Pensilvanya’da Dunne Brothers isimli bir blues-rock grubu olarak altmışların ortasında kuruldu. Billy ve Graham
Dunne, babaları William Dunne Sr.’ın 1954’te onları terk edişinin ardından tek başına kalan Marlene Dunne tarafından yetiştirildi.
Billy Dunne (solist, The Six): Babam gittiğinde yedi yaşındaydım, Graham ise beş. Babamın bize Georgia’ya taşınacağını söyleyişi, ilk anılarımdan biridir. Ben de seninle gelebilir miyim? diye sordum ve hayır dedi. Ama eski Silverston gitarını geride bıraktı ve Graham’la ben onu kimin çalacağı konusunda kavga edip dururduk. O şeyi çalmak dışında bir şey yaptığımız yoktu. Kimse bize öğretmedi, kendi kendimize öğrendik. Biraz daha büyüdüğümde, bazen okuldan sonra geç saatlere kadar kalır ve koro odasındaki piyanonun başında oyalanırdım. Nihayetinde, on beşimde falandım, annem para biriktirip Graham’la bana Noel için eski bir Strat aldı. Graham onu istedi, ben de bıraktım alsın. Silverstone bende kaldı.
Graham Dunne (baş gitarist, The Six): Billy’nin de benim de gitarımız olunca birlikte yeni şarkılar yazmaya başladık. Aslında Silverstone’u istiyordum ama Billy için daha önemli olduğunu görebiliyordum. O yüzden Strat’ı aldım.
Billy: Her şey oradan çıktı.
Graham: Billy şarkı yazmaya, şarkı sözlerine cidden çok düşkündü. Sürekli Bob Dylan’dan bahsedip duruyordu. Ben daha çok Roy Orbison tarzı bir adamdım. Bence ikimizin de gözlerinde yıldızlar uçuşuyordu Beatles olmak istiyorduk. Ama herkes Beatles olmak istiyordu zaten. Önce Beatles olmak isterdin, sonra da Stones olmak isterdin.
Billy: Benim için Dylan ve Lennon vardı. Freewheeling’ Bob Dylan ve Hard Day’s Night. Bunlar… Ben… Bu adamlar benim yol göstericimdi.
1967’de kardeşler ilk gençliklerini yaşarken, davulcu Warren Rhodes, basçı Pete Loving ve ritim gitarist Chuck Williams’ı gruba aldılar.
Warren Rhodes (davulcu, The Six): Bir davulcunun bir gruba ihtiyacı vardır. Solist ya da gitarist olmaya benzemez – kendi başına öylece çalamazsın. Hiçbir kız, “Ah, Warren, bana Hey Joe’nun davullarını çalsana,” demiyordu. Ve ben orada olmak istiyordum, dostum. The Who, the Kinks, the Yardbirds falan dinliyordum. Keith Moon, Ringo ve Mitch Mitchell olmak istiyordum.
Billy: Warren’ı ilk andan beri sevdik. Pete’i almak da kolay oldu. Bizim okula gidiyor, balomuzda çalan lise grubunda bas çalıyordu. Grup dağıldığında, “Pete, gel bize katıl,” dedim. Hemen her konuda cidden rahattı; sadece ortalığı sallamak istiyordu. Bir de Chuck vardı. Chuck bizden birkaç yaş büyüktü, birkaç kasaba öteden geliyordu. Ama Pete onu tanıdığından ona kefil oldu. Chuck tam bir yakışıklıydı – köşeli bir çene, sarı saçlar falan. Onunla bir deneme yaptım ve ritim gitarda benden iyi olduğu ortaya çıktı. Ben hep önde olmak istemiştim ve artık beş kişilik bir grup olduğumuzdan bunu yapabilirdim.
Graham: Acayip bir hızla çok daha iyi duruma geldik. Yani, tek yaptığımız şey çalışmaktı.
Warren: Her gün. Uyanıp bagetlerimi alır, Billy’yle Graham’ın garajına giderdim. O gece yatağa girdiğimde başparmaklarım kanıyorsa iyi bir gün geçirmişiz demekti.
Graham: Yani başka ne yapacaktık ki zaten? Billy dışında hiçbirimizin kız arkadaşı yoktu. Bütün kızlar Billy’yle çıkmak istiyordu. Ve yemin ederim, Billy resmen her hafta başka bir kıza âşık oluyordu. Kendini bildi bileli öyleydi zaten. İlkokula giderken ikinci sınıf öğretmenine çıkma teklif etmişti. Annem onun kız delisi hâlde doğduğunu söylerdi. Bunun, onun sonunu getireceğine dair şaka yapardı.
Warren: Ev partilerinde ve ara sıra da barın tekinde çaldık. Belki altı ay falan sürdü, belki de biraz daha uzun. Birayla ödeme yapıyorlardı. Bu da reşit değilken çok da kötü sayılmazdı.
Graham: Öyle her zaman, klas yerlerde diyelim, takılmıyorduk. Bir iki kez bir konuda kavga çıkmıştı ve görsen, çapraz ateş arasında kalabileceğinden korkardın. Bir keresinde ucuz barlardan birinde bir konser veriyorduk da ön taraftaki adamın teki bir şeylere yükselmişti. İnsanlara yumruklar savurmaya başladı. Ben kendi işime bakıyor, nakaratı çalıyordum ki adam birden bana doğru gelmeye başladı!
Her şey şimşek hızında gerçekleşti. Baaam! Adam yerdeydi. Billy onu indirmişti. Billy, biz çocukken de aynı şeyi yapardı. Bir ucuzlukçuya gitmiştim ve çocuğun biri bir avuç bozukluk için bana saldırmaya kalkmıştı. Billy bize doğru koşup çocuğu yere sermişti.
Warren: O zamanlar, Billy seni duyabilecek bir yerdeyse Graham’la ilgili hiçbir bok konuşmaman gerektiğini bilirdin. Var ya, Graham ilk başladığımızda o kadar da iyi değildi. Bir keresinde Pete’le birlikte Billy’ye, “Belki de Graham’ın yerine birini düşünsek iyi olur,” dediğimizi hatırlıyorum. Billy, “Bunu bir kez daha söylerseniz, Graham ve ben sizin yerinize birilerini düşünürüz,” dedi. [Gülüyor] Cidden, çok havalıydı bence. Tamam, ben karışmayayım o hâlde, diye düşünmüştüm. Billy ve Graham’ın grubu kendilerine ait görmesi beni bozmuyordu. Kendimi kiralık davulcu gibi düşünmeyi seviyordum. Ben sadece iyi bir grupta çalarak iyi zaman geçirmeye çalışıyordum.
Graham: Kasabadaki kimi insanların bizi tanıyacağı kadar iyi çalmaya başladık. Billy de şu solistlik olayına yeni yeni alışıyordu. Bir tarzı vardı, biliyor musun? Hepimizin vardı. Saçlarımızı kesmeyi bırakmıştık.
Billy: Ben her yerde giderken kot giyiyordum, aşırı büyük kemer tokalarım vardı.
Warren: Graham ve Pete şu dar tişörtlerden giymeye başlamışlardı. Onlara, “Meme uçlarınızı görebiliyorum,” desem de bunun havalı olduğunu düşünüyorlardı.
Billy: Bir düğün işi almıştık. Büyük olaydı. Düğün demek, ne bileyim, en az yüz kişi tarafından dinleneceğiz demekti. Sanırım on dokuz yaşındaydım.
Gelinle damada en iyi şarkımızla bir deneme gösterisi yaptık. Benim yazdığım, ağır, samimi bir şarkıydı, “Nevermore.” Onu düşünmek bile utanç duymama neden oluyor. Cidden. Catonsville Nine ve öyle şeyler hakkında yazıyordum. Dylan olduğumu sanıyordum. Ama işi aldık.
Düğün programının yarısında falan ellilerindeki bir adamın yirmilerindeki bir kızla dans ettiğini gördüm ve Bu herif ne kadar iğrenç göründüğünün farkında mı acaba? diye düşündüm. Sonra adamın babam olduğunu fark ettim.
Graham: Babamız hemen hemen bizim yaşlarımızdaki genç bir kızla birlikte oradaydı. Sanırım ben onu Billy’den önce fark ettim. Annemin yatağının altındaki bir ayakkabı kutusunda sakladığı fotoğraflardan tanımıştım onu.
Billy: Bir an inanamadım. O sırada babam gideli on yıl falan olmuştu. Ve Georgia’da olması gerekiyordu. O pislik, oğullarının sahnede olduğuna dair bir fikri bile olmadan dans pistinin tam ortasında dikiliyordu. Bizi görene kadar epey bir zaman geçti, bizi tanımadı bile. Ne yüzümüzü ne sesimizi, hiçbir şeyimizi.
Çalmayı bitirdiğimizde onun dans pistinden uzaklaşmasını izledim. Bize pek bakmadı. Yani tam karşında durdukları hâlde kendi oğullarını tanımamak için ne cins bir sosyopat olman lazım? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Benim tecrübeme göre, biyoloji devreye girer. O çocukla karşılaşır ve senin olduğunu anlar, o çocuğu seversin. Böyle olur.
Graham: Billy düğündeki birkaç kişiye onunla alakalı sorular sordu. Babamızın birkaç kasaba ötede yaşadığı ortaya çıktı. Gelinin ailesiyle mi ne arkadaşmış. Billy öfkeden kudurmuştu. “Bizi tanımadı bile,” deyip duruyordu. Bense hep muhtemelen bizi tanıdığını ama ne diyeceğini bilemediğini düşündüm.
Billy: Kendi baban bile seni selam verecek kadar önemsemeyince insanın canı sıkılıyor. Öyle kendine acıma falan gibi bir şeydi demiyorum. Orada oturmuş, “Beni neden sevmiyor?” diye sorduğum yoktu. Daha çok… Eh, tamam, dünya bu kadar karanlık bir yer. Bazı babalar oğullarını sevmez, gibi bir şeydi.
Nasıl biri olmamak gerektiğine dair bir dersti, o kadarını söyleyebilirim.
Graham: Sarhoş pisliğin teki gibi görünüyordu. Ondan kurtulmamız iyi olmuştu.
Billy: Düğün sona erdikten ve herkes toparlandıktan sonra birayı biraz fazla kaçırdık… Sonra otelin barında kokteyl garsonu olarak çalışan şu kadını gördüm. [Gülümsüyor] Muhteşem bir kız. Cidden uzun, beline kadar inen kahverengi saçlar ve kocaman, kahverengi gözler. Kahverengi gözlere biterim. Üzerinde kısa, mavi bir elbise olduğunu hatırlıyorum. Kısa boyluydu. Bu da hoşuma gitmişti. Minibüse giderken otel lobisinin ortasında öylece dikildim. O da bardaki bir müşterinin kalkmasını bekliyordu. Ona şöyle bir bakınca bile kimseye eyvallahı olmadığını anlardın.
Camila Dunne (Billy Dunne’ın karısı): Aman Tanrım, yakışıklı mıydı… İnce ama yine de kaslı ki ezelden beri tipim budur. Bir de şu gür kirpikleri vardı. Ve çokça özgüveni. Gerçekten de kocaman bir gülümsemesi. Onu lobide gördüğümde, Neden böyle bir adamla tanışamıyorum? diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Billy: O barda ona doğru yürürken bir elimde amfi, diğerinde de gitar vardı. “Hanımefendi? Numaranızı alabilir miyim, lütfen?” dedim.
Kasanın başında duruyordu. Bir eli kalçasındaydı. Bana güldü ve yan yan süzdü. Tam olarak ne dediğini hatırlamıyorum ama, “Ya tipim değilsen?” gibi bir şeydi. Bara doğru eğilip, “Adım Billy Dunne. Dunne Brothers’ın solistiyim. Eğer bana numaranı verirsen senin için bir şarkı yazarım,” dedim. Bu onu etkiledi. Her kadını etkilemez. Ama genelde iyi olanları yakalar.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Genç Yetişkin Romantik
- Kitap AdıDaisy Jones ve The Six
- Sayfa Sayısı376
- YazarTaylor Jenkins Reid
- ISBN9786258387179
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYabancı Yayınevi / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Eşit Haklar ~ Terry Pratchett
Eşit Haklar
Terry Pratchett
“Nerede diyor?” dedi Nine zaferle. “Kadınların sihirbaz olamayacağı nerede söyleniyor?” Yakın geçmişte, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız Sir Terry Pratchett’ın, dünya çapında 85 milyonun üzerinde...
- Spoiler Alarmı ~ Olivia Dade
Spoiler Alarmı
Olivia Dade
Marcus Caster-Rupp’un büyük bir sırrı vardı. Ekranların yakışıklı yıldızı Aeneas olarak tanınan Marcus, aslında hayran kurgusu dünyasında bambaşka bir kimliğe sahipti: Kitap!AeneasAslaYapmaz. Diziye dair...
- Sevda Karası ~ Rabia Gümüş
Sevda Karası
Rabia Gümüş
Ortak bir operasyon, bir asker ve bir polisi yıllar sonra aynı odanın içinde buluşturdu. Sevda, yıllardır âşık olduğu adamın onu fark etmesini sağlamak için...